• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.1. Ölçü Materyalleri

2.1.1. Sabit Protetik Diş Tedavisinde Kullanılan Ölçü Materyalleri

2.1.1.2. Polieterler

Polieterler 1960'ların sonunda tanıtılmıştır. Bu materyalin sertleşme reaksiyonu;

reaktif etilen imin terminal halkalarını açarak yan ürün oluşumu olmayan moleküller

ile birleştiren katyonik polimerizasyon yoluyla gerçekleşmektedir. Polieter ölçü materyalleri, yüzey netliği oldukça iyi olan ölçü materyalleridir. Hafif, orta ve yoğun viskoziteli olarak kullanıma sunulmaktadır. İki patlı sistemlerdir. Baz kısmında polieter polimeri, doldurucu maddeler, glikol eter ve plastikleştiriciler, katalizör kısmında ise, aromatik sülfonik asit ve doldurucular bulunur (Harris 1969, Donovan ve Chee 2004).

Polieter ölçü materyallerinin boyutsal stabilitesi oldukça yüksektir, bunun nedeni polimerizasyon reaksiyonunda yan ürün açığa çıkmamasıdır. Kuru ortamda 1 hafta kadar saklanabilir ancak su emme özelliklerinden dolayı nemli ortamda saklanan polieter ölçü materyallerinin boyutsal değişime uğradığı bildirilmektedir. Polieter materyalinin elastik geri dönüş oranı %98,5’ tir, bu özellik açısından polisülfitlerden yüksek, ilave tip silikonlardan ise düşük değerler gösterirler (Sweeny ve ark. 1950, Mou ve ark. 2002). Sertleşmesi sırasında düşük büzülmenin yanı sıra iyi bir hassasiyet ve yüzey detayı sağlar. Esnekliği çok düşük, sertliği yüksektir (Baum ve ark. 1981, Craig ve Hare 1990). Materyalin sertliği alçı modeli ölçüden ayırırken zorluklara neden olmaktadır. Özellikle ince ve tek dişler, özen gösterilmezse kırılabilir. Yeni polieter ölçü materyalleri eski ürünlerden daha esnektir ve bu özellik ağızdan çıkarılmalarını kolaylaştırır. Çıkarma sırasında yırtılmaya karşı direnci silikonlar ile benzer, polisülfitlerden daha azdır (Braden ve ark. 1971, Nayyar ve ark. 1979, Baum ve ark. 1981, Shillingburg ve ark. 1981, Rosenstiel ve ark. 2006).

Polieterin bir başka avantajı, ağızda polisülfit için gereken sürenin yarısından daha az polimerizasyon süresine sahip olmasıdır. Materyal hidrofilik olduğu için suyu emer, bu nedenle ağızdan çıkar çıkmaz yıkanmalı ve kurutulmalıdır. Islanabilirliklerinin iyi olması alçı model elde edilmesini kolaylaştırır (Sakaguchi ve Powers 2012). Tek veya çift fazlı olarak kullanılabilir. Motorlu karıştırma ünitesi ile kullanılan formları oldukça popülerdir. Alerjik reaksiyonlara neden olduğu bildirilmiştir (Smith ve ark.

1986, Rosenstiel ve ark. 2006). Ölçü materyalinin temas ettiği dokularda yanma görülen vakalar bildirilmiştir, şiddetli vakalarda eritemler oluşabilmektedir (Nakamura ve ark. 2003, Schaefer ve ark. 2013). Polieter ölçü materyalleri sodyum hipoklorit içerisine daldırılarak dezenfekte edilebilir (Mörmann ve Bindl 2000).

2.1.1.3. Kondansasyon tipi silikonlar (C tipi silikonlar)

Kondansasyon tipi silikonlar, günümüzde sabit protetik restorasyonların üretimi amacıyla en sık kullanılan ölçü materyallerindendir. Bu materyaller iki pat veya pat ve likit olarak kullanımı olan, baz ve katalizör bileşenlerinden oluşur. Baz kısmında terminal hidroksil gruplarına sahip dimetilsiloksan, çapraz bağlanma reaksiyonunu geliştirecek ortoalkilsilikat ve doldurucular bulunurken, katalizör kısmında, metal organik esterler ve yağlı çözücüler bulunmaktadır. Elastomerin şekillenmesi, polimerizasyon sırasında silikon polimerin uç grupları ile alkil silika arasında üç boyutlu örgü yapısı oluşturan çapraz bağlanma reaksiyonu ile gelişir ve yan ürün olarak etil alkol açığa çıkar. Etil alkolün buharlaşması, boyutsal stabiliteyi etkileyen en önemli faktördür (Koski 1977, McCabe 1999). Bu durumu önlemek için, kondansasyon silikonu ile alınmış ölçülerin hemen dökülmeleri önerilmektedir.

Yapılan çalışmalarda en fazla boyutsal değişimin ilk 1 saat içinde görüldüğü, 24 saatteki büzülme oranının ise % 0.2-1 aralığında olduğu vurgulanmaktadır.

Kondansasyon silikonları, polimerize olurken diğer elastomerik ölçü materyallerinden daha fazla büzülme gösterir. Boyutsal stabilitesi polisülfitten daha azdır. Kondansasyon silikonu ve polisülfit, polimerizasyon reaksiyonlarından dolayı boyutsal bir kararsızlığa sahiptir (Charbeneau 1988, Rosenstiel ve ark. 2006).

Silikonların temel dezavantajı, zayıf ıslatma özellikleridir. Hidrofobik yapıları nedeniyle ölçüsü alınacak alan net bir ölçü elde etmek için tamamen kuru olmalıdır.

Hava kabarcıklarını hapsetmeden dökmek de diğer ölçü materyallerine kıyasla daha zordur ve sürfaktan kullanımı gerekebilir (Charbeneau 1988, Rosenstiel ve ark. 2006).

Materyalin elastik geri dönüşü %99’dur. Materyalin çalışma ve sertleşme zamanı baz-katalizör oranı değiştirilerek ayarlanabilse de üreticinin önerdiği baz-baz-katalizör oranının kullanılmasının materyalin optimal özellik göstermesini sağladığı bilinmektedir. Aşırı nem ve sıcaklık çalışma zamanını kısaltmaktadır (Cullen ve Sandrik 1989, Van Noort 2002). Sertleşme süreleri genellikle polisülfit materyallere göre daha kısadır. Silikon ölçü materyalleri, hafif, orta ve yoğun viskoziteli ve putty formlarda kullanılabilmektedir (Graig ve Peyton 1971).

2.1.1.4. İlave tip silikonlar (A tipi silikonlar)

İlave tip silikonlar, 1970’lerin başlarında kullanılmaya başlanan ve pek çok olumlu özelliği sayesinde günümüze dek popülerliğini sürdüren ölçü materyalleridir.

PVS ölçü materyali, üstün özellikleri ve çok akışkandan yoğun kıvama kadar değişen farklı viskozitelerde üretilmesi nedeniyle sıklıkla tercih edilmektedir. Bu materyal ile elde edilen ölçüler detayları çok iyi yansıtır, yüksek yırtılma dayanımları ve elastik geri dönüşleri sayesinde defalarca dökülebilir. Baz patında hidrosilan uçlu molekülleri içeren vinil prepolimeri, katalizör patında ise silikon prepolimeri içerir. Katalizör yapısında aktive edici göreviyle vinil uç gruplarına sahip siloksan oligomerleri içeren kloroplatinik asit, polimerizasyon reaksiyonunu başlatır. Reaksiyon ilave tip polimerizasyon olduğu için bu ismi almışlardır (Cook ve Thomasz 1986, Chee ve Donovan 1989, Wassell ve Ibbetson 1991). Hiçbir yan ürün oluşmamasına rağmen, çoğunlukla, siloksan molekülünün oligomerizasyon reaksiyonunda bulunan hidroksil gruplarının varlığında hidrojeni serbest bırakabilen ikincil bir reaksiyon oluşur. Bu nedenle, bazı üreticiler hemen dökülebileceğini öne sürmelerine rağmen, polivinil siloksan ölçüleri dökmeden önce en az 60 dakika beklenmesi tavsiye edilmektedir (Sakaguchi ve Powers 2012, Powers ve ark. 2017). Bunu önlemek için günümüzde polivinil siloksanlara hidrojen absorbe edici ajanlar eklenmektedir.

İlave tip silikonlar en az büzülme gösteren elastik ölçü materyalidirler (Charbeneau 1988). Polivinil siloksanlar, mükemmel ve uzun süreli boyutsal stabilite (Braden 1976, McCabe ve Wilson 1978, McCabe ve Storer 1980, Tjan ve Li 1991, Wassell ve Ibbetson 1991) ile karakterize edilir, bu özellik ölçü alındıktan 1 hafta sonra bile dökülebilme imkanı tanır (Smith ve ark. 1986). Bu materyallerin 24 saat içinde büzülme değerleri % 0,05-0,07’dir. Boyutsal stabiliteleri polieterler ile benzerdir (Rosenstiel ve ark. 2006). İlave tip silikonlar kondansasyon silikonlarından daha az polimerizasyon büzülmesi gösterirler (Braden 1976, McCabe ve Wilson 1978, McCabe ve Storer 1980). Materyalin elastik geri dönüş oranı da oldukça yüksektir.

Sertlik miktarı polieterlerden az olsa da diğer elastomerik materyallerden daha yüksektir. Bu özelliği materyalin yırtılmadan ağızdan çıkarılabilmesine engel teşkil eder (Sweeny ve ark. 1950, Pearson 1990, McCabe 1999).

Geleneksel olarak, polivinil siloksan hidrofobik bir materyaldir ve klinik olarak kabul edilebilir bir ölçü elde etmek için uygun nem kontrolü çok önemlidir. Hidrofilik polivinil siloksan ölçü materyali olarak tanıtılan ürünler mevcuttur. Bu ürünler ıslanabilirliklerini artıran ve alçı ile dökme işlemini kolaylaştıran sürfaktanlar içermektedir. Ancak bu hidrofilik polivinilsiloksan materyalleri, sıvı ve polimerize olmamış durumda iken hala hidrofobiktir ve ıslatma yetenekleri nem varlığında tehlikeye girmektedir. Sonuç olarak, nem kontrolü sağlanmadığında yüzey detaylarının aktarımı sorun teşkil etmektedir (Petrie ve ark. 2003, Donovan ve Chee 2004, Sakaguchi ve Powers 2012).

Polivinil siloksanların en büyük dezavantajı lateks eldivenler ile temasında polimerizasyonun yavaşlaması veya gerçekleşmemesidir. Lateks içeriğindeki serbest sülfür moleküllerinin kloroplatinik asidi kontamine etmesi nedeniyle polimerizasyonun bozulduğu düşünülmektedir. Bu nedenle vinil eldiven ile kullanımı veya lateks eldiven çıkarıldıktan sonra ellerin 30 sn. su ile yıkanması önerilmektedir (Cook ve Thomasz 1986, Kahn ve ark. 1989, Chee ve ark. 1991). Dezenfeksiyon, sodyum hipoklorit, fenol, gluteraldehit ve fenolik gluteraldehit solüsyonları ile sağlanabilir (Tjan ve Li 1991, Mörmann ve Bindl 2000).

2.1.1.5. Vinil siloksaneterler (Vinil Polieter Siloksan)

Polieter ve polivinil siloksan materyallerinin özelliklerini birleştiren vinil siloksaneter veya vinil polieter siloksan, 2009 yılında tanıtılmıştır (Enkling ve ark.

2012). Polivinil siloksanın çıkarılma kolaylığı ile polieterin hidrofilik özelliğini birleştiren materyalin dar ve derin diş eti oluğu gibi nem kontrol sorunlarının yaşandığı zor bölgeler için umut verici olduğu bildirilmiştir (Schulein 2005, Walker ve ark.

2013). Ancak, bu yeni materyalin ölçü doğruluğunu inceleyen daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır (Stober ve ark. 2010).

2.2. ÖLÇÜ KAŞIĞININ SEÇİMİ

Özel ölçü kaşıkları, ölçü materyalinin her yerde eşit kalınlıkta olmasını sağlayarak distorsiyonu en aza indirmeye, materyal kullanımını azaltmaya ve hasta konforunu arttırmaya izin verir (Donovan ve Chee 2004). Özel ölçü kaşıklarının daha yüksek hassasiyetli ölçü almayı sağladığı bildirilmiştir (Thongthammachat ve ark. 2002).

Sabit protetik diş tedavisinde birden fazla dişin restore edildiği vakalarda veya ark formu/boyutunun standart ölçü kaşığı kullanımına izin vermediği durumlarda kullanılmaktadır.

Ölçü işlemi sırasında standart plastik ölçü kaşıklarının yan duvarları bükülebilir, ağızdan çıkarılırken ölçü distorsiyona uğrayabilir, bunun sonucunda doğru model elde edilemez ve zayıf restorasyon uyumuna neden olabilir. Rijit standart metal kaşıklarda ise durum bunun tam tersidir. Metal ölçü kaşıkları kullanılırken ağızdaki tüm andırkat alanlara fazla miktarda ölçü materyalinin akması engellenmelidir, aksi durumda ölçü kaşığının ağızdan çıkarılması oldukça zor olacaktır.

2.3. ÖLÇÜ TEKNİKLERİ

Sabit protetik restorasyonların yapımında kullanılmak üzere alınan ölçülerin daha doğru sonuçlar vermesi için pek çok ölçü tekniği geliştirilmiştir. Ölçü tekniğinin, ölçü netliğine çok büyük etkisi olduğu bilinmektedir (Koski 1977, Idris ve ark. 1995).

Konvansiyonel ölçü teknikleri tek fazlı ve çift fazlı olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Günümüzde halen gelişimi devam etmekte olan dijital ölçü teknikleri de bir başka grubu oluşturmaktadır. Bazı çalışmalar ölçü materyallerinin geliştirilmesi ile birlikte ölçü netliğinin ölçü materyalinden çok ölçü tekniğine bağlı olduğunu bildirmektedir (Nayyar ve ark. 1979, Chee ve Donovan 1989, Hung ve ark. 1992, Christensen 1997).

2.3.1. Tek Fazlı Ölçü Tekniği

Tek fazlı ölçü tekniği tek aşamalı bir tekniktir ve genellikle orta kıvamda bir ölçü materyali kullanılır. Bu teknik ile elde edilen ölçüler çift fazlı ölçülere göre daha az detay vermektedir. Bu durum kullanılan materyalin viskozitesinin yüksek, akıcılığının düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Bu teknikte materyalin boyutsal stabilitesini arttırmak amacıyla kullanılan kaşık ile doku arasında 2-4 mm aralık bulunması gerekmektedir (Johnson ve Craig 1985, Nissan ve ark. 2000, Donovan ve Chee 2004).

2.3.2. Çift Fazlı Ölçü Tekniği

Çift fazlı ölçü tekniği; tek aşamalı ve çift aşamalı olmak üzere iki şekilde uygulanabilir.

2.3.2.1. Çift fazlı tek aşamalı ölçü tekniği

Çift fazlı tek aşamalı ölçü tekniğinde akıcı ve yoğun kıvamlı iki tip ölçü materyali tek aşamada uygulanır. Hazırlanan iki materyal ölçü kaşığına yerleştirilir ve iki materyal beraber polimerize olur (Millar ve ark. 1998, Cullen ve Sandrik 1989). Bu yöntemin hasta başında uygulama süresi kısadır. Ancak araştırmacılar tarafından sıkça kullanımı önerilmemektedir (Luthardt ve ark. 2008).

2.3.2.2. Çift fazlı çift aşamalı ölçü tekniği

Çift fazlı çift aşamalı ölçü yönteminde yoğun kıvamlı ölçü materyali kaşığa yerleştirilir, ağıza uygulanır ve polimerizasyonu tamamlandıktan sonra çıkarılır. Daha sonra ölçünün içerisine akıcı kıvamlı ölçü materyali yerleştirilir ve ağızda polimerizasyonu tamamlanır. Bu teknikle elde edilen ölçülerin tek fazlı ölçü tekniğine kıyasla daha yüksek netlik gösterdiği bildirilmiştir (Idris ve ark. 1995, McLaren ve White 2000). Bu teknikte, yoğun kıvamdaki ölçüden sonra görülen polimerizasyon büzülmesi akıcı kıvamlı ölçü aşaması ile giderilmektedir. Çift fazlı çift aşamalı ölçü

tekniği, kondansasyon tip silikonların polimerizasyon büzülmesini azaltmak amacıyla geliştirilmiştir (Takahashi ve Finger 1994, Millar ve ark. 1998).

2.3.3. Dijital Ölçü Teknikleri

Konvansiyonel ölçüler protetik restorasyonların yapımında uzun yıllardır başarı ile kullanılmaktadır. Fakat teknolojik gelişmeler ile birlikte bu ölçü materyallerinin ve tekniklerinin dezavantajları dikkate alınarak dental laboratuvarlarda ve kliniklerde dijital ölçü ve üretim teknikleri daha çok uygulanmaya ve rutin haline gelmeye başlamıştır (Beuer ve ark. 2008a, Begum ve ark. 2012). Dr Francois Duret, 1971'de optik ölçülerin öncülüğünü yapmıştır. 1980'lerin başında İsviçre'den Profesör Mörmann ilk kez elde kullanılan ağız içi tarayıcıyı tasarlamış ve patentini almıştır. Bu tarayıcı Cerec sisteminin 1. nesli kabul edilmektedir. İlk zamanlarda marjinlerin görüntüsünün elde edilmesinin ve yüksek uyum ile dijitalize edilmesinin güç olması nedeniyle dijital ölçü sisteminin başarısı istenilenin altında kalmıştır (Miyazaki ve ark.

2009). Ancak teknoloji oldukça hızlı ilerlemiş ve sürekli yeni yazılımlar ve cihazlar piyasaya tanıtılmıştır.

Dijital sistemde prepare edilen diş ve çevre dokuların ilişkileri, üç boyutlu ağız içi tarayıcısıyla dijital olarak kaydedilmekte ve elde edilen bilgi, sanal model oluşturabilmek için bilgisayara aktarılmaktadır. Bu sistem sayesinde restorasyonlar sanal model referans alınarak üretilebilir. Sanal modeller; diş ve çevre dokularının ilişkileri indirekt olarak laboratuvar tarayıcılarıyla kaydedilerek de elde edilebilir (Ender ve Mehl 2015). Ağız içi tarayıcılar ve laboratuvar tarayıcılarının kullanımları kolaylaştıkça protetik diş tedavisi alanında kullanım oranları artmış ve tedavinin önemli bir bölümünü oluşturmaya başlamışlardır. Dijital teknik, hekime ekranda preparasyonu ve antagonist dişlerle olan ilişkisini kontrol edebilme, eğer gerekliyse ölçünün tümünü yenilemeye gerek bırakmadan düzeltmeler yapabilme imkanı tanımaktadır. Ayrıca herhangi bir fiziki modelin laboratuvara gönderilmesine gerek kalmadan teknisyen ve hekim eş zamanlı olarak preparasyonu görebilmekte ve beraber çalışabilmektedir. Bazı çalışmalar konvansiyonel ölçüler ile karşılaştırıldığında ağız içi tarayıcılardan elde edilen restorasyonların daha başarılı marjinal uyum sağladığını göstermektedir (Syrek ve ark. 2010, Ng ve ark. 2014, Tidehag ve ark. 2014). Dijital

sistemlerle veri toplama; teknisyenin aktif olduğu indirekt teknik ve hekimin aktif olduğu direkt teknik olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilir (Almeida e Silva ve ark. 2013).

2.3.3.1. İndirekt teknik

İndirekt teknikte ağız içi tarayıcı kullanılmadan konvansiyonel yöntemlerle ölçü alınır. Alınan ölçüden dökülen model optik veya mekanik sistemler ile taranır. Bazı sistemler; alçı model elde edilmeden alınan ölçü yüzeyinin taranması ile sanal model elde edilmesine imkan tanımaktadır (Güth ve ark. 2013a).

2.3.3.2. Direkt teknik

Direkt teknikte konvansiyonel ölçü yöntemleri tamamen ortadan kalkmıştır.

Ölçüsü alınmak istenen bölge ağız içi tarayıcılar yardımı ile taranır ve bilgisayara aktarılır (Güth ve ark. 2013a). İndirekt teknik, konvansiyonel ölçü materyallerini ve ölçü tekniklerini içerdiği için hassasiyet yönünden direkt tekniğe kıyasla farklılık göstermektedir. Ölçü materyalinin boyutsal stabilitesi, saklama koşulları, dezenfeksiyon sırasındaki distorsiyonlar, ölçü kaşığından ayrılması ve uyumsuzluğu, dental laboratuvara transferi sırasındaki şartlar dikkate alınmalıdır (Christensen 2008b, Güth ve ark. 2013a). Konvansiyonel ölçü tekniğinin hastaya verdiği rahatsızlık da indirekt tekniğin dezavantajlarındandır.

Direkt tekniğin avantajları;

o Ölçü kaşığı ve ölçü materyali seçiminin, dezenfeksiyon ve ölçünün laboratuvara ulaştırılması aşamalarının ve bu aşamaların maliyetinin ortadan kaldırılması,

o Hasta verilerinin kayıt altına alınması,

o Ölçü alımında meydana gelebilecek yırtılma, distorsiyon, ölçü kaşığından ayrılma gibi komplikasyonların ortadan kaldırılması,

o Ölçü alma ve model elde etme arasında geçen süreye bağlı olarak ölçü-model netliğinin kaybolması riskinin olmayışı,

o Konvansiyonel ölçü alma yönteminde oluşabilecek bulantı refleksinin olmaması, hasta konforu

o Eş zamanlı görüntüleme sağlaması sayesinde net olmayan bölgelerin ölçüsünün tekrarlanabilmesi,

o Hasta başında analiz ve planlama yapma imkanı sağlaması,

o Komşu anatomik bölgeleri aşamalı olarak kaydedebilme imkanı sağlaması, o Renk seçiminde rehber oluşturması, rengin kaydedilebilmesidir (Ender ve

Mehl 2011, Ender ve Mehl 2013, Alghazzawi 2016).

Bunların yanında dijital ölçü sistemleri bazı kısıtlamalara sahiptir;

o Preparasyon sınırlarının kan, tükürük ve yumuşak doku tarafından örtülerek optik kameranın görüş alanını kısıtlaması ve ölçü netliğini etkilemesi,

o Her sistemin kullanıcı açısından geçirilmesi gereken bir öğrenme süresinin bulunması,

o İmplant destekli restorasyonların ölçüsü alınırken her implant sistemine özel parçaların kullanılması ve bu sistemlerin cihaz yazılımına kayıtlı olması gerekliliği,

o Geniş dişsiz alanların taranmasının çok kolay olmamasıdır.

Ayrıca tüm ark protetik tedavi yapıldığında dijital ölçünün konvansiyonel ölçülere kıyasla tüm ayrıntıları gösteremediği bildirilmiştir (Ender ve Mehl 2013, Nedelcu ve Persson 2014, Patzelt ve ark. 2014, Ender ve Mehl 2015, Alghazzawi 2016).

2.4. DENTAL CAD/CAM SİSTEMLERİ

Diş hekimliğinde bilgisayar destekli üretim ve tasarım (Computer Aided Design/Computer Aided Manufacturing; CAD/CAM) prosedürlerinin gelişimi hızla devam etmektedir. CAD/CAM sistemleri üç ana bölümden oluşur: (1) prepare edilmiş diş ve çevre dokulardan edindiği verileri sanal bir modele çevirmeyi sağlayan bir veri toplama ünitesi; (2) sanal modeller üzerinde sanal restorasyonlar tasarlamayı ve

frezeleme parametrelerini ayarlamayı sağlayacak yazılım; ve (3) restorasyonu tercih edilen materyal bloklarından freze yoluyla üretmeyi sağlayacak bilgisayar destekli freze cihazı (Henkel 2007, HcMaster ve ark. 2008, Galhano ve ark. 2012). Sistemin ilk iki bölümü CAD, üçüncü bölümü ise CAM aşamasından sorumludur. Verilerin toplanması her sistemde farklılıklar göstermektedir.

2.4.1. Tarama/Veri Elde Etme

Ağız ortamında görüntü kaydedebilen ağız içi tarayıcılar, bütün dijital sistemlerin ortak komponentidir. Veri elde etmek için kullanılan tarayıcılar; temas uçlu, lazer uzaklık ölçer, yük bağlaşımlı aygıt (CCD) kameralı çizgisel lazer ışını gibi farklı yapılarda olabilirler. Temas uçlu ince prob kullanıldığında tüm alanın taranması çok zaman alıcıdır. Lazer uzaklık ölçer daha hızlı ve ekonomiktir ancak gönderilen lazer ışınından yansıyan ışığın konum duyarlı dedektör (PSD) sensör tarafından tekrar algılanmasının yarattığı diffüzyon etkisi sonucu hassasiyet azalmaktadır. Bu nedenle keskin kenar ve köşelerin taranması zorlaşmaktadır. Çizgisel lazer kullanıldığında tarama süresi kısalır ancak CCD kameranın çözünürlüğü hassasiyeti etkiler (Mehl ve Hickel 1999, Karaalioğlu ve Duymuş 2008, Dirxen ve ark. 2013) Ağız içi dijital ölçüler ile ilgili hala giderilmesi gereken eksikler ve kısıtlamalar bulunmaktadır. Bazı sistemler ölçüsü elde edilmek istenen alana bir tabaka toz sprey uygulamasına ihtiyaç duyar ancak uygulanan homojen olmayan toz tabakası diş preparasyon sınırlarını etkileyebilir. Bir başka sorun ise tarama sırasında tarayıcının hareketi nedeniyle ölçü netliğinin etkilenmesidir.

2.4.2. Restorasyon Tasarımı

CAD/CAM sistemleri, açık ve kapalı dijital veri paylaşım kapasitesi temel alınarak iki tipe ayrılabilir. Kapalı sistemler, veri toplama, sanal tasarım ve restorasyon imalatı da dahil olmak üzere tüm CAD/CAM prosedürlerini sunar. Tüm aşamalar aynı sistem içerisindedir. Farklı sistemler arasında veri paylaşımı yoktur. Bu durum, dental laboratuvarların tüm firmaların tasarım ve üretim yazılımlarını bulundurma gerekliliği nedeniyle problem oluşturabilir. Açık sistemler orijinal dijital verilerin diğer CAD

yazılımı ve CAM cihazları tarafından kabul edilmesine imkan tanır (Correia ve ark.

2006). Tasarım aşamasında, sistemin otomatik tasarladığı restorasyonun, manuel olarak düzenlenmesi mümkün olmaktadır.

2.4.3. Restorasyon Üretimi

Restorasyon tasarımı tamamlandığında, CAD yazılımında oluşturulan veriler, freze işlemi için CAM işlemcisine yüklenir ve freze cihazına ulaşır.

Üretim cihazları, frezeleme eksen sayılarına göre sınıflandırılır (Beuer ve ark. 2008a):

o Üç eksenli cihazlar: 3 düzlemde (x,y,z) belli miktarda hareket edebilirler. Bu nedenle restorasyon üzerinde bu düzlemler üzerinde olmayan kompleks geometrili bölgelerin aşındırılması mümkün değildir. Kısa işlem süresi, düşük maliyet ve kullanım kolaylığı gibi nedenlerden ötürü tercih edilmektedirler.

Dental alanda kullanılan bu sistemlerin motor kolları restorasyon iç ve dış yüzeylerini aşındırabilmek için 180° rotasyon yapabilmektedir (Christensen 2008a, Borba ve ark. 2013). Örnek olarak; Cerec inLab (Sirona, Bensheim, Almanya), Lava (3M ESPE, ABD) gösterilebilir (Berner 2009, Begum ve ark.

2012).

o Dört eksenli cihazlar: 3 düzleme ek olarak, materyalin yerleştirildiği kol da eş zamanlı olarak hareket edebilmektedir. Böylece işlem daha hızlı yapılabilmektedir. Örnek olarak; Cerec MC XL (Sirona, Bensheim, Almanya) gösterilebilir (Hamza ve ark. 2013).

o Beş eksenli cihazlar: 3 düzleme ek olarak, materyalin yerleştirildiği kol ve freze kollarının bulunduğu bölge de hareket edebilmektedir. Bu özellik

kompleks geometrili restorasyonların üretilmesine imkan tanır. Örnek olarak;

Everest Engine (Kaltenbach&Voigt GmbH, Almanya), Lava CNC 500 (3M ESPE, ABD) gösterilebilir (Chee ve ark. 1991, Vojdani ve ark. 2013).

Hazır bloklardan frezler, elmaslar veya elmas diskler ile kesme işlemi yapılarak istenilen şeklin elde edilmesine “eksiltmeli imalat” adı verilmektedir. Bu yöntemin dezavantajı materyalin büyük bölümünün ziyan edilmesidir, bir restorasyon üretebilmek için bloğun yaklaşık %90’ı eksiltilmektedir. Alternatif olarak “ilaveli”

CAM yaklaşımı olan hızlı prototiplendirmede kullanılana benzer bir teknoloji dental CAD/CAM sistemlerinde kullanılmaktadır. Selektif lazer sinterleme ile metal ve seramik restorasyonlar üretilebilmektedir (Ersu ve ark. 2008). Sistem materyali seramik ya da metal tozlarının bulunduğu küvetten sinterler ve yapı tamamlanana kadar bunu sürdürür.

2.4.4. Güncel Ağız İçi Tarayıcı Sistemleri

2.4.4.1. Lava C.O.S. sistemi

Lava C.O.S. (Lava Chairside Oral Scanner, 3M ESPE, Seefeld, Almanya), 2006 yılında icat edilen ve 2008'de piyasaya sunulan ağız içi tarayıcı cihazıdır. Aktif dalga boyu örnekleme (AWS) prensibi ile çalışmaktadır (Rohaly 2006) (Şekil 2.1). Bu prensip, tek lens görüntüleme sisteminden üç boyutlu veri elde etmeyi ifade eder. Üç sensör, farklı açılardan eşzamanlı olarak görüntüler yakalayabilir ve patentli görüntü işleme algoritmaları ile odak içi ve odak dışı verilerle yüzey yamaları oluşturabilir (Lava Chairside Oral Scanner C.O.S, 3M ESPE 2009). Saniyede 20 adet üç boyutlu veri kümesi yakalanabilir ve her taramada 10.000'in üzerinde veri noktası bulunmaktadır. Bu özellikler, sistemin 2400’den fazla veri kümesi (veya 24.000.000 veri noktası) ile hassas bir tarama yapmasını sağlar (Syrek ve ark. 2010). Tarayıcı kamerasının 10 x 13,5 mm görüntü alanı bulunur. 5-15 mm derinlik seviyesinde ölçüm ve 20 Hz ile video çekimi yapabilir. Bu optik düzeneğin 22 ayrı lens sistemi ve 192

Lava C.O.S. (Lava Chairside Oral Scanner, 3M ESPE, Seefeld, Almanya), 2006 yılında icat edilen ve 2008'de piyasaya sunulan ağız içi tarayıcı cihazıdır. Aktif dalga boyu örnekleme (AWS) prensibi ile çalışmaktadır (Rohaly 2006) (Şekil 2.1). Bu prensip, tek lens görüntüleme sisteminden üç boyutlu veri elde etmeyi ifade eder. Üç sensör, farklı açılardan eşzamanlı olarak görüntüler yakalayabilir ve patentli görüntü işleme algoritmaları ile odak içi ve odak dışı verilerle yüzey yamaları oluşturabilir (Lava Chairside Oral Scanner C.O.S, 3M ESPE 2009). Saniyede 20 adet üç boyutlu veri kümesi yakalanabilir ve her taramada 10.000'in üzerinde veri noktası bulunmaktadır. Bu özellikler, sistemin 2400’den fazla veri kümesi (veya 24.000.000 veri noktası) ile hassas bir tarama yapmasını sağlar (Syrek ve ark. 2010). Tarayıcı kamerasının 10 x 13,5 mm görüntü alanı bulunur. 5-15 mm derinlik seviyesinde ölçüm ve 20 Hz ile video çekimi yapabilir. Bu optik düzeneğin 22 ayrı lens sistemi ve 192