• Sonuç bulunamadı

A. ARAŞTIRMANIN KONUSU, ÖNEMİ, YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI

I. BÖLÜM

2. Peygamber İnancı

Dinler tarihi, geçmişten günümüze var olan bütün dinlerin objektif olarak incelemesinin yanı sıra insanın, yüce varlıklarla kutsal olan ilişkilerinin ve bu ilişkilerin insan davranışı üzerindeki etkilerinin tarihi şeklinde de değerlendirilebilir. Bu doğrultuda insan ile yüce varlık arasında bir diyalog gerçekleşir. Bu irtibatı kurabilme potansiyeline sahip olan kişi veya temsilciler toplumda güçlü bir rol üstlenir. Bu insanlar geçmişte veya günümüzdevar olan tüm dinlerde kral, büyücü, kâhin, rahip, din kurucusu ya da peygamber olarak karşımıza çıkar.127

İslam’da peygamber Allah’ın seçip görevlendirdiği kimseleri ifade etmek için kullanılır. Allah insanı yarattıktan sonra başıboş bırakmamış; ilk insan ve ilk peygamber Hz.

Âdem’den bu yana birçok Peygamber ve Kutsal Kitap göndermiştir.128 Sâbiîlerin de bu peygamberlerden hangisine tabi olduğu hususunda İslam âlimleri arasında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.

Eski çağlarda Sâbiî lafzı, Hz. Yahya (a.s)’nın müntesipleri ve dini inanç ve öğretiler hususunda Hz. Şit (a.s) ve Hz. İdris (a.s)’e tabi olan kimseler için kullanılmıştır.129 Ârâmîce

‘tsebba’ fiilinden türetilmiş Sâbiî kelimesinin ‘kendini (suya) daldırdı’ anlamından hareketle bazı müfessirler onların Yahya’nın takipçileri olduklarını iddia etmişlerdir. Bu grubun bugün

126 Bkz. Drower, The Mandaeans of Iraq and Iran, ss.xvii vd.

127Durmuş Arık, “Kutsal Kişi”, Dinler Tarihi, ed. Ahmet Hikmet Eroğlu, Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Yayınları, Ankara 2013, s. 76.

128 Arık, “Kutsal Kişi”, s. 103.

129el-Mevdudi, Tefhimü’l-Kur’an, c.3, s.351.

hala Irak’ta yaşayan ve Mandeliler diye tanınan bir topluluğa mensup olabilecekleri düşünülmüştür.130

Bu konu hakkında ileri sürülen diğer bir görüşe göre, Sâbiîler, dinlerini Şit ve İdris (a.s) Peygamberlerden almışlardır. Ayrıca onlar süryan ümmeti olarak kabul edilmiş ve ümmetlerin ilki olarak nitelendirilmiştir.131 Hz. Muhammed (as) Ebû Zerr (r.a)’e hitaben: “Ey Ebû Zerr! Dört Elçi (Peygamber) Süryanî’dir. Bunlar, Âdem, Şit, Nuh ve Hanûh (Hz.

İdris)’tur. Kalemle ilkyazı yazan Hanuh’tur. Allah (c.c), Hanuh’a otuz sahife göndermiştir”

buyurmuştur. Rivayete göre, Hz. İdris, zamanındaki bütün yeryüzü halkına elçi olarak gönderilmiş ve Allah, geçmiş insanların bilgilerini onun şahsında toplamıştır. Allah kendisine otuz sahife göndermiştir. Bazı âlimler, Biveresb’in132 Hz. İdris zamanında hükümdarlık yaptığını iddia etmiştir.133 Şehristani’nin verdiği bilgilere göre, Hermes (İdris), “burç ve gezegenlere isimlerini verip gökyüzündeki yerlerini tespit etmiş, yükseliş ve alçalışlarını, doğuş ve batışlarını, üçgen, altıgen ve dörtgen perspektiflerini, mukabele ve mukayeseleri, dönüş yollarını açıklamış, kısaca gezegenlerin tüm tertibini bildirmiştir.”134 Sâbiîler de biz bu yolun aslını Gademon ve Hermes’ten öğrendik; onların yolunda yürümeye devam edeceğiz, demişlerdir.135

Sâbiîleri, Âdem (a.s)’in torunu Sabi b. İdris b. Âdem’le ilişkilendirenler de bulunmaktadır. Hamdi Yazır, Sâbiîlerin hürmet ettiği yerler arasında Şit b. Âdem’in kabri,

130 Esed, Kur’an Mesajı, s. 19.

131 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.3, s. 304-306.

132 Biveresb, Sâbiîlik mezhebini ortaya atan ilk kişidir. Bkz. İbn’ül Esir, el-Kamil fi’t-TarihTercümesi, s. 39-40.

133İbnü’l Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, s. 36; Ebu Ca’fer Muhammed ibn-i Cerir et-Taberi, Tarih’üt-Taberi, Daru’l-Kütübü’l- İlmiyye, Beyrut, 1407, s. 7.

134eş-Şehristani, el-Milel ve’n- Nihal, Dinler ve Mezhepler Tarihi, s. 262; el- Hasanî,es-Sâbiah Kadîmen ve Hadîsen, s. 17.

135eş-Şehristani, el-Milel ve’n- Nihal, Dinler ve Mezhepler Tarihi, s. 251.

Uhnuh’un (İdris’in) kabri ve nispet olundukları Sabi b. İdris’in kabrinin bulunmasının Sâbiîleri İdris’le ilişkilendirme yönündeki bilgileri doğruladığı görüşündedir.136

Bu bilgilerin dışında tarihsel süreçte üç ayrı Hermes’ten söz edilmiştir. “Bunlardan ilki tufandan önce Yukarı Mısır’da yaşayan ve ibrâni literatürde adı Hanuh olarak geçen Hermestir ki bunun gerçekte Hz. İdris olduğu iddia edilir. İkincisi tufandan sonra Babil’de yaşayan, Pisagor’un öğrencisi olan, ülkesinde tıp ve felsefeyi yeniden kuran Kaldeli Hermestir. Üçüncüsü ise tufandan sonra Mısır’da yaşayan ve kendisine birçok eser isnat edilen gezgin bir filozoftur.”137 Birunî’nin verdiği bilgilere göre, Hermes’in; Kur’an’daki İdris, Tevrattaki Enoş veya Hindistan’a Peygamber olarak gönderilen Buddha olduğu diğer rivayetler arasında yer almaktadır.138 Bununla birlikte Hermes, Sâbiîler dışında bu grupla sıklıkla karıştırılan Harraniler tarafından da Peygamber olarak kabul edilmiştir. Bu grubun Hermes dışında Agathodaima, Fisogoras, Walis, Mâbâ, Savar ve bazı filozofları da peygamber olarak kabul ettikleri bilinmektedir.139 Hermesin Harranlı olduğuna dair iddialar da bulunmaktadır.140

Sâbiîlerin Gademon ve Hermes yani Şit (as) ve İdris (as) peygamberleri kabul etmekle birlikte bu ikisi dışında Peygamber tanımadıklarını iddia edenler de olmuştur.141 İbn Hazm’a göre Sâbiîler, “İskalanyus”, “Azimun”, “Yudasef” vb. elçilerin diğer kavimlere gönderilen elçiler olduklarını kabul etmekle birlikte; İbrahim’in, İshak’ın, Ya’kup’un, İsmail’in, Salih’in,

136 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.3, s. 304-306

137 Mahmut Kaya, “Felsefe”, DİA, İstanbul, 1995, c. 12, s. 319-330.

138Ebu Reyhan Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî, el-Âsârü’l-Bâkıye Ani’l-Kurûni’l-Hâliye, Edward Sachau Neşriyat, Leibzig 1923, s.204-206.

139el-Biruni, Asar’ul Bakiye, s. 205.

140 Kâzım Sarıkavak, Düşünce Tarihinde Urfa ve Harran, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s. 23.

141eş-Şehristani, el-Milel ve’n- Nihal, Dinler ve Mezhepler Tarihi, s. 226.

Hud’un, Şuayb’ın ve kardeşleri olan diğer enbiyanın peygamberliğini ise inkâr ederler.142 İbn Hazin’e göre ise onlara Sâbii denilmesinin sebebi bütün dinlerden çıkmış olmalarıdır. Çünkü Sâbiîler heva ve heveslerine tabi olmuşlar ve Allah tarafından gönderilen hiçbir Peygamberi kabul etmemişlerdir.143 Ebu’l-Feda, “Ruhu’l-Beyan” adlı eserinde Hz. Peygamber’e Sâbiîlere neden ‘Sâbi’ denildiğinin sorulduğunu; Peygamber Efendimizin de onlara ne zaman bir Peygamber (nebi veya rasul) gelse onlar karşı çıktıklarını ve eziyet ettiklerini bu sebeple onlara Sâbii denildiğini ifade ettiğini nakleder.144

Sâbiîlerin hak yoldan sapan ve gezegenlere tapan bir kavim olduğu yönünde de bilgiler bulunmaktadır. el-Cessas’a göre, Allah kendilerini hidayete erdirmesi için İbrahim (a.s)’i göndermiştir. İbrahim (a.s) onları Allah’ın dinine çağırmış, onlarla şirki reddetme konusunda münakaşaya girmiş ve galip gelmiştir. Kendi ilmiyle onların delillerini, kendi eliyle de onların ilahlarını kırmıştır. Bu sebeple onlar da İbrahim (a.s)’i yakmak istemişlerdir.145 İbn Hacer’e göre daha sonra, Hz. İbrahim (a.s), Nemrut tarafından ateşte atılmış, Allahın yardımıyla bu durumdan kurtulmuş ve kendisine inananlarla birlikte Şam’a göç etmiştir. Bâbil Hükümdarı Nemrut’un Sâbiîlerin kralı olduğu iddiası konuyu dikkat çekici hale getirmektedir.146

Bîrûnî’nin Hz. İbrahim ile Sâbiîler arasındaki ilişkiye dair naklettiği bir hikâyeye göre, İbrahim (a.s) Sâbii toplumundan çıktıktan sonra cüzzam hastalığına yakalanır. O toplumda

142 İbn Hazm, el-Fasl Dinler ve Mezhepler Tarihi, c.1, s. 232.

143Alaadin Ali bin Muhammed bin İbrahim el-Bağdâdî el-Hazin, Tefsirü’l Hazin, Lübâbü’t-te’vil fi Meâni’l Tenzil, Dârül Fikir Yayınları, Beyrut h. 1979, c. 2, s. 75.

144 İsmail Hakkı bin Mustafa İstanbûlî el-Hanefi el-Halveti el-Mevlâ ebu’l Fedâ, Ruhul Beyân, Dârul Fikri Yayınları, Beyrut, c. 1, s.153.

145el-Cessas, Ahkâm’ul Kur’an, c. 1, s. 57; Hasen el Şeyh, Mebâhisül Akîde Fi Suret’ül Zümer, s. 407-408.

146 İbn-i Hacer, Ahmed b. Ali Ebu’l Fazl el-Askalanî, Fethu’l-Bâri, thk: Muhammed Fuad Abdu’l-Baki, Muhbiddin el-Hatip Daru’l-Marife Yay., Beyrut, m.1959, c. 10, s. 593.

kim bu hastalığa yakalanırsa necis kabul edilir ve ona kimse yaklaşmaz. Sonra İbrahim, bir gün putların evine girer ve putlardan birisinden ses duyar. Put ona: “Ey İbrahim, bizden bir ayıp ile çıktın, iki ayıp ile döndün, çık geri dönme” der; İbrahim (a.s) de pişman olur ve Müşterî denilen bir yıldız için oğlunu kesmeye karar verir. Müşteri yıldız İbrahim’in sadakatini anladıktan sonra ona kesmesi için bir koç gönderir.147 Bîrunî bu anlatımın Sâbiîlerin görüşlerini yansıttığını düşünmektedir.

İslam âlimlerinden İbn Hazm, Sâbiîlerin önceleri monoteist bir inanca sahip olduğunu ancak zamanla Allah tarafından verilen bu dinin kendileri tarafından değişikliğe uğratıldığını ileri sürmüştür. Ona göre Allah, kendilerini bu politeist inançtan doğru yola iletmesi amacıyla onlara Peygamber olarak İbrahim (a.s)’ı göndermiştir.148Kuran’da İbrahim (a.s)’in Hanif inancına sahip olduğu vurgusu,149 gönderildiği kavmin özellikleri dikkate alındığında putlara ve gezegenlere tapan bir grup oldukları bilgisi bu düşünceyi desteklemektedir. İbrahim’in “Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun”150 sorusu ve “ya Rabbi beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzaklaştır”151 duası dönemin inanç yapısı hakkında fikir vermektedir.

İbn Hazm, Sâbiîleri, Hz. İbrahim’in Peygamberliğini kabul etmeyen bir kavim olarak anlatır.152 Şehristani ise Hz. İbrahim’in babası Azer hakkında putlar konusunda veya yıldızlara ait şeylerde kavminin en bilgilisi olduğunu ve bundan olayı genelde putların Azer’den satın alındığını belirtir. İbn Hazm gibi Şehristani de Sâbiîleri Hz. İbrahim (a.s)’in

147el-Biruni, Asâru’l Bakiye, s. 205.

148 İbn Hazm, el-Fasl Dinler ve Mezhepler Tarihi, c. 1, s. 35, c. 4, s. 7.

149 Âli İmrân, 3/67.

150 Meryem, 19/42.

151 İbrahim, 14/35.

152 İbn Hazm, el-Fasl Dinler ve Mezhepler Tarihi, c. 1, s. 84.

gönderildiği kavim olarak kabul etmekle birlikte Sâbiîlerin Hz. İbrahim’e karşı çıkan bir grup olduklarını vurgular.153 Yine o, İbrahim (a.s)’in Sâbiîler arasında yetiştiğini kabul eder154 ve Sâbiîliğin, Hanifliğin zıddı bir inanç olduğunu belirtir. Sâbiîlerin rûhânîlere, Haniflerin beşeri Peygamberlere bağlı olduklarına işaret eder. Şehristani, Sâbiîler için iktisabın Hanifler için fıtratın esas olduğunu ve kelime anlamı itibariyle Hanifin doğru yolda olan, Sâbiî’nin meyleden ve sapan anlamında kullanıldığını belirterek iki grup arasındaki farka dikkat çeker.155 Şehristani’ye göre insanlar müntesibi oldukları dinin emir ve yasaklarını daha iyi anlamak ve yerine getirebilmek amacıyla Tanrı’ya ulaşmak için bir aracıya ihtiyaç duyarlar.

Sâbiî inancına göre bu aracı ruhani olmak zorundadır. Çünkü onlara göre rûhânîler arınmış ve Rabbe herkesten daha yakın olan varlıklardır. Beşer bir aracı ise bizim gibi yer, içer ve ona itibar edilmez. Hanifler ise yine bir aracıya ihtiyaç duyar, ancak bu uyarıcı beşer olmak zorundadır. Beşeri özellikler bakımından bizlere benzemekle beraber ilahi vahyi almakla bizden ayrılan ve bu noktada rûhânîlerden daha üstün olan beşeri aracılar Hanifler için daha makbuldür.156

Sâbiîlerin hanif olan İbrahim Peygambere muhalif olmalarından hareketle “Hanif”

nitelemesinin tanım olarak ne anlama geldiği üzerinde durmak gerekmektedir. İslami literatürde hanif (çoğulu hunefa) terimi kelime olarak “doğruda yolameyleden, yanlıştan yüz çeviren” anlamına gelmektedir.157 Terim olarak ise haniflik; “Kuran’da özellikle Hz. İbrahim

153eş-Şehristani, el-Milel ve’n- Nihal, Dinler ve Mezhepler Tarihi, s. 268.

154 Hz. İbrahim’in Şanlıurfa’dan göç ederken Harran’da konakladığı, burada amcasının kızı Sare ile evlendiği ve babası Terah’ın burada öldüğü rivayet edilmektedir. (Bkz. Mehmet Alparslan Küçük, İnanç Turizm’iAçısından Türkiye’de Dini Mekânlar, Berikan Yayınevi, Ankara 2013, s. 200.)

155eş-Şehristani, el-Milel ve’n- Nihal, Dinler ve Mezhepler Tarihi, s. 227.

156eş-Şehristani, el-Milel ve’n- Nihal, Dinler ve Mezhepler Tarihi, s. 200- 201.

157 Şaban Kuzgun, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Se-da Yayınları, Kayseri 1985, s. 115

ve genelde Müslümanlar için kullanılan bir niteliktir.”158 Hanif kelimesi Kuran’da birçok yerde geçmekte ve yerlerin çoğunda müşrikliğin karşıtı olarak tanımlanmaktadır.159 Hadislerde de Haniflikle ilgili örnekler bulmak mümkündür. Ebu’l-Ferec “Ben kullarımın hepsini hanifler olarak yarattım. Şeytan onları dinlerinden döndürdü”160 mealinde bir rivayet nakleder. Dolayısıyla Haniflik; Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insanın fıtratına en uygun olan tevhid dinidir.161

Müslüman âlimlerin hanif kelimesi üzerine yaptığı yorumlarda kelimenin birbirine çok yakın manalar içerdiği görülür. İsmail Cerrahoğlu bazı İslam bilginlerinin kelimeye verdiği anlamları şöyle özetler: Muhammed b. Ka’b el-Kurezi (Ö. 108/726) ve Ebu Zeyd hanif kelimesini “doğru yolda olanlar” şeklinde tanımlar. Mücahid (ö. 103/721) ve Ebu Ubeyde (Ö.

210/825) “cahiliye devrinde putlara tapan Araplara göre hanif olarak tanınanlar, Hz. İbrahim (a.s) dinine tabi olanlardır. Onlar, biz Hz. İbrahim dini üzerinde olan Hanifleriz derlerdi”.

Hanif kelimesini El-Ahfeş (Ö. 221/835) “Müslümanlar” diye çevirir. Katade (Ö. 117/735) ve el- Ferra (Ö.207/822) “sünnet olanlar” olarak tercüme eder. İbn Abbas (Ö.68/687), el-Hasen (Ö.110/728,ed-Dahhak (Ö.105/723), Atiyye (Ö. 111/729), es-Süddi (Ö.127/744) ve el-Esmaî (Ö. 216/831) “haccı ifa edenler” anlamına geldiğini ifade ederler. Yine bunların dışında, Eb’ul-Âliye (Ö.93/711) ve Rebi’b. Enes, bu kelimeyi “namazda kıbleye yönelenler” diye tarif eder. Ebu Kılabe (Ö. 104/722) ise hanif kelimesini “bütün Peygamberlere inanan kimse”

anlamına geldiğini söyler.162

158 Gündüz, Din ve İnanç sözlüğü, s.200

159 Bakara, 2/135, Ali İmran, 3/67, 95; En’am, 6/79, 161;Yunus, 10/105, Nahl 16/120; Hac, 22/31.

160 Ebu’l Ferec Abdullah b. Ali, Telbîsü İblis, thk. Seyyid el-cemîlî, Daru’l Kitabu’l-Arabiye Yayınları, Beyrut 1985, s. 35.

161 Şaban Kuzgun, “Haniflik”, DİA, İstanbul 1997, c. 16, s. 35.

162 İsmail Cerrahoğlu, “Kur’an-ı Kerim ve Hanifler”, AUİFD, Ankara 1964, C. XI,s. 89.

Cerrahoğlu, yukarıdaki görüşlerden yola çıkarak Taberî’nin şu ifadeleri kullandığını nakleder: “Bana göre el-Hanef kelimesi Hz. İbrahim dinine yönelmek ve onun milletine ittiba etmektir. Eğer hanif kelimesi beyti hac etmek manasına gelseydi, cahiliye devrinde beyti tavaf eden müşriklerin de hanif olmaları gerekirdi. Bu hususu, Ali İmran suresinin 67’nci ayeti reddeder. Eğer hanif kelimesi sünnet olma manasına alınmış olsaydı bu defa Yahudileri de hanif lafzının içine sokmamız gerekirdi. Hâlbuki yukarıda zikredilen Ali İmran suresinin 67’nci ayetinde ‘Hazreti İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi, o Müslim bir hanif idi’

denilmektedir.”163

İslam âlimlerinin görüşleri değerlendirildiğinde hanif terimine vermiş oldukları manalar farklı olmakla birlikte yakın anlamlıdır. Yukarıdaki örneklerde Hanif kelimesinin içerdiği bütün anlamlardan sadece biri üzerine vurgu yapan yaklaşımlar bulunmaktadır.

Cerrahoğlu verilen bu manalardan biri kelimenin tam manasını vermeyebilir, ancak hepsi bir değerlendirildiğinde hanif terimini ifade edebilir. Nitekim sünnet olmak, hac etmek, namazda kıbleye yönelmek tek başına değerlendirildiğinde hanif teriminin sadece bir parçası olabilir164 görüşündedir. Zikredilen bu görüşler dışında, hanif kelimesi, İslam öncesi dönemde, Bir Allah’a inananlar ya da inanmaya meyilli olanlar için de kullanılmıştır.165

Sâbiîlere nispet edilen diğer bir Peygamber Nuh (a.s)’tur. Sâbiîlerin Nuh (a.s)’un dini üzere oldukları şeklinde görüşler bulunmaktadır.166 Âlimler Hz. Nuh'un gönderildiği kavmin dini ile ilgili farklı yorumlar ortaya atmışlardır. Âlimlerin bir kısmı, Hz. Nuh’a tabi olan bu

163Cerrahoğlu, “Kur’an-ı Kerim ve Hanifler”, s. 90.

164Cerrahoğlu, “Kur’an-ı Kerim ve Hanifler”, s. 90.

165Cerrahoğlu, “Kur’an-ı Kerim ve Hanifler”, s. 83.

166Ebu’l-Ali el-Fadıl b. Hasan et-Tabersî, Mecmaul-Beyan fi Tefsîri’l-Kur’an, Daru’l Marife Yay., thk: Seyyid Fazlullah el- Yezdî el-Tabâ Tabâi Seyyid Hâşim er-Rasuli Mehallâtî, Beyrut 1988, s. 259; Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.1, s. 314-315; Ebu’l-Kasım Hüseyin b. Ahmed er-Ragıb el-İsfehanî, el-Müfredat fî Garibi’l-Kur’an, Mısır 1961, s. 274-275.

grubun başlangıçta monoteist inanca sahip olduğunu ancak sonraları güneş, ay ve gezegenlere ve onların suretleri putlara taptıklarını; bir kısmı da bu kavmin Allah'ın hoşlanmadığı her türlü çirkin işlerle uğraştıklarını iddia ederler. İbn’ül-Esir ise Sâbiîlik’i ilk defa ortaya koyan kişi olarak Biveresb’ten söz eder ve Hz. Nuh'un peygamber olarak gönderildiği kavmin de ona tabi olduğunu belirtir.167 Bîrunî ise Hz. Nuh’un (a.s) dedesi olarak kabul edilen kişinin (Matu Şelah’ın), Lamek ve Sâbi isminde iki oğlu bulunduğunu, Sâbiilerin bu ismi Matuşelah’ın oğlu Sabi’den aldıklarını ileri sürer.168

Modern dönemde Sâbii teolojisinde Peygamber inancından bahsetmek için öncelikli olarak peygamberin niteliği ya da peygamber kelimesine yüklenen anlam üzerinde durulması gerekmektedir. Sözgelimi, peygamber denildiği zaman bir din kurucusu kastediliyorsa böyle bir peygamber inancı Sâbiî geleneğinde mevcut değildir. Çünkü Sâbiî kutsal metinlerinde Sâbiîlik’ten, pro-totip bir din olarak bahsedilmiş, inanç esasları da Işık elçisi tarafından ilk insana öğretilmiştir. Dolayısıyla peygamber, bir din kurucusu şeklinde değil de bir inanç, ibadet sisteminin temsilcisi ya da öğreticisi olarak ilahi güçlerce görevlendirilen bir kişi şeklinde değerlendirildiğinde, Sâbiîlerin Peygamber inancına sahip olduğu söylenebilir.

Ayrıca bu peygamber diğer dinlerde anlaşıldığı gibi Tanrıdan aldığı vahiyleri insanlara bildiren kişi de değildir. Sâbiîlere göre Peygamber, vahyi alan değil, ilahi mesajı dosdoğru anlayan ve uygulayan kişidir.169

Peygamber terimi “Nbiha” ile ifade edilir170 ve bu terim daha çok Yahya için kullanılmakta ve dolayısıyla, Sâbiîler Yahya’yı Peygamber olarak görmektedir.171 Ancak

167 İbn’ül Esir, el-Kamil fi’t-Tarih Tercümesi, s. 39-40.

168el- Biruni, Asaru’l Bakiye, s. 206.

169 Gündüz, Son Gnostikler Sabiiler, s. 139.

170 Drower, R. Macuch, AMandaic Dictionary, s. 288.

171 Drower, Haran Gawaita, s. 5.

onun yeni bir öğreti getirdiğini kabul etmemektedirler. Yukarıda da belirtildiği gibi buradaki Peygamberden maksat din kurucusu olması ya da yeni bir öğreti getirmesi değil, bu kimsenin samimi bir mümin ve büyük önder olmasıdır.172

Yahya’nın doğumuyla ilgili iki görüş belirtilir. Bunlardan ilki, Yahya’nın annesi Enişbai’nin Yahya’ya hamile kaldığı dönemde hem kendisinin hem de eşi Zekeriya’nın çok yaşlı olmasıdır.173 Diğer bir görüşe göre ise “Yahya’nın tohumu ilahi güçler tarafından Ürdün nehrine atılmıştır. Annesi Enişbai nehre su içmeye geldiği zaman bu tohum Enişbai’nin rahmine geçmiş ve Enişbai hamile kalmıştır.”174 Işık elçisi (Anuş Uthra), doğumun hemen ardından Yahya’yı Parvan adı verilen dağlara götürmüş ve 22 yaşına gelinceye kadar onu bu dağlarda eğitmiştir.175 Daha sonra Yahya, Kudüs’e dönmüş, ilahi mesajı insanlara anlatmış ve ibadetlerini titizlikle yerine getirmiştir.176 Sâbiîler, Yahya’nın; körlerin gözlerini, dilsizlerin dilini açması; insanların ruhları yanı sıra bedenlerini iyileştirmesi, sihri, büyüyü çözmesi gibi mucizevî güçlerinin olduğuna da inanırlar.177

Bunun yanı sıra gerek Kur’an’da gerekse Yeni Ahit metinlerinde yer alan bilgilere göre Hz. Yahya’nın Peygamber olduğuna dair bir şüphe yoktur. Nitekim bu kutsal kitaplarda Hz. Yahya, insanları Allah’ın birliğine ve onları işlemiş oldukları günahlar sebebiyle tövbe etmeye çağıran bir davetçidir.178 Yaşadığı süre boyunca, birçok öğrenci yetiştirmiş ve topluma dini inanç ve ibadetleri öğretmiştir. 179Yahya’nın çağdaşı ve aynı zamanda talebelerinden olan

172Küçük-Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s. 188.

173 Gündüz, Sâbiîler Son gnostikler, s.141.

174 Drower, Haran Gawaita, s.5.

175Drower, Haran Gawaita, s.6-7.

176 Gündüz, Sâbiîler Son Gnostikler, s.142.

177 Drower, Haran Gawaita, s.7.

178 Bkn. Âli İmrân, 3/38-39; En’am, 6/85; Meryem, 19/12-15. Krş. Matta 3:1-12, Markos 1:1-8, Luka 3:1-20.

179 Drower, Haran Gawaita, s. 7.

İsa da onun eliyle vaftiz olmuştur. İsa, Yahya hakkında Âdemden Vaftizci Yahya’ya kadar doğanlar arasında, Vaftizci Yahya’dan daha büyük kimse yoktur, diyerek onun büyüklüğünü anlatmıştır.180 Ancak, Sâbiî teolojisine göre İsa, Yahya’nın eliyle vaftiz olduktan ve öğretileri öğrendikten sonra Işık Kralından yüz çevirmiştir.181 Dolayısıyla bu kimseler “Kötülük Peygamberi” ya da “Yahudilerin Peygamberi” olarak adlandırdıkları İsa’dan ve onun dini Hıristiyanlıktan uzak durmuşlardır.182

Sâbiî teolojisinde Yahya’ya önem verilmesi ve Yahya cemaatinin en belirgin özelliklerinden biri olan vaftiz ibadetinin Sâbiîlik inancında hayati önem taşıması İlk Sâbiîlerin Yahya’nın vaftizci cemaatiyle ilişki içerisinde olduklarını düşündürmektedir.

Ayrıca bu ibadet dolayısıyla Yahya “Vaftizci” olarak nitelendirilmiştir. Bunun dışında Sâbîîlerin kendilerini bir zamanlar Adonai’ye tapanlar olarak nitelendirmeleri Yahya ile olan ilişkilerini göstermektedir. Nitekim Yahya köken olarak Yahudiliğe bağlı olmakla birlikte yaşadığı dönemin resmi din anlayışına karşı çıkmış ve kendi cemaatini oluşturmaya çalışmıştır. Yahya, Herod yönetiminin ahlak dışı davranışlarını şiddetle eleştirmiş ve zulmüne karşı çıkmıştır. Bu sebeple Herod tarafından tutuklanmış ve başı kesilmek suretiyle katledilmiştir.183 Rivayete göre, “Filistin’in yerel hükümdarı Herodes, erkek kardeşinin

‘Herodya’ adındaki güzel kızı ile evlenmek ister. Kız ve annesinin razı oldukları bu evliliğe Hz. Yahya, Tevrat yasalarına aykırı olduğu ve dinen doğru olmadığı gerekçesi ile karşı çıkar.

Bu sebeple kızın annesi, Hz. Yahya’ya karşı kalbinde kin besleyip onu bir hile ile öldürmeye karar verir. Güzel elbiseler giydirdiği Herodya’yı, en güzel bir şekilde süsleyerek Herodes’e yollar. Kız, yaptığı dans ile Herodes’un aklını başından alır. Kendisinden dileğini soran

Bu sebeple kızın annesi, Hz. Yahya’ya karşı kalbinde kin besleyip onu bir hile ile öldürmeye karar verir. Güzel elbiseler giydirdiği Herodya’yı, en güzel bir şekilde süsleyerek Herodes’e yollar. Kız, yaptığı dans ile Herodes’un aklını başından alır. Kendisinden dileğini soran

Benzer Belgeler