• Sonuç bulunamadı

Reform ve devrim kavramları sıklıkla karıştırılır, birbirinin yerine kullanılır. Yapılmak-ta olanın önemli, büyük bir iş olduğunu anlatmak ya da benimsetmek istenildiği durumlarda ya da daha köklü değişim zamanlarında ‘devrim’ sözcüğünün yeğlendiği görülmektedir. ‘Es-ki’nin yerine ‘yeni’ olan geldiğinde de ‘yeni’nin niteliğine çok fazla bakılmadan durumun

‘devrim’ kavramıyla saptanması yolu seçilmektedir.

Devrim, Türkçe Sözlük’e göre; “(dil inkılâbının ilk yıllarında) inkılâp, (daha sonraki yıllarda) ihtilal”dir. ‘İnkılâp’ ise; “bir durumdan başka bir duruma geçiş, dönüşüm” olarak tanımlanırken, ‘ihtilal’; “1) Bir devletin siyasi, sosyal ve iktisadi yapısını veya yönetim düze-nini değiştirmek amacıyla hukuk kurallarına ve kanunlara uymaksızın cebir ve kuvvet kulla-narak yapılan geniş halk hareketi, devrim, 2) Kargaşalık, düzensizlik, 3) Köklü değişim(dir).”

138 A.k., s. 61–65.

139 A.k., s. 61–89 ve s. 180–228. Spuler de Gazan Han’ın yaptığı ıslahatlara geniş yer vermektedir. B. Spuler, İran Moğolları, çev. C. Köprülü, TTK Yayınları, 2.baskı, Ankara, 1987, s. 104–105 ve 314–315 ve 342–344.

54

‘Darbe’; “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirmek veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirmek işi” iken ‘müda-hale’ ise “karışma, araya girme” olarak tanımlanmaktadır.140

Görüldüğü gibi devrim sözcüğünün anlam salkımında iki sözcük öne çıkmaktadır. Bun-lar inkılap ve ihtilal’dir. İnkılab, Osmanlıcada (kalb’den); “1) Değişme, bir halden başka bir hale dönme, 2) Devrim”, ihtilal ise (halel’den); “bozukluk, bozulma, karışıklık, düzensizlik (ihtilal-i nizam: nizam bozukluğu)” olarak anlamlandırılmıştır.141

Son beş yüzyıllık tarihsel süreçte Avrupa devrimlerini, “devletlerin yapısındaki değişim-lerle ve devletler arasındaki ilişkideğişim-lerle bağlantılı olarak” ele alan Tilly’nin devrim noktasında toplumsal süreçlere önem atfettiği görülmektedir. Bu süreçler devrim beklentisinde ve devri-min karakterinde etkilidirler. Bu etkileme dolaylı da olsa üç yoldan gerçekleşmektedir: “1) Devletin yapısını ve yönetimindeki halkla ilişkisini şekillendirerek; 2) Her bir politikada baş aktörlerin kimler olduğunu, aynı zamanda da siyasal mücadeleye nasıl yaklaştıklarını belirle-yerek; 3) Devlet üzerindeki baskının miktarını ve geldiği yönleri etkileyerek.”142

Devrim, ‘devlet iktidarının kuvvet yoluyla el değiştirmesi’ olarak tanımlandığında; süre-cin çekişme halinde en az iki ayrı blok tarafından, devletin denetimini ele geçirmek üzere bir-biriyle uzlaşmaz talepler ileri sürmesiyle ve devletin egemenlik alanı içinde yaşayan nüfusun önemli bir bölümünün de blokların taleplerini benimseyerek kendi içinde ayrılmasıyla gelişe-ceğinde kuşku yoktur. Devrim sırasında yönetimde de farklı davranış kalıbı geliştirilir. Blok-lara katılım çeşitlidir. Çıkarları riske girmiş taraflar kendilerine yakın olan blok tarafında yer almaya başlarlar. Böylece, “anlamlı düzeyde destek sağlamış iki ya da daha fazla iktidar bloku, devlet üzerinde birbiriyle uzlaşmaz hak iddiaları, devlet iktidarının el değiştirmesi”

gibi unsurlar belirginleşmeye başlar ve “egemenlik ile hegemonyanın bir elden alınmasıyla başlayıp bir mücadele dönemiyle devam eden ve egemenlik ile hegemonyanın yeni bir yönetim altında yeniden kurulmasıyla sonuçlanan tam bir devrimci olaylar silsilesi” gerçekleşir. Ve nihayet yeni rejimin anlamlı sayılabilecek bir süre –sözgelimi bir ay- iktidarı elinde tutması gerekir. Tüm bunlar, “egemenliğin birden çok odağa dağılmış olduğu dönemin başlamasın-dan bitmesine kadar geçen mücadele ile değişim, devrim sürecini” oluşturmaktadır.143

140 Türkçe Sözlük, Cilt 1–2, AKDTYK TDK Yayınları, TTK Basımevi, 9.baskı, Ankara, 1998.

141 Develioğlu, a.g.k., s. 419 ve s. 439.

142 Tilly, a.g.k., 24.

143 A.k., 27.

55 Devrim sürecinde iki bileşen öne çıkmaktadır. Bunlar, ‘devrimci durum’144 ve ‘devrimci sonuç’ ayrımıdır. Tilly’e göre, devrimci durumda üç olası neden arasında bitişme vardır:145

1) Devlet veya bir kesimi üzerinde denetim kurma yönünde birbirine rakip iddiaları olan tarafların ya da böyle taraflar arasında ittifakların ortaya çıkması.

2) Yurttaşların önemli bir bölümünün bu talepleri benimseyip üstlenmesi.

3) Yöneticilerin alternatif ittifakı ve/veya öne sürdüğü taleplerin benimsenmesini durdurma konusun-da yetersiz ya konusun-da gönülsüz olması.

Devrimci sonuç ise, “devlet iktidarının, egemenliğin birden çok odağa dağılmaya baş-lamasından önce onu elinde tutanlardan çıkıp -kuşkusuz eski yönetici ittifaktan bazı unsurları da barındıran- yeni bir yönetici ittifaka geçmesiyle oluşur.” Bu durumda, “yönetime meydan okuyanlar ile yönetim içindeki unsurlar arasında önemli ittifaklar oluşmuş ve devrimci ittifak geniş bir silahlı kuvveti denetimine almışsa, devrimci sonucun ortaya çıkma ihtimali çok daha yüksektir.”146

Bilindiği gibi dünya tarihinde devrim kavramını belirgin olarak çağrıştıran ilk tarihsel olay Fransız Devrimi’dir.147 Soboul’a göre, Fransız Devrimi, “17. yüzyıldaki Hollanda ve İn-giliz devrimleriyle birlikte, uzun süren iktisadi ve sosyal bir tekâmülü tamamlamış, burjuvazi-yi dünyaya hakim kılan bu tekâmül olmuştur.”148 Ancak devrimin ne denli köklü değişiklik yarattığı da sürekli tartışılmıştır. Bu açıdan Alexis de Tocqueville’in ‘Eski Rejim ve Devrim’

adlı çalışması en çok bilinen açılımı yapmıştır. Tocqueville, okuyucularına, “devrim ne kadar köktenci davranmış olursa olsun, yine de genelde varsayıldığından çok daha az yenilik getir-miş” olduğunu göstermiştir. Devrim hakkında ona göre doğru olan şudur:149

Eski toplumdaki aristokratik ve feodal kurumlardan kaynaklanan her şeyi, herhangi bir şekilde onlara bağlı olan her şeyi yok ettiği, ya da yok etmekte olduğudur (zira hala sürüyor)… Devrimin her şey-den daha az olduğu şey, beklenmedik bir olay olmasıdır. Dünyayı hiç beklenmedik bir anda yakaladı-ğı doğrudur, ve bununla birlikte en uzun sürmüş bir çabanın tamamlayıcısı, on insan kuşayakaladı-ğının

144 Bu noktada, ‘mutlak yoksulluk’ ve ‘artan fakat karşılanamayan beklentiler’in devrimci ideolojinin merkezine yerleşirler ve “özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla birlikte Protestanlık, cumhuriyetçilik, liberalizm, milliyetçilik, sosyalizm, Marksizm, faşizm” oluşan ideolojik boşlukları çoğu kez doldururlar. David Parker, “Giriş: Devrime İlişkin Yaklaşımlar”, Batı’da Devrimler ve Devrimci Gelenek 1560–1991,(ed.) D. Parker, çev. K. İnal, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2003, s. 27–28.

145 Tilly, a.g.k., s. 28–31

146 Tilly’e göre, az sayıda devrimci durum, devrimci sonuç doğurabilmektedir. Tilly, a.k., 35–36.

147 H. See, Evrim ve Devrimler, çev. A. Öneş, F. Onger Yayınları, Tan Matb., 1966, s. 121. Zubritski vd. göre, başarısız Alman köylü savaşı ve burjuva devrimi girişiminde sonra İspanyol egemenliğine karşı gerçekleştirilen 1579–1609 tarihleri arasındaki Hollanda ulusal kurtuluş savaşı ve devlet örgütlenmesi ilk başarılı burjuva dev-rimdir. Ancak Avrupa üzerinde sınırlı bir etki yaratmıştır. Zubritski vd., a.g.k., s. 229–231. Tilly ise, 1640, 1688, 1789, 1799, 1905 ya da 1917 tarihlerinde büyük devrimler gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Tilly, a.g.k., s. 38.

148 Albert Soboul, 1789 Fransız İnkılabı Tarihi, çev. Şerif Hulusi, Cem Yayınevi, 1969, önsöz, s. 1.

149 Alexis de Tocqueville, Eski Rejim ve Devrim, çev. Turhan Ilgaz, Kesit Yayıncılık, 1995, s. 59. Yine de Fran-sız Devrimi ile birlikte yönetimde bazı değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişiklikler yönetimde bir dönüşü-mü sağlamış olup, devrimin davranış kalıbının incelenmesinde önemli veriler olarak görülebilir.

56

rinde çalışmış olduğu bir yapıtın ani ve şiddetli bitimidir. Eğer olmamış olsaydı da eskimiş toplumsal yapı her yerde, burada daha önce orada daha sonra, çöküp dağılmaktan geri durmayacaktı; yalnızca birden bire yıkılacak yerde parça parça dökülmeye devam edecekti. Devrim, uzun sürede yavaş yavaş ve kendiliğinden tamamlanacak olan şeyi, ihtilaçlı (çırpınma) ve ızdıraplı bir çabayla, geçiş olmaksı-zın, önlem olmaksıolmaksı-zın, hiçbir şeye aldırmadan, aniden tamamlamıştır. Yaptığı iş bu olmuştur.

Yukarıda devrim kavramıyla birlikte anılan inkılap ve ihtilal kavramlarına değinilmişti.

Bunların Türkçe literatürde sıkça ‘devrim’ anlamında da kullanıldığı bilinmektedir. Bu du-rumda ihtilal kavramı üzerinde biraz daha açıklama yapmak gerekli hale gelmektedir. Nitekim Aydemir, Türkiye’deki 27 Mayıs sürecini çözümlerken ihtilalin çeşitleri üzerinde durmakta ve şu saptamayı yapmaktadır; “bir rejimin sosyal yapısında derin, devamlı ve uzun süreler içinde gerçekleşebilecek değişiklikleri hedef almayan, sadece mevcut iktidarın tasfiyesiyle, Anayasa ve bazı temel kanunların değiştirilmesi ile yetinen hareketin adıdır. Bu değişikliklerin tahak-kukundan sonra rejim, kendi yapısı içinde devam eder. Anayasa bir Parlamento ve Çok Parti-li nizamsa, yeni seçimlere gidiParti-lir. Böylece de rejimin Normal-Evrimsel akımı sürdürülür.”

Aydemir’e göre 1960’da gerçekleştirilen, bir ‘ihtilal’dir.150

İnkılâplar ise; “… ya bir müdahale, ya bir ihtilal ile başlamakla beraber, akış ve geliş-melerinde, toplum yapısının, bütünü ile ve zaman içinde değişimini ifade eder. Bu toplum ni-zamından, diğer bir toplum nizamına intikali, hatta bu intikal için de, çeşitli aşamaları içine alan hareketler olarak vasıflanır. İnkılâplarda, hem Kadro değişir, hem Rejim, Anayasa ve temel kanunlar, baştanbaşa değiştirilirler. Toplumun yapısı, başka bir toplum yapısına dönü-şür.” Örneğin, Türk Milli Kurtuluş Hareketi, bir İnkılâp’tır.151 Ancak yazarın inkılâp ve ihtilal ayrımı konusunda önemli bir uyarısı da bulunmaktadır: “Batı dillerinde ihtilal ve inkılâp kav-ramlarını ifade edici ayrı kelimeler yoktur. Her iki kavram Revolution sözü ile ifade edilir.

Ama bizde İnkılâp sözü, lügat manası ile de, sadece darbe veya müdahaleyi değil de, devamlı bir değişikliği ifade etmekte olduğu için, bu konudaki tasnif dilimizde, faydalı ve açıklayıcı bir mana taşımaktadır.”152

150 Aydemir, a.g.k., s. 100.

151 A.k., s. 100–101.

152Aydemir, a.g.k., s. 101. Hüseyin Cahit de benzer düşüncededir: “Evvela bugünkü Avrupada ‘inkılâp’ kelimesi-nin ifade ettiği manayı araştıralım. İnkılâbı Revolution kelimesikelimesi-nin karşılığı olarak kullanıyoruz. Bunu bazen inkılâp bazen ihtilal diye tercüme ediyoruz. Fakat, manayı müphemiyete düşürmekten içtinap için ihtilal kelime-sini bırakarak inkılâp kelimekelime-sini kullansak daha iyi olacak fikrindeyim. İnkılâp kelimesi Avrupada gayet muhtelif manalarda kullanılır. Fakat, umumi surette, mühim ve nagihani (ani) bir değişiklik ifade eder. Siyasi manada, bir Devletin siyasi ve içtimai teşkilatı esasiyesinin ani ve şedit (çok şiddetli) bir değişmesidir. Bir de isyan veya ihtilal diye tercüme edebileceğimiz revolte vardır ki bu, müesses bir otoriteye karşı sadece bir ayaklanmadan ibaret olduğu halde, inkılâp, bir taraftan mevcut bir nizam ve ahengin nefyü inkârı (red kanıtı) ve diğer taraftan eski nizam ve ahengin yerine başka bir mevcudiyet tarzının ikamesi arzusudur. Gerek mazide, gerek zamanımız-da inkılâp mutlak ve müstebit (despot) hükümetlerden kurtulmak içir yegâne müessir halas şeklini vücude getir-miştir.” Hüseyin Cahid, “Bizde İnkılâp Avrupada İnkılâp”, Fikir Hareketleri, 2 Teşrinisani 1933, Sayı 2, s. 5–6.

57 Avcıoğlu’na göre ise, “eski düzenin egemen sınıflarıyla birlikte yıkılması ve yükselen toplumsal güçlerin kendi düzenlerini” getirmesini, devrimin en sade tanımı olarak görmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında 20. yüzyılın iki tip devrim ürettiği görülecektir. Bunlar ulusal kurtuluş devrimleri ve sosyalist devrimlerdir. Sözgelimi Türkiye, ulusal kurtuluş dev-rimi aşamasındadır. Bu aşamada “tam bağımsızlık ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış” bir yapıyı en kısa sürede inşa etmek temel amaçlardandır.153

Toprak ise bu noktada her iki kavramı bir sentezde buluşturmaktadır. Ona göre, ‘dev-rim’ sözcüğü bir yana bırakıldığında, ihtilal ve inkılâp sözcüklerinin bugünkü bağlamda kul-lanımı büyük ölçüde 1908 sonrasındadır. Yazara göre; “II. Meşrutiyet yıllarında ihtilal sözcü-ğü salt siyasal iktidara yönelik bir başkaldırıyı simgeliyor. Kurulu bir hükümeti güç kullana-rak yıkıp, yerine başka bir hükümet kurma girişimi ihtilal oluyor... İnkılâp ise çok farklı bir bağlamda gündeme geliyor: Yönetimin toplum yapısında gerçekleştireceği dönüşümler, de-ğişmeler. Bu nedenle tüm meşrutiyet yılları ‘siyasi inkılâp’, ‘içtimai inkılâp’ ile çalkalanıyor.

Türkçedeki ‘inkılab’ın Batı’nın ‘revolution’ sözcüğünden farkı burada yatıyor. Batı’da devrim tabandan gelen ivmeyle gerçekleşirken, bizde bu tavandan yönlendirilen bir girişim olarak yazınımıza giriyor. Bu nedenle iktidarı ele geçirenler sürekli ‘inkılap’tan söz ediyorlar; ‘içti-mai inkılab’ı vurguluyorlar. Kısaca tüm Meşrutiyet boyunca inkılâp sözcüğü bugünkü kulla-nımından farklı olarak iktidara, siyasal erke karşı bir tavır, bir başkaldırıyı değil, bilakis si-yasal erkin bilfiil gerçekleştireceği dönüşümleri içeriyor.”154 Bu noktada devrim-ihtilal kav-ramlarının iktidarı elde etmeyi, inkılabın (reform) ise iktidardakinin yerleşmesini anlamlan-dırmak için kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Böylece bu anlamlar kavramlar arasındaki köklü farklılığı da gösterir hale gelmektedir.

Devrim ile reform arasındaki ilişkinin niteliği konusunda ise, Kışlalı, reformların dev-rim yolunda bir birikim anlamına geldiğini ifade etmektedir. Burada da devdev-rimin, “anlık bir değişme değil, uzunca bir sürecin ürünü” olduğu vurgusu öne çıkmaktadır. Ancak “bu süreci oluşturan birikimlerin birimi ise, eski dilde ‘ıslahat’, şimdi alışılmış karşılığı ile ‘reform’”dur.

Yazara göre, “reformlar düzendeki parçasal köklü değişimler anlamına gelir…‘Yeniden bi-çimlendirme’ ya da ‘yeniden düzenleme’ demek olan reformların bir araya gelmesiyle oluşan nicel birikim, bir noktadan sonra düzenin niteliğini değiştirir.”155

153 Doğan Avcıoğlu, Devrim Üzerine, Bilgi Yayınevi, 1.basım, 1971, s. 9–10.

154 Z. Toprak, “Tanzimat ve Çağdaş Türkiye”, Toplum ve Bilim, 46–47, Güz 1989, s. 41–43.

155 “Dilde reform, dinde reform, eğitim düzeninde reform, vergi sisteminde reform, yerel yönetimlerde reform, devlet yönetimlerinde reform gibi...” Öte yandan ‘karşı-devrim’ kavramı ile devrime karşı olmak

anlamlandırıl-58 Sosyalist kuramda ise ‘devrim’in tanımı biraz daha farklıdır. Buradaki klasik tanımıyla devrim, “bir toplumun, köhnemiş ve artık yetersiz kalan bir üretim biçiminden, daha ileri ve üretim güçlerinin gelişmesine daha elverişli bir üretim biçimine geçmesidir.” Lenin bu tanımı geliştirmiş ve ‘siyasal’ ve ‘sosyal’ devrimler biçiminde bir ayrıma gitmiştir. Buna göre sosyal devrim; “eski toplumun rahminde yeni toplumun unsurlarının ya da ön şartlarının giderek olgunlaşması sürecinin tamamlandığı, köhnemiş sosyal sistemin bir kenara itilerek yerini ye-ni, daha ileri bir sistemin aldığı dönüm noktasıdır.” Siyasal devrim ise, “gelişmekte olan üre-tim güçlerinin temsilcisi sınıfın, tek başına ya da müttefikleriyle birlikte, kendi toplum düzeni-ni kurmak ya da bu düzedüzeni-nin hızla gelişmesidüzeni-ni köstekleyen engelleri tasfiye etmek için devletin sınıf niteliğini değiştirmesi, yani devlet makinesine el koymasıdır.”156

Görüldüğü gibi reform ve devrim kavramlarının en belirgin karmaşası, kapitalist ve sos-yalist blokların kuramsal tartışmalarında bulunmaktadır. Reform ve devrim algılamasındaki farklılık bu karmaşaya yol açmaktadır. Bu nedenle iki ayrı blok için bu kavramların tanım-lanmasına çalışılmıştır.

Krasin’in reform ve devrim kavramları arasında kurduğu ilişki ise, karşıtlık ve bağlılık ilişkisidir. Gerçekten de reform ve devrim kavramlarının birbirine karşıt olduğunun unutulma-sı her iki kavram araunutulma-sında anlam karışıklığını sağlayan önemli bir hata olarak ortaya çıkmak-tadır. Ancak bu karşıtlığın mutlak olmaması, ‘kemikleşmiş’ olmaması da gözden kaçırılma-malıdır. Bu durum şu şekilde ifade edilebilir:157

maktadır. Kışlalı bu yaklaşımları da iki kümede ele almaktadır: “Birinci kümede olanlar, devrimleri önlenemez, kaçınılmaz, ama kötü, zararlı olgular olarak görürler. Onlara göre, devrimler toplumun yaşamasının değil, ölümünün tohumlarını taşırlar; bundan dolayı da, umutsuz da olsa, devrimlere karşı sürekli bir savaşım vermek gerekir… İkinci kümede yer alan karşı-devrimci ideolojiler için devrim, toplumsal çılgınlıklar ve cinayetlerden oluşur. Onlar için devrimler geçici ve yöresel olaylardır. Bu tür ideolojilere, özellikle devrimci hareket ezilme-sinden sonraki ortamlarda karşı-devrimcilerin kendilerini güçlü hissettikleri dönemlerde rastlanır. Onlara göre, devrimciler insan değil, geri kalmış-insanlar ya da hayvanlardır. Böyle bir inanç, devrimci hareketlerin acıma-sızca ezilmesini meşrulaştıracak niteliktedir. Devrim toplumsal bir çılgınlık anının ürünü iken, karşı-devrim akla ve doğal düzene yeniden dönüş demektir.” Kışlalı, a.g.k., s. 191–192 ve 195–197.

156 Bkz. Fişek, 100 Soruda…, a.g.k., s. 20–23 ve 24–25.

157 Krasin’in bu noktada ulaştığı sonuçlar da oldukça çarpıcıdır: “Ne bu kavramlar arasındaki bağların ne ölçüde ağır bastığı ne de bu kavramların ne ölçüde karşıt oldukları soyut bir şekilde belirlenebilir. Bazı durumlarda, reformlar devrime bir alternatif haline gelir. Başka durumlarda, reformlar ve devrim aynı yönde ilerler. Ekim Devrimi’nin hazırlanması döneminde Lenin, toprakların, bankaların, patron sendikalarının ulusallaştırılmasını, bunların Sovyetler tarafından denetlenmesini ‘sosyalizme geçişi hazırlayan önlemler’ olarak, görüyordu. Re-formlar ile devrim arasındaki ayrım çizgisi, her zaman somut bir şekilde saptanır. Elbette, devrim ile reRe-formlar arasındaki sınır çizgisinin şu ya da bu yönde yer değiştirmesi yalnızca nesnel koşullarla açıklanamaz. Kapitalist toplumda reformların işlevi her zaman aynı değildir. Her şey bu reformları hangi sınıfın kendi çıkarlarının hiz-metine sokmayı başarabildiğine bağlıdır. Burjuvazi, kapitalizmi güçlendirmek için koruyucu önlemlere olduğu gibi, reformlara da başvurabilir. İşçi sınıfı bunları ‘proletaryanın tam kurtuluşuna giden işçi hareketi için daya-nak noktalar’ı haline dönüştürerek, kapitalist düzeni sarsmak için kullanır. Reformların karakteri, yönelimi ve

59

Devrim belli bir sosyo-ekonomik düzenin tasfiyesi, başka bir niteliğe geçiş anlamına gelir. Buna kar-şılık reform, belli bir düzenin çerçevesinde, belli bir niteliğin sınırları içinde dönüşümdür. Devrim ve reform karşıttırlar, fakat aynı zamanda karşılıklı olarak birbirlerine bağlıdırlar. Reformlar devrimci savaşımın sonuçlarıdır. Reformlara gelince, onlar da devrimci amaçlara hizmet edebilirler.

Görüldüğü gibi, sosyalist toplumda devrim sürecinde var olan sınıf savaşımı, kapitalist toplumda da bu kez reformlar söz konusu olduğunda gerçekleşmekte ve bu savaşım reformla-rın özelliğini oluşturmaktadır. Sonuç olarak savaşımda öne çıkanın, yeni değişikleri yapmak isteyeceği de tartışma götürmeyecektir.