• Sonuç bulunamadı

Demokratik Kitle Partisi (DKP)

BÖLÜM IV: TÜRKİYE’DE ANAYASAL DENETİM

4.1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ’NİN OLUŞUMU

4.3.1 Devletin Bölünmez Bütünlüğüne Aykırı Faaliyetlerden Dolayı Part

4.3.1.10 Demokratik Kitle Partisi (DKP)

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı DKP’nin programında yer alan bazı ifadeler ile Genel Başkanın bazı beyanlarını devletin milletiyle birlikte bölünmez bütünlüğüne aykırılık içerdiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine kapatma davası açmıştır.

Başsavcılık iddianamesinde öncelikle parti programındaki bazı temel noktaları vurgulamıştır. Parti programında, bir Kürt sorununun varlığından bahsetmekte ve partinin bu sorunu katılımcı, liberal ve demokratik yollarla çözeceğini beyan etmektedir. Bununla birlikte parti, sorunun “adil ve demokratik çözümü için; demokratik bütünlüklü idari yapılanmanın ve ademi merkeziyetçi sistemin, günün ihtiyaçlarına cevap verebileceğini tespit ederek yola çıkmaktadır.” Kürt sorununu programının merkezine yerleştiren DKP, çözüm önerisinden önce Türkiye’deki durumu tanımlamaktadır. DKP sorunun temelinde devletin “Cumhuriyet’ten bu yana üstlendiği rolünü sürdürmek için direnmesi ve bu nedenle, terörü tırmandırması ve şiddete başvurması”nın olduğunu öne sürmektedir. Parti “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yapısı(nın) doğal olarak çokkültürlü, çokdilli ve çokmezhepli” olduğunu ifade ederek, devletin tüm bunlara rağmen tek bir ulus yaratmak istediğini iddia etmektedir. Bu bağlamda da resmi milliyetçi ideolojinin Türk ırkına ait olduğunu belirtilerek, bu ideolojiden vazgeçilmesinin gerekliliğini ifade etmektedir. Kürtlerin Devlete “kendi ülkeleri ile birlikte” katıldığını ve devletin vatandaşı olduklarını; bu nedenle de Kürtlere “sıradan bir etnik grup veya dil azınlığı gibi” bakmanın yanlış olacağını beyan etmektedir.

103

Parti bu sorunun çözülebilmesi için öncelikle merkezi sistemin terkedilip devletin idari bölgeler şeklinde yapılandırılmasını temel politika olarak önermektedir. Bununla birlikte parti programında “Yurttaşlık haklarıyla ilgili ifade özgürlükleri açısından, eğitim hakkı ve radyo-televizyon hakları için, Türkiye’de yaşayan herkesin çağın gereklerine uygun eğitim almaları, her dilde radyo-televizyon yayını yapabilme hakkına sahip olmaları, kimliklerini koruyabilmeleri ve bunları Türkiye’nin siyasi sınırları ve bütünlüğü içinde yapmaları doğrultusunda, anayasal ve yasal değişiklikler” planladığını belirtmektedir. Partinin diğer bir temel politikası da seçim propagandası yapılırken Türkçeden başka bir dilin kullanılması yasağının kaldırılmasıdır. Parti merkezi idarenin küçültülüp “yerel yönetimler(in) kendi alanlarında daha çok söz sahibi ol(masını); il ve ilçe meclisleri(nin) yerel parlamentolar statüsüne kavuşturulmasını… Bu anlayışa uygun olarak; valiler, emniyet müdürleri ve kaymakamların da belediye başkanları gibi seçimle işbaşına gelmeleri(nin) sağlan(masını); eğitim, sağlık, iç güvenlik ve aynı zamanda vergi toplama(nın) yerel yönetimlerin yetki alanına bırakıl(masını)” temel politika olarak kabul etmektedir. Başsavcı ayrıca DKP Genel Başkanı Şerafettin Elçi’nin bir haber ajansına vermiş olduğu röportajdan bazı ifadeleri de iddianamesine delil olarak eklemiştir. Parti Genel Başkanı Elçi “Federasyon kurulmasını savunuyor musunuz’’ sorusuna, ama şu anda yerel yönetimlerin egemen kılınması en iyi model. Federasyon bir devletin bölünmesi de değildir. Halen federatif sistemle yönetilen ülkeler vardır” ifadeleriyle cevap vermiştir.

Başsavcılık Genel Başkanın DİB hakkındaki görüşlerini, partinin laiklik karşıtı faaliyetler içerisinde olduğu iddiasına delil olarak ortaya koymuştur. Genel Başkanın “Türkiye’de ...dini müessese devlet yapısı içinde yer alıyor... Laiklikten söz edebilmek için din işlerinin devlet içinde olmaması lazımdır. Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir teşkilata devlet içinde yer verilmemesi lazımdır. Din işlerinin cemaate bırakılması lazımdır” şeklindeki ifadeleri, Başsavcılık tarafından DİB’in hukuki statüsünün sona erdirilmesi amacını güttüğü ve bu nedenle DKP’nin laiklik ilkesine aykırı faaliyet içinde olduğu şeklinde yorumlanmıştır. DKP savunmasında Kürt sorununun varlığını kabul ettiklerini, bu sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözmeyi hedeflediklerini belirtmiştir. Bölücülük suçlamasına karşın parti, federatif

104

yapı politikalarının fiziksel bütünlüğü ve siyasal sınırları hedef almadığını ve bu nedenle taleplerinin bölücülük olarak değerlendirilemeyeceğini ileri sürmüştür. Türkiye’de sorunun Kürtlerin kendi dil ve kültürlerini koruyup geliştirmelerinin, anadillerinde eğitim alabilmelerinin ve radyo televizyon yayını yapabilmelerinin bir ayrıcalık olarak görülmesinde yattığını; bu yaklaşımın da evrensel normlarla uyuşmadığını vurgulamıştır.

“Türkiye’de federal devlet biçiminin devletin bölünmesi anlamına geldiğini; federal devletin birden çok devletten oluştuğu kanısının hakim” olduğunu hatırlatan parti; federal devletin konfederasyondan farklı olarak bir devletler ligi ve topluluğu değil, uluslararası hukuk ve Anayasa hukuku açısından tek bir devlet olduğunu belirtmiştir. Parti ayrıca DİB’in laiklik açısından zorunlu veya gerekli bir kurum olmadığını; laikçiliğin özgürlük ve eşitlik karşıtı bir tutum sergilemesi nedeniyle DİB’in varlığının demokrasiyle bağdaşmayacağını ifade ederek, DKP’nin konu hakkında yorum yaptığını ancak Diyanet İşleri Başkanlığının hukuki varlığının tamamen sona erdirme yönünde ne parti programında ne de parti yöneticilerinin beyanlarında bir ifade olduğunu belirtmiştir. Mahkeme öncelikle partinin merkezi idarenin bazı yetkilerinin alınarak yerel yönetimlere verilmesi yönündeki politikasının “kamu hizmetlerinin daha etkin, verimli, uyumlu ve hızlı yürütülebilmesi amacı taşıyan öneriler” olarak kabul etmiştir. Bu nedenle partinin kapatılmasını reddetmiştir. Ancak Güven Dinçer, Mustafa Bumin, Mahir Can Ilıcak ve Rüştü Sönmez bu görüşe katılmayarak, karşı oy yazılarında partinin bir federasyon kurulmasını hedeflediğini, federasyonun da “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ilkesine aykırı olduğunu; bu sebeple de partinin kapatılmasına karar verilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Mahkeme partinin laiklik karşıtı faaliyetler içerisinde olduğu iddiasına karşın, DKP’nin DİB’in kaldırılmasını değil “kurumun genel idare içerisindeki yeri korunarak yeniden yapılanmasını amaçlaması” nedeniyle partinin kapatılmasını reddetmiştir. Ancak mahkeme, parti programındaki amaçlanan politikaların “[ü]lkede yaşayan insanları çağdaş bir ulusal bütünlük yerine ırk, dil, din ve mezhep ayrılıklarına dayandıran böyle bir anlayışın sonuçta ülke ve ulus bütünlüğü ile birlikteliğe ve sürekliliğe dayanan devlet yapısını” bozacağı sonucuna ulaşarak partinin kapatılması gerektiğini ortaya koymuştur. Mahkeme ayrıca parti tarafından “Türkiye Cumhuriyeti

105

ülkesi üzerinde kültür, ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunun ileri sürüldüğü böylece Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla azınlıklar yaratarak ulus bütünlüğünün bozulmasının amaçlandığı” sonucuna vararak, ikinci bir kapatma gerekçesi öne sürmüştür.

Sonuç olarak DKP programının “2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 78. maddesinin (a) ve (b) bentleri ile 81. maddesinin (a) ve (b) bentlerine aykırı olduğundan” partinin kapatılmasına 26 Şubat 1999 tarihinde karar vermiştir.

Mahkeme bu dava gerekçesinde, daha önceki davalarda kullanmış olduğu uzun ve standart şablonu kullanmayarak daha kısa bir gerekçe kaleme almıştır. Bununla birlikte mahkeme DİB’in hukuksal statüsünün ortadan kaldırılması talebini daha önce kapatma nedeni olarak kabul ederken, bu davada kapatma gerekçesi olarak değerlendirmemiştir.