• Sonuç bulunamadı

Moskova işçi ve Kızıl Ordu Vekilieri Sovyeti'nin Bir Toplantısında Yapılan Konuşma'dan

6 Mart 1 920

Proletaryanın sayısal olarak çok geniş bir kesim oluşturmadığını biliyoruz. Ancak, Kızıl Ordu'nun ön saflarında yer alan, ne zaman gerek duysak bize en iyi güçlerini veren Petrograd işçilerinin, düşmana karşı savaşta, m ümkün olduğunu sandığımızdan da çok sayıda insan sağladığını biliyoruz. Petrograd, Moskova ve İvonovo-Voznesensk'in bize çok sayıda insan verdiğini söyledik.

Ama bu yeterli değil. Bize, gereksinim duyduğumuzun tüm ünü vermelidirler. Geçmişte bilgi birikimini kendi hesaplarına gerçek­

leştiren ve bugün de bu birikimin fiyatını ödemesi gereken tüm burjuva uzmanlarını kullanmak durumundayız . Önümüzdeki gö­

revleri, bu insanların katkısı ile gerçekleştireceğiz. Yine onların yardımları ile istediklerimizi elde edeceğiz. Bu tür uzmanlardan öğrenip onları yönlendiren, sonra daima geniş halk kitlelerine yö­

nelerek bu deneyimi onlara anlatan işçi sınıfının en militan ke­

simlerini de kendi ellerimizle yaratacağız. Proleter S ovyetlerinin en büyük ve en önemlilerinden biri olarak Moskova Sovyeti'nin her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmesi gereken görev bu­

dur. Moskova S ovyeti'nin bin beş yüz üyesi, artı yedek üyeleri, kitlelere gidip onları sürekli olarak işbaşma seferber edecek aygıtı oluşturmaktadır. Bu yeni kesimler, deneyimsiz olmalarına karşı­

lık, devlet yönetimine seferber edileceklerdir.

Baştan aşağı tüm devletimizi yeniden kurma durum un daki işçi ve köylü yığınları, devlet denetimini örgütleyerek işe başlamalı­

dırlar. Bu aygıtı, işçi ve köylü yığınları içinden, devleti yönetme işini bizzat ellerine almak üzere hiçbir zaman görülmemiş ölçüde bağımsız bir istekle, hazırlık ve kararlılıkla yola koyulan genç işçi ve köylülerin içinden bulup çıkarabilirsiniz. Savaşın getirdiği de­

neyimlerden çok şey öğrendik; S ovyetler okulundan geçen ve devleti yönetme yeteneğine sahip binlerce insan yetiştireceğiz. İş­

çi denetimi için, işçilerin en utangaç , en çe kingen ve en geri ke­

simlerini bulup çıkartmalı ve onları geliştirmelisiniz. Onların, iş­

lerinde kendilerini geliştirmelerine yardımcı olun. Böylelerinin, işçi denetiminin devlet işlerine nasıl katkıda bul und uğu n u bizzat

192

Halkın DevletYönetimine Katılımı Üzerine gördükten sonra, en başta yalnızca birer gözlemci olarak yerine getirebildikleri basit görevlerden, tedrici olarak devletin daha ö­

nemli görevlerine geçişlerini sağlayın. S onunda , devlet yönetimi görevlerini bizzat omuzlarına alan, size gelip yardım elini uz atan ve işe koyulan bir yardımcılar akını ile karşılaşacaksınız. On bin­

lerce yeni ve ileri işçiye ihtiyacımız var. Partisiz işçilerin ve köy­

lülerin desteğine başvurun; onlara başvurun ki, partimiz bugün olduğu gibi dört bir yandan düşmanlada kuşatılmış dar bir parti olarak kalmasın. Bizim sırtımıza yapışarak hükümette bulunan partinin kimi ayrıcalıkları sağlayabileceği gerçeğinden yararlan­

mak isteyen, bunun için aldatmaca ve provokasyonun her türlü yöntemini kullanan unsurların ortada kol gezdiği koşullarda, par­

tisiz yığınlada uyum içerisinde olmalıyız. İşçi ve Köylü Gözeti­

mine ilişkin yasalar, bize partisiz işçi ve köylü yığınları ile onların kurumlarını devlet yönetimine katma olanaklarım vermektedir.

İşte bu mekanizma, iç cephede her iki yıl içerisinde zafer kazana­

bilmemiz için bize yardımcı olacak işçi ve köylülerin sayısım ar­

tırmamıza katkıda bul unacak yollardan birisidir. U zun bir süre i­

çin, bu alandaki zafer, askeri alandaki zaferler kadar açık, basit ya da kesin olmayacaktır. Bu alandaki zafer, titizlik ve gayret gerekti­

rir. Bu zaferin sağlanabilmesi için, Moskova ve çevresinin gelişti­

rilmesi, taşımacılık sisteminin düzeltilmesi ve bizlere kar avcıla­

rımn doğrudan ve dalaylı etkilerinden kurtularak kapitalizmin eski geleneklerini yıkma olanağı verecek olan genel ekonomik res­

torasyon görevinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlar için birkaç yıl beklememeliyiz. Koşullar ne olursa olsun, sözünü etti­

ğimiz türden toplumsal yenilikler eşi bulunmaz yeniliklerdir ve bu alanda kendimize ancak kısa dönemler için geçerliliği olan hedefler koymamız büyük bir yanılgı olacaktır.

İzninizle, şu konuda um u d um u ve güvenimi belirterek sözlerimi bitiriyorum: Yeni Moskova Sovyeti, kendinden önceki orgamn tüm iç savaş dönemi boyunca kazandığı deneyimleri de göz önüne ala­

rak, gençlik içerisinden yeni güçler kazanacak ve ekonomik gelişme ile ilgili sorunları, askeri alandaki sorunları çözmekte kullandığımız enerji, kararlılık ve dayamklılıkla çözüme bağlayacaktır. Bunun so­

n ucunda elde edilen zaferler, askeri alandaki zaferler kadar çarpıcı olmasa bile, deha sağlam ve daha köklü bir nitelik taşıyacakta.

Toplu Eserler, c. 30, s. 414- 16

"Sol" Komünizm - Bir Çocukluk Hastalığı'ndan

Devrimciler Gerici Send ikalarda Calısmalı mı?

, ,

Kendilerine kalırsa, Alman "sollarının 1 bu soruya verdikleri yanıt, koşulsuz bir "hayır" olacaktır. Bunların görüşlerine göre,

"gerici" ve "karşı devrimci" sendikalara karşı yöneltilen tumturak­

lı sözler ve öfkeli haykırışlar (örneğin K. Homer'in saıf ettiği özel­

likle "ağır" ve yine özellikle aptalca sözler gibi) komünistlerin ve devrimcilerin sarı, sosyal şovenist, uzlaşmacı ve Legien tipi karşı devrimci sendikalarda çalışmasının gereksiz ve hatta bağışlanmaz olduğu konusunda yeterli "kanıt'ı oluşturmaktadır.

Alman "sol'ları, böylesine taktiklerin devrimciliğine ne kadar inanmış olurlarsa olsunlar, son söylenenler gerçekte yanlıştır ve boş sözlerden öte hiçbir şey içermemektedir.

Bunu açıklığa kavuşturmak için, kendi öz deneyimimizle başla­

yacağım. Elinizdeki broşürün genel planı çerçevesinde, Bolşevizmin tarihinde ve günümüzdeki taktiklerinde, uygulama açısından evrensel geçerliliği bulunan, önemli ve bağlantılı ne varsa bunları Batı Avrupa'ya uygulamaya çalışacağım.

Bugün Rusya'da, proletarya diktatörlüğünün ve onun partisinin sendikalara karşı tavrı ile birlikte; önderler, parti, sınıf ve yığınlar arasındaki ilişki, somut olarak şu durumdadır: Diktatörlük, Sov­

yetler halinde örgütlenen proletarya tarafından uygulanmaktadır;

proletarya, son Parti Kongresi'nin rakamlarına göre (Nisan 1920) 6 1 1 bin üyeye sahip Komünist Parti'nin kılavuzluğundadır. Parti üyeliği Ekim Devrimi öncesinde ve sonrasında büyük değişiklik­

ler göstermiştir ve üye sayısı daha önceleri, 1918 ve 1919 yılların­

da bile bugünkünden çok daha azdı. Partinin aşırı ölçüde büyü­

mesi üzerinde titizlikle duruyoruz, çünkü, ancak kurşuna dizil­

meye layık bulunan kariyeristler ve şarlatanlar kendilerini hükü­

mette bulunan bir partinin safianna yerleştirebiirnek için doğal olarak ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ancak, Parti'nin kapıla­

rını en son olarak işçilere ve köylülere ardına kadar açtığımız dö­

nemde (1919 kışında) Yudeniç Petrograd'dan birkaç verst uzaklık­

ta, Denikin ise Orel'de idi (Orel'in Moskova'ya uzaklığı 350

1 Anarko-sendikalist görüşlere sahip bir grup Alman komünistinden söz ediliyor. Bunlar, 1 91 9 Ekimi'nde Al man Komünist Parti'sinden atılarak Nisan 1 920'de Al man Komünist işg Partisi'ni kurdular - yay

194

Halkın DevletYönetimine Katılımı Üzerine

verst'tir).2 Yani söz konusu dönem, Sovyet hükümetinin yaşam­

sal bir tehdit içinde bulunduğu bir dönerndi ve bu koşullarda ma­

ceracılar, kariyeristler, şarlatanlar ve güvenilmez unsurlar Komü­

nist Parti saflarına katılmakla karşı bir iş yapmış olma hesabında bulunamazlardı (hatta daha çok beklenen, zindan ya da işkence idi). Her yıl kongre yapan parti (bunlardan en sonuncusu bin ü­

yeye bir delege temsil esası üzerinden yapılmıştır), kongre tara­

fından seçilen 1 9 kişiden oluşan bir Merkez Komitesi tarafından yönetilmektedir. Bununla birlikte, Moskova'daki günlük işler, Ör­

gütlenme Bürosu ve Politik Büro olarak bilinen daha küçük birim­

ler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu iki organ, Merkez Komi­

tesi'nin tam üye katılımlı toplantılannda seçilmekte, her organ Merkez Komitesi'nin 5 üyesinden oluşmaktadır. Bu, tam yetkili bir "oligarşi" olarak görünebilir. Cumhuriyetimizde, partinin Merkez Komitesi'nin yol göstericiliği olmaksızın, önemli politik ve örgütsel konularda, hiçbir devlet kuruluşu, tek başına karar ve­

remem ektedir.

Parti, çalışmasında, doğrudan doğruya sendikalara dayanır. Son kongre verilerine göre (Nisan 1920) sendikalar 4 milyonun üze­

rinde üyeye sahiptir ve bunlar biçimsel olarak partisiz kuruluş­

lardır. Gerçekte, sendikaların büyük bir çoğunluğunun yönlendi­

rici organları, bu arada da hiç kuşkusuz Sendikalar Tüm-Rusya Genel Merkezi ya da bürosu (Sendikalar Tüm-Rusya Merkez Kon­

seyi) komünistlerden oluşmakta ve partinin tüm direktiflerini ye­

rine getirmektedir. Bu nedenle biçimsel açıdan bir bütün olarak komünist olmayan, esnek, göreli biçimde yaygın ve güçlü bir pro­

leter aygıta sahibiz. Bunun aracılığıyladır ki, parti sınifla ve yığın ­ tarla sıkı bağlarını kurabilmekte, yine partinin önderliğinde sınif diktatörlüğü uygulanabilmektedir. Sendikalarla yakın ilişkiler kurmadan, onların eneljik destekleri ve fedakar çabaları olmadan, yalnızca ekonomik alanda değil, aynı zamanda askeri olaylarda da ülkeyi yönetmemiz, iki buçuk yıl bir yana diktatörlüğü iki bu­

çuk ay bile korumamız mümkün olmazdı. Doğal olarak, bu çok yakın ilişkiler, pratikte, propaganda, ajitasyon, sık periyodlu kon­

feranslar biçiminde son derece karmaşık ve çok yönlü çalışmaları zorunlu kılmaktadır. Tabii yalnızca önde gelen sendikaların değil, genel olarak nüfuzlu sendikaların işçileriyle. Yıne aynı ilişkiler,

' Çarlık ordusu generallerinden N . N . Yudenic, ve A . i . Deniki n , Savaş d ö n e m i n d e karşı devrimci hareketlere önderlik etmişti . 1 verst, 1 . 067 km'ye eşittir - yay.

Gerici Sendikalarda Çalışmalı mı?

az sayıda da olsa peşlerinden gelen işçiye her türlü karşı devrimci taktiği öğreten; {bwjuva) demokrasisinin ideolojik savunusundan, proletarya disiplinini sabote etmek için sendikaların "bağımsız"' olmalan (proleter devlet iktidarından bağımsız!) gerektiği nutuk­

larını atmaya kadar her işi yapan Menşeviklere karşı kararlı bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.

"Yığınla" sendikalar aracılığı ile kurulan ilişkileri yeterli saymıyoruz. Pratik faaliyetler devrim süreci içerisinde, örneğin partisiz işçi ve köylü konferansları gibi kuruluşları ortaya çıkar­

mıştır. Ve kitlelerin düzeyini gözlemek, onlara daha da yakınlaş­

mak, gereksinimlerini karşılamak, aralarından en iyilerini devlet görevlerine yükseltmek vb. amacıyla bu kuruluşları desteklemek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak için her türlü çabayı gösteriyoruz.

Devlet Denetimi Halk Komiserliği'nin İşçi ve Köylü Gözetimi Ko­

miserliği'ne dönüşmesini sağlayan son kararname, sözünü ettiği­

miz türden partisiz konferanslar, çeşitli türden soruşturmaların yürütülebilmesi için Devlet Denetimi üyelerini seçmek üzere yeni olanaklar yaratmıştır.

O halde, partinin tüm faaliyeti, emekçi yığınları mesleklerine bakılmaksızın kapsayan Sovyetler aracılığıyla gerçekleştirilmek­

tedir. Sovyetlerin bölge kongreleri ise, benzerini buıjuva dünyası­

nın en iyi demokratik cumhuriyetierinin bile görmediği demokra­

tik kurumlardır. Bu kongreler aracılığıyla (ki bunların sonuçlarını dikkatli bir biçimde izlemek için parti büyük çaba göstermekte­

dir) ve aynı zamanda da sınıf bilincine sahip işçilerin sürekli ola­

rak kırsal kesimlerdeki görevlere tayinleriyle proletarya, köylülü­

ğe öncülük görevini yerine getirmekte, kent proletaryasının dikta­

törlüğünü somutlamakta, buıjuva, zengin, sömürücü ve kar avcısı köylülüğe karşı sistemli bir mücadele yürütmektedir.

"Yukarıdan", diktatörlüğün pratikte uygulanışı açıcından bakıl­

dığında, proleter devlet iktidarının genel mekanizması budur.

Umuyoruz ki okuyucu, sözünü ettiğimiz bu rnekanİzınayı 25 yıl­

dır tanıyan, aynı mekanizmanın küçük, illegal ve yeraltı grupçuk­

larından çıkıp nasıl geliştiğine tanık olan Rus Bolşeviğinin, ister istemez bu "yukarıdan" mı, "aşağıdan" mı tartışmalarına, liderle­

rin diktatörlüğü mü, yoksa yığınların diktatörlüğü mü türünden gevezeliklere ve benzerlerine neden gülünç ve çocukça saçmalık­

lar olarak baktığını anlamıştır. Çünkü tüm bunlar, gerçekte, bir insana sağ ayağının mı, yoksa sol ayağının mı daha yararlı

oldu-196

Halkın DevletYönetimine Katılımı Üzerine

ğunu tartışmaya benzemektedir.

Ancak bizler, Alman sollarının, cafcaflı, bilgiççe ve ürkütücü ölçüde "devrimci" söylevlerine de eşit ölçüde gülünç ve çocukça saçmalıklar olarak bakıyoruz. Çünkü bu söylevler, sonunda, ko­

münistlerin gerici sendikalarda çalışmayacakları ve çalışmamaları gerektiği, bu tür çalışmalara son verilmesi, sendikalardan çekilip, en hoş (ve muhtemelen çoğunlukla pek genç) komünistlerin icat ettikleri yepyeni ve kusursuz "işçi birlikleri"ni yaratmaları vb. vb.

tehlikeli yerlere gitmektedir.

Kapitalizm, kaçınılmaz biçimde sosyalizme işçiler arasındaki işkolu ve zanaat ayrımlarını, yüzyıllar boyunca oluşan bu eski ay­

rılıkları miras olarak bırakır. Öte yandan, aynı kapitalizm, çok ya­

vaş, yıllar süren bir oluşum sonucunda ortaya çıkan sendikaları da geriye miras olarak bırakır. Bu kuruluşlar, içlerinde meslek bir­

liklerinin izlerini daha az taşıyan daha geniş sanayi birliklerine dönüşebilir ve sonunda dönüşür de. Artık bu kuruluşlar yalnızca belirli zanaat mesleklerini ve dallarını değil tüm sanayi kollarını içlerinde barındırırlar. Daha soma, bu birlikler aracılığıyla, halk içindeki işbölümüne dayalı aynınlar ortadan kaldırılır; aynı bir­

likler, halkı eğitip yetiştirmeye, onlara her şeyi yapma yeteneğini kazandıracak biçimde, çok yönlü eğitimi ve gelişimi gerçekleştirir.

Komünizm, işte bu hedefe yürümelidir ve yürümektedir. Ve ona ulaşacaktır; ama ancak uzun yıllar sonra. Tam anlamıyla gelişmiş, tam anlamıyla oturmuş ve yerleşiklik kazanmış, en geniş kapsam­

lı ve olgun bir komünizmin gelecekteki sonuçlarını daha bugün­

den pratikten beklemek, dört yaşında bir çocuğa yüksek matema­

tik öğretmeye benzer.

Sosyalizmi kurmaya başlayabiliriz (ve başlamalıyız); ama soyut ya da bizzat bizim hazırladığımız bir insan malzemesi ile değil, kapitalizmin bizlere bıraktığı malzeme ile. Evet, bunun kolay bir iş olmadığı doğrudur. Ama bu göreve yönelik olarak tartışmaya değecek ciddiyette bir başka yaklaşım da yoktur.

Sendikalar, işçilerin dağınıklığı ve çaresizliğinden sınıf örgüt­

lenmesinin nüvelerine geçişi simgeledikleri ölçüde, kapitalist geli­

şimin ilk dönemlerinde, işçi sınıfı acısından ileriye doğru atılmış önemli bir adımı oluşturuyordu. Proletaryanın sınıf örgütlenme­

sinin en yüksek biçimi olan proletaryanın devrimci partisi biçim­

lenıneye başladıktan sonra (ancak liderlerini sınıfla ve yığınlada bölünmez bir bütün oluşturacağı duruma getirmeden parti bu ada

Gerici Sendikalarda Çalışmalı mı?

hak kazanmaz) sendikalar kaçınılmaz olarak kimi gerici özellikle­

rini, mesleki dar görüşlülüğü, politika dışı kalmaya yönelik eği­

limleri, belirli bir içe dönüklüğü açığa vurmaya başladı. Bununla birlikte, proletaryanın gelişimi, sendikalardan geçmeksizin, sen­

dikalarla işçi sınıfının partisinin karşılıklı ilişkileri arasından yol almaksızın, dünyada başka hiçbir yere doğru yönelemezdi ve öyle de oldu. Proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesi, bir sınıf ola­

rak proletarya için ileriye doğru atılmış dev bir adımdır ve parti de, her zamankinden daha çok ve yeni yöntemlerle sendikaları eğitip onlara kılavuzluk etmeli, aynı anda da bu kuruluşların da­

ha uzun bir süre vazgeçilmez bir "komünizm okulu" olarak kala­

caklarını akılda tutmalıdır. Yani, proletaryayı, diktatörlüğünü uy­

gulama yolunda yetiştiren bir hazırlık okulu; bir ülkenin ekono­

mik yaşamının tümünün yönetiminin, önce işçi sınıfına (ayrı ayrı işkollarına değil) soma da tüm emekçi halka tedrici transferinde işçilerin vazgeçilmez örgütleridir sendikalar. ..

Yazı/ış tarihi:

Nisan-Mayıs 1920

Toplu Eser/er, c. 31, s. 46-51