• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KURAMSAL ÇERÇEVE VE ĐLGĐLĐ LĐTERATÜR

1.1. Psikolojik Đyi Olma

1.1.4. Psikolojik Đyi Olmaya Yönelik Kuramsal Açıklamalar

Psikolojik iyi olma yapısını inceleyen ilk araştırmaların önemli bir kısmı bu kavramın tanımlanmasına odaklanmış ve psikolojik iyi olmayı tanımlamak için birçok kuramsal çerçeve geliştirilmiştir. Bu teorik yaklaşımlardan önemlileri; Aşağıdan Yukarıya Durumsal Etkiler, Dinamik Denge Modeli, Çelişki Teorileri ve Amaca Ulaşma teorileridir. Aşağıdan yukarıya teorisi, bireyin temel evrensel insanî ihtiyaçlarının peşinden koşması ve bunları doyurabilmesinin onu mutlu edebileceği görüşünü temel almaktadır. Bu yaklaşım psikolojik iyi olmayı etkileyen faktörleri, durumları, dışsal olayları ve demografik değişkenleri tanımlamayı amaçlamaktadır (Diener ve diğerleri, 1999). Ancak bu yaklaşım psikolojik iyi olma varyansını açıklamada önemsiz etki

büyüklüğü sergilediği için araştırmacılar, bireyin psikolojik iyi olma düzeyinin dışsal olaylar ve durumlar değil, bireyin kişiliği tarafından belirlendiğini savunan yukarıdan aşağıya yöntemine yönelmiştir (Suh, Diener, & Fujita, 1996).

Kişilik sürekli biçimde, iyi olmanın güçlü bir yordayıcısı olarak bulunmuştur (Diener ve diğerleri, 1999). Özellikle Dinamik Denge Modeli (Headey & Wearing, 1992) bireylerin, kişilikleri tarafından belirlenen farklı iyi olma ortalamalarına sahip olduklarını savunmaktadır. Headey ve Wearing (1992) örneğin, dışa dönük kişiliğe sahip bireylerin içe dönük olanlara göre bazı deneyimleri yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğunu iddia etmiştir. Bu deneyimler, sırasıyla bireyin temel psikolojik iyi olma düzeyini etkilemektedir. Alışılmadık olay ve deneyimler, bireyi normal psikolojik iyi olma düzeyinden yukarıya veya aşağıya hareket ettirebilir. Ancak dinamik denge modeli, olaylar normalleştikçe bireyin temel psikolojik iyi olma düzeyine geri döneceğini öne sürmektedir (Diener, Oishi, & Lucas, 2003).

Doyuma Đlişkin Çoklu Çelişki Modeli (Michalos, 1985) ise sosyal karşılaştırmayı içermektedir. Bu modele göre bireyler tutkularına, ideal doyum düzeylerine, amaçlarına, ihtiyaçlarına, önceki durumlara ve diğer insanları temel alan çeşitli standartlara göre kendilerini karşılaştırırlar. Bireyin mutluluk veya doyuma ilişkin yargıları; yaşam olayları ile bireyin standartları arasındaki çelişkiye bağlı olarak değişmektedir (Diener ve diğerleri, 1999). Đlk sosyal karşılaştırma teorileri; çevresindeki bireylerden daha mutlu olduğu durumlarda bireyin mutlu olduğu, tersi durumlarda ise mutsuz olduğu görüşünü temel almasına rağmen güncel sosyal karşılaştırma teorileri; karşılaştırmada kullanılan bilgi türündeki farklılıklara dikkat çektikleri için daha karmaşıktır. Aynı zamanda bu teoriler, bilginin nasıl kullanıldığını da önemsemiştir (Diener ve diğerleri, 1999).

Son olarak Amaca Ulaşma Teorileri, bireyin mutluluğu elde etmesinin, onun bir amacına ulaşmasına veya bir ihtiyacını gidermesine bağlı olduğunu öne sürmektedir (Diener, 1984). Diener ve arkadaşları bireyin sahip olduğu amaçların yapı ve türü, bu amaçlara ulaşmada ne kadar başarılı olduğu ve amaçlarına ulaşma sıklığının yaşam doyumunu etkilediğini belirtmiştir (Diener ve diğerleri, 1999). Amaca ulaşma teorileri, bazı faktörlerin psikolojik iyi olmayı engelleyebileceğini savunmaktadır. Bu faktörler herhangi bir amaç veya arzuya sahip olmama veya amaçlar arasındaki bilinçdışı

çelişkilerdir. Ek olarak bireyin amaçları kısa vadede mutluluk getirebilmesine rağmen uzun vadede mutluluğu azaltıcı etkiye sahip olabilir. Amaca ulaşma teorileri aynı zamanda, bireyin gerçekdışı amaçlara sahip olması ya da beceri veya kişisel kaynaklarındaki yetersizliklerinden dolayı, amaçlarına ulaşamama olasılığının bulunduğunu öne sürmektedir (Diener, 1984). Bu teorik yaklaşımlar psikolojik iyi olmayı açıklama ve tanımlamada farklı bakış açıları sağlamaktadır.

Birçok araştırmacı psikolojik iyi olmayı tanımlamak ve ölçmek için çok sayıda model geliştirmiştir. Bradburn (1969) psikolojik iyi olmayı ele alan ilk araştırmacılardandır. Bradburn psikolojik iyi olmayı; olumlu ve olumsuz duygulanım arasındaki bir denge olarak ele almış ve psikolojik iyi olmayı olumlu duyguların, olumsuz duygulardan daha fazla yaşandığı bir durum olarak tanımlamıştır. Bu araştırmacı, her bireyin hem olumlu hem de olumsuz duygular yaşayabildiğini ve psikolojik iyi olmada anahtar noktanın, olumlu duyguların olumsuzlara üstün gelmesi olduğunu varsaymıştır. Bradburn, sosyal etkileşim ve diğer aktivitelere yönelik ilginin olumlu duygulanımı, evde veya işyerinde yaşanan anksiyete, endişe ve problemlerin ise olumsuz duygulanımı yansıttığını öne sürmüştür. Bradburn’un çalışması geliştirilmemesine rağmen bazı çağdaş araştırmacılar psikolojik iyi olmada duygulanım dengesinin önemli olduğuna ve duygulanımdaki dengesizliğin (çok yüksek düzeyde olumlu duygulanım, çok düşük düzeyde olumsuz duygulanım veya tersi bir durumun yaşanması) psikopatolojiyi işaret ettiğine dikkat çekmiştir (Dua, 1993, 1994; Watson ve diğerleri, 1988).

Lawton (1983) psikolojik iyi olmanın dört boyuttan oluştuğunu ifade etmiştir: (a) Bireyin anksiyete, depresyon, gerginlik, endişe ve kötümserlik gibi olumsuz duygularla baş edebilme yeteneği, (b) bireyin uzun süreli duygularına yönelik bilişsel bir değerlendirmesi olan mutluluk, (c) bireyin aktif olmasını ve hoş duygular yaşamasını sağlayan olumlu duygulanım ve (d) bireyin ulaşmak istediği amaçlarıyla elde ettiği amaçları arasındaki tutarlılık. Psikolojik iyi olma bireyin yaşam kalitesinin en önemli göstergelerinden birisidir. Lawton (1983), bireyin yaşamının kaliteli olduğunu gösteren temel değişkenlerin psikolojik iyi olma, davranışsal yeterlilik, öznel çevre ve algılanan yaşam kalitesi olduğunu belirtmiştir. Lawton’a göre psikolojik iyi olma, yaşam kalitesinin merkezindedir çünkü psikolojik iyi olma bireyin yaşamının tüm yönlerinde, yeterliliğini ve algıladığı yaşam kalitesini nasıl değerlendirdiğiyle ilişkilidir.

Maloney (1990), psikolojik iyi olmayı tanımlamak için üç seçenek öne sürmüştür. Birincisi olan negatif modele göre psikolojik iyi olma, psikopatolojinin yokluğuyla tanımlanmaktadır. Örneğin anksiyete ve depresyon yaşamayan bir birey, psikolojik anlamda sağlıklı olarak görülebilir. Maloney’in (1990) psikolojik iyi olmayı tanımlamak için öne sürdüğü ikinci seçenek normal modeldir. Hasta olmayan normal birey; doyum sağlayan bir işe ve arkadaş çevresine sahip ve iyi bir benlik algısıyla birlikte kendini mutlu olarak tanımlayan bireydir. Normal psikolojik sağlık, aynı zamanda bireyin yaşama ortalama bir uyum sağlamasını ifade etmektedir. Psikolojik iyi olmayı tanımlamada üçüncü seçenek pozitif modeldir. Buna göre psikolojik anlamda sağlıklı birey; yaşama yönelik ortalama bir uyumun ötesinde bir psikolojik duruma sahip bireydir. Böyle bir birey kendini iyi değil daha iyi olarak tanımlar (Maloney, 1990).

Cowen (1994), psikopatolojinin yokluğundan çok iyilik ve rahatlığın varlığını vurgulayan farklı bir psikolojik iyi olma modeli geliştirmiştir. Cowen aynı zamanda, proaktiviteyi ön plana almanın ve bireyin iyilik düzeyini artırmanın önemli olduğuna inanmıştır. Cowen’in modeli psikolojik iyi olmaya ulaşmak için beş yol öne sürmüştür;

 Birincisi bireyin ilk yıllarındaki yararlı kazanımlarını,

 Đkincisi bireyin yaşla birlikte olgunluk ve gerekli yetenekleri kazanmasını,  Üçüncüsü bireyin iyi olmayı artıracak ortamlar hazırlamasını ve bu tür

ortamlarda bulunmasını,

 Dördüncüsü bireyin yaşamı yönetme kontrolüne sahip olduğu duygusunu hissetmesini,

 Beşincisi ise bireyin stresle etkili biçimde başa çıkabilme yeteneği kazanmasını vurgulamaktadır.

Ryan ve Deci (2001), psikolojik iyi olmayı anlamak için iki temel yaklaşım belirlemiştir: (1) Hazcılık (hedonizm); psikolojik iyi olmanın temel koşulu olarak zevk ve mutluluğu görmektedir. Bu yaklaşım mutluluğa odaklanmakta ve psikolojik iyi olmayı mutluluğa yaklaşma ve acıdan kaçınma açısından tanımlamaktadır. (2) Daha eski bir bakış açısı olan ve psikolojik iyi olmanın temelinde, bireyin iç-görü kazanmasının ve kendini gerçekleştirmesi için çabalamasının bulunduğunu öne süren

görüş. Đkinci yaklaşıma göre psikolojik iyi olma, bireyin tam işlevsel birey haline gelmesi ve bilişsel ve fiziksel sağlığa sahip olmasıdır.

Her iki yaklaşım çok sayıda araştırmaya yol açmıştır. Psikolojik iyi olmayı mutluluk açısından ele alan yaklaşım, bireyin yaşamından mümkün olduğunca haz alması

gerektiğini savunmakta ve Sokrates’in öğrencilerinden Aristippus’un görüşlerini temel

almaktadır. Bu filozofun görüşleri; iyi toplumun kendileriyle mutlu olan, kendilerini seven ve yaşamdan zevk alan bireylerden oluşabileceğini savunan Bentham gibi faydacı filozoflar tarafından yıllar boyunca takip edilmiştir (Ryan & Deci, 2001). Sonraları birçok psikolog, ruh ve beden sağlığını bu hazcı bakış açısını temel alarak tanımlamışlardır. Benzer biçimde Kahneman, Diener ve Schwartz (1999) iyi olmayı, yaşamı haz veren ve zevkli hale getiren deneyimlerin bütünü olarak ele almıştır. Psikolojik iyi olma kavramı ise genel iyi olma kavramı doğrultusunda geliştirilen daha çağdaş bir kavramdır. Bu alanda çok sayıda araştırmacı, iyi olmanın psikolojik doğasını anlamaya çalışmıştır.

Psikolojik iyi olmanın temelinde hazzın bulunması gerektiğini vurgulayan birinci görüş, tipik olarak yaşam deneyimlerini zevkli hale getiren faktörlere odaklanmıştır (Kahneman ve diğerleri, 1999). Bu görüş psikolojik iyi olmanın fiziksel zevkle de ilişkili olduğunu ve mutluluğun, bireyin amaçlarına ulaşması ve yaşamının çeşitli alanlarında arzu edilen sonuçlar elde etmesiyle geliştiğini savunmaktadır (Diener, Sapyta & Suh, 1998).

Bu görüşün aksine ikinci görüşü savunan araştırmacılar, hazcılığın aslında iyi olma deneyimi için gerekli olduğunu kabul etmelerine rağmen onun psikolojik sağlığın en önemli göstergesi olduğu görüşünü eleştirmişlerdir (örneğin, Lu, Gilmore, & Kao, 2001; Ryan & Deci 2001). Waterman (1993), iyi olmaya yönelik bu iki yaklaşımın birbirleriyle ilişkili olduğunu ancak farklı deneyimler içerdiklerini kanıtlamıştır. Hazcılığı, psikolojik iyi olmanın temel göstergesi olarak ele alan görüş için en temel eleştiri; hazcılığın bir derece yüzeysel ve geçici bir durum olmasıdır (Ryan & Deci 2001). Bu durum, bireyin derin değerleriyle uyumlu yaşaması durumu olarak tanımlanan mutluluk ile çelişebilmektedir.