• Sonuç bulunamadı

3.3. Finansal Regülasyonların Gerekçeleri

3.3.3. Piyasa Başarısızlığı

Piyasa başarısızlığı, Kamu Yararı Teorisi kapsamında da incelendiği üzere, iktisadi sistem ile benzer biçimde, finansal sistemin de düzenlenmesinin gerekçesini oluşturmaktadır. Ayrıca, siyasi otoritelerin politika amaçlarından birinin finansal istikrarın sağlanması olduğu ve bu duruma bağlı olarak kavramın giderek önemli hâle geldiği görülmektedir (Crockett, 1997:10). Finansal piyasa başarısızlıklarının genel itibariyle asimetrik bilgi, piyasa gücü ve dışsallıklar olmak üzere üç temel başlık altında incelendiği görülmektedir. İlgili başlık altında söz konusu kavramlar incelenecektir.

3.3.3.1. Asimetrik Bilgi

Akerlof 1970 yılında gerçekleştirdiği çalışmasında, ikinci el otomobil piyasasında asimetrik bilgi nedeniyle ortaya çıktığını ileri sürdüğü ve limon olarak adlandırdığı probleminin, finansal piyasalarda da geçerli olabileceğini ileri sürmektedir.

Buna göre finansal sistem içerisinde, yatırımlarını finanse edebilmek amacıyla bankalardan kredi talep eden firmalar, yatırım sürecinin içerdiği getiriler ve riskler konusunda bankalara nazaran daha fazla bilgiye sahip olabilmektedirler (Akerlof, 1970:

487-501). Ayrıca, borsada işlem gören firmalar bağlamında ele alındığında, yatırımcıların bilgilerinin firmaların yayınladığı veriler ile sınırlı olduğu görülmektedir.

Finansal piyasalarda bu tarz bilgi asimetrilerinin örneklerinin oldukça fazla olduğu gözlemlenmektedir (Mishkin, 1998:202-203). Mishkin, Akerlof’un analizinden hareketle, finansal piyasalardaki bilgi asimetrisi nedeniyle iktisadi sistemde oluşabilecek problemleri önlemek ve finansal piyasaların etkin çalışmasını sağlamak amacıyla finansal sistemin regüle edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir (Mishkin, 1970:

488-500).

Asimetrik bilgi, işlemin gerçekleşmesi ile ilgili sürece bağlı olarak, işlemin öncesinde veya sonrasında meydana gelmesi durumuna göre iki tür soruna neden olmaktadır. İşlemden önce ortaya çıkan sorun ters seçim, işlem sonrasında meydana gelen sorun ise ahlaki tehlike olarak adlandırılmaktadır (Mishkin, 1998:32). Asimetrik bilginin finansal piyasa üzerindeki etkisi ile ilgili yapılan çalışmalarda, özellikle faiz oranında meydana gelen artışların etkilerine değinildiği görülmektedir. Buna göre faiz seviyesinde meydana gelen yükselmelerin ters seçim ve ahlaki tehlike sorunlarını

125

artırdığı ve bu duruma bağlı olarak finansal krizlerin ortaya çıktığı gözlemlenmektedir (Mishkin, 1990:3-5).

Faiz oranında meydana gelen artışa rağmen borçlanmaya razı olan firmalar, genellikle riskli yatırım projelerine sahip olmaktadırlar. Tasarruf sahipleri açısından değerlendirildiğinde ise yüksek faiz oranından borç vermenin ve mevduat tutmanın cazip hâle geldiği görülmektedir. Ancak kredilerin riskli gruplara verilmesi beraberinde ters seçim problemini de getirmektedir. Söz konusu süreç, faiz oranında meydana gelen artışların ters seçim üzerindeki doğrudan etkisini göstermektedir. Ayrıca faiz oranlarındaki artış, finansal piyasalardaki borçluların geri ödeyecekleri miktarı artırmakta bu duruma bağlı olarak mevcut likidite azalmaktadır. Dolayısıyla borçlu olan yatırımcıların yükümlülüklerini yerine getirmesi giderek zorlaşmakta ve firmaların öz sermayelerinde kayıplar meydana gelmektedir. Faiz oranındaki artışların yatırımcıların bilançolarını bu şekilde etkilemesi, ters seçim ve ahlaki tehlikeyi arttırma riskini beraberinde getirmektedir (Hahm &Mishkin, 2000:5). Artan ahlaki tehlike ve ters seçim sorunları ve kredilerin geri ödenmemesi korkusu yatırımcıların yüksek faiz oranından borçlanmaya razı oldukları hâlde borçlanma imkânlarının sınırlandırılmasına, yani kredi tayınlamasına, neden olmaktadır (Dornbusch & Fischer, 2011: 349-352). Finansal istikrar başlığında da ele alındığı üzere, ilk kez J.E. Stiglitz ve A. Weiss tarafından detaylı bir biçimde ortaya konan kredi tayınlaması durumunun yaşanması hâlinde, piyasada fiyat mekanizması aracılığıyla arz talep dengesinin sağlanması mümkün olmamakta ve yatırımcıların kredi taleplerinin tümü karşılanamamaktadır (Stiglitz &

Weiss, 1981:393-410). Sonuç olarak, finansal piyasalarda asimetrik bilgi nedeniyle ortaya çıkan ters seçim ve ahlaki tehlike sorunları nedeniyle fonlar etkin bir şekilde yatırıma aktarılamamakta, bu durum ise iktisadi krizlerin temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Mishkin, 1996:2-6).

Finansal piyasalardaki ürünlerin geçirdiği gelişim ve yenilenme sürecinin de asimetrik bilginin artmasına neden olduğu düşünülmektedir. Tüketicilerin yeni finansal ürünlere olan taleplerinin yanı sıra yatırımcıların yüksek kâr odaklı davranışları, bilgi asimetrisinin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Bu sorunun piyasa mekanizması içerisinde çözülmesi amacıyla derecelendirme kuruluşlarının oluşturulduğu görülmektedir. Ancak söz konusu kuruluşlar, kamu otoritesinin göz önüne bulundurduğu kamusal hedefleri göz ardı edebilmektedir. Regüle edilmemiş piyasalarda

126

asimetrik bilgi sorunun giderilmesinde önemli rolü bulunan derecelendirme kuruluşları, risklerin değerlendirilmesi ile ilgili bilgileri etkin bir şekilde dağıtamamaları nedeniyle finansal piyasalarda ciddi problemler yaşanmasına neden olabilmektedirler (Carvajal vd., 2009:6).

Asimetrik bilgi sorununun neden olduğu ahlaki tehlike problemine karşı borç veren kurumlar ile kredi alan yatırımcılar arasında borç sözleşmelerinin imzalanabildiği görülmektedir. Ancak bu tarz sözleşmeler, kredi taleplerinin incelenmesi, kredi risk primlerinin belirlenmesi gibi işlemleri içermelerine bağlı olarak ilave maliyetleri de beraberinde getirmektedir. Ahlaki tehlikenin önlenmesi amacıyla ortaya çıkan söz konusu ilave maliyetlerin sosyal refah kayıplarına neden olduğu düşünülmektedir (Heremans, 2000:954). Heremans araştırmasında, piyasa aktörlerine yeterli bilginin sağlanması aracılığıyla asimetrik bilgi sorununun giderilmeye çalışılmasının, bilginin kamusal mal olması sebebiyle bedavacılık sorununa neden olabileceğini belirtmektedir.

Dolayısıyla bu bağlamda değerlendirildiğinde, asimetrik bilginin önlenmesinin kamu müdahalesi ile gerçekleştirilmesinin daha faydalı olacağı ileri sürülmektedir (Heremans, 2000:954-955). Söz konusu kamu müdahaleleri temel olarak, finansal kurumların paylaşacağı bilgilerin standartlaştırılması ve denetlenmesi gibi unsurları içermektedir.

Literatürde, finansal regülasyon araçlarından biri olan şeffaflık unsurunun sağlanması ile birlikte asimetrik bilgi sorununun önemli ölçüde bertaraf edilebileceğine yönelik görüşlerin olduğu görülmektedir (Mishkin, 1998:203-205). Şeffaf bir finansal sistem aracılığıyla firmaların bilgiye ulaşması kolaylaşacak ve böylelikle maliyet avantajı sağlanacaktır. Ayrıca regülasyon mekanizmasının etkin işlediği finansal sistemlerde, finansal kurumların yöneticilerinin mevcut bilgilerini kötüye kullanmaları önüne geçilmekte ve böylelikle sermaye artışları sağlanarak, uzun vadede hedeflenen iktisadi büyüme düzeyine ulaşılabilmektedir (Levine, 1997:695-698).

3.3.3.2. Piyasa Gücü

Bir mal ya da hizmeti arz ve talep edenlerin, söz konusu unsurun piyasa fiyatını veya miktarını etkileme kabiliyeti, piyasa gücü olarak nitelendirilmektedir. Firmaların piyasa gücü göstergeleri, içinde bulundukları endüstrinin rekabet düzeyi hakkında bilgi vermektedir. Piyasa gücüne sahip olan firmaların, piyasadaki fiyat belirleme güçleri yüksek olmakta bu duruma bağlı olarak ise bu piyasalardaki rekabet düzeyi düşük seviyede gerçekleşmektedir. Kâr ve fayda maksimizasyonu amacı ile hareket eden bu

127

firmalar fiyat seviyelerini yüksek tutmakta ve piyasanın dinamizmi ile tahsis etkinliğinin bozulmasına neden olmaktadırlar (Vittas, 1992:5-6). Finansal piyasalardaki mevcut rekabet düzeyini artırmak suretiyle, etkinliğin sağlamasını amaçlayan regülatörler ise piyasaya girişleri engelleyerek ya da sürdürülen faaliyetlere yönelik kısıtlamalar getirerek çeşitli regülasyon araçları vasıtasıyla piyasaya müdahalede bulunmaktadırlar. Ancak aşırı kârların düşürülmesine yönelik olarak izlenen söz konusu yöntemler, kazancını muhafaza etmek isteyen finansal kurumların risk alma güdüsünü artırarak yeni bir sürecin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla, regülasyonların nasıl ve ne ölçüde yapılacağına yönelik kararlar sistemin etkin bir biçimde işleyebilmesi açısından önem arz etmektedir. Ayrıca regülatörlerin, finansal aracı kurumların rekabetçi ortamda daha fazla riski göze alabilmeleri sebebiyle, özellikle bankacılık sektöründe, oligopol yapıyı korumaya yönelik önlemler aldıkları gözlemlenmektedir (Yay vd, 2001:71).

3.3.3.3. Dışsallıklar

Finansal piyasanın birçok değişkene ve aktöre bağlı olarak faaliyette bulunması, finansal sistem içerisindeki iktisadi birimlerin davranışları üzerinde negatif veya pozitif etkilerin meydana gelmesi sonucunu doğurmaktadır. İlgili literatürde, dışsallık olarak adlandırılan söz konusu etkiler, finansal piyasalardaki istikrarın sağlanmasında regülasyonun önemli bir gerekçesi olarak değerlendirilmektedir (Goodhart, 2010:168).

Piyasada bir sorun oluştuğunda ya da bankacılık ve finans sektöründe yaşanan beklenmedik durumlar karşısında söz konusu sorunun giderek derinleştiği görülmektedir.

Risk ve belirsizliğin söz konusu olduğu bankacılık sistemindeki aktörlerin, özellikle konjonktürel dalgalanmaların yaşandığı dönemlerde, iktisadi bir karar alırken aktiflerin gerçek değerinden ziyade diğer aktörler arasındaki yaygın düşünce ve inanışa göre hareket ettikleri gözlemlenmektedir (Heremans, 2000:957). Bu duruma yönelik basit bir örnek olarak, finansal krizleri konu alan bir belgeselde banka iflaslarının anlatımı sırasında kullanılan, Rhode Island Bank’ın (Rhode Ada Bankası) fotoğraflarının mudiler üzerindeki etkisi gösterilmektedir. İflasların anlatımı sırasında bankanın fotoğraflarını gören mudiler, bankanın yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği yönünde karara varmışlar ve mevduatlarında bulunan varlıkları

128

alabilmek amacıyla bankaya hücum etmişlerdir (Rochet, 2007:24). Mudilerin söz konusu davranışları ve bankalar arası sıkı bağlantıların varlığı, finansal piyasaların bir bölümünde ortaya çıkan ya da sistem içerisindeki herhangi bir kurumda yaşanan olası bir problemin, finansal sistemin tümüne yayılmasının temel sebepleri olarak nitelendirilmektedir (Heremans, 2000:957). Buna göre, finansal sistem dâhilinde işlem gören büyük bir finansal kurumun iflası, iktisadi aktörleri doğrudan negatif olarak etkileyecek ve finansal istikrar bozulmaya başlayacaktır. Söz konusu iflas sonrasında, bankaların tümü ödeme gücüne yönelik olumsuz sinyaller alacaklardır. Bu bankalar sermaye açısından sağlam olsalar dâhi, piyasanın lideri konumundaki büyük bankanın iflası ile sarsılacaklardır. Ayrıca finansal sistemdeki bozulmalar ile ortaya çıkan güven kaybı bankalardan hızlı mevduat çıkışları olmasına da yol açabilmektedir. Bir bankanın iflası ile başlayan süreçte, piyasalarda likidite riski oluşabilmekte ve sistemik risk meydana gelebilmektedir (Llewellyn, 1999:13-15). Banka kaçışlarının finansal piyasalarda oluşturabileceği dışsallıklar Benston ve Kaufman tarafından üç ana unsur altında toplamaktadır. Buna göre ilgili unsurlar, yoğun mevduat çıkışlarının yayılma etkisi aracılığıyla diğer bankaları etkilemesi, banka iflasları nedeniyle iktisadi çöküş yaşanması ve mevduat sigortası maliyetlerin artması olarak sıralanabilmektedir.

(Benston & Kaufman, 1996:692-693).

Finansal sistemde banka kaçışlarının getirdiği sürü tavrının neden olduğu riskler ile banka başarısızlıkları neticesinde ortaya çıkan negatif dışsallıkların önlenmesi amacıyla finansal sistemin regüle edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu amaç doğrultusunda regülatörün, finansal güvenlik ağını oluşturmak suretiyle sürü psikolojisi sebebiyle ortaya çıkan mevduat çıkışlarını önleyecek, finansal işlemlerde meydana gelebilecek olası aksaklıklar ile riskleri sınırlandıracak ve iktisadi birimlerin maliyetlerini en düşük seviyeye getirecek biçimde finansal sistemi düzenlemesi gerekmektedir (Kane, 2001:3-4). Ayrıca yapılan regülasyonlar aracılığıyla bankaların iflas etme olasılıklarının düşürülmesi, düzenlemenin maliyetinin üzerinde pozitif bir dışsallık oluşmasını da sağlayacaktır. Ancak bu durum regüle edilen piyasada, banka iflaslarının sıfıra düşürüleceği ve süreç içerisinde hiçbir aksaklık yaşanmayacağı anlamına gelmemektedir (Benston & Kaufman, 1996:691).

129