• Sonuç bulunamadı

2.1.3. Fonksiyonel Besin Bileşenleri (Biyoaktifler) ve Sağlığa Faydaları

2.1.3.8. Konjuge Linoleik Asit ( CLA )

CLA son yıllarda üzerindeki araştırmaların arttığı bitkisel kaynaklı olmayan bir bileşendir. İlk kez Pariza ve beraberinde çalışanlar tarafından tavada kavrulmuş sığır kıymasında patent bir antimutajenik ajan olarak bulunmuştur. Linoleik asidin yapısal yönden benzer bir formunun karışımıdır (Şafak, 2012: 33).

Konjuge linoleik asit geviş getiren hayvanların işkembesindeki

mikroorganizmalar tarafından linoleik asidin pozisyonel ve geometrikal izomerlerinin şekillendirilmesiyle oluşmuş bir karışımdır. Doğal olarak oluşan CLA, dana kuyruk yağı gibi geviş getiren hayvanların yağlarında ve süt yağında az miktarlarda var olmaktadır. Mısır, kanola, soya fasulyesi, ayçiçeği yağı, yalancı safran gibi yüksek oranda CLA içeren bitkisel yağlarda ise linoleik asitten sentezlenir (Tekün, 2015: 30 ).

2.1.3.9. Vitaminler

Antioksidanlar oksidasyonu önemli seviyede engelleyen veya geciktiren maddeler şeklinde ifade edilmektedir. Antioksidan etkileri ile değerlendirilen en önemli bileşikler vitaminler (C ve E), fenolik ve karotenoidler bileşiklerdir (Gedik, 2016: 6).

Beslenme için en önemli vitaminlerden biri olan C vitaminin %90’dan fazlası sebze ve meyvelerden karşılanmaktadır. C vitamini, L- askorbikasitin (AA) biyolojik aktivitesini gösteren bütün bileşiklerin genel terimi olarak tanımlanmaktadır. AA suda çözünebilen çok önemli bir antioksidandır ve bu vitamini insan vücudunda üretilmediği için dışarıdan takviye edilmesi gerekmektedir. Turunçgil meyveleri,biber, kabak, çilek, lahanagiller en iyi AA kaynaklarıdır (Cerit, 2015: 15).

Vitamin E ve C eritrositlerde diyabetik sorbitol birikimini, plazma ve eritrositlerde lipit peroksidasyonunu düşürmektedir. Karaciğerde kolesterol sentezini inhibe ederekE vitamininin serum kan kolesterolünün eksilmesine yol açtığı bilinmektedir. Tokotrionellerden çok zengin olan palm yağı tüketiminin kanda trombozu engellediği yani antitrombotik etki oluşturduğu bilinmektedir (Tekün, 2015: 41).

Hipertansiyon diyabet, kalp hastalıkları, otoimmün hastalıklar, osteoporoz ve kanserin tedavisinde D vitamini etkilidir. E vitamini katarakt ve kanser hastalığı,

kardiyovasküler hastalığını engelleme yanı sıra cilt iyileşmesi üzerindeki etkilerinin yardımcıdır. Bunama ve diyabet tedavilerinde etkin rol oynamaktadır. K vitamini kardiyovasküler ve kalsifikasyon (memede kireçlenme) hastalığın önlenmesinde osteoporozun önlenmesinde etkilidir (Kandıralı, 2014: 41).

2.1.3.10. Mineraller

D vitamini ile birlikte Kalsiyum minerali osteoporozun tedavisinde ve önlenmesinde etkilidir. Magnezyum migren osteoporoz, diyabet, kalp hastalığı, hipertansiyon sebebiyle meydana gelen astım ve baş ağrılarının tedavisinde ve önlenmesinde katkı sağlar. Potasyum osteoporozun önlenmesinde, inme, böbrek

taşının oluşumunun engellenmesinde ve yüksek tansiyon tedavisinde

kullanılmaktadır. Krom kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde ve diyabet tedavisinde kullanılmaktadır. Tiroid hormonlarının sentezi için İyot gereklidir, eksikliği ciddi sağlık problemlerine yol açar. Bilişsel fonksiyonlarda azaltmak ve demir anemi gelişiminin önüne geçilmesi için kullanılmaktadır (Tekün, 2015: 42)

2.1.3.11. Probiyotik ve Prebiyotikler

Yunanca kökenli bir kavram olan Probiyotik kelimesi “yasam için” manasını taşımaktadır. 1954 yılında ilk olarak Ferdinand Vergin Probiyotik kavramını, patojen olmayan bakterilerin ve flora üzerinde etkili antimikrobiyel maddelerin insan sağlığına olumlu tesirleriyle ilişkisinin ortaya konulduğu bir makalede yer bulmuştur. Sonraki süreçlerde ise, Lilly ve Stillwell tarafından1965 yılında diğer mikroorganizmaların gelişimini destekleyen maddeleri ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Dünya sağlık örgütü (WHO) ise probiyotikler ile ilgili yaptığı tanımlamasında “konakçıda yeterli ve bol miktarda bulunmaları durumunda sağlığa olumlu yönde katkıda bulunan canlı mikroorganizmalar” şeklinde ifade etmiştir (Gülgör ve Özçelik, 2014: 64).

İnsan sağlığı üzerinde faydalı bir etkiye sahip bulunan canlı mikrobiyal besin bileşenleri olan Probiyotikler bağırsaklarda veimmün sistemde spesifik hedef işlevlerini değiştirerek, besin değerine ilaveli bir şekilde faydalı fizyolojik etkiler ortaya koymaktadır. Son dönemlerde gerçekleştirilen araştırmalarda probiyotiklerin

viraj ve bakteriyel ishaller ile atopik hastalıklardan enflamutuar barsak hastalıklarına kadar çok sayıda gastrointestinal sistem hastalıkların tedavisi veya korunmasında faydalı olduğu gösterilmiştir (Önay Derin ve Keskin, 2013: 216). Probiyotikler rota virüs ishal tedavisinde ve güvenle kullanılabilmektedir. Rota virüs diyare diğer viral gastrointestinal enfeksiyonlu çocuklarda güvenle kullanılabilinir. İshal sırasında daha hızlı mukus değişimi probiyotik bakterilerin yapışma süresi kısaltabilmektedir. Bununla birlikte rota virüs ishalden iyileşmenin daha hızlı immün sisteminin yanıt verdiği ve prebiyotik bakterilerin arttığı belirtilmiştir (Juntunen, 2000: 295).

Probiyotik terimi; genellikle fermente süt ürünleri ya da diyet katkısı olarak alınabilen biyolojik aktivite ve intestinal sistemde canlılıklarını devam ettirme ve yaşam sürdürme becerileri ile tanımlanan, Lactobacillus spp, Bifidobacterium spp. veEnterococcus spp.gibi seçilmiş laktik asit bakterilerini ifade etmek için de kullanılmaktadır. Bu bakteriler barsak florasını düzenleyen konakçı sağlığı üzerine yararlı etkileri olan önemli mikroorganizma türleridir. Probiyotikler, intestinal sistemdeki mikrobiyal dengeyi sağlayan, mukozal ve sistemik bağışıklığı ayarlayarak konağı etkileyen, sindirim sisteminde belli miktarda bulunan ve temel beslenmenin yanında sağlık açısından faydalı olan mikroorganizmalardır (Hut, 2012: 6).Laktik asit fermantasyonunun insan sağlığı üzerindeki yararlı etkileri bilgisi eski çağlardan beri bilinmektedir. İncil ekşi sütten birkaç kez bahsetmektedir. Eski Romalılar ve Yunanlılar tarafından fermente süt için tarifleri çeşitlerini bilinmektedir. Mandadan hazırlanan “leben raib” adı verilen spesifik ekşi süt, Eski Mısır'da inek veya keçi sütü tüketilmekteydi. Balkanlar'da yaşayan insanlar tarafından benzer bir "jahurt" da yaygın olarak tüketilmekte olduğu bilinmektedir. Hindistan'da fermente süt içeceklerinin 800- 300 yıl olduğu bilinmektedir (Markowiak ve Slizewska, 2017: 3).

Prebiyotik, non-patojen kolon bakterilerinin kolonizasyonunu destekleyerek konakçının sağlığını faydalı yönde etkileyen, fermente olabilen sindirilmeyen karbonhidrat grubu besin bileşenleridir (Karakan, 2016: 23).

Probiyotik ve prebiyotiklerin yararları ise şunlardır;  antitoksin etkisi gösterirler,

 karsinojenleri bağlarlar,

 kolesterolü metabolize ederler,  K vitamini sentezlerler,

 Florayı güçlendirerek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarına direnç oluştururlar (Sevilmiş, 2008: 25).

2.1.3.12. Sinbiyotikler

Prebiyotik ve prebiyotiklerin sinerjik etkisine atıfta bulunularak adlandırılan sinbiyotik maddeler, prebiyotik ve probiyotikleri bir arada bulunduran katkı veya besin maddeleri şeklinde tanımlanmaktadır (Sezen, 2013: 254). En iyi bilinen sinbiyotikler arasındaBifidobakteriler + fruktooligosakkaritler bifidobakterler + galaktooligosakkaritler ve laktobasiller + laktilol bulunmaktadır. Sağlık açısından faydalı niteliği bulunduğu bilinen Bifidobakteriler ve Laktobasiller gelişimini sağlamak amacıyla prebiyotikler kullanılmaktadır. Sinbiyotiklerin faydalı mikro floraya olan etkisini yalnızca probiyotiklerin sağladığı etkiden daha etkili olduğu ispatlanmıştır (Açu,2014: 17).

2.1.3.13. Polioller

Polioller karbonhidrat bazlı düşük kalorili tatlandırıcılardır. Şekerin dokusunu ve tadını sağlayıp, yaklaşık yarısı civarında kalori sağlarlar. Şekersiz sakızlar gibi şekersiz besinler ve donmuş tatlılar, şekerlemeler, dondurma, vb düşük kalorili birçok besininin üretiminde kullanılmaktadır. Laktitol, eritriol, izomalt, maltitol, nişasta hidroliz atları, ksilitol, mannitol, gibi polioller çeşitli sebze ve meyvelerde bulunurlar. Polioller, ağırlık kontrolüne yardımcı olurlar, iyi bir ağız sağlığına katkı sundukları gibi aynı zamanda diyetteki glisemik yükü azaltırlar. Fazla miktarlarda tüketimleri durumlarında gastrointestinal semptomlara neden olup, laksatif etki göstermektedir(Kandıralı, 2014: 26).