• Sonuç bulunamadı

1.5. Meslekler Sosyolojisine Katkıda Bulunan Kavramlar

1.5.4. Proleterleşme

“Bizler proleter bir dünyada yaşıyoruz. Henüz birkaç yüz yıl önce dünya ücretli çalışan insan sayısı bir avuçtur. Đnsanların çoğu kendilerine ait üretim araçları üzerinde belirli bir kontrole sahip olarak hanelerinde yaşıyorlardı son birkaç yüzyıl içinde dünya proleterleşti. Proleterleşme, gündelik yaşamın kalitesi de meydana gelen modern dönemin en kapsamlı değişimiydi anılan dönem içeririsin de ketleşmeden sekülerleşmeden bürokratikleşmeden ya da tüm diğerleşmelerden daha köklü bir etkiye sahipti” diyen Charles Tilly’e (1984:1) göre, bizler proleterleşen bir dünyada yaşıyoruz. Proleterleşme süreci, şu dört eşitsiz ve bileşik süreç içinde ele alınabilir (Özuğurlu, 2005:64):

• Yoksullaşma

• Mülksüzleşme,

• Üretim ve geçim araçlarının sermayeleşmesi

• Üretim ve geçim araçlarının özel mülkiyet temelinde yoğunlaşması.

Bu birleşik süreçler, ekonomik politik terimleriyle en özlü ifadesini ilkel sermaye

birikimi kavramında bulurlar. Đlkel sermaye birikimi kısaca, doğrudan üreticilerin

proleteryaya ve onlara ait emek araçlarının da sermayeye dönüştürülmesi sürecidir. Đlkel birikim kavramının kullanıldığı bağlamları üç noktada tasnif etmek, sanırım, mümkündür: Evvela, klasik bağlamında, ilkel birikim, doğrudan üreticilerin geçim araçlarından kopartılıp mülksüzleştirilmeleri ve ücret sistemine bağımlı hale getirilmelerini konu alır. Proleterleşmenin iki boyutuna dikkat çekilir; mülksüzleşme ve

emeğin özgürleşmesi. Đkinci bağlamı, “insanların ücret sistemi dışındaki alternatif

geçinme stratejilerinden uzak tutulmalarını “içerir. Đlkel birikim doğrudan üreticinin mülksüzleşmesi ve emeğin özgürleşmesi ile yetinmeyip kişinin meta-dışı geçim

79

alanlarını yeteneklerini vasıflarını kuşatarak istilaya yönelen bir süreç seklinde yorumlanmakta kısaca emeğin yeniden üretim koşullarının da metalaştığı vurgulanmaktadır. Bu bağlamda proleterleşme birey düzeyinde emeğin vasıfsızlaşması değersizleşmesi ve gündelik yaşamın nakit para gelirine bağlı hale gelmesi (cash nexus) gibi boyutlar kazanır. Son olarak, kuralsızlaştırma, özelleştirme, serbesti, esnekleştirme gibi son 20-25 yılın yeni liberal politikalar, ilkel birikim stratejilerini oluşturmaktadır (Özuğurlu, 2005:65-66).

Proleterleşme meta- dışı alan ve pratiklerinden kopartılan kitlelerin işgücü piyasasına fırlatılmasını ifade eder proleterleşmekle ücretli işçi olarak istihdam edilmek arasında bir mesafe vardır bu mesafe bize iş gücü piyasasına fırlatılmalarını ifade eder. Proleterleşmekle ücretli işçi olarak istihdam edilmek arasında bir mesafe vardır. Bu mesafe bize işgücü piyasasını makro çerçevesini sunar. Bu noktada, Offe’nin proleterleşme kavramlaştırmasına müracaat edilebilir. Proleterleşmeyi pasif ve aktif olmak üzere iki aşamada ele alır. Pasif proleterleşme, kişinin bağımsız geçimlik kaynaklarını gerilemesi ya da mülksüzleşme demektir. Aktif proleterleşme ise mülksüzlerin işgücü piyasasına girmesini ifade eder (Özuğurlu, 2005:67).

Emek bir metadır ama “doğal değil, metalaştırılmış bir metadır”. Her zamankinden daha fazla nakit gereksinimine tabi hale gelmektedir. Bu birleşik sürece emekçilerin bulunduğu yerden bakıldığında cash nexus ya da nakit bağı boyunlarına takılmış bir yağlı organ gibi görülür; çalışanlar, gündelik yaşamlarını, altlarındaki sehpaya her an, her yerde vurulacakmış tehdidi altında sürdürürler. Emek tarihi çalışmalarının ürünleri irdelendiğine, proleterleşmenin tarihsel sosyolojik içeriğini, bir birbiriyle ilişkili üç noktada tanımlamak mümkün gözükmektedir. Bunlar, proleterleşmenin kökeni

hızı-çap-zamanlaması ve yönü şeklinde sıralanabilir Proleterleşme sürecinin ritmiyle ilgili

temada, proleterleşen nüfusun hangi hız ve çapta ücretli istihdam altına alınıp alınmadığı önemlidir. Proleterleşme süreci bize, sınıf oluşumunun yapısal tarihini sunar, içinde sıradan insanların deneyimlerini barındıran yapısal tarihini. Bu anlamda proleterleşme, sınıf oluşumunun bütünlüklü çözümlemesi içindeki başlıktır (Özuğurlu, 2005:74).

Proleterleşme süreci ile ilgili farklı açılımlar vardır. Bunlardan en dikkati çeken çalışmalardan birisini de Oppenheimer yapmıştır. Marksist kuramı yeniden yorumlayan

80

yazar temel iddiasını, beyaz yakalı çalışan memur ve diğer kişilerin proleterleşme sürecine girdiğidir. Fakat inceleme konusu olan kesimlerin aralığı çok geniş tutulmuştur. Doktor ve avukatlar olduğu gibi diğer beyaz yakalı çalışan aynı çatı altında değerlendirilmiştir. Şimdi kısaca Oppenheimer’in fikirlerine bir göz atalım.

Beyaz yakalı kesimi oluşturan memur ve diğer elamanlar aslında çok uzun zamandan beri proleterleşme sürecine girmiş bulunuyorlar. “Proleterleştirme ile a) sürecin bütünü içinde tipik bir işçinin sadece bir ya da birkaç tane görevi yerine getirebildiği geniş çaplı iş bölümünün olduğu, b) işin yönünün, iş alanının özelliklerini üretimin doğasının kullanıma sunulmasını ve Pazar ilişkilerinin işçilerin kendileri tarafından değil daha yüksekteki yetkililerce saptandığı c) işçinin biricik gelir kaynağı olan ücretinin bireysel olarak yapılan yüz yüze pazarlıklarla değil ekonomik süreçler ve geniş ölçekteki Pazar koşulları tarafından belirlendiği, d) işçinin gittikçe kötüleşen yaşama ve veya çalışma koşullarından kendini kurtarabilmek için bir yolunu bulup kolektif pazarlığa kaydığı durumlarını içeren her hangi bir iş ideal tipini kastediyorum” diyen Oppenheimer (1996:151) proleterleşme kuramını yaygınlaştıran neo-Marksist yazarlardan birisidir. Oppenheimer’e göre, profesyonel bir iş, çok yüksek bir eğitimin gerekli olduğu, işin standartlaştırılamadığı ve işçinin bireysel inisiyatifi ve karar verme süreçlerinin de bulundurduğu türden bir iştir. Đster yerleşik olusun ( tıp ve hukuk) ister olmasınlar ya da yarı olsunlar, mesleklerin hepsi bürokratik bir ortamda çalışıyor olmaktan dolayısıyla proleterleşme eğilimden şu ya da bu derecede etkilenmiş durumdadırlar. Bu iddiayı ise şu argümanla desteklemektedir. Meslek topluluklarının artan bir hızla sendika benzeri işlevlerle düzenlenmesi, militan hiziplerin ortaya çıkması ya da bu toplulukların düpedüz sendikalaşmasındır (Oppenheimer, 1996:152). Đşin bürokratikleşme sürecinin proleterleşme sürecini hızlandırdığı tezi çalışmanın ana çatısını oluşturmaktadır.

Özellikle, mesleki hayatın üst kademlerinde sendikalaşmaya çalışmanın bir nedeni, daha eski profesyonel grupların toplu pazarlık ve grevi reddetmelerinden dolayı savunamadıkları belirli mesleksel özellikleri korunmaktır. Buna en güzel yorum, Amerikan Doktorlar Derneği Başkanı, Dr. Sanford A.Marcus getirdi: “Biz sadece daha fazla zengin olmaya çalışan bir avuç doktoruz. Tıptaki sosyo-ekonomik değişimden dolayı ortaya çıkan ulusallaştırma ve denetleme ilkelerini bir doktorun bir postacının ya da bir öğretmenin işlevlerine düşürmemek için koruyamaya çalışıyoruz”. Yukarıdaki

81

ifadelerden de anlaşıldığı gibi mesleki sorunlar rasyonelleştirildiğinde hiçbir şey artık dokunulmaz yada kanunlaştırılmaz olmaktan çıkar. Özerk olarak karar verildiğinden profesyonelleşmenin bir özelliği olan çalışma hayatındaki boşluklar artık mevcut değildir. Yöneticilerin özerkliği çekip aldıkları süreçte profesyoneller proleterleşirler; özerklikten neyin arta kalacağına ilişkin yapılan savunma daha çok proleterleşme ile sonuçlanır (Oppenheimer,1996:165-66).

Proleterleşme literatürüne kavramsal açıdan katkıda bulunun bir diğer yazar da Braverman’dır. Harry Braverman’ın Labour and Monopoly Capital da (1974) ortaya attığı iddia, proleterleşme tartışmasına yeni bir boyut katmıştır. Braverman iddiası şimdiye kadar orta sınıf işçilerden meydana gelen pek çok grubun (başta rutin büro çalışanları ile kalifiye zanaatkârlar olmak üzere), emeklerinin insani yönleri yok edilerek ya da vasıfsızlaştırılarak etkin biçimde proleterleştirildiği yönündedir. Braverman’a göre, böyle bir süreç kapitalist toplumlara özgüdür, çünkü kapitalist üretimin zorunlulukları, sanayi alanındaki mülk sahipleri ya da yöneticileri, karlarını sürdürmek ve emek üzerindeki denetimi sürdürmek için görevleri bilimsel yönetimin ilkelerine göre parçalamaya mecbur kalmışlardır (Taylorist yönetim ilkelerinin uygulanması). Braverman çalışması değişik yorumlara konu olmuş ve emek sürecini irdeleyen pek çok neo-marksist incelemenin kurumsal temelini oluşturmuştur.

Braverman verileri büyük ölçü de gözden düşmüş olsa da yaygın olan kanı proleterleşme tartışmasının henüz bir çözüme bağlanmadığıdır çünkü tartışmanın tarafları, hala bu konuda anlaşabilmiş değildir. Bu literatür içinde en az dört farklı proleterleşme anlayışı saptanabilir. Bazı yorumculara göre, proleterleşme savı sınıfların göreli boyutlarıyla ilgilidir. Bu anlamda proleterleşme, işçi sınıfının tüm sınıf yapısı içindeki yerinin büyümesinin ifade eder. Bazı yazarlar orta sınıftan gelip işçi sınıfına dâhil olanlar ile mesleki kariyerlerinin gelişimi sırasında aşağı inerek işçi sınıfına dâhil olan proleterleşmiş bireylerin benzerliğini ortaya koyma çabasıyla toplumsal mobiliteye bakmışlardır. Onlara göre sürecin özneleri yapı içindeki yerler değil insanlardır. Üçüncü ölçüt emek sürecinin kendisini temel almaktadır. Bazı araştırmacılar sınıf yapısı içinde proletaryaya ait görünmeyen pek çok yerin (örneğin rutin büro işçilerinin işgal ettiği yer gibi) çoğunlukla işin içeriği ve görecelerin rutinleştirilmesi nedeniyle kol emeğiyle çalışan işçi sınıfının işgal ettiği yerden ayrılamayacak kadar vasıfsızlaştırıldığını iddia

82

etmişlerdir. Sonuncu ölçüt ise proleterleşmeden sosyo-politik anlamda ( yani emek gücü içinde yer alan belirli orta sınıf gruplarının kendilerini hangi ölçüde işçi sınıfı içinde ya da işçi sınıfının müttefiki olarak tanımladığı. Dolayısıyla nereye kadar işçi sınıfının siyasal amaçları ve kültürünü paylaştığı anlamında bahsetmektedir (Marshall,1999:602-3).