• Sonuç bulunamadı

Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky'den

Sovyet hükümetinin biçimlerinden birini teşkil ettiği proletarya demokrasisi, nüfusun büyük bir çoğunluğu için, sömürülen ve emekçi halk için, demokrasinin dünyamızda eşi görülmemiş nite­

likteki gelişimini ve genişlemesini gerçekleştirmiştiL Kautsky'nin yaptığı gibi, içinde diktatörlüğe iki sayfanın, buna karşılık "katık­

sız demokrasiye" düzinelerce sayfanın ayrıldığı bir broşür yazmak ve bunu yaparken de bu gerçeği görmemek, konuyu liberal bir bi­

çimde ve tümüyle çarpıtmak anlamına gelir.

Dış politikayı alalım. En demokratik olanı dahil hiçbir buıjuva devletinde, dış politika açık bir biçimde yürütülmez. Halk her yerde aldatılmaktadır ve demokratik Fransa'da, İsviçre'de, ve İn­

giltere'de bu iş, diğer ülkelere kıyaslanamayacak kadar geniş bir ölçüde ve daha çetrefilli yollardan gerçekleştirilmektedir, Sovyet hükümeti, dış politikanın yüzündeki esrar perdesini devrimci bir biçimde parçalamıştır. Kautsky, bunu görmemiştir, bu konuda sessiz kalmaktadır. Oysa, yağma savaşları ve "nüfuz alanlarının bölüşümü" için gizli anlaşmaların (yani dünyanın kapitalist hay­

dutlarca bölüşümü) çağında, bu sorun en büyük önemi taşımak­

tadır. Çünkü barış sorunu, on milyonlarca insanın ölüm kalım meselesi, buna bağlıdır.

Devletin yapısını alalım. Kautsky, incir çekirdeğini doldurma­

yacak konularla uğraştıktan sonra, bunları Sovyet Anayasası'nda seçimlerin "dolaylı" olduğu savına destek için kullanıyor. Ama, önemli noktayı gözden kaçırıyor. Kautsky, devlet aygıtının, devlet mekanizmasının sınif niteliğini göremiyor. Buıjuva demokrasi­

sinde, kapitalistler, binlerce hile ile -"katıksız" demokrasi ne kadar gelişkinse bu hileler de o kadar ustaca, o kadar etkindir- halkı ida­

ri işlerden, basın özgürlüğünden, toplantı özgürlüğünden vb. u­

zakta tutarlar. Sovyet hükümeti ise, halkı, özellikle sömürülen halkı, yönetim görevine seferber etmede, dünyadaki ilk (ya da da­

ha kesin konuşursak, Paris Komünü de aynı şeyi yapmaya başla­

dığı için ikinci) devlettir. Emekçi halk, binlerce engel tarafından, buıjuva parlamentoianna (parlamentolar buıjuva demokrasisinde hiçbir zaman önemli kararları kendileri vermezler; bunlara borsa­

lar ve bankalar karar verir) katılımdan alıkonmuşlardır. Ve artık işçiler, buıjuva parlamentolarının onlara yabancı kurumlar

oldu-Halkın DevletYönetimine Katılımı Üzerine

ğunu, bu kurumların düşman bir sımfın, sömürücü azınlığın ku­

rumları olup kendilerini ezmeye yaradığını görmekte, bilmekte­

dirler.

Sovyetler, emekçi ve sömürülen halkın, onlara kendi devletleri­

ni örgütleme ve yönetmede mümkün olan her yoldan yardım e­

den doğrudan örgütüdür. Ve bu mekanizmanın içinde, büyük iş­

letmelerce en iyi biçimde kaynaştırılmış olmanın avantajından yararlanan, emekçi ve sömürülen halkın öncüsü, kent proletarya­

sıdır. Kent proletaryası için, seçmek ve seçilenler üzerinde dene­

timi işletmek, ötekilerine kıyasla daha kolaydır. Sovyet tipi örgüt­

lenme, tüm emekçi ve sömürülen halkın kendi öncüsü proletarya etrafında birleşmesine otomatikman katkıda bulunur. Eski buıju­

va aygıtı, bürokrasi, varlıklılıktan, burjuva eğitiminden toplumsal ilişkilerinden vb. doğan imtiyazlar (buıjuva demokrasisi ne ölçü­

de gelişmişse bu gerçek imtiyazlar o ölçüde çeşitlilik kazanmıştır), bunların tümü, Sovyet tipi örgütlenmede ortadan kaybolur. Basın özgürlüğü, bir ikiyüzlülük olmaktan çıkar; çünkü basımevleri ve kağıt stokları burjuvazinin elinden alınmıştır. Aynı şey, en iyi bi­

nalar, saraylar, köşkler ve malikaneler için de geçerlidir. Sovyet iktidarı, bunlardan binlerce ve binlercesini bir seferde sömürücü­

lerin elinden alır ve bu yolla da toplantı özgürlüğünü -ki bu ol­

maksızın demokrasi bir aldatmacadır - halk için milyon kez daha demokratik bir hale getirir; tüm aygıtı daha az masraflı, daha es­

nek hale getirir. Aynı yapı, işler kızıştığı, yerel bir temsileiyi vakit geçmeden görevden alma ya da onu Sovyetlerin genel kongresi i­

çin yetkili kılma zorunluluğu ortaya çıktığında, işçilerin ve köylü­

lerin olaylara daha yakından nüfuz etmelerini olanaklı kılar.

Proletarya demokrasisi, herhangi bir burjuva demokrasisinden milyon kez daha demokratiktir. Sovyet iktidarı, en demokratik buıjuva cumhuriyetinden milyon kez daha demokratiktir.

Bunları görmemesi için, bir insanın ya bilinçli olarak buıjuvazi­

ye hizmet ediyor olması ya da kapı çivisi kadar cansız bulunması, burjuva kitaplarının tozlu sayfalarının ardındaki gerçek yaşamı görmekten aciz kalması, kafasının buıjuva-demokratik önyargılar­

la dolup taşması ve böylelikle de kendini nesnel olarak buıjuva­

zinin borazanı haline getirmesi gerekmektedir.

Bunları görmemesi için, bir insanın, sorunu, ezilen sınıflar açı­

sından ortaya koymakta yetersiz kalması gerekmektedir:

En demokratik buıjuva ülkeleri de dahil, dünyada, bir işyerin

-Proletarya Devrimi ve Dönek Kautksy'den

deki ortalama bir işçinin, tarım kesimindeki ortalama bir işçinin ya da genel olarak bir köy yarı proleterinin (yani ezilenlerin, nü­

fusun ezici bir ç oğunluğunun temsilcisinin) en iyi binalarda top­

lanabilide anlamında bir özgürlüğe sahip olduğu, görüşlerini ifa­

de etmek ve çıkarlarını korumak için en büyük basımevlerinden ve en büyük kağıt stoklarından yararlanabilme özgürlüğünü kul­

landığı; kendi sınıfından insanları, Sovyet Rusya'da olduğu gibi devleti "hal yoluna koyma" ve yönetme konumuna yükseltme öz­

gürlüğünden yararlandığı bir başka ülke gösterilebilir mi?

Bay Kautsky'nin, herhangi bir ülkede, olup bitenleri bilen işçiler ve tarım işçileri arasında, bu sorulara verilecek cevaplar konu­

sunda kuşkusu olan bir kişi bile bulabileceğini düşünmek gülünç­

tür. içgüdüleriyle, burjuva basımnda gerçekleri itiraf zorunda ka­

lan bölük pörçük yazıları gördükçe, tüm dünyadaki işçiler, keli­

menin tam anlamıyla onu proleter bir demokrasi olarak, en iyisi dahil tüm burjuva demokrasileri gibi zenginler için değil yoksullar için demokrasi olarak değerlendirdikleri için Sovyet Cumhuriye ­ ti'ne sempati beslemektedirler.

Bizler, burjuva bürokratlar tarafından, parlamentonun burjuva üyeleri, burjuva yargıçlar tarafından yönetiliyoruz (ve devletimiz onlarca "hal yoluna koyuluyor") . İşte, en demokratik olanları da dahil, tüm burjuva ülkelerindeki ezilen sınıflardan yüz milyon­

larca insanın kendi deneyimleri sonucunda her gün duyup gör­

dükleri basit, açık ve tartışılmaz gerçek budur.

Buna karşılık Rusya'da, bürokratik mekanizma bütünüyle kırı­

hp yerle bir edilmiştir, eski yargıçların tümü yerlerinden alınmış­

tır, burjuva parlamentosu dağıtılmıştır. Bunun sonucunda işçilere ve köylülere çok daha yakından temsil hakkı verilmiştir; bürok­

ratları yerlerinden eden kendi Sovyetleridir. Ya da bürokratların denetimi için görevlendirilen, yine kendi Sovyetleridir. Yargıçları seçmek üzere yetkili kılınan da yine kendi Sovyetleridir. Yalnızca bu gerçek bile, tüm ezilen sınıfların Sovyet iktidarının, yani prole­

tarya diktatörlüğünün bugünkü biçiminin, en demokratik burjuva cumhuriyetinden bile milyon kez daha demokratik olduğunu an­

lamaları için yeterlidir.

Her işçi için öylesine açık ve net olan bu gerçeği Kautsky anla­

mamaktadır; çünkü Kautsky hangi sınıf için demokrasi sorusunu ortaya koymayı "un u tm u ş " , "öğrenmemiş"tir. Kautsky "katıksız"

(yani sınıfsız? yani sınıflar üstü?) demokrasi saplantısından

hare-Halkın DevletYönetimine Katılımı Üzerine ketle görüşlerini ortaya koymaktadır. Shylock gibi tartışmaktadır;

"ben işime bakanın" ve gerisi beni ilgilendirmez, "Tüm vatandaş­

lar için eşitlik: bundan başka demokrasiden söz edilemez . "

Bilgiç Kautsky'ye, "Marksist" ve "sosyalist" Kautsky'ye sormak gerek:

S ömürülenlerle sömürenler arasında eşitlik olabilir mi?

İkinci Enternasyonal'in ideolojik önderi tarafından yazılan bir kitabı tartışırken böylesi bir soruyu ortaya atmak zorunluluğunun doğması, korkunç ve inanılmaz bir şeydir. Ama "elini bir kez sa­

bana attın mı artık geriye bakma" diye bir söz de vardır. Ben de, bir kez Kautsky hakkında yazmaya girişmişsem, sömürülenlerle sömürenler arasında eşitliğin neden olamayacağını artık bilgili in­

sanlara anlatmak durumundayı m . 10 Kasım 1918'i geçmemek üzere, 1918 Ekim-Kasım aylarında yazılmıştır.

Toplu Eserler, c.28, s. 246-50

Yoks u l Köylü Komiteleri Ve Komü nleriyle