• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. AKBABA YAYIN HAYATI VE TÜRKİYE SİYASAL HAYAT

4.1.1. Cumhuriyet Rejiminin Oluşum Çalışmaları 1923 1930 1 Lozan’dan Cumhuriyete

4.1.1.2. Yeni Rejim’e Kalanlar

29 Ekim günü ise Cumhuriyet’in ilanı ile her şey başlamıştır ancak bu başlangıç sürecinde imparatorluktan sonra geçişin yarattığı sorunlar da vardır. Osmanlı Devleti’nin ardından sınırların kesinlik kazanması, kapitülasyonların, borçların son durumu ve tabiî ki halkın yeni rejime alışma süreci bahsettiğimiz sıkıntıların ta kendisidir. Akbaba’da buna hitaben çizilen karikatürün kesinlikle paylaşılma gerekiyor. Gerçekten karikatürdeki benzetme çok yerindedir. Yarasanın üstünde ‘Duyunuumumiye’, genç adamın kolunda ise ‘Türkiye’ yazmaktadır. Lozan Antlaşması sonrasında Türkiye’ye kalan borçların işlendiği karikatürde ifade biçimi bu dar boğazın özetini çıkarır niteliktedir.

Osmanlı saltanatının Türkiye Cumhuriyeti’ne son mirası

Resim 3: Akbaba/29.11. 1923/ Sayı.103, s:1

Bu süreçte yaşanan önemli durumlardan biri de anayasa değişikliğidir. Kurtuluş Savaşı yıllarında yapılmış olan 1921 anayasası üzerinde oynamalar ve yeniliklerin eklenmesiyle 1924 Anayasası 20 Nisan 1924’te kabul edildi. Tabiî ki yeni anayasa çok partili bir siyasi ortama olanak verebiliyordu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kurtuluş Savaşı’nın muhafazakar ve liberal liderleri tarafından kurularak Meclis’in ilk muhalefet partisi olmuştur. “TpCF’ nin liderleri, öncelikle Mustafa Kemal ve arkadaşlarının otoriter yönetimine ve ayrıca hükümetin radikal reformlarına karşıydılar. TpCF, ilan edilen programına göre, temelinde siyasal ve ekonomik liberalizme dayanan liberal demokrasiyi öne çıkaran bir ideolojiyi savunmaktaydı. Fırka programı bireysel haklara ve özgürlüklere yaptığı yoğun

vurgunun yanı sıra adem-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışını da öne çıkarıyordu” (Çolak; 2010: 224). Mustafa Kemal Paşa ise partinin ileri sürdüğü ideolojik pencereye yakın olmadığı için partiye başından beri karşı durmuştur.

Yeni rejimin işlenme ve meclisin rejime uygun platformlar oluşturma sürecinde siyasi arenada yaşanan en önemli olaylardan biri de Şeyh Said İsyanı’dır. Yeni oluşumların Türk Milliyetçiliğinin öne çıkarılarak Kürtleri dışlayan bir yapılanma olduğu iddiasıyla Azadi adı ile adlandırılan örgüt ayaklanma kararı aldı (13 Şubat 1924). Ali Fethi Bey hükümeti isyana müdahale ederek sıkıyönetim ilanı verdi. Ancak hükümet güven oylaması sonucunda istifa etti. İsmet Paşa hükümeti tarafından 1923 kaldırılan İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruldu. “Hükümet daha çok İsyanı kendi şartlarından soyutlayarak tamamen hilafete dayalı din temelli devlet düzenin yeniden kurma çabası ve dolayısıyla irticai bir hareket olarak değerlendirmiş ve meseleyi doğudaki isyan bölgelerinin dışına taşımaya ve irtica söylemleri ile muhalefetin susturulmasına yönelik olarak kullanmıştır. İsmet Paşa kontrolündeki CHP içerisindeki şahin kanat Şeyh Said İsyanını istismar ederek Ali Fethi Bey hükümetini düşürtüp kendi hükümetlerini kurmuşlar ve daha sonra başlattıkları baskıcı politika ile gerek parti içi, gerekse diğer muhalif unsurları susturmaya çalışmışlardır” (Çolak; 2010: 228).

Böylece tüm bu olaylar, devrim yapılırken -ki özellikle toplumsal reaksiyonların hazır olmaması çok önemlidir- belli bir mesafe ve zaman dilimi beklemeden yapılması nedeniyle çok partililiğin anayasal düzlemde geçmesine rağmen uygulamada pek de sağlıklı olmadığını gözler önüne sermiştir. Ancak Cumhuriyet’in ilanıyla kültür ve düşünce hayatında başlayan hareketlilik ve canlılık bu olaylardan sonra sona erdirilir. Laiklik ilkesi, Cumhuriyet’e özgü kurumları oluşturmaya devam ederken Osmanlı ve Meşrutiyet’e ait geleneklerden sıyrılmak adına bütün özgürlüklerin kısıtlandığı bir döneme geçer. “Cumhuriyet Türkiye’si kök salabilmek ve yaşayabilmek için Osmanlı’yı reddetmek, yeni bir kimlikle ortaya çıkmak zorundaydı. Yeni bir gelenek oluşturmak için ve eski geleneği yıkmak ve Osmanlı ile olan benzerliklerini asgariye indirmek zarureti içindeydi. Gelenek, dinle alakasız olduğu yerlerde bile din kisvesi altında yaşıyordu. Cumhuriyet’in eski geleneğini yıkmak ve kendi geleneğini oluşturmak için başvurduğu en stratejik vasıta

laisizm olmuştur. Güneş dil teorisi, Osmanlı’yı yok sayan Türk Tarih tezi, Latin alfabesinin kabulü gibi yenilikleri de, bu cümleden saymak gerekir. Cumhuriyet’in resmen benimsediği, pozitivizm de, bu yeniliğe uygun bir ideolojik temel olarak kabul edilmiştir” (Türköne; 1992: 13). Bu duruma örnek olarak batılı yaşantıya uyum sağlamak adına atılan her adım bu dönemde yapılır. Akbaba’da bu geçişlerin etkisini görebilmekteyiz.

Aslında bu aykırılığı yani bir yandan devrimlerin yaşandığı bir yandan da sıkı ve tekdüze olan yapıyı gözlemlemek zor değildir.

Bu dönemde yaşanan en olumlu gelişmelerden biri olan yazı devrimi kökten bir değişikliği yaratmış ve dergi ve diğer yayınların bu değişime ayak uydurma çabalarının toplum arasında yayılması açısından çok etkili olmuştur. 1930’lu yıllarını yeni yazının yayılma ve alışma dönemi olarak saymak yanlış olmaz.

Akbaba’nın 1930’da bir yıl arayla kapanmıştır 1931’de tekrar açılmasıyla İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar düzenli bir biçimde çıkmaya devam etmiştir.

4.1.2. 1930- 1940 Arası Türkiye Siyaseti ve Akbaba 4.1.2.1. Cumhuriyet Halk Fırkası Dönemi

1930- 1938 dönemi Türk siyasi hayatından CHP’nin tek parti yönetiminin yerleştiği dönemdir. Ve 1929 ekonomik buhranla beraber 1. Dünya Savaşıyla başlayıp bu etkinin altında kalan Türkiye tüm bunların sıkıntılarını yaşamıştır. Tek parti yönetiminin hakimiyetinin söz konusu olması bu dönemin genel durumunu yansıtan tek şeydir ve zincirin tüm halkası bu başlangıçla alakalı ilerlemektedir. Lozan antlaşmasında kararlaştırılan birkaç madde üzerindeki beklemeler bu yıllarda kendini açığa çıkarır. “Lozan’daki 5 yıllık gümrük sınırlaması kalkıyordu. Ama gümrük tarifeleri yükselecek diye ithalatçılar aşırı ithalata gidince, Türkiye büyük bir dış ticaret açığı verdi. TL hızla değer kaybetti. Osmanlı borçlarının ilk taksiti de bu yıl ödenmeye başlanacaktı. Tarım ürünlerinden beklenen ihracat geliri ise sağlanamadı, çünkü Büyük Dünya bunalımı çıkmıştı. 1929 krizi bir ‘arz’ kriziydi, yani üretim fazlasından kaynaklanıyordu” (Ertuğrul; 2009: 43- 44). Tabii, başlayan dünya bunalımı, sanayileşmiş ülkeleri çok büyük sıkıntıya atmıştı. Bu durumda Türkiye, kendi sanayisini kurma fırsatı yakalarken 1930’da Türk Parası’nın Değerini

Koruma Kanunu çıkarıldı. Aynı zamanda Merkez Bankası’ da kuruldu. Bu anlamda devletçilik politikasının uygulandığını görmekteyiz.

Bu dönemin en önemli özelliği ise pek çok gelişmeyle birlikte değişmelerin bu dönemde yaşanmasıdır. Değişen rejim sonrasında dünyadaki totaliter, otoriter rejimlerin problemlerini yaşayan Türkiye, 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası denemesinden sonra dünya rejimlerine uyum sağlayarak tek parti yönetimini esas almıştır. Burada açıklanması gereken detaylardan biri şudur ki meşrutiyetten beri hedeflenen ancak cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla başlayan ‘Türk Devrimi’ bahsedilen tek parti dönemi ‘burjuva devrimi’ nin tamamlanması hareketidir. Ancak tek parti yönetiminin tüm çelişkisi şudur ki türk toplumu bu yönetim biçimine yatkın olmamakla birlikte bahsi geçen burjuvazi devrimi için burjuvazi sınıfının tek başına olmadığıdır. “Rejim değişikliği Türk modernleşme hareketinin radikal bir nitelik kazanması demektir. Adına ‘Türk devrimi’ de denilen bu gelişmenin ana amacı, 1908,2de yarım kalan Türkiye burjuva devrimini tamamlamaktır. Milli mücadeleyi kazanan ve yeni rejimi kuran Gazi’nin ‘karizmatik önderliği’’ inde Cumhuriyet Halk Partisi, askeri- sivil bürokrasinin hakimiyeti altında burjuva devrimini tamamlamaya çalışmıştır. Felaketler çağından, 1914 öncesinden itibaren, ziyadesiyle payını alan ve ulus – devleti laik ve iktisadi bir temel üzerinde inşa etmek isteyen Kemalistlerin yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti, 1923- 1946 yılları arasını esas itibariyle tek parti diktatörlüğü altında geçirmiştir” (Yılmaz; 2010: 232).

4.1.2.2. 1929 Bunalım ve Türkiye Üzerine Düşünülen Politikalar

Başta Türkiye’nin ekonomik ve kültürel ilişkisi bu duruma yeterli ortam hazırlamak için elverişli değildir. Ancak askeri- sivil bürokrasi odaklandığı amaçlarından vazgeçme taraftarı değildi ve batılılaşma politikasını sürmekteydi. Devletçilik politikasına uygun olarak atılan ticari ve sanayi alandaki değişmeler bu temel dinamikleri ortaya koymaktadır. Resim 4’teki karikatürde de bu konu ele alınmıştır. Türkiye’ye yönelik ilişkilerin ne kadar samimi ya da yararlı olduğuna dair kinaye karikatürde işlenmiştir. Ta ki karikatürde de buna uygun olarak oluşturulan politikalar çerçevesinde neler oluştuğunu göstermekte ancak bu politikalar her zaman temiz düşünceler barındırmamaktadır.

Avrupalı – Bu bacalar tüttükçe benim ocağım sönüyor!..

Resim 4: Akbaba/ 30.08.1934/ Sayı.35, sayfa:3.

1935 Kurultayından sonra CHP ’in yöneldiği politika parti- devlet özdeşliğidir. İzlenen dış politika ise mesafeli yanında barışı esas alan bir politikadır. Dönemin siyasi baskısından dolayı her şey buna göre şekillenmektedir. İktidara hiçbir şekilde olumsuz bir ifade içermeyen karikatürlerde daha çok güncel mevzular ya da dış ilişkilerle alakalı konular işlenmektedir.

Benzer Belgeler