• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM IV: TÜRKİYE’DE ANAYASAL DENETİM

4.1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ’NİN OLUŞUMU

4.3.2 Bölünmez Bütünlük Gerekçesiyle Kapatılan Partilerin Genel

4.3.3.3 Refah Partisi (RP)

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Refah Partisi’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği” iddiasıyla Anayasa Mahkemesine partinin kapatılması için başvurmuş; diğer kapatma iddianamelerinin tamamının aksine parti kapatma davasının açılmasını basın yoluyla duyurmuştur (Refah İç Savaşa Sürüklüyor, Cumhuriyet Gazetesi, 22 Mayıs 1997).

Refah Partisi’nin kapatma davası ülkedeki diğer parti kapatma davalarından birçok noktada farklılıklar göstermektedir. Öncelikle bu kapatma davası hem literatürde hem de toplum arasında post-modern bir darbe olarak ifade edilmektedir. MGK tarafından hazırlanan bir bildiri ile başlayan ve bunun etkileriyle Refah Partisi’nin o dönemdeki Doğruyol Partisiyle kurmuş olduğu koalisyon hükümetinin devrilmesiyle sonuçlanan bir süreç yaşanmıştır. Bununla birlikte bu kapatma davası iktidar partisine açılmış ilk kapatma davası niteliğindedir. Refah Partisi de savunmasında bu konuya değinerek, dava yoluyla “yürütme organı üyesi olan başbakan veya bakanların yargılanmaları yolunun açılması Anayasa’ya aykırıdır… Anayasa’nın 100’üncü maddesi gereği yerine getirilmeden bir başbakanın ya da bakanın hangi mülahaza ile olursa olsun sorguya çekilmesi, yargılanması, itham edilmesi hem Anayasa’nın anılan maddesine hem de “kuvvetler ayrımı” ilkesine aykırı” olduğunu ifade etmiştir.

Başsavcılık partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği tezini savunmak üzere birçok delile iddianamesinde yer vermiştir. Başsavcılık öncelikle partinin başörtüsüyle öğrenim görme ve çalışma hakkının Anayasal bir hak olduğunu

128

ifade etmesini ve bu bağlamda Refah Partisi’nin iktidarında üniversite rektörlerinin başörtülülere selam duracaklarının belirtmesini laiklik karşıtı bir eylem olarak değerlendirmiştir. Bu çalışma kapsamında incelenen Anayasa Mahkemesinin 7.3.1989 tarihli ve 1/12 sayılı kararında, Mahkeme “derslikler ve ilgili yerlerde dinsel inançları simgeleyen belirtilerden uzak kalınmasının zorunlu olduğu ve bu nedenle yükseköğretim kurumlarında dinsel gerek ile bağlanan başörtülerinin laik bilim ortamıyla bağdaştırılamayacağı ve aksini yapanların dinsel kurallardan arındırılmış devlet düzenine, giyim nedeniyle dinsel el atmada bulundukları” (Anayasa Mahkemesi, E: 1989/1 K:1989/12) ifadesi Başsavcının iddianamesinde de yer almıştır. Partinin bu karara karşı söylemleri, başsavcı tarafından Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı çıkma olarak yorumlanmıştır.

Başsavcının iddianamede yer vermiş olduğu diğer bir delili ise 13 Nisan 1994 tarihinde meclis gündemindeki Anayasa Değişikliği üzerine Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan’ın yapmış olduğu meclis konuşmasıdır: “Refah Partisi iktidara gelecek. Adil Düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kansız mı olacak …Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım. Refah Partisi Adil Düzen getirecek. Bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak. Altmış milyon buna karar verecek”. Başsavcı bu konuşmaya, şiddet öğelerini içeren ve demokratik düzenden şiddet yoluyla şeriat düzenine geçilmesi planlanan bir süreç isteğinin göstergesi olarak iddianamede yer vermiştir. Mahkeme Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Tekdal’ın konuşması da aynı nitelikteki söylemlerini de partinin genel eğilimini gösterdiği iddiasıyla kapatma kararına delil olarak göstermiştir.

Başsavcı, parti lideri Erbakan’ın yanı sıra partiye mensup milletvekilleri Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Hasan Hüseyin Tekdal, İbrahim Halil Çelik ve Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin yapmış olduğu konuşmalara da iddianamesinde yer vermiştir. Milletvekili Hasan Hüseyin Tekdal ayrıca partinin Genel Başkan Yardımcılarından da birisidir. Başsavcının iddianamesine göre bu kişilerin yapmış olduğu konuşmaların bazılarında “belli bir dini görüş ve inanca sahip olanlarla olmayanlar arasındaki farklılık ön plana çıkarılmakta, bu dini görüş ve inanca sahip

129

olmayanlar, şayet bu görüş iktidara gelirse gebertilecekleri” gibi ifadeler yer almaktadır. Başsavcı sözlü ifadesinde ise partinin hem devrim yasalarına hem de laikliğe karşı olduğunu belirterek “[g]erek ülkemizde ve gerekse dünyada, mahkemelerce kapatılan hiçbir parti, Refah Partisi kadar kapatılmayı hak etmemiştir” sözleriyle ifadesini tamamlamıştır.

Refah partisi savunmasında “milletvekillerinin yasama sorumsuzluğu kapsamında söylediği sözlerin, parti kapatma sebebi” olamayacağını ifade ederek bu konuşmaların delil olarak değerlendirilmemesi gerektiğini iddia etmiş ancak Mahkeme bu söylemlerin partiyi bağlamasından hareketle yasama sorumsuzluğunun parti tüzel kişiliği için söz konusu olmadığını belirtmiştir. Ancak odak olma savı Mahkeme tarafından yerinde görülmemiştir. Gerekçe olarak ise şu açıklama yapılmıştır: yasama sorumsuzluğu korumasından parti tüzelkişiliğinin yararlanması söz konusu olamaz. Bir siyasi partinin, yasak eylemlerin odağı haline geldiğinin saptanması, sadece tüzelkişilik faaliyetleriyle değil, üyeler tarafından yürütülen faaliyetlerin de incelenmesiyle mümkündür. Çünkü “ ‘odak olma’ durumunun oluşması için gerekli olan yasak eylemlerdeki nitelik ve nicelik ile bunların tekrarındaki kararlılık gibi ögelerin varlığı konusunda, milletvekillerinin Meclis içindeki ve dışındaki söz ve eylemlerinin tümü değerlendirilmedikçe sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz.”

Partinin savunmasında değindiği bir diğer husus ise “Bakanlar Kurulu üyelerinin siyasi denetime konu olabilecek eylemlerinin kapatılma nedeni sayılamayacağı” iddiasıdır. Mahkeme ise “kişilerin eylemleri partiye bağlı olarak değerlendirildiğinden, Bakanlar Kurulu Üyelerinin Parti’yi sorumluluk altına soktukları ve partinin kapatılmasına neden oldukları” teziyle bu iddiayı reddetmiştir.

Başsavcı parti lideri Erbakan’ın ve yöneticilerinin, başörtüsüyle devlet dairesinde çalışma ve öğrenim görmeyi anayasal bir hak olarak görmekte iddia etmelerinin oy kaygısıyla bu öğeler kullanma anlamına geleceğini ifade etmektedir. Mahkeme’nin bu iddiayı incelerken yapmış olduğu değerlendirme laiklik ilkesine yaklaşımın önemli bir göstergesidir:

130

Dinsel nedenlere dayanılarak başörtüsü ve türbanla boyun ve saçların örtülmesine resmî daire ve üniversitelerde serbestlik tanınması, bir tür yönlendirme ve bir anlamda zorlamadır. Kişileri şu ya da bu yönde giyinip başını örtmeye zorlamak, ayrı ve hatta aynı dinden olanlar arasında bile ayrılıklar yaratacaktır. Bu durumun da lâiklik ilkesine aykırı düşeceği kuşkusuzdur.

Kamusal kuruluşlarda ve öğretim kurumlarında başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysi, bir ayrıcalıktan öte ayırım aracı niteliğindedir. Dinsel kaynaklı düzenlemelerle girişimler Anayasa karşısında geçerli olamaz ve bu tür eylemler Anayasa’daki lâiklik ilkesine aykırılık oluşturur.

Mahkemeye göre parti lideri ve yöneticilerinin türban veya başörtüsü kullanmayı teşvik eden konuşmaları laiklik ilkesine karşı olanlar için bir teşvik niteliğindedir. Bu teşvik birçok ilde üniversite ve cami önlerinde kamu düzeninin bozulmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda mahkeme “Parti Genel Başkanı’nın bu davranışlarının lâiklik ilkesine aykırı olduğu sonucuna” varmıştır.

Parti Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın TBMM ve Parti Genel Kurul toplantılarında talep ettiği “çok hukuklu sistem”, başsavcının kapatma nedeni olarak ortaya koyduğu bir başka delildir. Erbakan şu ifadelerle çok hukuklu sistem istediğini ifade etmiştir:

Benim inandığım şekilde sen yaşayacaksın. Tahakkümün orta­dan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu bir sistem olmalı, vatandaş genel prensiplerin içerisinde kendi istediği hukuku kendisi seçmeli. Bu bizim tarihimizde de olagelmiştir. Bizim tarihimizde çeşitli mezhepler olmuştur. Herkes kendi mezhebine göre bir hukuk içinde yaşamıştır ve de herkes huzur içinde yaşamıştır. Niçin ben başkasının kalıbına göre yaşamaya mecbur olayım

Anayasa Mahkemesine göre; hukuku inançlara göre ayırmak, vatandaşların birbirleriyle hukuksal bağlantılar kurmalarını ve ilişkilerini geliştirmelerini zorlaştıracak, sosyal gelişmeyi önleyecek ve ulusal bütünlüğü bozacaktır. Oysa, ulus olmanın koşullarından biri hukuk ve yargı birliğinin sağlanmasıdır ve hukukun da din, mezhep ve etnik farklılıklara göre değil, çağdaş değerlere göre düzenlenmesi gerekir. Çok hukukluluk, dini ayrımcılığa neden olacak ve laik düzeni sarsacaktır.

Mahkeme çok hukuklu sistem isteğinin İslam Tarihi’ndeki ‘Medine Sözleşmesi’ diye adlandırılan bir antlaşmadan alındığını ileri sürmüş ve sözleşme ile

131

“Medine’deki yahudi ve putperest kabilelerin İslâm dinî kurallarına göre değil, kendi hukuklarına göre yaşama hakları” olduğunun kabul edildiğini ifade etmiştir.

Mahkeme “bireylerin inançları nedeniyle farklı hukuka bağlı olmalarına yol açacak, ‘çok hukukluluk’un dini ayrımcılığa neden olacağı, akıl ve çağdaş bilime dayalı lâik düzeni” sarsacağı çıkarımını yapmaktadır. Bu nedenle de Erbakan’ın bu talebini ifade etmesinin laiklik ilkesine aykırı olacağı sonucuna varılmıştır.

Kapatmaya delil olan bir başka konu ise mahkemenin videobantlardan tarikat lideri olarak tespit ettiği kişilerin devrim yasalarına aykırı kıyafetleri ile Başbakanlık konutuna davet edilmesi olmuştur. Mahkemeye göre devrim yasalarına aykırı kıyafet giyen bu kişilerin devlet katına davet edilmesi, devlet katında kabul edildikleri anlamına gelmekte, bu da laik hukuk devlet düzeniyle tezatlık oluşturmaktadır. Mahkeme bu eylemin laiklik ilkesine aykırı olduğunu vurgulayarak şunları ifade etmiştir: “Parti Genel Başkanının, partilerinin dinî görüntü ve anlayışa lâik devlet düzenini oluşturan kurallardan daha üstün bir yer verdiğini gösteren, açıkça siyasî çıkar ve nüfuz sağlamaya yönelik olduğu anlaşılan bu davranışının lâiklik ilkesine aykırılık oluşturduğunda duraksamaya yer yoktur.”

Mahkeme ayrıca Bakanlar Kurulunca alınmış “Çalışma Saatlerinin Ramazan Ayı’nda İftara Göre Düzenlenmesi” adlı kararı da kapatma delili olarak değerlendirmiştir. Bu karar Danıştay 12. Dairesi’nin 13.1.1997 günlü, 97/9022 sayılı kararına göre laiklik ilkesine aykırı bulunmuş ve kararın yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi de Danıştay’ın kararına atıf yaparak, partinin Bakanlar Kurulu kararıyla laiklik karşıtı eylemleri devam ettirdiği sonucuna varmıştır.

Tüm bunların sonucunda mahkeme Refah Partisi’nin Genel Başkanı, Başkan Yardımcıları ve milletvekillerinin söylemleriyle partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini; bu kişilerin demokratik hak ve özgürlükleri, şeriat düzeninin tesis edilmesi için bir araç olarak kullandığını belirterek, 16 Ocak 1998 tarihinde partinin kapatılmasına karar vermiştir.