• Sonuç bulunamadı

1.3. Geleneksel Bankacılık ve Katılım Bankacılığı Sistemi’nin Doğuşu, Gelişimi ve

1.3.3. Dünyada Katılım Bankacılığı Sisteminin Gelişimi

37

Bu doğrultuda Eylül 2018 tarihinde, 2019-2021 dönemini içeren Yeni Ekonomi Programı (YEP)’in devreye girdiği görülmektedir (Yıldırım, 2020: 138-142).

38

Buna göre, ihtiyaç ya da tüketim kaynaklı olarak alınan borcun herhangi bir faiz bedeli bulunmamaktadır. Ancak, keyfi nedenlerle veya kullanım (kâr elde etme) amacıyla alınan borçlarda, alacaklının faiz talep etmesinde herhangi bir mahsur yoktur. Aquinas tarafından ileri sürülen fikirlerin, kilisenin faize karşı olan tutumunu olumlu olarak etkilediği söylenebilmektedir. Özellikle, Martin Luther ve James Calvin gibi 15.-16.

yüzyıl din adamlarının ve düşünürlerinin faizi meşru olarak nitelendirmeleri ile beraber, kilisenin faize yönelik tartışmalar yürütmeye başladığı görülmektedir (Houdt, 1995: 17-19).

Avrupa iktisat tarihi üzerine yapılmış araştırmalarda, özellikle ortaçağda,

“Commenda’’18 adı verilen ticari ilişkinin Avrupa’da oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Commenda sisteminde, İslami bir finans sistemi olan mudaraba ile benzer biçimde, sermaye sahibi ve emek aktif olmak üzere iki taraf bulunmaktadır.

Ayrıca iş sonucu elde edilen kârdan, her iki tarafın da alacağı pay sözleşmenin başında belirlenmekte ve böylelikle belirsizliğin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir (Udovitch, 1962: 203-207).

Faizin meşruluğu ile ilgili düşünce ayrılıkları Yeniçağ’da da devam etmiştir.

Luther, kilisenin faiz ile ilgili düşüncelerini tamimiyle reddetmemiş ancak konuya olan yaklaşımın ve üslubun daha yumuşak olması gerektiği yönünde fikir beyan etmiştir.

Luther’e göre faiz hususu, insani değerler açısından oldukça kötü sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Ancak yine de keskin bir biçimde eleştirilmesi yanlıştır ve tamimiyle reddedilmesi mümkün değildir. Calvin ise Luther ile benzer düşüncelere sahiptir ancak faiz ile ilgili olarak kilisenin tutumunu daha sert bir biçimde reddetmektedir. Ona göre, borç alan bir tüccarın ya da üreticinin elde ettiği kârda alacaklının payı bulunmaktadır. Bu nedenle, borçlunun gelirinin artması durumunda, alacaklıya makul seviyede verilecek bir pay hiçbir anlamda yanlış değildir (Johnson, 2001: 305-307; Brook, 2007: 22-25).

18 “Commenda” başlangıçta birçok Avrupa tarihçisi için Greko-Romen hukuk kültürü ile başlayan bir sistemi ifade etmekteydi ve tamamıyla Avrupa’ya ait olarak kabul ediliyordu. Ancak sonraki dönemlerde bu durumun değişikliğe uğradığı ve Commenda ile Mudaraba arasındaki benzerliklerin iktisat tarihi ile ilgili literatürde tartışılmaya başlandığı görülmektedir (Aslanian, 2007: 127-128).

39

Yeniçağ’ın son dönemlerine gelindiğinde ise A.R.J Turgot’un (1721-1784) faiz hakkındaki görüşlerini “Nemalandırma Teorisi” aracılığıyla açıkladığı görülmektedir.

Buna göre ödünç olarak verilen para, alacaklının rant getirisi olan bir toprağı satın alabileceği kadar yüksekse, rant geliri kadar faize hakkı bulunmaktadır. Turgot faiz hakkındaki bu düşüncesiyle, rant ve faiz kavramlarını birbirine eşit tutarak faizden elde edilecek geliri meşrulaştırmaya çalışmıştır. Faize karşı kilise karşıtı bir tavır sergileyen Turgot, faiz oranının devlet müdahalesi aracılığıyla belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür (Groenewegen, 1971: 324-338).

Dinler tarihi incelendiğinde ise Musevilik, Hristiyanlık ve İslam dinlerinin tümünde faiz ile ilgili hükümlere yer verildiği gözlemlenmektedir. Ancak bu bağlamda irdelendiğinde, İslam dinine ait kaynaklarda faiz kavramının daha ayrıntılı biçimde ele alındığı fark edilmektedir. Faiz kelimesi, Arapça’da artma, yükselme ve büyüme gibi anlamlara gelen riba kelimesi ile ifade edilmektedir. Kavram, İslam iktisadı literatüründe sınıflar ya da değerler arasındaki eşitsizliğe bağlı olarak ortaya çıkan ve haksız bir biçimde elde edilmiş olan, gayrimeşru kazancı tanımlamak için kullanılmaktadır (Werde, 2006: 52).

Faizsiz bankacılığa yönelik yapılan araştırmalar incelendiğinde, genel itibariyle, faizsiz bankacılığın kâr-zarar paylaşımı ile olan ilişkisinin ele alındığı görülmektedir.

A.I.Qureshi, 1946 tarihli çalışmasında, bankacık kavramını sosyal bir hizmet olarak değerlendirmiş ve bu doğrultuda bankaların borçlulara faiz yüklememesi, mevduat sahiplerine de faiz ödemesi yapmaması gerektiği şeklinde görüş beyan etmiştir. Ayrıca Qureshi, zorunlu kalınması durumunda bankalar ile sermaye sahiplerinin zarar paylaşımı yapabileceğini de belirtmiştir (Qureshi, 1946:7-11). Mawdudi ve Mahmud Ahmad tarafından yapılan araştırmalar ise birbirlerinden farklı olmalarına rağmen benzer konular üzerinde durmuşlar ve ağırlıklı olarak faizsiz finans kurumlarında olması gereken özellikleri betimlemeye çalışmışlardır (Mawdudi, 1942:4-6; Ahmad, 1946:187-189). M. Uzair (1955) ise mudaraba19 kavramı üzerinde durarak, faizsiz bir sistemin sağlıklı çalışabilmesinin temel gerekliliğinin mudaraba olduğunu ileri sürmüştür (Uzair, 1955:17-19). Mudaraba üzerinden değerlendirme yaparak, faizsiz bankacılığa yönelik temel prensipleri ve gereklilikleri belirleme gayretinde olan bir diğer araştırmacı ise

19 Mudaraba kavramı daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

40

M.N. Siddiqi (1978)’dir. Faizsiz bankacılık sisteminin, faizli sistemin alternatifi olabileceğini savunan Siddiqi yapmış olduğu çalışmada, faizsiz bankaları işlevlerine göre üçe ayırarak incelemiştir. Buna göre faizsiz bankalar; mudaraba ile ortaklık esaslı finansman sağlayanlar, komisyon ile masrafların alındığı ücrete dayalı hizmet verenler ve masraf dışı hizmetler sunanlar olmak üzere sınıflandırılmaktadır (Siddiqi, 1978: 103-109). Mohsin (1982), faizsiz bankacılık kavramını daha geniş anlamda ele almıştır.

Mohsin’e göre faizsiz sistem içerisinde faktöring, finansal danışmanlık ve emlak gibi bankacılık ile doğrudan bağlantılı olmayan faaliyetlere de yer verilmesi mümkündür.

Ayrıca Mohsin araştırmasında, değişik bankacılık türlerinin özelliklerine de değinmiştir (Mohsin, 1982:187-208). M.U. Chapra (1985) ise çalışmasında, faizsiz bankacılık ile ilgili olarak mudaraba prensibi üzerinde durmasının yanı sıra adalet ve eşitlik gibi kavramlara da değinmiştir. Chapra’ya göre faizsiz bankaların temel görevi, iktisadi birimlerin fayda/kâr maksimizasyonu sağlamalarına aracılık etmek değil sosyal refahın yükselmesine katkı sağlamaktır (Chapra, 1985: 7-16).

İslam iktisadı ve faizsiz bankacılık ile ilgili sürece bakıldığında, finansal sistemin ve bankacılık faaliyetlerinin temelinin, gümüş (dirhem) ve altın (dinar) paralara dayalı olarak geliştiği görülmektedir (Chapra, 1994: 1-2). Ancak zaman içerisinde girişimlerde bulunulmasına rağmen, 1960’lı yıllara kadar faizsizlik prensibini benimseyen bir banka kurma fikri hayata geçirilememiştir. Gerek İslam gerekse Avrupa ülkelerinde faize yönelik tartışmalar devamlı olarak yürütülse de uygulamada bu denli geç kalınmasının temel nedeninin konuya yönelik ortak bir görüş benimsenememesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Örneğin, faizsiz bankacılığa yönelik teorik tartışmaların ve uygulamaya yönelik olarak neler yapılabileceğinin 1940’lı yıllar itibariyle literatürde yer almaya başladığı, 1955 yılında Uzair20 tarafından gerçekleştirilen çalışma ile de konu hakkındaki tartışmaların giderek yoğunlaştığı fark edilmektedir. Ancak, faizsiz ilk tasarruf bankasının kurulması, Uzair’in araştırmasından neredeyse 10 yıl sonra, 1963 tarihinde Mısır’da gerçekleşmiştir. Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın yardımıyla, Ahmed-en Naggar tarafından, tekstil sektörünü finanse etmek amacıyla kurulan banka kısa sürede önemli bir kitleye ulaşmasına rağmen uzun ömürlü olamamış ve faaliyetlerine 1977 yılında son verilmiştir (Mullick, 1983:57-58).

20 M. Uzair’e ait “An Outline of Interestless Banking” (1955) adlı çalışmada, faizsiz bankacılığa yönelik olarak, benzerlerine nazaran oldukça sistemli bir çalışma yürütüldüğü görülmektedir.

41

Faizsiz bankacılığın önemli örneklerinden bir diğeri ise Ahmed-El Nassar tarafından, Kahire’de kurulan (1971) “Nassar Social Bank (Nassar Sosyal Bankası)”dır (Ahmed, 1995: 16). İslam iktisadı literatürüne önemli katkılar sağlamış olan Nassar, bankanın kuruluş aşamasında, Alman iktisat tarihinde yer alan “Toplumsal Kalkınma Bankacılığı” 21sistemini örnek aldığını ileri sürmektedir. Ona göre, bu tür bir sistem ile İslam kültürüne ve iktisadi hayatına ait özelliklerin bir araya getirilmesi faizsiz bankacılığın gelişimi için oldukça olumlu sonuçların meydana gelmesini sağlayacaktır (Sairally, 2007:21). Dönemin bir diğer önemli bankası ise 1975 yılında Dubai’de kurulan “Dubai Islamic Bank” (Dubai İslam Bankası)’dır. Söz konusu banka emlak ve tarım gibi farklı sektörlerin finansmanı ile ilgilenen ilk faizsiz banka olması sebebiyle İslami bankacılık sistemi içerisinde önem taşımaktadır (Ahmed, 1995:16). Faizsiz bankacılık ile ilgili bir diğer kuruluş ise Suudi Arabistan’da kurulan “Islamic Development Bank” (İslam Kalkınma Bankası-İKB)’dır. 1975’de faaliyetlerine resmen başlayan bankanın en önemli özelliklerinden biri, tamamı “Islamic Conference Organization” (İslam Konferansı Örgütü/İKB)’ne22 üye olan 7 Müslüman ülkenin (Suudi Arabistan, Kuveyt, Türkiye, Libya, Mısır, Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri) diğer Müslüman ülkelerin kalkınma hedeflerini gerçekleştirebilmeleri amacıyla, söz konusu finans kuruluşunu meydana getirmek için bir araya gelmiş olmalarıdır.

Günümüzde, Türkiye’nin de aralarında olduğu 56 üyesi olan İKB’nin, yoksulluğu azaltmak, üye ülkeler arasında işbirliğini teşvik etmek ve İslami finans endüstrisi ile kurumlarını desteklemek olmak üzere üç temel hedefi bulunmaktadır (IDB, 2021:1).

Özellikle 2008 Küresel Finans Krizi sonrasında, Avrupa ülkelerinde ve ABD’de, faizsiz bankacılık sisteminin yeniden ilgi görmeye başladığı ve bu bankacılık türüne ait prensiplerin tartışıldığı görülmektedir. Ancak, faizsiz bankacılığa yönelik literatür incelendiğinde, bu sistemin söz konusu ülkelerde, daha eski bir tarihe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle faizsiz bankacılığın başlangıç dönemlerinde bankaların, belirlenen sektörlere kaynak sağlama ve kalkınmayı destekleme gibi amaçlara sahip olmaları, faizsiz bankaların, mevduat sahiplerine yüksek seviyelerde getiri vaat etmesinin önüne geçmiştir. Faizli bankaların mudilerine sunduğu yüksek oranların

21 Toplumsal Kalkınma Bankacılığı: Kişilerin değil toplumun faydasının ön planda olduğu ve ülkelerin kalkınma hedeflerini gerçekleştirmesini destekleyen finansal kuruluşlardır.

22 “ Islamic Conference Organization” (İslam Konferans Örgütü) olan kurum ismi, 2011 yılında “Organisation of Islamic Cooperation” (İslam İşbirliği Teşkilatı) olarak değiştirilmiştir (OIC, 2021:1).

42

yanında, faizsiz bankaların bu tür bir kaygılarının olmayışı, Müslüman olmayan ülkelerin de dikkatini çekmiştir. Dolayısıyla kendileri için düşük maliyetli bir mevduat kaynağı bulduklarını düşünen faizli bankalar, hızla faizsiz sisteme yönelmişlerdir (Khalaf, 1995:1-4). Faizsiz bankacılık sektöründe meydana gelen gelişmelerin ve sektöre yönelik taleplerin artması ile birlikte, Müslüman olmayan ülkelerin faizsiz sisteme adaptasyonlarının daha hızlı bir biçimde gerçekleştiği görülmektedir. Ayrıca, bu ülkelerdeki faizsiz bankaların müşteri profili de zaman içerisinde değişiklik göstermiştir. Başlangıçta, ağırlıklı olarak, üst gelir grubundaki tasarruf sahibi Arapların tercih ettiği bu bankalar, sonraki dönemlerde orta gelir grubunun da mevduat yatırdığı kurumlar hâline gelmiştir (Wall, 2001: 15-17).

Müslüman olmayan ülkelerdeki ilk faizsiz banka deneyimi, 1978 yılında, Lüksemburg’ta kurulan “Danimarka Uluslararası İslam Bankası” ile yaşanmıştır.

1983’te faaliyetlerine resmen başlayan bankanın amacı, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ile faizsiz bankacılık sistemini tercih eden iktisadi birimlere hizmet sağlamaktır. Ayrıca banka, farklı ülkelerdeki faizsiz bankalar için acente işlevini de görmektedir (Didikin, 2020: 79). Avrupa ülkelerinde, faizsiz bankacılığa yönelik çeşitli girişimler olsa da temel adımların İngiltere’de atıldığının söylenmesi doğru olacaktır.

1980’lerin başında Müslüman ülkelerin öncülüğüyle, Londra’da faizsiz finans ile bankacılığa yönelik olarak çeşitli ortaklıkların sağlandığı ve yeni kurumların faaliyete geçebilmesi için hazırlıklar yapılmaya başlandığı görülmektedir (Wilson, 2007:2).

Ancak İngiltere’de, mevcut finansal yapıya uygun tam teşekküllü bir faizsiz bankanın kurulması zaman almış ve bu durum 2004 yılında “Al Rayan Bank /Islamic Bank of Britain”in faaliyetlerine başlamasıyla son bulmuştur (Alharbi, 2015:20). Zaman içerisinde, Hong Kong and Shanghai Banking Corporation (HSBC), ABN Ambro, Union Bank of Switzerland (UBS), Goldman Sachs, Citigroup, Bank of America, Deutsche Bank, Morgan Stanley, Standard Chartered, Lloyds TSB ve Banque National de Paris gibi faizli bankacılığın önemli aktörleri olarak sayabileceğimiz kurumların da faizsiz bankacılık sektörüne yönelik girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Söz konusu faizli bankaların mevcut portföylerine faizsiz bankacılık enstrümanlarını da eklemeleri ve farklı ülkelerde şubeler açmaya başlamaları sektördeki rekabetin giderek arttığını gösteren unsurlar olarak sayılabilmektedir (TKBB, 2007:7-10).

43

Faizli bankacılık sistemine ait uygulamalar ve bu bankaların taşıdıkları özellikler ülkeden ülkeye benzerlikler taşısa da faizsiz bankacılık sistemi için durumun bu şekilde olduğunun söylenmesi oldukça güçtür. Örneğin, İran’da faizli bankacılık tamamen yasaklanmıştır ve tüm yasal düzenlemeler faizsiz sisteme uygun bir şekilde sürdürülmektedir (Ausaf, 2000:33). Sektörün lideri durumunda olan Malezya’da ise faizsiz ve faizli bankaların tabii olduğu düzenlemeler ve kanunlar birbirlerinden farklıdır (Haron & Azmi, 2008: 618-623). Türkiye’de ise, Malezya ile benzer biçimde, hem faizli hem de faizsiz bankalar bir arada bulunmakta, ancak iki farklı bankacılık sektörü de aynı yasaya, düzenlemeye ve denetleme faaliyetlerine tabiidir. Avrupa ülkelerinde ise temel bankacılık faaliyetlerinin önemli oranda faizli bankalar aracılığıyla sürdürüldüğünün söylenmesi mümkündür. Ancak faizsiz bankalara artan talebin de etkisiyle, faizsiz bankaların sistem içerisindeki payının hızla arttığı ve faizsiz finans ürünlerine yönelik önemli gelişmelerin yaşandığı görülmektedir.