• Sonuç bulunamadı

6. LOZAN KONFERANSI’NDA AZINLIKLAR MESELESİ

6.3. Patrikhane Meselesi

Kapitülasyonlar meselesi nasıl tüm devletleri ilgilendiren bir mesele ise, Patrikhane meselesi de Lozan’daki tüm Hristiyan devletleri ilgilendiren ortak meselelerden biriydi.

Bu mesele “Ülke ve Askeri Sorunlar Birinci Komisyonu”, “Azınlıklar Alt Komisyonu” ve “ Nüfus Mübadelesi Alt Komisyonu” nda bir çok kez ele alınıp tartışılmıştır257. Türk heyeti kayıtsız-şartsız Patrikhanenin tarih boyunca yaptığı zararlı faaliyetlerinden dolayı İstanbul’dan gitmesinden yana tavır koymuştur. Yunanistan başta olmak üzere devletler, Patrikhanenin birkaç yüzyıldan beri İstanbul’da bulunduğunu, ilk imtiyazların Fatih Sultan Mehmet tarafından verildiğini ve sonraki padişahlar zamanında bunun kabul edildiğini, Rum Ortodoks kilisesinin başı olan patriğin her zaman Türk hükümetine bağlı bir memur olarak kaldığını ve tayininin Türk Hükümetince onaylanarak tamamlandığını ifade etmişler ve bundan sonra

256 Adil Özgüç, Batı Trakya Türkleri, Kutluğ Yay., İstanbul, 1974, s.81.

257 Mehmet Çelik, Fener Patrikhanesinin Ökümeniklik İddiasının Tarihi Seyri ( 325-1453 ) , Akademi

Kitapevi, İzmir, 2000, s.124. Bu tartışmalar için bkz., Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı

Patrikhanenin atık siyasete karışmayacağını bunun için her türlü tedbirler alınacağını belirtmişlerdir258.

Bu konuda İngiliz başdelegesi Lord Curzon gazetecilere verdiği beyanatında,

“Türkiye murahhasları, patrikhanenin İstanbul’da siyasi bir faaliyet merkezi olduğunu söylüyorlar. Ahvâl ve merkezde ise patrikhaneye bahşedilen imtiyazatın sınırlanmamasında bir sebep göremiyorum. Fakat Patrikhane ruhani vazifesinden ve mezhebiyesinden mahrum edilmemelidir…259” şeklindeki ifadelerle tavrını ortaya

koymuştur.

Yunan başdelegesi Venizelos ise patrikhanenin ilgâsı hususunda Türkiye’nin ısrarını anlayamadığını ve böyle bir ilgânın yalnız Yunanistan’da değil her tarafta heyecan yaratacağını ifade ederek açıktan açığa Türkiye’yi korkutmaktan geri durmamıştır260.

Dr. Rıza Nur, müttefiklerin ileriye sürdükleri Patrikhanenin Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen imtiyâzlardan dolayı kazanılmış bir hak olarak telâkki edilmesine karşı çıkarak şimdiki zihniyetin tamamen değiştiğini belirtmiştir. Rıza Nur ayrıca “can çıkar da huy çıkmaz” deyimiyle açıkladığı patrikhaneyi yalnız dini işlerle meşgul edilmek şartıyla İstanbul’da bırakılsa bile yine ihanetlerde bulunacağını vurgulamaya çalışmıştır. Rıza Nur; “…İstanbul’da ikiyüz bin Rum var. Yunanistan’da

ise milyonlarca Yunanlı Ortodoks var. Oraya gitsin. İstediği kadar nüfuza sahip olsun. Gittiği yerde kendi kendisine İstanbul piskopos namını verebilir. Biz buna ne diyebiliriz. Venizelos , Haçlı orduları İstanbul’a geldiği zaman patriğin İznik’e giderek orada elli- altmış sene kaldığını beyân etti. Demek ki patrik başka yerde de olabilirmiş. Bu sefer de ister ise Aynoroz’a gider, oturur 261” şeklindeki sözleriyle bu hususta devletlere

mantıkî, aklî ve gerçekçi olmaya davet etmiştir.

Tartışmalar bu şekilde sürerken bir yandan da Patrik Meletious, Türk gazetecilerine sık sık verdiği demeçlerde patrikhanenin eski imajını yok edip etrafta

258 Türkiye Dış Politikasında 50. Yıl Lozan (1922-1923), s.99.; Vakit, 1 Ocak 1923, No: 1816, s.2. 259 İkdâm, 13 Ocak 1923, No: 9277, s.1.

260 Hâkimiyet-i Milliye, 26 Aralık 1922, No: 696, s.1.

ılımlı bir hava yaratmaya çabalamıştır262. Patrik, bunun yanında devletlerin dini şahsiyetleriyle de bir takım görüşmelerde bulunup Patrikhanenin İstanbul’da kalması için yardım istemiştir. Bu hususta İkdâm gazetesi, kamuoyunu; “…Patrikhanede

Patrik Meletious’un başkanlığında hergün içtimalar vuku bulmakta, müzakereler cereyan etmektedir… Patrikhane’nin bu meselede tek durmadığı, Amerika ve Avrupa dini ricallerle mektuplar yazarak Rum patrikhanesinin İstanbul’da kalması lehinde yardım istedikleri biliniyor…263” şeklindeki cümlelerle aydınlatmıştır.

Patriğin bu çabalarına karşın İstanbul Rumlarının bir kısmı gazetelere de yansıdığı üzere zaten kanunsuz bir şekilde seçilmiş olan Meletious’un patriklikten çekilmesiyle patrikhane meselesinin hallolunacağı fikrindedir. Fakat Meletious Atina’da çıkan “ Eleftheron Vima“ gazetesinin İstanbul muhabirine verdiği demeçte, Patrikhane meselesinin milletin ve kilisenin menfaatine halledilmedikçe istifasının mümkün olmayacağını ifade etmiştir264.

Türk basınını ise hep bir ağızdan patrikhanenin İstanbul’dan gitmesi için haykırmış, bunun nedenlerini sık sık yazdıkları yazılarda neşretmişlerdir. Bu konuda İleri gazetesi “Patrikhane def olacak mı, olmayacak mı?265” veya “Fener Patrikhanesiyle bize düşman olan Rumlar İstanbul’dan gitmelidirler266” şeklindeki

sözleriyle Patrikhaneye karşı olan kinini kusmuştur.

İkdâm gazetesi de Türkiye’nin Patrikhaneyi Rumluğun ruhani merkezi, Ortodoksluğun en büyük reisi olduğu için değil, Atina’nın “Büyük Yunanistan” için bir propaganda ve tahrik merkezi sayıldığı için bu müessesenin İstanbul’dan naklini istediğini belirtmiştir. Gazete, devletlerin bu meseleye tüm hristiyanlara ve dünya

262 Bülent Atalay, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesinin Siyasi Faaliyetleri ( 1908-1923) , Tarih ve

Tabiat Vakfı TATAV Yay., İstanbul, 2001, s.197-198.

263 İkdâm, 29 Aralık 1922, No: 9262, s.1. 264 İkdâm, 29 Aralık 1922, No: 9262, s.1. 265 İleri, 29 Aralık 1922, No: 1761, s.1. 266 İleri , 14 Aralık 1922, No: 1746, s.1.

kamuoyuna mal ederek meseleye dini bir dava mahiyeti verilmesini eleştirmiş, bunun aksini olacağını örneklerle iddia etmiştir267. Türkiye hakkındaki istila isteklerinden dolayı bu nakilden sadece Yunanistan’ın hoşnut olmayacağını ifade eden gazete bu meselenin Ortodoksluğa ait bir mesele değil de, Yunan politikacılığına ve Yunan tahrikkârlığına ait bir mesele olduğunu ifade etmeye çalışmıştır268.

Vakit gazetesi de konferansta müzakere edilen önemli konuların başında Patrikhanenin gelecekteki vaziyetini görmektedir. Yazar Ahmet Şükrü (Esmer), müttefiklerin “dini ve uhrevi yetki” gibi kelimelerle patrikhanenin gerçek yüzünü örtbas edemeyeceklerini belirterek Patrikhânenin hangi isim altında olursa olsun Türkiye ve Türkler için uğursuz bir müessese olduğunu ifade etmeye çalışmıştır. Yetkilerini birbirinden ayırmanın çok zor olacağını vurgulayan yazar patrikhanenin Türkiye’den çıkarılmasını en uygun yol olarak görmüştür269.

Yabancı basın ajansları da bu mesele hakkında yaptığı yayınlarla patrikhane lehine etkili olmuştur. Özellikle İngiliz “Reuter Ajansı” bu müessesenin İstanbul’da kalmasının Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen hakların ve imtiyazların sonucu olduğunu vurgulayan yazılar yazarak dünya kamuoyunu etkilemeye çalışmıştır270.

Uzun süren müzakereler neticesinde, patrikhanenin sadece dini işlerle ilgilenmesi şartıyla İstanbul’da kalması kabul edilmiştir. İsmet Paşa (İnönü)’da

267 Gazete hristiyan aleminin patrikhanenin nakline sert tepkiler göstermeyeceğini şu delillere istinad

ederek açıklıyordu: “…Rum Patrikliğinin İstanbul’da kalmasını bundan yarım asır evvelisine gelinceye

kadar Rusya istiyordu. Zira şarkta Hristiyanların hamisi sıfatıyla kendi istilâ politikasını gerçekleştirmek için bu patrikhanenin Türkiye sinesinde kalmasından bir çok siyasi menfaat umuyordu. Fakat Yunanistan’ın tesirinden ve Yunan fikrinin Yunan propagandasına esas ittihâz olduğundan ve Rum patrikhanesi bu propagandaların en birinci aleti olduktan sonra Rus milleti sırf Yunan siyasetinin elinde olan Rum patrikhanesine karşı asla bir hiss-i teveccüh ve itimadperverde etmemektedir. Onun için Rum patrikhanesinin İstanbul dışına çıkarılması meselesine Rusya Ortodoksluğa bir güna tecavüz mahiyeti göremez. Bulgar Kilisesi de bu nakle tamamen ilgisiz kalacaktır. Sırp Kilisesi de bu nakilden asla müteessir olmayacaktır. Sırplar kendi milli patrikliğini tesis ettikleri için tamamen Yunan propagandasının merkezi olan Rum patrikhanesinin İstanbul’dan kaldırılmasında asla dini bir mahiyet göremeyeceklerdir. Romanya’ya gelince, Romanya dahilinde Rum patrikhanesi müessesesi namına vakf edilmiş büyük çiftliklerin tasarrufu senesinden dolayı, patrikhane ile Romanya Hükümeti arasında pek büyük ve pek müzmin davalar olduğu ve bu davalar sebebiyle Rum patrikhanesinine karşı daima gasb ve Yunan siyasi menfaatinin propaganda aleti nazarıyla bakıldığı cihetle Romenlerce de Rum Patrikhanesinin İstanbul’dan kaldırılması, Ortodoksluğa bir tecavüz mahiyetinde add ve telâkki edilemez…”, İkdâm , 22 Aralık 1922, No: 9255, s.1.

268 İkdâm, 19 Aralık 1922, No: 9252, s.1.; İkdâm , 22 Aralık 1922, No: 9255, s.1. 269 Vakit, 7 Ocak 1923, No:1822, s.2.

devletlerin bu sözünü konferansta senet sayacağını belirtmesi üzerine bu konuda konferans masasından kalkmıştır271.

Türk basını alınan bu karardan hoşnut olmadığını neşrettikleri yazılarında halkla paylaşmışlardır. Yazarlar, patrikhanenin geçmişteki faaliyetlerini hatırlatarak patrikhaneye asla Türk milletinin güvenmediğini bu nedenle de gelecekte Türklerle Rumların kaynaşmasını engelleyen bir unsur olacağını ifade etmeye çalışmışlardır.

Gazetelerde bir fesat ocağı olarak nitelendiren Patrikhane hakkında alınan karardan sonra İkdâm gazetesi ; “…Evvelâ Rumlar kendilerine ‘kurtulmamış Rumlar’

adını vermekten katiyen vazgeçmelidirler. Zira bundan sonra yeni Türkiye’de ne kurtulmamış azınlık vardır ne de onların kurtarıcısını istihdâf edecek bir siyasetin Türkiye sahasında yeri vardır!.. Sonra Rumların bundan sonra yeni Türkiye’de, kendi kendilerine siyasi bir amil olamayacak, zira keyfiyetlerine göre böyle ayrı bir siyaset takibine maddaten muktedir olamayacaklarını anlamaları lâzımdır. İşte Rum azınlığı yeni Türkiye’deki halini bu suretle takdir ettikten sonra, o şartlara göre yeni bir hatt-ı hareket seçip ve takibine muvaffak olabiliyor ise hukukuna refah ve saadetine bir vatandaş gibi iştirak edebilmek imkanına nâil olur. Rum azınlığı emin olsun ki; Türk kanununun Türk siyasetinin nüfuz ve kudreti o azınlık için o eski patrikhanenin hizmetlerinden daha hayırlıdır 272” şeklindeki ifadelerle Rum azınlıklara nasihatlerde

bulunmak istemiştir.

İkdâm gazetesinden yazar Ahmet Cevdet (Oran), bu neticeye biraz daha ılımlı yaklaşmış ve olumlu taraflarını görmeye çalışmıştır. Yazar patrikhanenin yeni statüsünün devletin menfaati kadar Rumların da menfaati olduğunu belirtmiştir. Patrikhanenin cismani yetkilerine sığınarak bir takım siyasi işlere karışmayacağını devletin menfaati sayan yazar, Rum cemaatlerinin de dini işlerle görevli memurlar tarafından idare edileceğinden, meşrû işler yapıp devlete güven vermek için fırsat elde ettiği için alınan kararı bu cemaatin menfaati saymıştır. Yazar, “…Artık devlet içinde

devlet, hükümet içinde hükümet, hakimiyet içinde hakimiyet ortadan kalkarak, kanun ve

271 İkdâm, 11 Ocak 1923, No:9275, s.1. 272 İkdâm, 14 Ocak 1923, No:9278, s.1.

devlet nizamı ne ise, bütün memlekette hakkında da o usûl cereyan edecektir273

sözleriyle bu karardan dolayı halkı paniğe sevk etmemiş, aksine maneviyatını yükseltmeye çalışmıştır.

Günümüzde patrikhane “ekümeniklik” iddialarıyla gündeme gelmektedir. Dış destekli bu iddialara karşı Türk milleti daima uyanık bulunmalı, milli birlik ve bütünlüğümüze halel getirecek bu tür tehlikeler ortada kaldırılmalıdır274.

7. LOZAN KONFERANSI’NDA MALî VE İKTİSADî MESELELER

İktisat ve Maliye Komisyonu, 27 Kasım 1922’de, Fransız delegesi M. Barrere başkanlığında toplanmıştır. M. Barrere komisyonun, müzakereler sırasında her zaman adalet ve eşitlik mefhumlarına bağlı kalacağını, özellikle Türk temsilci heyetinin inanmasını istemiş ve alt komisyonları oluşturmuştur275.

7.1. Osmanlı Genel Borcu Meselesi

Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki dış borçlar Kurtuluş Savaşı ile birlikte hız kazanmıştır. Ankara Hükümeti Milli Mücadeleden sonra almış olduğu bir kararla, İstanbul Hükümeti’nin verdiği imtiyâzları ve yaptığı borçlanmaları tanımayacağını ifade etmiştir. Ayrıca Ankara’da da bir Dûyun-u Umumiye Müdürlüğü kurularak daha önceki Dûyun-u Umumiye Meclisi’nin idaresindeki memuriyetler buraya bağlanmıştır.

Türkiye Lozan Konferansı’nda devlet içinde devlet anlamına geldiği ve iktisadi egemenliğimizle bağdaşmadığı için bu idarenin bir an önce kaldırılmasını istemiştir. İsmet Paşa (İnönü), Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan devletlerinde bu borçların ödenmesine katılması gerektiğini ifade etmiştir276. Bu konuda Türkiye hem ana paranın hem de hem de faizinin bölünmesini isterken, devletler ana paranın bölünmemesini sadece yıllık faizlerin bölünmesini ve borçların ödenmesinde kullanılacak paranın altın para veya sterlinle ödenmesini talep etmişlerdir.

273 Ahmet Cevdet (Oran), “Patrikhâne”, İkdâm, 16 Ocak 1923, No: 9280, s.1.

274 Bu konuda Mehmet Çelik Türkiye’yi tehdit eden bu tehlikelerin ayaklarından bahsetmiş ve çeşitli

iddialarda bulunmuştur. Geniş bilgi için bkz., Mehmet Çelik, Fener Patrikhanesinin Ökümeniklik

İddiasının Tarihi Seyri (325-1453), s. 158-173.

275 Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar- Belgeler, Takım: 1, C: 3, s.2-4.

276 İleri, 29 Kasım 1922, No: 1731, s.1.; Vakit, 30 Kasım 1922, No: 1784, s.1.; Ayrıca bkz., Ahmet Şükrü

Türkiye taksim olunacak borcun Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918’e kadar akd ettiği borçlar olmasını isterken, devletler savaşa Türkiye’nin sebep olduğunu ileri sürerek savaş esnasında yapılmış olan borçların yalnız Türkiye’ye kalması gerektiğini ifade etmişler ve tarih olarak 1 Kasım 1914 tarihini talep etmişlerdir. Bu konuda takdim edilen raporlar okunduktan sonra söz alan İsmet Paşa’nın; “Harb-i Umumide eski

Osmanlı saltanatı savaşı ilân etti. Bu harbin mesûliyeti bugünkü Türkiye Hükümetine yüklenemez. İnsaf ve adalet eski Osmanlı saltanatından ayrılan Suriye, Filistin ve Irak gibi geniş kıtaların sabık saltanatın duyûnu ödemeye iştirak etmesi lâzımdır” şeklindeki

sözlerine İngiliz başdelegesi Lord Curzon “ Türkiye bu borcun bir kısmını kendisinden

ayrılan vilâyete taksim etmek isterse bu arazinin Türkiye’den kendi arzusuyla ayrılmasını hatırda tutmalıdır. Türk hey’eti, Osmanlının sona ermiş olduğunu beyân etmektedir. Bu iki taraftan bakılırsa bu Türk menfaati lehine kullanılabileceği gibi aleyhine de kullanılabilir. Türkler bu hususta ısrar etmemelidirler “ şeklindeki sözlerle

cevap vermiştir.

Bunun üzerine tekrar söz alan İsmet Paşa; Suriye, Irak, Filistin gibi kıtaların başlı başına birer hükümet, birer devlet olduğunu ve buraların 1914 ile 1918 seneleri arasında Türkiye tarafından yapılan borçlanmalardan muaf tutulmalarının mümkün olmayacağını dile getirmiştir. En son olarak İsmet Paşa (İnönü); “…Bu borç

Türkiye’nin zayıf omuzlarına yüklenemez. Bu borcun taksimi hakkındaki görüşümüzü tüm dünya kamuoyunun katılacağından eminim277” diyerek bu konudaki Türkiye’nin kesin tavrını sağlam delillere dayandırarak ifade etmeye çalışmıştır.

Sert ve uzun tartışmalardan sonra borçların taksimi ve Türkiye’nin kendi hissesine düşecek miktardan fazla borç vermemesi kabul edilmiştir278. Alınan kararlarda Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan devletler aldığı arazi oranında borç ödeyecek, bu borçların paylaştırılmasında ana paranın bölünmemesi, sadece yıllık faizlerin bölünmesi kabul edilmemiş aksine Türkiye’nin istediği gibi ham ana paranın faizi hem de faizinin

277 Vakit, 18 Ocak 1923, No: 1833, s.2.

278 Bu konudaki tartışmaların ayrıntısı için bkz., Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-

bölünmesi kararlaştırılmıştır. Borcun taksimine Balkan Savaşlarında Türkiye’nin kaybettiği yerlerde dahil olmuştur279.