• Sonuç bulunamadı

Program ve Tüzük Kongresi / III Olağanüstü Kongre

IV. Kongrede program ve tüzük yenilenmesine ilişkin alınan karar gereği Parti Meclisi çalışmalara başladı. Parti Meclisi’nin oluşturduğu program komisyonunun içinde o dönem partinin genel başkanı olan Hayri Kozanoğlu da vardı. Komisyon hazırladığı taslakları örgüte iletti. Burada programın her türlü görüşe açılarak etkili bir tartışma içerisinde oluşturulması ve geliştirilmesi istendi. Kozanoğlu bu sürecin etkili bir şekilde değerlendirilemediğini, yaratıcı bir tartışma ortamının tam olarak oluşamadığını belirtmektedir. Bunun nedeni olarak bir taraftan ÖDP kitlesi dâhil, sol kitlenin ideolojik, teorik tartışmalardan yeterince beslenmediğini söylerken diğer taraftan da insanların partinin 10 yıl boyunca ürettiği çalışma raporları, PM kararları, seçim bildirgeleri, broşürler gibi birikimlere güvenerek programın bu deneyimlerin özetlenmesi, yenilenmesi, güncelleştirilmesi gibi algıladığı yorumunu yapmaktadır.106 Bu durum partinin uygulamaya çalıştığı özyönetim, demokratik planlama gibi uygulamaları zedelemekte ya da daha basit bir ifadeyle aşağıdan yukarıya doğru örgütlenme modeli işlememektedir.

ÖDP, 8-9 Nisan 2006 tarihinde Ankara Kocatepe Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Program ve Tüzük Kongresi’nde yeni programını ve gerekli tüzük değişikliklerini kabul etti.

105 Program ve Tüzük Kongresi Sonuç Bildirgesi, Gelecek, Sayı: 32, Mayıs 2006, s.50. 106 Hayri Kozanoğlu ile yapılan görüşme, 29.08.2006

Kongrenin açılış konuşmasını yapan ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu, kuruluşunun 10’uncu yılını kutlayan ÖDP’nin, program ve tüzüğünü yenilemesinin gerekliliği üzerinden aylar öncesinden başlatılan tartışmaların disiplinli ve düzeyli bir şekilde gerçekleştirildiğini ifade etti. Kozanoğlu, ÖDP’nin parti içi demokrasiden, fikri yenilenmeye kadar bir dizi tartışmayı gerçekleştirdiğini kaydederek, “Ancak biz

her daim şapkadan tavşan çıkartır gibi yeni fikirler üreten bir anlayışa sahip değiliz” dedi. Kozanoğlu, partide gerçekleştirilen yenilenmenin yeni bir heyecan ve

şevk yarattığını savunarak, toplumsal muhalefetin sesi ve kürsüsü olmayı önlerine hedef olarak koyduklarını söyledi. Kozanoğlu, kapitalist düzenin insanileştirilemediği için bütünüyle değiştirilmesi gerektiğini vurgulayarak, ÖDP’nin yeni enternasyonalizmi temsil edeceğini savundu. Kozanoğlu, fikri yenilenme sürecinden güçlenerek çıktıklarını ifade ederek, yeni programla mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı.107

ÖDP delegeleri iki günlük konferanslarda, emperyalist politikalara ve küresel saldırılara karşı “Emeğin küresel savunulması” ve “Emeğin Avrupası”nın yaratılması gerektiği, eşitlikçi ve özgürlükçü bir hattın örülmesi ve “özgürlükçü sosyalizm” ekseninde örgütlenmenin yerellerde güçlendirilmesi konularında da görüş birliğine ulaştılar. “Herkese iş, emekçiye daha fazla hak” ile çevre hakları konularını da programa alan ÖDP delegeleri, Kürt sorunu konusunda “barışçıl ve demokratik” çözümlerin savunulması gerektiğini kaydettiler.108

İki günlük tartışmalar sonucunda hazırlanan sonuç bildirgesinde bu kongrenin, ÖDP’nin yeni dönemi için mücadeleyi daha üst düzeye taşıyacak bir eylem kılavuzu oluşturduğu vurgulanmaktadır. Sonuç bildirgesi yeni programın öne çıkan noktalarını ve farklarını belirtirken tüm bu siyasal faaliyetlerin hayata geçirilebilmesinin, ÖDP’nin örgütsel yenilenmesiyle birlikte düşünülmesi gerektiğinin altı çizilmektedir. ÖDP’nin örgütsel yenilenmesinin de toplumsal hareketlerin yeniden inşası içerisinde gerçekleşeceği belirtiliyor.109

107 Evrensel, 10 Nisan 2006. 108 A.g.g.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

28 ŞUBAT 1997 ORDUNUN SİYASETE MÜDAHALESİ VE ÖDP’NİN SİYASAL YAŞAMDAKİ YERİ

3.1. Susurluk Olayı ve ÖDP’nin İzlediği Siyaset

Özal döneminde sınırsızca uygulanmaya başlayan neoliberal politikalar ve “benim memurum işini bilir” tarzı söylemler insanların ve sermaye güçlerinin kısa yoldan zengin olma hayallerini harekete geçirmiştir. Bu hareket Makyavelist tarzda zenginliğe ulaşmak için her şey mubahtır şekline girince toplumda rüşvet, soygun, mafya vb. etkenler artmış; devlette bunları dengelemeye çalışan ve kendi çıkarı için kullanan yapıya dönüşmüştür. Politikacı-mafya-sermaye110 bu soygunda başı çeken ittifaktır. İşte Susurluk Olayı denen 3 Kasım 1996 tarihinde Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen trafik kazası bu ittifakları gün yüzüne çıkarttı. Kamyona çarpan Mercedes marka arabanın içinden Polis Okulu müdürü Hüseyin Kocadağ, eski emniyet müdürlerinden Kemalettin Eröge, DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak, adı bir çok yasadışı olaya karışan (uyuşturucu kaçakçılığı, TİP’li yedi öğrencinin öldürülmesi, Mehmet Ali Ağca’nın hapishaneden kaçırılması gibi olaylar) Abdullah Çatlı ve Gonca Us adında bir model çıktı. Arabada silahlar, susturucularla birlikte Abdullah Çatlı ve Gonca Us’un üzerinden sahte kimlikler, yeşil pasaportlar ve silah ruhsatı çıktı. Bu kimliklerin o dönemde İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar tarafından verildiği ortaya çıktı. Mehmet Ağar bu olaylar üzerine istifa etmek zorunda kaldı. Bu kazayla İtalya’daki Gladio tipi örgüt, kontrgerilla tartışmaları tekrar gündeme geldi. Bu tartışmalar insanları “derin devlet” kavramına götürecekti. Kazada ölenlerin (kazadan bir tek Sedat Bucak kurtulmuştur) devletle ilişkileri, Çiller’in devlet için çalışan çeteleri koruyan sözleri, Ağar’ın dokunulmazlık zırhını

kullanarak soruşturma ve davalardan kurtulması derin devleti kanıtlayan etkenlerdi.111

Bu olay geçmişte yaşanmış özellikle 1980 öncesi faili meçhul cinayetleri, yolsuzlukları da hatırlatmıştır. Halk bu kirli ilişkiler yumağına tepki olarak “aydınlık için bir dakika karanlık” eylemini gerçekleştirmiştir. Bu gelişmeleri görmezden gelen, küçümseyen Refah-Yol iktidarının aksine ÖDP ısrarla bu olayın üzerine gitmiştir.

ÖDP bu olay karşısında acil eylem çağrısında bulunarak, kamuoyu vicdanını, halkın tepkisini, “Ya hesap verecekler, Ya halk süpürecek” kampanyası112 ile

harekete geçirdi. Susurluk olayını aynı zamanda 12 Eylül rejiminin bir yansıması olarak gören ÖDP, demokrasinin tam olarak yerleşebilmesi, yolsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için ilk başta 12 Eylül rejiminin gerekçeleriyle birlikte ortadan kaldırılmasının, tasfiye edilmesinin gerekliliğini vurgulamıştır.

ÖDP tarafından, Susurluk kazasının tamamıyla aydınlatılması, hiçbir şeyin örtbas edilmemesi için TBMM Başkanlığı’na dilekçe verilmiştir. Bu dilekçede şu isteklerde bulunulmuştur: Çiller, Ağar ve Sedat Bucak’ın dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanmaları; yargının bağımsızlığını sağlamak için her türlü yasal düzenlemenin yapılması; MİT’nin kamunun denetimine açılması; örtülü ödeneğin şeffaflaştırılması; TBMM’nin bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulması için karar vermesi; seçim yasasının değiştirilerek yeni bir meclis için seçim yapılması; özel tim ve korucular sisteminin lağvedilmesi; 12 Eylül öncesinde işlenen bir çok faili meçhul cinayetin, Abdi İpekçi’nin, Kemal Türkler’in, Doğan Öz’ün, 7 TİP’li gencin ve onlarca aydın, demokrat insanın katili de sıradan ülkücü katiller değil de Çatlı gibi devlet görevlileri midir? sorusunun açıklık kazanması113 istenmiştir. 30 Kasım 1996 tarihinde İstanbul’da çok sayıda sanatçı, aydın ve kültür emekçisinin katıldığı bir davette, bütün bu olaylar karşısında birlikte neler yapılabileceği ve nasıl bir tutum alınabileceği konusunda fikir alışverişinde bulunulmuştur. Davetin açış konuşmasında Uras: “Sanatın, toplumu yansıtmak bir

yana, toplumun bilmediğini anlatma özelliği bizim en büyük umutlarımızdan biri.

111 Susurluk ve Derin Devletle İlgili Bkz. Enis Berberoğlu, Susurluk 20 Yıllık Domino Oyunu,

İletişim Yayınları, İstanbul, 2000; Neşe Düzel, Türkiye’nin Gizlenen Yüzü, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001; Can Dündar, Celal Kazdağlı, Ergenekon, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2005.

112 Uras, a.g.e. , s. 229. 113 Uras, a.g.e. , ss. 442-444.

Bilimin, sanatın, düşüncenin kuru gürültüye pabuç bırakmayacağını biliyoruz. Kendi varlığını devletin, sermayenin ve dinin varlığına armağan eden siyasi figürlere söyleyecek bir çift sözümüz olmalı ve bu sözü çoğaltmalıyız.”114 demiştir.