• Sonuç bulunamadı

2.2. PROBİYOTİKLER

2.2.7. Probiyotik Bakterılerın Sağlık Üzerıne Etkısı

Teknolojide yaşanan gelişmeler sonucu yapılan tıbbi araştırmalar bugün ortaya koymaktadır ki probiyotiklerin dolaylı ve doğrudan bir şekilde vücut için faydalı etkileri bulunmaktadır (Zoral, 201: 24 ). Bunlar;

 Tümör ve enfeksiyon oluşma riskine karşı nitelikli olmayan savunma mekanizmasını güçlendirme

 İnce bağırsak şartlarını aşırı gelişen floranın etkinliği için uygun bulunmayan duruma getirme

 İnce bağırsak florasındaki aşırı gelişmiş floranın aktivitesine tesirde bulunarak, zehirleyici metabolitlerin üretimini engelleme

 Antijene özgü immün yanıta yardımcı etki IgA üretiminin arttırılması  Antijen etkiye sahip maddelerin dolaşım sistemine geçişinin önüne

 Yiyeceklerin sindirimini kolaylaştırmak  Bağışıklık sistemini gücünü artırma

 Vitaminlerin (K vitamini, biyotin, B12, nikotin amid vb) sentezini yapmak.

 Toksinlerin kan dolaşımına geçmesinin önüne geçmek.

 Bağırsak geçirgenliğini azaltmak ve Bağırsak duvarını toksin

maddelerden korumak

 Besin allerjilerini ve egzamadan korumak.

 Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu önlemek.

 Depresyonun önüne geçmek.

 Kanseri oluşumunun önünde engel olmak.

 Otizm bulgularını en az indirgemek.(Nayir, 2008: 22).  İnflamatuar barsak hastalıklarının engellenmesi  İshal ve diyarenin belirtilerinin azaltılması  Sirozun etkilerini hafifletmek

 Yaşlanma tesirlerini hafifletmek

 Bağırsak enfeksiyonlarına karşı koruyucu etki sağlamak

 Egzama,vajinal enfeksiyonlar ve immun sistemin iyileştirilmesi (Song ve Hayek, 2012: 6).

Probiyotikler insan sağlığı üzerindeki en iyi etkisini, vücudun bağışıklığını artırarak göstermektedir. Bilimsel raporlar, probiyotiklerin profilaktik kullanımının farklı kanser türleri ve kanserle ilişkili yan etkiler konusunda yararları olduğunu da göstermektedir. Ayrıca; Lactobacillus plantarum, Lactobacillus reuteri,

Bifidobakteriumum adolescentis ve Bifidobacterium pseudocatenulatum gibi

probiyotik mikroorganizmalar B grubu vitaminlerin organik üreticisidir (B1, B2, B3, B6, B8, B9, B12) (Markowiak ve Slizewska, 1994: 4).

Antibiyotiklerin, hastalıkların tedavisi maksadıyla floranın kullanımı konak florası ve bağışıklık sistemini baskılayan ajanların üzerinde etkide bulunarak içeriğinde farklılıklara yol açabilmektedir. Bu sebeplerden tedavi ve hastalıklardan korunma maksadıyla ekolojik bir usul şeklinde ön plana çıkan probiyotiklerin

kullanımı bilim insanları açısından yeni bir ilgi merkezi meydana getirmiştir. Bu tedavi düzeninde, probiyotiklerin zararlı mikroorganizmalar üzerine direkt antagonist tesirde bulunması, konak metabolizmasının düzenlenmesine yardım etmesi, patojenlerin hücresel adezyonunun önüne geçilmesi bağırsak toksin miktarının ve toksinlerin reseptörlerine bağlanmasının azaltılması immün sistemin uyarılması gibi biyolojik etkilerinden faydalanılmaktadır (Özbek, 2010: 217).

2.2.7.1. Asitlik ve Safra Tuzlarına Direnç

Sindirim sisteminden geçişi esnasında Probiyotik olarak kullanılacak bir mikroorganizmanın yaşamını sürdürmesi zorunludur. Bu sebeple lizozim başta olmak üzere, midenin gastrik ortamından (pH 1.5-3.0) büyük ölçüde etkilenmemesi ve ağız boşluğunda bulunan enzimlere karşı dayanıklı olması gerekmektedir. Tüm konjuge ve konjuge olmayan safra tuzları; E.coli suşları, Enterococcus ve Klebsiella çeşitleri için antibakteriyel niteliği bulunmaktadır. Gram-negatif bakterilerine göre, Gram-pozitif bakterilerin safra tuzlarına hassasiyeti daha yüksek orandadır. Konjuge olmayan safra tuzları daha yüksek antimikrobiyel aktiviteye sahiptir. Laktobasillere göre Bifidobakterilerin safra tuzlarına daha fazla dayanma gücüne sahip olduklarını vitro direnç denemelerinde tespit edilmiştir (Uymaz, 2009: 10). Lactobacillus acidophilus laktosidin, laktasın B ve asidofilik şeklinde isimlendirilen natürel antimikrobiyal maddeler üreterek, bifidobakterler ise asetik asit ve laktik asit gibi doğal zayıf asitler üreterek bağırsak sisteminde asitliği arttırmakta, buna paralel olarak kimi pütrif aktif (çürükçül) bakterilerin ve proteinlerin çoğalmalarının önünde engel oldukları, bağırsak pH'sını düzene sokarak bağırsak rahatsızlıklarını düşük seviyelere indirdikleri bilinmektedir (Kundakçı ve Ergönül, 2006: 94).

2.2.7.2. Probiyotik Bakterilerin İntestinal Mikroflora Üzerindeki Etki Mekanizması

Bağırsak yüzeyine yerleşen Probiyotik bakteriler istenilmeyen bakterilerin bu bölgelere yerleşmesine engel olmakta ve ürettikleri lutein gibi bakteriyosinler ve asitler gibi antimikrobiyal maddelerle de bu bakterilerin üremelerini kontrol etmektedirler. Hidrojen peroksit, laktik asit ve antibiyotik benzeri maddelerin üretiminden Probiyotik bakterilerin antimikrobiyal etkisi kaynaklanmaktadır. Diğer

bakteriler için uygun olmayan koşulları Laktik asit ortamın pH’sını indirgeyerek yaratmaktadır (Doğan, 2012: 23). Sistemik ve mukozal immünitenin işlevi ve gelişmesinde bağırsak florasının önemli rol üstlendiği tespit edilmiştir. Probiyotikler hem özgül, hem de özgül olmayan yanıtları etkiler. Bu tesirlerini sitokin düzeylerini, Makrofaj aktivasyonu, natural killer hücre aktivitesini ve/ veya immün globülin düzeylerini arttırarak icra ederler (Coşkun, 2005: 80). Bir probiyotiğin faal performansı, güçlü bir şekilde yapışmalarına ve bağırsak kolonizasyonuna bağlıdır ve bu da konakçı bağışıklık sistemini geliştirir. Lactobacillus plantarum 299v'nin insan kolon hücrelerine yapışabileceği bir mannoz özellikli yapışma gösterdiği gösterilmiştir. Probiyotik hücreye yapışınca, öncelikle sitokinlerin ve kemokinlerin salınımını içeren çeşitli biyolojik etkinlik gerçekleşir. Bunlar daha sonra mukozal ve sistemik konak bağışıklığının uyarılması gibi ikincil aktivitelerini uygularlar (Synagia vd. 2016: 926).

2.2.7.3. Probiyotiklerin Ağız Boşluğundaki Etkisi

Probiyotiklerin özellikle çocukluk çağında oral patojenler üzerinde umut verici bir önleyici etkisi vardır (Song vd. 2012: 6). Probiyotik bakteriler; hidrojen peroksit, karbon peroksit,organik asit, diasetil, adezyon ve bakteriosin inbitörleri gibi farklı antimikrobiyal maddeleri salgılayabilirler. Ağız içerisindeki yerlere yapışabilmeleri bakterilerin uzun süreçli probiyotik tesirleri bakımından önemlidir. Weissella cibria (insanlardan izole edilen gram pozitif fakültatif anaerobik laktik asit bakteri) fermente edilmiş gıdalarda vardır ve potansiyel bir probiyotik ajandır. Bu özellikler W. cibaria’ nın ağız boşluğunda yerleşmesinde ve patojenik bakterilerin üremesine bariyer görevi yerine getirmesini sağlarlar (Maden ve Altun, 2012: 335).

2.2.7.4. Antimikrobiyel Aktivitede Etkisi

İntestinal sistem içerisinde Probiyotik bakterilerin en mühim fonksiyonlarından biri de patojenler için konağın natürel florasının bir engel teşkil etmesine yardımcı olmaktır. Probiyotik mikroorganizmaların seçiminde bu sebeple bozulma faktörleri ve patojenleri mikroorganizmaları inhibe etme potansiyeli mühim bir unsurdur (Uymaz, 2009: 11). Bununla birlikte sindirim sisteminde bulunan epitel hücreler ile etkileşimi neticesi antikor ve immünoglobulin üretimine katkı sağlamaktadır. Bunlar

haricinde mukoza tabakasının geçirgenliğini ve bariyer özelliğini geliştirmesi bu sayede de patojenlerin sindirim sisteminde yerleşmelerinin önünde engel olması da

sindirim sistemi enfeksiyonlarına karşı etki mekanizmaları şeklinde

değerlendirilmektedir (Salminen vd., 1998: 97).

2.2.7.5. Laktoz İntoleransına Etkisi

Dünyada yetişkin topluluğun yaklaşık %75’ini laktoz sindirim bozukluğu etkilemektedir (Taşdemir, 2017: 74). Süt içildikten sonra Laktozun sindiremeyen kişilerde karında gurultu, gaz ve ishal müşahede edilmektedir. Yoğurt içeriğinde bulunan suşlar gibi bazı mikroorganizmalar lâktaz enzimi barındırdıklarından dolayı laktoz kalın bağırsaklara erişemeden parçalara bölünmekte ve bulgular ve belirtilerin meydana gelişini engellemektedir. Yoğurt içeriğinde yer alan L. thermophilus’un laktoz sindirimini düzenleyen lâktaz enzimi vardır (Ceyhan ve Alıç, 2012: 111). Laktozu sindiremeyen hastalarda probiyotik Lb. casei Shirota ve B. breve Yakult suşlarının 4 hafta süresince birlikte uygulanması neticesinde iyileşme görülmüştür (Kıran ve Osmanağaoğlu, 2012: 63). Savaiano ve arkadaşlarının 1984 yılındaki araştırmalarında Laktoz intöleranslı kişilerde laktozun yoğurttan, süte göre hızlı bir emilim gösterdiği bulunmuştur ve bunun nedeninin yoğurt bakterilerinin laktozun emilini kolaylaştırdığı belirtilmiştir (Savaiano vd. , 1984: 1222).

2.2.7.6. Kanseri Önleyici Etkisi

Birçok yerde kullanılan bir probiyotik kaynağı olan yoğurdun antikanserojenik (kanseri tedavi edici) tesirlerinin bulunabileceği tespit edilmiştir. Laktik asit bakterilerinin Bağırsaklarda gelişmesi neticesinde meydana gelen laktik asit ve yoğurtta yer alan diğer antibakteriyel nitelikler, kalın bağırsakta skatol ve indol vb. fenolik bileşikler üremesine sebep olarak canlı dokuyu deforme eden ve hatta kanser başlangıcına yol açan bakterilere karşı engelleyici etkisine sahiptir (Nayir, 2008: 11).

Kalın barsakta kanser gelişmesinde genetik sebepler ile birlikte kalın barsak florasına ait faktörlerin ve dış fiziksel etmenlerin de tesirli olduğu iddia edilmektedir. Deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmalarda ortaya çıkartılan kanser

modellerinde probiyotiklerin, kanserin ilerlemesini engellediği tespit edilmiştir. Probiyotikler kolonik muhtevadaki prokarsinojenleri karsinojenlere dönüştüren enzimlerin miktarını düşürmektedir (Özden, 2013: 31).

2.2.7.7. İmmun Sistem Üzerine Etkisi

Antikorların üretimini, özellikle de bağırsak içinde salgısal Ig M’nin üretimini Probiyotik mikroorganizmaların mevcudiyeti kolaylaştırır. Ig A’ların sindirim içeriğinde varolan antijenlerle direk olarak teması, bağırsak sisteminde önem teşkil etmektedir.Ig A, mukoz yüzeye patojenlerin tutunmasını engellemektedir.

Laktik bakterilerin aşağıda gösterilen sebeplerden ötürü immun sistem üzerinde olumlu etki yaptığı üzerinde durulmuştur;

 İmmun sistemi harekete geçirirler

 İmmun sistemi üzerinde tesirli olan etkenlere karşı organizmayı korurlar  İntestinal enfeksiyonlardakollayıcı amaçla kullanılırlar (Can, 2007: 195).

2.2.7.8. Akut İshallerin Tedavisinde Etkisi

Son dönemlerde probiyotiklerin faydasını gösteren bu konuda çok sayıda RKÇ gerçekleştirilmiştir. Allen ve arkadaşlarının 2010 yılında gerçekleştirdiği bir meta- analizde 8014 hastayı kapsayan 56 araştırma ele alınmıştır. Bu çerçevede probiyotik kullanımına bağılı bir şekilde ortaya çıkan bir yan etki tespit edilmemiş ve neticede akut rehidratasyon tedavisi ile birlikte kullanıldığında dışkılama sayısını vediyare süresini azalttığı tespit edilmiştir. Probiyotikler özellikle viral gastroenteritlerde; rotavirüs diyarelerinde etkilidir. Sık bir şekilde incelenen probiyotikler arasında

Saccoromyces boulardii, Bifidobacteriler, Laktobasillus, Enterokokkus suşları yer

almıştır (Usta ve Urgancı, 2014: 91).

Erişkinlerde ve çocuklarda enfeksiyöz diyarelerde probiyotik kullanımının incelendiği 23 araştırmayı kapsayan bir Cochrane meta-analizinde olgular probiyotik kullanmayanlar ve kullananlar şeklinde iki grupta değerlendirilmiştir. Toplam 1917 olgunun yer aldığı bu araştırmada 1499’u 18 yaş altında çocuklardan meydana gelmekteydi. İki araştırmada Saccaromyces boulardii, yirmibir araştırmada ise, laktik asit bakterileri, kullanılmıştır. Bu meta-analizde yer alan neredeyse tüm

araştırmalarda probiyotiklerin yararlı olduğu ortaya konulmuş olup, ishal süresinin ortalama 29.2 saat kısaldığı müşahede edilmiştir (Kutlu, 2011: 60).

2.2.7.9. Kolestrole Etkisi

Günümüzden yaklaşık olarak 30 yıl öncesinde kan lipitleri üzerine probiyotik bakteriler ile fermente edilmiş süt ürünlerinin etkileri üzerine ilk çalışma gerekleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren bugüne kadar bu konu üzerinde çok sayıda in vivo vein vitro araştırma gerçekleştirilmiş ve özellikle belirli Bifidobacterium ya da Lactobacillus çeşitlerini kapsayan probiyotik ürünlerin kandaki yüksek kolesterol düzeylerini azalttığı ortaya konulmuştur (Aslım ve Tok, 2007: 65).

Probiyotik suşlar, özellikle laktik asit bakterileri kolesterol üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. .Probiyotikleri doğrudan ya da dolaylı kullanımı kolesterol seviyelerini düşürebilmektedir. Probiyotik suşlar kolesterol partikülüne bağlanabilir ve bunlar kolesterolü katabolik ürünlerine dezenfekte edebilmektedir. Kolesterol seviyesi dolaylı bir şekilde azaltılabilmektedir. B. animalis subsp. lactis MB 202 / DSMZ 23733, B.bifidum, B.breve toplam kolesterolün azaltılmasında etkilidir (Abatenth, 2018: 21).

2.2.7.10. Crohn hastalığı- Ülseröz kolit

Ülseratif kolitin ve Crohn hastalığının temel sebebinin bağırsakta sağlıklı mikroorganizma dengesinin hastalık yapan mikroorganizma lehine bozulması neticesi ortaya çıkan bir tepkime olduğu iddia edilmektedir. Bağırsakta sağlıklı mikroorganizma dengesini kuran probiyotikler ülseröz kolit ve Crohn hastalığı bulgularını hafifletmektedir (Balkış, 2011: 31).

S. boulardii kullanımının, sindirim kanalında genellikle de ince bağırsağın son

bölümünde ortaya çıkan iltihabi bir hastalık olan Crohn hastalığında etkileri 32 hasta üzerinde incelenmiştir. Araştırma neticesinde Crohn hastalığının iyileştirilmesinde S. boulardii’nin kullanılabileceği açıklanmıştır (Ürkek ve vd., 2014: 110).

2.2.7.11. Kalsiyum Emilimi Üzerine Etkisi

Tıpkı süt gibi Fermente süt ürünleri özellikle zengin bir Ca

(kalsiyum)içermektedir. Bağırsağın uygun pH’sı nedeniyle besin öğelerinden daha iyi yararlanmakta, özellikle Ca emiliminde bu durum daha etkin bir duruma gelmektedir. Gerçekleştirilen araştırmalar besinlerdeki kalsiyumu süt asidinin erittiğini ve hazmedilebilecek durumdaki kalsiyum laktat haline dönüştürdüğü tespit edilmiştir. İçeriğinde Laktoz, Laktik asit, vitamin D ve yüksek kalsiyum bulunan fermente süt ürünleri karışımı direkt bir şekilde optimum kalsiyum tüketimine yol açmaktadır. Yoğurt kalsiyum noksanlığından ötürü menopoz döneminde ve ilerleyen süreçlerde orta yaşlı kadınların sıklıkla karşılaşmış oldukları kemik deformasyonlarında yararlı bir kalsiyum deposudur (Balkış, 2011: 48).

2.2.7.12. Hipertansiyon

Probiyotikler ile ilgili olarak gerçekleştirilen başlangıç aşamasındaki araştırmaların neticelerine göre kan basıncının kontrolünde de faydalarının görüldüğü yönündedir. Karbonhidratları probiyotik bakterilerin fermente etmesi sonucunda meydana gelen maddelerin kan basıncını düşürdüğü tahmin edilmektedir. Yağlı nüfus üzerinde yapılan araştırmalarda sekiz hafta süreyle L helveticus ve S.

boulardii tüketen yaşlıların diastolik kan basıncında 6,9 sistolik kan basıncında 14,1

mm Hg’lik düşüşler gözlemlenmiştir (Balkış, 2011: 48).

2.2.7.13. İdrar Yolu Hastalıkları

Probiyotiklerin diğer bir başka faydası ise, üriner ve genital sistem enfeksiyonlarını azaltmasıdır. Aşağıdaki mekanizmalar yoluyla probiyotikler bu özelliklerini sağlarlar;

 Salgıladıklar H2O2 ve bakteriyosinlerin bakterileri etkisiz kılması.  Vajina pH’sının düşürülmesi.

 Hastalık yapan bakterilerin mukozaya yapışmasının önüne geçilmesi

2.2.7.14. Vitamin Üretimi

Bağırsak florasında Probiyotik bakterilerin yeterli miktarda bulunması halinde, amino grup asit ve vitamin sentezledikleri tespit edilmiştir. Bu bakterilerin ürettiği vitaminlerin en başta gelenleri, piridoksin (B6), riboflavin (B2), tiamin (B1) ve naftokinin (K)' dır. Bu konu ile ilgili gerçekleştirilen bir çalışmada, bağırsak florasındaB. bifidum'un bulunduğunda, bağırsaklarda B6 vitamininin %400 arttığı tespit edilmiştir (Balkış, 2011: 45).

2.2.7.15.Alerji

Bağırsaklardaki koruyucu mukoza bariyerini probiyotikler tahkim ederek alerjinin engellenmesinde de etkili olurlar. Bu şekilde bağırsak geçirgenliğini düşürerek alerjik maddelerin kana karışmasının önüne engel olurlar. Pepsin ve tripsin enzimleri yerine süt proteinleri probiyotik enzimleri ile parçalanır. Bu sebeple mononükleer hücrelerden sitokin sentezini uyarmazlar. Probiyotikler alfa 1- tümör nekroze ve antitripsin edici faktör seviyelerini aşağıya çekerek bağırsaktaki iltihabı engellerler. Salgılanan IgA antikor yapımını artırılmasına katkı sağlayan Probiyotikler mukoza bağışıklığını artırırlar (Nayir, 2008: 14). Bu konu üzerine gerçekleştirilen bazı araştırmalar, Lactobacillus GG gibi probiyotik bakterilerin, gıda alerjisi ve atropik dermatit bulunan rahatsız kimselerde doğal bariyer mekanizmaları uyarabildiğini ve gıda alerjisi gibi hastalıkların tedavisine yönelik etkin bir tedavi usulü olabileceğini ortaya koymaktadır (Uymaz, 2009: 98).

Probiyotikler zarar görmüş sindirim sistemini iyileştirerek iltihabı azaltır, bağışıklık sistemini dengeler ve bağırsak sistemini güçlendirmektedir. Probiyotikler antijenlerin yapısını değiştirir, immünojenikliğini azaltmaktadır. Alerjik çeşitliliği olan hastalarda belirgin olan sitokinler hastalıklar, Lactobacillus GG ve L. rhamnosus GG Gıda alerjilerinin semptomlarını hem hafifletmede, alerjik hastalık geliştirme riskinin azaltılmasında önemli rol oynamaktadır (Abatenth, 2018: 20).

2.2.7.16. Helicobacter pylori Enfeksiyonları

H. pylori; peptik ülser, kronik gastirit ve gastrik kanser sebebidir. H. pylori enfeksiyonları üzerine Probiyotiklerin, tesirleri farklı araştırmalar ile tespit edilmeye

çalışılmıştır. Bu çalışmalarda in vitro şartlarda H. pylori’nin kolonizasyonunu Lb. Salivarius'un, engellediği ve IL–8 salgılanmasını stimüle ettiği tespit edilmiştir. Bununla birlikte, Lb. Salivarius'un H. pylori kolonizasyonunu azalttığı H. pylori ile enfekte fareler üzerinde gerçekleştirilen çalışmalarda tespit edilmiştir. Lb. Acidophilus (LB)’un H. pylori pozitif hastalar üzerinde standart üçlü tedavi ile birlikte, etkilerinin incelendiği araştırmada; üre nefes testi neticelerine göre, plasebo gruba (%72) kıyasla probiyotik alan grupta (%88), hastalıkta büyük bir oranda bir gerileme olduğu ortaya konulmuştur (Uymaz, 2010: 20). Amerika’da üretilip tüketilen geleneksel yoğurttanKluyveromyces lactis, Issatchen orientalis L.

ferentoshensis, L. kefiri, Lactobacillus cristapus, adlı mikroorganizmaları izole

etmişler ve bu mikroorganizmaların laktik asit ve diğer organik asitlerin üretimi, etanol üretimi, bakteriyosin üretimi gibi mekanizmalarla H. pylori’nin gelişimini inhibe ettiklerini tespit edilmiştir (Sezen, 2013: 253).

2.2.7.17. Diğer Etkiler

Doğal vajinal floranın en önemli grubunu teşkil eden laktobasiller; ürettikleri laktik asit, bakteriyosin ve hidrojen peroksit gibi, patojen mikroorganizmaların kolonizasyonunun önüne geçmektedir. HIV enfeksiyonlarına karşı Vajinal mikrobiyal floranın modifikasyonuna, koruma sağlamada probiyotiklerin etkili olabileceği düşüncesi hâkimdir. Probiyotiklerle bakteriyel vajinozise karşı korunma sağlamada kritik unsur, vajinada verilen bakterilerin kolonize olabilmesidir (Uymaz, 2010: 24). Ülser ve bağırsak yolu enfeksiyonları ile idrar yolu enfeksiyonlarında, azalma, karaciğer ve böbrek yoluyla elimine edilen ürünler, hücrelerin onarım mekanizmaları, parçalanma ve yeniden oluşturma hormonlar, depresyon ve endişe önleyici bir çok etkisi görülmektedir (Nagpal vd., 2012: 7)

İnsanda Entamoeba histolytica’nın yol açtığı değişik klinik tablolara sebep olabilen parazitler hastalıklar amebiyasiz şeklinde isimlendirilmektedir.57 yetişkin hasta üzerinde Akut amebyazis hastalığında yalnızca antibiyotik kullanmanın ve S. boulardii’nin antibiyotik ile birlikte etkisi üzerine çalışma yapılmıştır. Çalışma neticesinde S. Boulardii ile antibiyotiğin kullanıldığı hastalarda klinik etkilerin görülme süresinin daha az gerçekleştiği tespit edilmiştir. Kandidiyazis hastalığında

da S. boulardii’nin yaşam süren formunun anticandida faaliyeti ısı yoluyla öldürülmüş Enterococcus faecalis ve Lactobacillus acidophilus’tan (L.

acidophilus),bununla birlikte L. acidophilus’un canlı formunun ortaya koyduğu

aktiviteden oldukça fazla oranlarda gerçekleştiği tespit edilmiştir (Ürkek vd, 2014: 110).