• Sonuç bulunamadı

Enerji Planlaması – Fizibilite Revizyonu

3 SOĞUTMA SUYU 4 METEORLOJİ

ELEKTRİK YÜKSEK GERİLİM BAĞLANTI HATLARI

2.2.8. Enerji Planlaması – Fizibilite Revizyonu

Nükleer Enerji Dairesi’nin kuruluşundan hemen sonra daha önce yapılmış olan çalışmalar değerlendirilerek enerji planlaması ve fizibilite açılarından mevcut durum belirlenmiştir

[35], [36], [37], [38], Buna göre:

- Nükleer santralın 1977 yılında işletmeye gireceği varsayılarak yapılan yük akımı ve stabilite etütleri geçerliliklerini kaybetmişlerdir. Yeni şartlara göre revize edilmeleri gereklidir.

- Yapılmış olan fizibilite etütlerine kıyasla hidroelektrik santralarda gecikmeler olmuş, öte yandan, Elbistan ve Batı Anadolu’daki linyit kaynaklarının elektrik üretiminde büyük bir pay almaları olanakları doğmuştur. Bu bakımdan üretim planlaması değişmiştir.

- 1970-1971 yıllarında karşılaşılan ekonomik sorunlar ve Türk lirasının değer kaybetmesi nedeniyle yapılmış olan ekonomik değerlendirmeler geçerliliklerini kaybetmişlerdir.

Yeni şartlara göre planlanan değişiklikler 3. beş yıllık plan dönemi (1973-1977) için hazırlanan “Elektrik Enerjisi Özel İhtisas Komisyonu Raporunda” yansıtılmaktadır [74]. Tablo

28’de 1969 yılında çeşitli ülkelerde ve Türkiye’de kişi başına elektrik tüketimi gösterilmiştir.

Görüldüğü gibi, Türkiye’de kişi başına düşen elektrik tüketimi diğer ülkelere kıyasla son derece düşüktür. Bu tarihte Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık 35 milyon olduğu ve 2000 yılına kadar ikiye katlayacağı dikkate alınarak, gelişmiş ülkelere yaklaşabilmek için elektrik üretiminin hızla artırılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. O yıllarda Türkiye’deki elektrik üretiminin her yıl ortalama % 12 arttığı dikkate alınarak, bunun en az % 15-16 düzeyine çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Tablo 28

1. ve 2. beş yıllık plan dönemlerindeki veriler esas alınarak 1970-1987 dönemi için tahmin edilen elektrik üretimleri, sisteme ilave edilmesi gereken güçler ve artış hızları Tablo 29' da gösterilmiştir.

Santralları zamanında işletmeye alabilmek için en az 5 yıl öncesinden planlanmaları gereklidir. Bu nedenle, üretim açıklarını kapatabilmek amacıyla 3. beş yıllık plan döneminde (1973-1977) yılda % 21,7’ye varan artışlar öngörülmektedir. Bu oran 4. beş yıllık plan döneminde yılda % 11,5 beş yıllık plan döneminde yılda % 11 olarak belirlenmiştir.

Bir üretim tesisinin kuruluşunun en az 2-3 yıl sürdüğü dikkate alınarak, 1975’den sonra işletmeye alınacak üniteler belirlenirken yapılan tüketim tahminlerine ilaveten, aşağıdaki kriterlere göre gerekli yedek güç dikkate alınmıştır:

- Yıllık güvenilir enerji, o yıla ait enerji tüketimini % 2’lik bir rezervle karşılamalıdır, - O yıl servise girmesi öngörülen santralların en büyüğünün 1 yıl gecikmesi halinde, mevcut santralların ortalama enerjileri toplamı o yıla ait enerji tüketimini karşılayabilmelidir,

- Güç yedeği, en büyük kapasiteli iki ünitenin kurulu gücünden daha büyük olmalıdır.

Üretim tesisleri planlanırken yurt-içi hidroelektrik ve linyit kaynaklarına öncelik verilmesi esas alınmaktadır. Türkiye’de petrol üretimi oldukça sınırlıdır ve tüketimin yarıdan fazlasının ithal edilmesi gerektiğinden, olabildiğince elektrik üretiminde kullanılmaması hedeflenmektedir. Öte yandan, hidroelektrik ve linyit santrallarının ön hazırlıkları ve kuruluşları 3-5 yıl gibi uzun bir süre gerektirdiğinden, planlamadaki gecikmelerin ve tüketim açıklarının daha kısa sürede işletmeye alınabilen fuel-oil santralarıyla karşılanması zorunda kalınmaktadır. Nükleer santralların en az 10 yıl öncesinden planlanması gereklidir. Bu nedenle, bilinen hidrolik ve linyit kaynaklarının büyük bir kısmının kullanılmış olacağı 1985-1990 yıllarından sonra elektrik ihtiyacının önemli bir bölümünün nükleer santrallarla karşılanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Ekonomik açıdan en optimal üretim programının belirlenmesi amacıyla, ön çalışmaları tamamlanmış olan üniteler ve ilgili veriler esas alınarak, 1975-1987 döneminde 10 farklı alternatif için iskonto oranı %10,5 alınarak birim üretim maliyetleri yatırım, yakıt ve işletme giderleri dikkate alınarak belirlenmiştir (Tablo 30). Söz konusu dönemde en uygun 9 alternatifine göre:

- 1984 yılında 600 MWe - 1986 yılında 600 MWe - 1987 yılında 750 MWe

olmak üzere toplam 1950 MWe gücünde 3 nükleer santralın işletmeye açılması öngörülmektedir. Geri kalan santralların tümü yerli kaynaklara dayanan hidroelektrik ve linyit santrallarından oluşmaktadır.

1972 yılında en yeni ilk yatırım bedelleri, yakıt giderleri ve işletme-bakım verileri esas alınarak, nükleer santralların hidrolik, linyit ve fuel-oil santrallarıyla karşılaştırılmaları ve 1972-1987 dönemi içinde ünite gücü, yıllık ortalama işletme süresi, inşaat süresi faiz oranları, fiyat artışları (eskalasyon) gibi faktörlerdeki değişimlerden nasıl etkilendiklerini belirlemek amacıyla Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından “The long term plan for integration of nuclear power plants into the Turkish electric power system” projesi kapsamında desteklenen bir dizi maliyet eğilim analizleri yapılmıştır [75]. Hesaplamalarda kullanılan veriler ve yapılan kabuller Tablo 31, 32, 33 ve Şekil 22 ve 23'te gösterilmiştir. Birim ünite güçleri 300-1000 MWe, toplam yıllık işletme süreleri 4000-8000 saat, referans alınan yıllar 1972, 1980 ve 1984 alınarak çeşitli alternatifler incelenmiştir.

Ta

Ta blo 31 YA KIT K AREK TERİS TİKL ERİ - 1972 son u

Ta blo 32 REF ER AN S ETÜDL ER İÇİN EK ON OMİK V ERİ v e K ABÜLL ER

Yıllık işletme süresi ve santral gücünün birim üretim maliyetlerine etkisi Şekil 24 ve Şekil 25'te gösterilmiştir.Yıllık işletme süresinin artması tüm santrallarda birim üretim maliyetinin azalmasını sağlamaktadır. Nükleer santrallarda yakıt ve işletme-bakım giderleri fuel-oil ve linyit santralarına kıyasla daha düşük olduğu için birim üretim maliyetleri daha hızlı düşmektedir. Bu nedenle, nükleer santralların yıllık işletme süresinin olabildiğince yüksek tutulması ve baz yükte çalıştırılmaları daha avantajlı olmaktadır. Santral gücünün 600 MWe’den 1000 MWe’ye yükseltilmesi de birim üretim maliyetlerinin düşmesini sağlamaktadır. Bu azalış fuel-oil ve linyit santrallarında oldukça sınırlıdır. Nükleer santrallarda ünite gücü arttıkça birim yatırım giderleri daha hızlı düştüğü için, ona paralel olarak birim üretim maliyetleri de hızla azalmaktadır.

Tablo 33

Türkiye veya dış ülkelerde gerçekleşen yıllık fiyat artışlarının (eskalasyon) birim üretim maliyetlerine etkileri Şekil 26, Şekil 27, ve Şekil 28'de gösterilmektedir. Yurtiçi eskalasyon oranının artması, oransal olarak yerli katkı linyit ve fuel-oil santrallarında daha yüksek olduğu için birim üretim maliyetlerini daha fazla etkilemektedir. Öte yandan, yurtdışı eskalasyonun artması, nükleer santral birim üretim maliyetlerinin çok daha belirgin olarak artmasına yol açmaktadır. Şekil 26 UNIT GENER ATI ON C OS T (Krş./k w h)

Şekil 27 UNIT GENER ATI ON C OS T (Krş./k w h)

UNIT GENER ATI ON C OS T (Krş./k w h) Şekil 28

1973 yılında petrol üretici ülkelerin çok büyük bir bölümü bir araya gelerek ileri sürdükleri şartların kabulünü zorlamak amacıyla ambargo uygulamaya başlamışlardır. Bu da tüm dünyayı etkileyen büyük bir krize yol açmış, petrol fiyatları 3-4 katına çıkmıştır

[76]. Gerek çıkarılması, taşınması ve kullanımındaki kolaylıklar, gerekse en ucuz enerji

kaynaklarından biri olması nedeniyle hızla kömürün yerini alan ve çoğu ülkede toplam tüketimde en büyük paya sahip olan petrol birdenbire kolaylıkla bulunamayan ve çok pahalı bir kaynak haline gelmiştir.

Dünyada kömür kaynakları petrole kıyasla daha fazladır. Çıkarılması ve taşınmasındaki güçlükler, çevre ve atmosfer kirliliğine yol açması, kimya ve metal endüstrisinin önemli hammaddelerinden biri olması gibi nedenlerle, kömürün tamamıyla petrolün yerini alması mümkün görülmemektedir. Bu durumda, özellikle hızlı üretken reaktörlerde doğal

Uranyum’un % 99,3’ünü oluşturan U238 ve Toryum gibi izotopların da enerji üretiminde

kullanılmasını mümkün kılan nükleer santralların elektrik üretiminde en büyük payı alacağı görüşü ön plana çıkmıştır. 2000 yılında elektrik üretiminde nükleer enerji payının % 50 hatta daha yüksek oranlara erişeceği tarzında tahminler yapılmıştır.

Uzun vadede, elektrik üretiminde jeotermal, rüzgar ve güneş gibi doğal enerji kaynaklarından da artan bir oranda yararlanılacaktır. Söz konusu tarihlerde, henüz başlangıç aşamasında oluğundan, ancak 21. yüzyılda adı geçen doğal enerji kaynaklarından yararlanılabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle, izleyen yıllarda nükleer enerji elektrik üretiminde en önemli kaynak haline gelecek ve pek çok ülkede hızla nükleer santrallar kurulmaya başlayacaktır.

Petrol krizi sonunda petrol ve diğer fosil yakıtların fiyatlarında önemli artışların meydana gelmesi, fizibilite etütleri ve enerji planlamalarının da değişen şartlara göre revize edilmelerini gerektirmiştir [77]. 1975-1987 yılları arasında kurulmaya hazır olacak ünitelerin değişik şekilde kombine edilmeleri suretiyle oluşturulan 13 farklı üretim programı için işletme ömrü boyunca 1972 yılına indirgenmiş toplam maliyetler hesaplanmıştır

(Tablo 34). Tüm maliyet tahminlerinde 1973 yılı ortalarında geçerli olan fiyatlar esas

alınmış, yıllık fiyat artışları, inşaat süresince faiz ve iskonto oranları için alınan farklı değerlerle hassaslık analizleri yapılmıştır. Değerlendirmeler sonucunda en düşük toplam indirgenmiş maliyeti veren ve peş peşe 3 nükleer santral öngören 11 alternatifi gerçekçi bulunmayarak, ikinci sırayı alan 8 alternatifine göre 1984 yılında 600 MW ve 1987 yılında 750 MW gücünde olmak üzere 2 nükleer santralın ticari işletmeye açılması en uygun sistem planlaması olarak seçilmiştir (Tablo 35).

Ta

Fizibilite revizyonu bağlamında yıllık toplam 7000 saat işletme süresi esas alınarak belirlenmiş olan 1984 yılına indirgenmiş birim üretim maliyetleri Şekil 29'da verilmektedir. Elektrik üretiminde yurt içi hidroelektrik kaynaklara birinci öncelik verildiği için, hesaplamalarda yalnızca fosil yakıtlar dikkate alınmıştır. Görüldüğü gibi, nükleer santralların indirgenmiş birim üretim maliyetjeri 600 MW ve daha yüksek ünite güçlerinde fosil yakıtların altında kalmaktadır. Ünite güçleri arttıkça aradaki fark hızla büyümektedir.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında, en geç 5. beş yıllık kalkınma döneminden itibaren (1983-1987) nükleer santralların devreye alınacakları, 2000 yılına kadar en az 5000-6000 MWe nükleer güce ihtiyaç olduğu, gerek yeterli insan gücü ve teknoloji transferinin sağlanması, gerekse nükleer yakıt hammaddesi ve yakıt çevrimiyle ilgili araştırma ve çalışmaların hızlandırılmasının gerektiği sonucuna varılmıştır.