• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KURAMSAL ÇERÇEVE VE ĐLGĐLĐ LĐTERATÜR

1.2. Öz-duyarlık

1.2.5. Öz-duyarlık ve Psikolojik Đyi Olma

Öz-duyarlık temelde bireyin güç yaşantılar ve başarısızlıklarla yüzleştiğinde, kendine yönelik özenli ve sevecen tutumlar geliştirmesini içermektedir Neff (2003a, b) öz-duyarlığı üç boyutlu bir yapı olarak tanımlamıştır; öz-eleştiriye karşılık öz-sevecenlik, izolasyona karşılık paylaşımların bilincinde olma ve aşırı özdeşleşmeye karşılık bilinçlilik. Öz-duyarlığa sahip bir birey acı veren ve başarısız yaşantılarla yüzleştiğinde, kendini küçük görme ve aşırı biçimde eleştirme yerine kendine yönelik ılımlı ve yargılama içermeyen bir tutum geliştirebilir. Bu süreç aynı zamanda bireyin, insanoğlunun kusursuz olmadığını, hatalar yapabileceğini ve yaşamdaki güçlüklerin

sadece kendisine özgü olmadığını aksine insan yaşamının bir parçası olduğunu kabul etmesini gerektirir. Öz-duyarlık, bireyin olumsuz deneyimlerini dengeli bir yaklaşımla ele almasını, acı veren duygular tarafından sürüklenmesine izin vermemesini ve bu duyguları abartmamasını da içerir. Birey bastırdığı veya kabul etmediği duygularına yönelik duyarlı davranamadığı için farkında olmadığı olumsuz duygulara kendini aşırı biçimde kaptırdığında, öz-duyarlık kısa sürede bir melodrama dönüşebilir. Öz-duyarlık bireyin, hem olumlu hem de olumsuz duygularına eşit mesafede yaklaşmasını ve duygularını bilinçli objektiflikle ele almasını önermektedir.

Öz-duyarlık kavramıyla ilişkili yapılan araştırmalar başlangıç aşamasında olmasına rağmen öz-duyarlığa sahip bireylerin zihinsel ve psikolojik iyi olma düzeylerinin yüksek olduğuna inanmak için yeterli delil vardır. Öz-duyarlığa sahip bireylerin; tüm insanlığın yaşadığı başarısızlık ve sıkıntı gibi kaçınılmaz deneyimleri abartmadıkları ve kendilerine zarar verici yargılama ve eleştirilerle (Blatt, Quinlan, Chevron, McDonald, & Zuroff, 1982), yabancılaşma duygularıyla (Wood, Saltzberg, Neale, & Stone, 1990) ve başarısızlık ve sıkıntı yaşatan deneyimlerle aşırı biçimde özdeşleşerek (Nolen-Hoeksema, 1991) bu deneyimleri sürekli gündemde tutmadıkları için, diğerlerine göre psikolojik sağlık açısından daha iyi bir konumda olduklarına yönelik kanıtlar vardır. Benliği desteklemeye yardımcı olan bu tutumlar, daha az depresyon, anksiyete, nörotik mükemmeliyetçilik ve yüksek düzeyde yaşam doyumu gibi bir dizi yararlı psikolojik çıktıyla ilişkilidir. Aynı zamanda öz-duyarlığa sahip olma, bireyleri sıkıntılı deneyimleri yaşamamaları için çabalamaya sevk eder. Bundan dolayı öz-duyarlık, bireyin yoğun stres altında kalmasına neden olan işlerden uzaklaşarak, kendine zaman ayırması gibi psikolojik iyi olmayı geliştirme ve sürdürmeyi amaçlayan proaktif davranışların artmasına yardımcı olur (Neff, 2003a).

Öz-duyarlık birçok yolla yararlı bir duygusal düzenleme stratejisi olarak görülebilir. Çünkü öz-duyarlığa sahip bir birey sıkıntılı ve üzücü olan duygusal deneyimlerinden kaçınmak yerine, benliğini sevecen ve anlayışlı bir tutumla cesaretlendirerek, bilinçli farkındalığa sahip bir biçimde bu deneyimleri tüm insanların yaşadığını kabul etmeye çalışır. Böylece öz-duyarlık durumunda birey, negatif duyguları daha pozitif bir duygusal duruma dönüştürerek, içinde bulunulan konumun önemine ilişkin net bir anlayış kazanır ve kendisinin veya çevrenin uygun, verimli biçimde değişmesine

yardımcı olacak eylemleri benimseyebilir. Bu nedenle öz-duyarlık, bireyin duygularını izlemesini ve bu izlemeden elde ettiği bilgileri düşünce ve eylemlerini yönlendirmesi için işlevsel biçimde kullanmasını içeren, duygusal zekânın önemli bir unsuru olarak görülebilir (Salovey & Mayer, 1990). Öz-duyarlık bireyin negatif duygularını (örneğin, bireyin yetersizlik ve başarısızlıklarından dolayı kendini kötü hissetmesi ve suçlaması), pozitif duygulara (örneğin, bireyin kendine ilişkin sevecen ve kibar duygulara sahip olması) dönüştürdüğü için, benlik saygısıyla ilişkili birçok psikolojik yarar sağlamaktadır.

Öz-duyarlık kavramı, daha iyi tanınan öz-saygı yapısına alternatif bir yapı olarak görülebilir. Psikologlar on yıllardan beri öz-saygının yararlarına dikkat çekmesine rağmen son zamanlarda yapılan araştırmalar yüksek öz-saygının narsisizm (Bushman & Baumeister, 1998), çarpıtılmış öz-algı (Sedikides, 1993), ön-yargı (Aberson, Healy, & Romero, 2000) ve bireyin benliğini tehdit edici unsurlara şiddet içeren yaklaşımlar geliştirmesi (Baumeister, Smart, & Boden, 1996) gibi potansiyel zararlarını ortaya koymaktadır. Birçok psikolog bireyin kendini aşırı biçimde vurgulaması ve sevmesinin narsistliğe, benmerkezciliğe, benlikle aşırı ilgilenmeye ve diğer bireylerle ilgilenmemeye yol açabileceğini savunmuştur (Finn, 1990; Seligman, 1995). Bazı araştırmacılar ise bu durumun, öz-bilgide çarpıklıklara (Sedikides, 1993; Taylor & Brown, 1988), diğer bireyler için önyargılı olmaya (Aberson ve diğerleri, 2000) ve egoya tehdit olarak algılanan bireylere yönelik şiddet ve saldırganlık içeren davranışlara (Baumeister ve diğerleri, 1996) neden olabileceğini iddia etmiştir. Bununla birlikte öz-duyarlığa sahip bireyler, benlik yapılarını koruma veya şişirme ihtiyacı duymaksızın, kendilerine yönelik pozitif duygular hisseder. Çünkü öz-duyarlık, bireyin kendisi ve diğerleri hakkındaki performans değerlendirmelerine veya ideal standartlara dayalı olarak gelişmez. Aslında öz-duyarlık, pozitif veya negatif değerlendirme süreçlerini tümüyle engeller ve bireyin kendine ilişkin sevecen, nazik duygular geliştirmesine ve toplumsal paylaşımın farkında olmasına odaklanır.

Öz-duyarlık, olumlu öz-duygular ve güçlü bir öz-kabul duygusunun gelişimine katkıda bulunduğu için öz-saygının yararlarını bünyesinde barındırmaktadır. Bununla birlikte bu duygular bireyin performansına yönelik değerlendirmelerine veya diğerlerinin yaptığı karşılaştırmalara dayanmamaktadır. Aksine bu duygular, bireyin hataya eğilimli

insanoğlu doğasına ilişkin sahip olduğu farkındalığa dayandığı için, birey diğer bireyler tarafından herhangi bir övgü veya değerlendirmeye ihtiyaç duymaksızın kendine yönelik olumlu tutumlar ve duygular geliştirebilmektedir. Yani duyarlığın temeli, öz-saygı gibi sosyal karşılaştırmadan elde edilen benliğe yönelik şişirilmiş bilgiler değil, bireyin kendi öz-standartlarından elde ettiği öz-bilgisidir. Gilbert (2005), bireyin kendisiyle ilgilenmesine, bağlantılı olmasına ve duygusal ılımlılığa yardımcı olduğu için öz-duyarlığın psikolojik iyi olmayı artırdığını savunmuştur. Evrimsel biyoloji, nöro-biyoloji ve bağlanma teorisinden ilkeler içeren sosyal mentalite teorisini kullanan Gilbert (2005) öz-duyarlığın, tehdit sisteminin (güvensizlik, savunuculuk duyguları ve limbik sistemle ilişkili sistem) etkinliğini azalttığını ve benlik yatıştırıcı sistemi (bağlanma, güven duyguları ve oksitosinle ilişkili sistem) aktive ettiğini belirtmiştir. Öte yandan öz-saygının, sosyal statünün belirlenmesine yardımcı olan üstünlük/aşağılığın bir değerlendirmesi olduğu ve dürtüleri uyararak dopamin aktivasyonuna yol açtığı görülmüştür. Öz-duyarlığın benliği yatıştırma özelliğinin; içtenlik, etkili duygu düzenleme ve çevreyle başarılı biçimde başa çıkma yeteneklerini geliştirdiği düşünülmektedir (Gilbert, 2005).

Stresle başa çıkma geleneksel olarak duygu-odaklı başa çıkma ve problem-odaklı başa çıkma şeklinde ikiye ayrılmakta (Endler & Parker, 1990; Lazarus, 1993) ve duygu-odaklı başa çıkma daha çok duygusal kaçınma olarak ele alınmaktadır. Bununla birlikte bazı çalışmalar, psikolojik anlamda işlevsel olarak duyguları tanımlama, anlama ve ifade etmeyi içeren, duygu-odaklı başa çıkmanın proaktif formları olduğunun altını çizmektedir (Pennebaker, 1989; 1993; Salovey & Mayer, 1990; Stanton, Danoff-Burg, Cameron, & Ellis, 1994). Bu nedenle öz-duyarlık, duygulardan kaçınma değil duygulara yaklaşma özelliğine sahip olan başa çıkmayla ilişkili olabilir. Ek olarak öz-duyarlığa sahip bireyler, kendilerini daha iyi tanıdıkları için bu bireylerin stres verici durumların devam etmesine veya artmasına neden olabilecek eylemleri belirleme ve stresin olumsuz etkilerini azaltabilecek biçimde daha fazla problem-odaklı başa çıkma stratejilerini kullanma açısından daha avantajlı olmaları doğaldır (Neff, 2003a).

Öz-duyarlığın davranış motivasyonuyla ilişkili olma ihtimali oldukça fazladır. Deci ve Ryan (1995) bireylerin eylemlerinin, benliklerinin doğal yönünü yansıttığı durumlarda, “gerçek benlik saygısının” geliştiğini öne sürmüştür. Diğer bir deyişle gerçek benlik

saygısı, bireyin bağımsız, hür iradeli ve içsel motivasyon içeren davranışlar sergilediğinde ortaya çıkar, böylece eylemler dışsal bir tehdit veya ödülden dolayı değil içsel ilgiden kaynaklanır. Öz-duyarlık düzeyi yüksek bireyler, yüksek “gerçek benlik saygısına” sahip oldukları için, bu bireylerin davranışlarının düşük öz-duyarlığa sahip olanlara göre daha çok içsel motivasyonla gerçekleşmesi beklenebilir. Bu motivasyonel farklılık akademik başarı da dâhil birçok alanda kendini göstermektedir.

Örneğin birçok eğitim psikologu, öğrenme temelli akademik amaçlarla, performans temelli akademik amaçları karşılaştırmıştır (Ames, 1992). Öğrenme yönelimli öğrencilerin içsel olarak motive oldukları ve öğrenme çalışmalarından hoşlanarak ve merak ederek yeni bilgi, beceriler kazanma ve geliştirme eğilimi sergiledikleri görülmüştür. Öte yandan performans yönelimini benimseyen öğrencilerin öğrenme çalışmalarına, öz-değer duygularını geliştirmek veya korumak için başarısızlıktan kaçınma arzusuyla motive oldukları sonucu elde edilmiştir (Neff, 2003a). Öz-duyarlık düzeyi yüksek bireyler, kendilerine yönelik performans değerlendirmesine dayanmayan pozitif tutumlara sahip oldukları için, bu bireylerin akademik çalışmalarda performans yöneliminden çok öğrenme yönelimini benimseme olasılıkları daha fazladır.

Öz-duyarlıkla ilişkili olan diğer bir psikolojik işlevsellik göstergesi, doğru ve net öz-değerlendirmedir. Benmerkezcilik ve başarısız öz-düzenleme ile ilişkili olan yüksek benlik saygısından farklı olarak öz-duyarlık, bireyin sınırlı ve yetersiz yönlerine ilişkin daha doğru öz-bilgisiyle ilişkilidir. Çünkü öz-duyarlığa sahip bireyler, öz-yargılamadan kaçınmak için kendi sınırlılıklarını gizlemek zorunda değildir. Ayrıca bireyin kendine yönelik duyarlılığa sahip olması, sıkıntı ve acı dolu deneyimlerden kaynaklanan negatif duygu durumunu daha pozitif bir duygusal düzeye transfer etmesine aracılık eder. Pozitif duygulanım ise bireyin kendine yönelik özen ve dikkatinin artması ve kendisiyle ilgili bilgileri abartmamasıyla ilişkilidir (Aspinwall, 1998). Bundan dolayı yüksek düzeyde öz-duyarlığa sahip bireylerin amaç düzenleme, risk alma vb. açılardan, daha verimli öz-düzenlemeye ulaşmalarına yardımcı olacak şekilde, kendilerini daha doğru ve net biçimde algıladıkları söylenebilir (Neff, 2003a).

Birçok araştırmada öz-duyarlığın, psikolojik sağlığın önemli bir yordayıcısı olduğu bulunmuştur. Örneğin öz-duyarlığın, öz-eleştiri, depresyon, anksiyete, derin düşünme, düşünce baskısı ve nörotik mükemmeliyetçilikle negatif, yaşam doyumu ve sosyal

ilişkisellikle pozitif ilişkili olduğu görülmüştür (Neff, 2003a). Ayrıca artan öz-duyarlığın, artan psikolojik sağlığı yordadığı (Gilbert & Proctor, 2006; Neff, Kirkpatrick, & Rude, 2007) bulunmuştur. Öz-duyarlığın akademik yararları olduğu da söylenebilir. Örneğin, Neff, Hseih ve Dejitthirat’ın (2005) çalışması, öz-duyarlığın öğrenmeye yönelik ilgi ve sınav başarısızlığıyla daha sağlıklı başa çıkmayla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.

Araştırmalar öz-duyarlığın, öz-saygıdan ampirik olarak farklılaştığını göstermiştir. Öz-saygı ve öz-duyarlık arasında orta düzeyde bir ilişki olmasına rağmen öz-duyarlığın sosyal karşılaştırma, öfke, genel öz-bilinç, kendini derin düşünme ve koşullu ve kararsız değerin güçlü bir negatif yordayıcısı olduğu bulunmuştur (Neff, 2003a). Ayrıca öz-saygının narsisizmle ilişkili olduğu, öz-duyarlık ile narsisizm arasında ise ilişki olmadığı görülmüştür (Neff, 2003b). Bir dizi kontrollü deneysel çalışmada, katılımcıların potansiyel gurur kırıcı durumlarla yüzleşmesi, incitici geri-dönütler alması ve geçmiş olumsuz yaşantıların hatırlanması gibi çeşitli durumlarda, öz-duyarlığın öz-saygıya göre duygusal dengeyle daha fazla ilişkili olduğu görülmüştür (Leary, Tate, Adams, & Allen, 2006). Neff, Rude ve Kirkpatrick (2007) ise araştırmalarında mutluluk, iyimserlik, olumlu duygulanım, bilgelik, kişisel inisiyatif ve keşfetme ile öz-duyarlığın pozitif ilişkili olduğunu bulmuştur.

1.3. Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi (ADDT)