• Sonuç bulunamadı

Anayasa Mahkemesi ve Siyasetin Yargısallaşması

BÖLÜM II: SİYASETİN YARGISALLAŞMASI: LİTERATÜR ÖZETİ

2.4 YARGISAL SİYASET

2.4.3 Anayasa Mahkemesi ve Siyasetin Yargısallaşması

Anayasa mahkemeleri, siyasete müdahale etmek için önemli ve uygun birçok yargısal araca sahiptir. Anayasa mahkemeleri geçmiş yıllarda Cezayir, Bangladeş, Belçika, Hindistan, İsrail, İspanya ve Türkiye gibi ülkelerde bazı siyasal partilerin ve/veya liderlerin ulusal seçimlere katılmalarını engellemiştir. Pakistan’da Benazir Butto ve Nawaz Sharif, Kolombiya’da Uribe, Rusya’da Yeltsin, Türkiye’de Erbakan gibi liderlerin siyasal gelecekleri hakkında ülkelerindeki anayasa mahkemelerinin çok net söz hakları olmuştur. Anayasa mahkemeleri ayrıca siyasilerin yargılanması gibi önemli bir yetkiye de sahiptir. Türkiye’de Mesut Yılmaz, İtalya’da Silvio Berlusconi ve Peru’da Fujimori gibi birçok önemli siyasal lider, anayasa mahkemelerinin yüce divan sıfatıyla görmüş olduğu davalarda yargılanmışlardır. Ancak anayasa mahkemelerinin ellerindeki en önemli araç parti kapatma kararlarıyla birlikte norm denetimidir. Norm denetimi yoluyla, anayasa mahkemeleri toplum ve devletin temel değerlerini belirleyebilmektedir.

Anayasa mahkemeleri, örneğin devletin kimliği ve laik yapısını korumak için aktif davranmaktadır. 2003’te Almanya’da ve 2006’da İngiltere’deki ulusal yüksek mahkemeler, vatandaşlık ve dinî kıyafet kullanımının kamu eğitim sisteminde farklılaştırıldığı iddiasını içeren bazı davalara bakmış ve devlet kimliği ile laik yapı lehinde kararlar vermiştir. Ayrıca, AİHM da benzer şekilde hareket ederek, Leyla Şahin ile Türk devleti arasındaki davada bireysel haklar yerine devlet lehine bir karar

38

vermiştir. Türk Anayasa Mahkemesi de bu bağlamda siyasetin yargısallaşmasının en önemli araçlarından olagelmiştir. Mahkeme hem parti kapatma hem de norm denetimi kararlarında siyasetin alanına müdahale etmekle kalmamış, aynı zamanda o alanın sınırlarını keskin bir şekilde belirlemiştir.

Anayasa Mahkemesi, askeri darbeden sonra yazılan 1961 Anayasası’nın en önemli ürünlerinden birisidir. Askere göre darbenin nedeni, Demokrat Parti’nin artan otoriter yürütme faaliyetleridir. Türkiye 1945’te tek partili hayattan çok partili hayata demokratik bir geçiş yapmış ve 1950’de popüler talepleri kendisinde toplamış başka bir siyasal parti devlet elitlerinin partisini mağlup ederek siyasal iktidarı eline almıştır. Demokrasiye geçiş süreci, 1924 Anayasası uyarınca gerçekleşmiş ve bu nedenle çok partili rejime uygun olmayan yasal bir zeminde tamamlanmıştır. Anayasa, Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununda çağdaş çok partili seçim sistemlerine uygun düzenlemeleri yapılmamıştır. Demokratik araçlarda da yürütme gücünün aşkın ve hegemonik kullanımını engellemek için gerekli düzenlemeler yapılmamıştır. Bu tür düzenlemelerle hem DP’nin otoriter eylemlerinin hem de askeri darbenin önlenebileceği de iddia edilebilir. Yukarıda da bahsedildiği gibi, Özbudun, Hirschl’in hegemonik tezinin Mahkeme için kavramsal bir çerçeve oluşturduğunu öne sürmektedir. Ancak bu tez, tek partili sistemden çok partili sisteme geçiş sürecini değil, 1960 darbesinden sonra on beş yıl tesis edilen Anayasa Mahkemesinin kavramsal çerçevesi olarak ortaya çıkmıştır.

Darbeden sonra Mahkeme rejimin koruyucusu olarak, bazı konularda seçici aktivist hareket etmektedir. Mahkemenin seçici aktivizmi laiklik ve ulusal bütünlük konularında karşımıza çıkmaktadır (Belge, 2006:655). Bu seçici aktivizm, cumhuriyetin devlet elitleri arasındaki ittifakın bir sonucudur. Bu ittifak geçiş dönemlerinde, özellikle de 1961’deki anayasal geçiş döneminde ortaya çıkmıştır. Bu tarih, devlet elitlerinin değer ve taleplerinin, diğer seçilmiş grupların taleplerinin DP tarafından dile getirilmesi suretiyle tehdit edildiği ilk süreç olmuştur. Devlet elitleri arasındaki bu tehdit algısı nedeniyle, bu değerlerin DP’nin çoğunlukçu uygulamalarına karşı korunması için bazı önlemler alınması gerekmekteydi. Bu nedenle, Mahkemenin

39

aktivist davranışı, devletin resmî ideolojisinin korunması olarak yorumlanabilmektedir (Özbudun, 2005: 340-342).

Bu ittifak asker, sivil bürokrasi, Cumhuriyet Halk Partisi, akademi ve üniversite öğrencilerini içermekteydi (Insel, 2007:19; Belge, 2006: 656). Bu ittifakın çıktısı, güçler ayrılığı sistemini güvence altına alan yeni bir anayasa olmuştur. Anayasa, medeni haklar ve özgürlükler için daha liberal bir çerçeve sunsa dahi Mahkeme, elitlerin inter alia özellikle laiklik ve bölünmez bütünlük meseleleri olmak üzere diğer siyasi gruplara yönelik talepleri için seçici bir eylemci olarak davranmaktadır. Diğer bir ifadeyle, 1961 Anayasası daha liberal bir devlet sistemi sunsa dahi, Mahkeme bireyin talepleri karşısında devleti sert bir şekilde korumaktadır. Mahkeme hak temelli bir paradigmayı değil, ideolojiye dayalı bir paradigmayı temsil etmektedir (Arslan, 2002; Özbudun, 2007:264). Aynı bağlamda Shambayati (2002), Türkiye’de siyasetin yargısallaşmasının, seçilmiş organlar ve seçilmemişler arasındaki çatallı anayasal yapı ile kolaylaşacağını, ancak bu tür bir yargısallaşmanın demokrasi ve insan haklarının lehine olamayacağını savunmaktadır. Bu durum 2010 Anayasa değişiklikleriyle Mahkeme’nin yeniden yapılandırılmasıyla değişmiştir. 2010 sonrasında siyasetin yargısallaşması devleti korumadan bireysel hak ve özgürlükleri korumaya yönelik bir paradigma değişikliği yaşamıştır. Bir başka ifadeyle, mahkeme ideoloji temelli yaklaşımdan hak temelli yaklaşıma doğru ilerlemektedir.

Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sert laik niteliğini ve bölünmez bütünlüğünü korumak amacıyla son derece aktivist kararlar vermiştir. Bu doğrultuda Mahkeme laikliğe karşı eylemleri ve bölünmez bütünlüğe karşı eylemleri nedeniyle birçok siyasal partinin kapatılmasına karar vermiştir. Ayrıca tek başına iktidar olan bir siyasal parti ise, parti kapatılmasının oylama şartları zorlaştırıldığı için kapatılamamış, ancak partinin laikliğe karşı eylemleri nedeniyle devlet yardımından kısmen yoksun bırakılmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda, Mayıs 2007’de Mahkeme, Ak Parti’nin adayı olan Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olarak seçildiği cumhurbaşkanlığı seçimini iptal etmiştir. 2008 yılının Haziran ayında Mahkeme, kadın öğrencilerin üniversitelere başörtüleriyle girebilmelerini sağlamayı amaçlayan anayasa değişikliğini de iptal etmiştir. Ayrıca bu anayasal değişiklik Yargıtay

40

Cumhuriyet Başsavcısı’nın Ak Parti’nin kapatılması davası için hazırlamış olduğu iddianamedeki gerekçelerden birisi olmuştur.

Anayasal denetim açısından anayasa mahkemelerini harekete geçirebilecek kurumlar da önemlidir, çünkü bu mahkemeler resen herhangi bir dava açamaz veya bir norm denetimi yapamaz. Yasama faaliyetlerini Mahkemeye götürme hakkına sahip kurumlardan biri ve muhtemelen de en önemlisi, ana muhalefet partisi veya muhalefet milletvekilleridir. Siyasi muhalefet, hükümetin bir konuda hata yaptığını düşündüğünde, onu yavaşlatmaya çalıştığında veya engellemek amacıyla yasama faaliyetlerini mahkemenin önüne getirerek yargısal bir siyaset alanı oluşturmak isteyebilir (Tate ve Vallinder, 1995). Ayrıca muhalif politikacılar, hükümetlerin eylemlerini kamuoyuna veya medyanın gündemine taşıyabilmek için de anayasal denetim yoluna gidebilir (Dotan ve Hofnung, 2005). Muhalif politikacılar, ulusal ve yüksek mahkemelerin kamuoyu nezdindeki, profesyonel ve apolitik karar verme organı olarak sahip oldukları kamusal imaja güvenerek, hükümet faaliyetleri karşısında kendi fikirlerini doğrulatmak veya fikirlerine destek sağlamak isteyebilir (Hirschl, 2008:107). Bazı saha çalışmaları, ulusal yüksek mahkemelerin çoğu anayasal demokraside, diğer siyasal kurumlardan daha fazla meşruiyet ve kamu desteğine sahip olduğunu göstermektedir (Gibson ve diğerleri, 2003). Muhalefet gibi hükümet de eylemlerini meşrulaştırmak veya siyasi gündemindeki bazı engellerin üstesinden gelmek için anayasal denetimi kullanabilmektedir. (Hirschl, 2004; Whittington, 2005, 2007).

41

BÖLÜM III: TEORİK ÇERÇEVE: SİYASETİN YARGISALLAŞMASI: