• Sonuç bulunamadı

C- Yapılan Bir İhlalde Hukuka Uygunluk Sebepleri

I- Prenses Caroline Davası

AİHM tarafından görülen von Hannover v. Almanya Davası’nda (“Prenses Caroline Davası”), Prenses’in gündelik yaşamının çeşitli alanlarında (markette, alışverişte, gösteride), spor yaparken, gezinti yaparken, restorandan veya konutundan çıkarken, tatilde plajdayken çekilen fotoğrafları ve bu fotoğrafların bir kısmının haber dizisi haline getirilerek çarpıcı başlıklarla (“son zamanların en romantik aşkı”, “bir erkeğin ideal kadını olabileceğime inanıyorum”, “öpücük ve artık daha fazla saklamıyorlar” vb.) yayınlanması dava konusu olmuştur. Prenses, AİHM’e başvurusunda, gündelik hayatına dair önemsiz fotoğraflarını çekerek okuyucuların röntgenci eğilimlerini tatmin etmek ve bu yolla aynı zamanda kar elde etme amacı güden paparazziler nedeniyle, her hareketinde, sürekli kontrollü davranmak zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Alman Mahkemelerince kendisine yeterli korumanın sağlanamadığını savunan Prenses, AİHS m. 8’de düzenlenmiş olan, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali iddiasında bulunmuştur.

411

von Hannover-Almanya Davası, 3 Haziran 2004, Başvuru No. 59320/00, http://hei.unige.ch/~clapham/hrdoc/docs/echrvonhannovercase.doc, erişim tarihi: 6 Mart 2009.

AİHM, ilgili davada inceleme konusu görüntülerin, kişinin gündelik hayatındaki özel faaliyetlerinde bulunduğu esnada çekildiği ve Prenses’in Monako Devleti adı ve hesabına hareket ettiği herhangi bir resmi görevi bulunmamasına rağmen, özel hayatına ilişkin ayrıntıların kamuya aktarıldığı tespitlerinde bulunmuştur. Mahkeme, kararında, kişinin özel hayatının korunması (AİHS m. 8412) ve ifade özgürlüğü (AİHS m. 10413) temel hükümleri kapsamında, bireyin ve toplumun yarışan menfaatleri arasında, adil bir dengenin olaya tesis edilmesi hususunu tartışmıştır. Söz konusu ilkelerin uygulama alanları, geçmiş mahkeme kararlarıyla örneklendirilerek açıklanmıştır414. Bu kararlarda genel olarak benimsenen görüşe göre, kamuoyunda tanınan kişilerin (özellikle politikacıların), belirli özel şartlar altında özel hayatlarının kamuya açıklanması, halkın bilgilendirilme hakkı kapsamında değerlendirilebilmektedir. Ancak, toplumda tanınan kişilerin özel hayatlarına dair ilişkilerinin magazin basını tarafından yayınlanması, burada kamu yararının varlığı tezine dayandırılarak haklı gösterilemez. Nitekim Prenses Caroline Davası olayında da, kişinin sırf özel hayatıyla ilgili ayrıntıların

412

Çalışmada dn. 108’de daha önce belirtilen bu madde, esasında devlete negatif ve pozitif olmak üzere, iki ayrı yükümlülük yüklemektedir. Bunlardan negatif yükümlülüğe göre, devlet kamu görevlilerinin keyfi müdahalelerine karşı bireyi korumak açısından, müdahalede bulunmaktan kaçınmalıdır. Aynı maddeyle getirilen pozitif yükümlülüğüne göre ise, devlet, özel hayata ve aile hayatına etkin bir koruma sağlayabilmek için, özel hayata tanınan korumanın güvence altına alınmasında belli tedbirler almalıdır. Söz konusu davadaki tartışma konusuyla ilgili olarak, kişinin resminin korunması da, bu tedbirler içine girmektedir. Bkz. http://hei.unige.ch/~clapham/hrdoc/ docs/echrvonhannovercase.doc, p. 57-59, erişim tarihi: 6 Mart 2009.

413

AİHS m. 10: “İfade Özgürlüğü- 1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne

sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.”

414

Örneğin, kişinin özel hayatına saygı duyulmasının güvence altına alınması için, devletler tarafından birtakım tedbirlerin alınması yükümlülüğü hakkında bkz. X ve Y v. Hollanda, 26 Mart 1985, Seri A, No. 91, p. 11, § 23, Dutertre, s. 292. Devletin birey ve toplum menfaatleri arasında adil bir denge kurması gerektiği hakkındaki kararlar için bkz. Botta-İtalya Kararı, 24 Şubat 1998, Karar ve İlam Raporları 1998-I, p. 422, § 32, Dutertre, s. 292). Ayrıca ifade özgürlüğünün, yalnızca zararsız addedilen, uygun haber ve fikirler için değil; aynı zamanda şok edici, rahatsız eden, kızdıran haber ve fikirler için de geçerli olduğu görüşünden hareketle, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıda bulunabileceği ve hatta tahrik edebileceği yorumunda bulunulan karar için bkz. Prisma Press, v. Fransa (kabul edilebilirlik kararı) 1 Temmuz 2003, Nos. 66919/01 ve 71612/01.

yayınlanmasının, kamu yararına hizmet etmediği anlaşılmaktadır. AİHM kararında, söz konusu ayrıntıların, ifade özgürlüğünün konusunu oluşturan fikir ve ifadelerden çok; politik ve kamusal bağlamdan uzak, kişisel ayrıntı ve görüntüler olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple, mevcut olayda yapılan yayınla, yalnızca piyasadaki belirli bir okuyucu kitlesinin merak duygularının tatmin edildiği saptanmıştır. Bu saptamanın yanı sıra, mahkeme, Prenses’in sürekli olarak, dayanılmaz bir zulüm hissi yaşadığı ve görüntülerinin taciz ortamlarında çekildiği iddialarını da haklı bulmuştur.

Prenses Caroline Davası’nda, AİHM, değerlendirme konusu olayda önemli bir ayrıntıya da dikkat çekmiştir. Buna göre; her ne kadar basın, resmi görevleri dolayısıyla kamuya mal olmuş kişilerden olan politikacıların özel hayatlarına ilişkin her ayrıntıyı, onların rızasını almaksızın haber yapma ayrıcalığına sahipse de, aynı kural “bir takım sebeplerle toplumda tanınır hale gelmiş kişiler” hakkında her zaman uygulanamamaktadır. İlgili olayda ise, Prenses’in sırf soylu bir aileden gelmesi nedeniyle, kamuya mal olmuş bir kişi haline gelmesi, bahsedilen son kategoride yer almasını sağlar. Bu durumda, Prenses’in konumu itibariyle, her fırsatta basın tarafından hayatına müdahale edilebileceği görüşü doğru değildir415. Nitekim mahkeme tarafından da bu durum“Günümüz toplumunda halka mal

olmuş kişilerle ve bir takım sebeplerle tanınır hale gelmiş kişiler arasında çizilen ayrımın açık ve belirgin olması ve bundan dolayı da, bir hukuk devletinde, kişiye nasıl davranırsa nasıl sonuçlar doğuracağının açık şekilde ifade edilmesi gerekmektedir. Özellikle, bireyin … nerede ve ne zaman 3. kişilerin, özellikle magazin basınının, müdahalelerine maruz kalabileceği bir alanda olduğunu bilmeye hakkı vardır”416 şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca kararda, mekansal (yalıtım) kriterinin417, teoride uygulanması kolay gibi görünmekle beraber, pratikte oldukça muğlak ve önceden belirlenmesinin güç olduğu belirtilmiştir. Bu

415

Prenses’in tam anlamıyla kamuya mal olmuş kişiler sınıfında yer almaması nedeniyle, basın tarafından, ifade özgürlüğünün daha dar bir yoruma tabi tutulması gerektiği görüşünde bkz.

McQueen, Hector L, “Protecting Privacy”, The Edinburgh Law Review, Vol. 8, 2004, s. 423. 416

http://serkancengiz.av.tr/fileadmin/articles/Caroline_-__Almanya_01.pdf (Çev. Elif Ekinci, Serkan Cengiz), p. 73, erişim tarihi, 6 Mart 2009.

417

Çeviri metinde yer alan “yalıtılmış” sözcüğü “gizli” (İng. “secluded”) anlamında kullanılmıştır. Burada kastedilen gizli alan ile kamuya açık hayat alanı arasında yapılan ayrımdır.

çerçevede, her ne kadar mevcut davada yer alan olaylar, kamusal alanda meydana gelmişse de, kişinin başkalarıyla arasında özel hayat kapsamında değerlendirilebilecek bir etkileşim alanının da var olduğu gerçeğinin göz önünde tutulması gerektiği ifade edilmiştir418.

Mahkeme, kararında, dava konusu fotoğraf ve haberlerin yayınlanmasında, magazin basınının ticari menfaatinin varlığına da ayrıca işaret etmiştir. Dava neticesinde, olayda başvurucunun özel hayatı hakkında bilgi edinilmesinin, halka hiç bir haklı menfaat sağlamadığı gerekçesiyle, AİHS’in 8’inci maddesinin ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

Prenses Caroline Davası’nda yaptığı değerlendirmelerde AİHM’in, bugüne kadar oluşmuş içtihadındaki ilgili diğer kararlarla benzer bir sonuca ulaştığı görülür419. Söz konusu davada AİHM, fotoğraf çekilmesinin bireyin özel hayatına müdahale sayılıp sayılmayacağının tespitinde fotoğrafın, kişi özel hayatıyla mı, yoksa bir kamu olayıyla mı ilgili olduğu ve elde edilen malzemenin belli amaçlar için mi kullanılacağı, yoksa kamuya mı açıklanacağına bağlı kılmıştır420. Prenses Caroline Davası’nda elde edilen görüntü ve haberlerin yayınlanmasının halkın merak duygularını tatmin etmenin ötesine geçmeyen bir nitelik taşıdığından dolayı, mahkeme burada, halkın haklı bir menfaati bulunmadığını tespit etmiş ve buna bağlı olarak ifade özgürlüğünün dar yorumlanmasını uygun görmüştür.

Son olarak belirtilmelidir ki, Prenses Caroline Davası’nı önemli kılan bir başka unsur da; bu davanın, basın mensuplarınca, kişinin kamusal alandaki gündelik hayatının görüntülenmesine rağmen, özel hayatın dolaylı da olsa ihlalinin tespit edildiği ilk dava olmasıdır. Böylece gizlilik korumasının kapsamı, özel alanların dışına taşınarak kapsamı genişletilmiş ve her iki alan arasında varsayılan çizgiler

418

Bu sebeple AİHM, hayat alanlarının ayrımıyla kişilerin özel hayatlarına gerekli korumanın tanınmasında her zaman mekansal kriterin, yani mekanın belirleyiciliğinin yeterli olmadığı görüşündedir. Benzer görüş mahkemenin diğer kararlarında da yer almaktadır. Bkz. Niemetz v. Almanya, 16 Aralık 1992, Seri A No. 251-B, s. 33-34, p. 29, Dutertre, s. 287 . Ayrıca bkz. § 4, III, A.

419

AİHM’in kişinin özel hayatının ifade özgürlüğü karşısında korunması hususuyla ilgili olarak verdiği diğer kararlar için bkz. Uzeltürk, s. 225-229.

420

http://serkancengiz.av.tr/fileadmin/articles/Caroline_-__Almanya_01.pdf, p. 52, erişim tarihi: 6 Mart 2009.

kaybolmuştur. AİHM’in emsal niteliğindeki bu kararından magazin basını için çıkarılacak sonuç; toplumca tanınmış kişilerin, sırf kamusal alanda görüntülerinin çekilmesiyle, bunların her zaman yayınlanabileceği anlamına gelmediğidir. Bunun doğal sonucu olarak, bilgi, kayıt ve görüntülerin sırf okuyucuların merak duygularını gidermek amacıyla yayınlanmasında ifade özgürlüğü ve kamu yararı kavramları artık eski önemini yitirmektedir421. Bu açıdan bakıldığında, Prenses Caroline Davası Avrupa’da baş gösteren yeni bir hukuki uygulamanın habercisi olduğunu söylemek mümkündür.