• Sonuç bulunamadı

6. LOZAN KONFERANSI’NDA AZINLIKLAR MESELESİ

1.3. Müttefiklerin Türkiye’ye Sunduğu “Sulh Projesi”

Lozan’da müzakereler Ocak ayı sonunda iyice bir çıkmaza girmiştir. Son genel celsede Fransız baş delegesi Mösyö Bompard, Türklerle müttefiklerin talepleri arasında ihtilâf olduğunu bildirmiştir.

Bu ortamda devletler 31 Ocak 1923 günü Türkiye’ye barışın esaslarını içeren bir anlaşma tasarısı sunmuşlardır18. Verilen muahede sureti 160 maddeten ve 9 zeyliden meydana gelmiş ve bazı ağır maddelerin yanında konferansta o güne kadar münakaşası

18 Hakimiyet-i Milliye gazetesi müttefiklerin Türkiye’ye sunduğu bu sözleşme tasarısını şöyle

maddelemiştir:

1. Karaağaç Yunanlılara bırakılıyor

2. Karadeniz ve Akdeniz arasında Türk, Yunan, Bulgar hududunun her iki taraftaki mıntıkalar askeri kuvvetlerden arındırılıyor

3. Trakya’daki kuvvetlerin adedi beş bine indiriliyor 4. Irak hududu Cemiyet-i Akvam tarafından tayin olunuyor

5. 5.Türkiye’ye iade olunan İmroz ve Bozcaada’lardan başlıca diğer Akdeniz adaları üzerinde Yunan hâkimiyeti tasdik olunmuştur. Yunanistan, Sakız, Sisam, Bingariye adalarını askerden tecrid edecektir. Türkiye İtalya lehine Ege Denizi’ndeki 12 adanın hukukundan feragat eder

6. Türkiye kendisine ayrılan arazi hakkında mevcut kararlar ve müstakileyi tanıyacaktır.

7. Evvelce ilân edilen şartlar altında boğazların serbestisi, Akdeniz ve boğazları sahilden 15km derinliğinde asker kuvvetinden tecridi, Türklerin İstanbul’da on iki bin asker bulundurabilmesi, Türk başkanlığı altında uluslar arası komisyonun boğazlardan geçişi tanzim etmesi, Boğazlara ilişkin ahkâmın ihlâli halinde Cemiyet-i Akvâm kararıyla devletlerin birlikte müdafaa etmeleri bu hükümlerdendir.

8. Türkiye azınlıklar hakkında batı devletleri muahedetında bulunan hükümleri Cemiyet-i Akvam

zımmani altında kabul eder.

9. Evvelce neşredilen şartlar hakkında Türkiye ile Yunanistan arasında ahalinin mübadelesi

mecburidir.

10. Kapitülasyonlar esas itibariyle lağvedilmiştir. Muahed namede adliyeye, vergilere, ticarete ve

gümrüklere ait işler için bir intikâl devresi sokulmuştur. Yabancı yargıçlar beş yıl süre ile Türk yargıçlarıyla beraber görev yapacak, gümrük tarifesinin beş sene müddetle 1916 tarifesinden ibaret olması, ithalat yasağının kaldırılması muahede hükümlerindendir.

11. Kasım 1914’teki Duyûnun Türkiye ile Osmanlı İmparatorluğunu istihlâf (birinin yerine geçme)

eden hükümet arasında dağıtılacaktır. Bu taksim Duyun-u Umumiye Meclis İdare’si tarafından tesbit olunacaktır. Türkiye 37 sene zarfında 15 milyon altın lira ödeyecek ve Yunanistan hiçbir tazminat talebinde bulunmayacaktır. Muahede, Duyun-u Umumiye İdare’sini Türkiye içinde ikinci bir devlet vaziyetine koymakta adli, mali ve iktisadi istiklalimizi def etmektedir ”. Hakimiyeti-i Milliye, 31 Ocak 1923, No: 717, s.1. Müttefikler tarafından muahede projesinin verildiği tarihi

celsede Lord Curzon, Marki Garroni, Bompar, Child, Rus ve Sırp delegelerin nutukları ve İsmet Paşa (İnönü) tarafından cevaben verilen nutuk için ve bu celsenin tüm ayrıntıları için bkz., Vakit, 5 Şubat 1923, No:1851, s.2.; İkdâm, 3 Şubat 1923, No: 9238, s.3.; İkdâm, 5 Şubat 1923, No: 9300, s.1.

bile edilmemiş olan bazı meselelere ait hükümler ilave edilmiştir. Bu nedenden dolayı İsmet Paşa (İnönü), anlaşma tasarısını inceleyip cevap vermek için sekiz gün süre istemiştir.

Hâkimiyet-i Milliye, İsmet Paşa’nın bu süreyi istemesinin yalnız Türkiye’nin iyiliği için değil, tüm dünyanın huzuru için verdiğini belirtmiştir19.

İngiliz başdelegesi Lord Curzon, İngiliz basın mensuplarına verdiği demecinde; anlaşma tasarısını Türkiye’ye vermekle İngiliz heyetinin Lozan’da görevini tamamladığını ve Türkiye’nin kararının beklendiğini söylemiş, Türkiye’nin bu anlaşma metninin sözde ılımlılığının gerçek kıymetini takdir edeceğini de sözlerine eklemekten çekinmemiştir20.

İsmet Paşa (İnönü), Türkiye’nin milli hâkimiyet prensibiyle bağdaşmayan bu projeyi asla kabul edilmeyeceğini basın yoluyla tüm dünya kamuoyuna duyurmuştur. İsmet Paşa (İnönü), bu projenin daha Lozan konferansı açılmadan önce Paris’te devletlerin temsilcileri arasında görüşülen esaslar üzerine bina edildiğini, bu sebeple Lozan’da iki buçuk aylık müzakerelerin hiçe sayıldığını belirterek bu projeyi;

“…Lozan’daki komediye bir konferans süsü verilmiştir. Devletler şarkta sulh yapma arzusunda değillerdir. Sulhu başka zamana ertelemek istemişler ve bu fikirlerini bu sûretle yürürlüğe koymuşlardır. Meselâ Muahede de Trakya’daki askerlerimizin mikdarı sınırlandırılmıştır. Bu mesele katiyen konferansta mevzû bahs olmamıştır. Mudanya Mütarekesi ile Trakya’da sekiz bin jandarma bulundurmamız kabul edildiği halde bu muahede de bu askerlerin miktarını daha ziyade sınırlıyor. Duyûn-u Umumiye’ye ait şartlar daha fazla şiddetlendirilmiştir. Ecnebi murahhaslarının konferansta kabul ettikleri şeyler bile burada geri alınmıştır. Hey’etimiz özellikle konferansta Trakya’daki askerlerin miktarlarının sınırlandırılması meselesinden asla bahsetmediği halde muahede müsvettesine bundan bahseden bir madde konulduğu için pek şaşırmışlardır. Bu maddenin diğer mali meseledeki ağır şartlar gibi Trakya’da kuvvetlenmemizi istemeyen Fransızlar tarafından konulduğu zannedilmektedir. Duyun-u Umumiye, reji vs. müesseselerin müdafaası hakkında yazılan maddeler bu müesseseleri

19 Hâkimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1923, No: 729, s.1.

idama mahkûm etmiştir. Duyun-u Umumiye’nin lüzumsuzluğunu iddia edenlerin ve hatta bu müessesenin vücudunda Türkiye için büyük zarar görenlerin haklı olduklarını herkes bilmektedir…21” şeklindeki sözlerle eleştirmiştir.

Ankara cephesinde de müttefikler tarafından verilen bu tasarının münakaşa olunamayacak derecede kabul edilemez olduğu görüşü hakim olmuştur22. Mustafa Kemâl, İzmir’deki konuşmasında devletlerin vermiş olduğu proje hakkındaki soruya ilişkin olarak; “…Müttefiklerin projesi kayıtsız-şartsız istiklâl isteyen milletimiz için

şayan-ı kabul olamaz. Ve istemek için de hem hakkımız hem de kuvvetimiz vardır. Kırk elli sene ölmektense korkmayız. Kalp ve vicdanımız açık olarak şimdi ölelim. Tarih bizi bu suretle şan ve şerefle yad etsin23” şeklindeki sözleriyle hakimiyet prensibimizle

bağdaşmayan bu tasarıyı onaylamadıklarını kesin bir dille ifade ederek tüm dünya kamuoyuna duyurmuştur.

Türk basını da, müttefiklerin anlaşma tasarısının verildiği günlerde her zaman üç dördü bulan sayfa sayılarını arttırarak bu konuda uzun uzun mütalaalarda bulunmuşlardır. Her yönden milli istiklâl prensiplerimize aykırı olan bu projeyi gazeteler; “ Yeni bir Sevr Muahedenâmesi 24”, “ Eser-i marifetleri olan muahede metnine dair tafsilât gelmiştir. Bu kabul edilecek bir muahede değildir 25” şeklindeki

cümlelerle kesin bir dille reddettiklerini ifade etmişlerdir.

Vakit gazetesi, bu muahede projesinin 60. maddesi26 ile Sevr’deki 239. maddenin benzerliğine dikkat çekerek Türkiye’yi yeni bir Sevr kâbusuna sokmak isteyen devletlere veryansın etmiş, bu projenin yalnız bu maddesinin bile yeni Türkiye’nin hukuk hükümraniyesi dahilinde olan şeyleri engellemeye yettiğini belirtmiştir. Yalnız Sevr’de maliye komisyonu adı verilen hey’ete havale edilen

21 Vakit, 2 Şubat 1923, No: 1948, s.2.; İkdâm, 5 Şubat 1923, No: 9300, s.1. 22 İkdâm, 31 Ocak 1923, No: 9295, s.1.

23 İkdâm, 3 Şubat 1923, No: 9238, s.1. 24 İkdâm, 31 Ocak 1923, No: 9295, s.1.

25 Hâkimiyeti- Milliye, 31 Ocak 1923, No: 717, s.1.

26 Adı geçen 60. madde şöyledir: “Türk hükümeti Türk tebaasına veya diğer tebaalara verilecek her türlü

yeni imtiyazat ve tahrir-i imtiyazat mukaveleleri hakkında bunların tasdik ve ilân etmeden evvel Dûyun-u Umumiye Meclisi’nin meseleye vakf olarak vazife ifâ etmesini temin için mecliste mümessile-i alakadar idareleri nazarında vazifesinin ifâsı için her türlü şeyi gösterecektir”, Vakit, 6 Şubat 1923, No: 1852, s.1.

imkansız kabul yetkileri yeni projeye emanet ettiklerini öne süren gazete, bu projeyi hazırlarken Sevr’e hakim olan ruh ile hareket edildiğini izah etmeye çalışmıştır27.

Yazar Ahmet Şükrü (Esmer) ise, bu tasarıyı münakaşasını bile lüzum görmemektedir. Yazar, Türk hey’etinin Misâk-ı Milli prensiplerine göre barış yapmak arzusunda olduğunu, ama bu gerçekleşmeyince bundan sonraki sözün T.B.M.M.’ne ait olacağını belirtmiştir28.

Yazar Ahmet Emin (Yalman) da devletlerin pazarlık peşinde koştuklarını, Türkiye’nin de hakimiyetimizle bağdaşmayan bu prensipleri asla pazarlık konusu yapmayacağını, “çürük bir pazarlık sulhu değil, sâlim ve metin bir prensip sulhu” sözleriyle ifade etmeye çalışmıştır. Yazar, Doğu Trakya’da bulundurabileceğimiz kuvvetlerin sınırlandırılması meselesinin, pazarlık payı olarak düşünüldüğünden bu hevesle bu projeye son saniyede koyulduğunu iddia etmiştir. Yazar sözlerine; “…Adli

ıslahatta yabancı müşavirler bizim kendi menfaatimiz nokta-ı nazarından imkânsızdır. Tazminatın onbeş milyondan oniki milyona indirilmesine gelince bundan gülünç bir şey olamaz…Bizim Yunanlılardan istediğimiz tazminat bir harp tazminatı değil, harp kaideleri dışında hareketlerinden doğan ziyanların tamiridir…Bu pazarlık konferansı sonuçsuz kalırsa her halde arkasından ağlayacak değiliz. Fakat Mudanya Konferansı’nda olduğu gibi son saniyede bir tarz-ı tesviye bulunursa buna da elbete sevineceğiz 29” şeklinde görüşlerini ifade etmiştir.

İkdâm gazetesi, devletlerin hakiki bir barış için korku ve blöflerden vazgeçip Türkiye’nin bütün hakkını vermeye davet etmiştir30. Diğer gazeteler gibi bu projeyi yeni bir Sevr Muahedesi şeklinde telâkki eden gazete, delegelerimizin Türkiye’nin milli ve meşrû taleplerimizin kabul edileceği vaatlerine inanarak Lozan’a gittiğini ve azami iyimserlik gösterdiğimiz halde böyle bir netice ile yüz yüze kalmamızın büyük bir şok etkisi yarattığını dile getirmiştir. İkdâm, aynı nüshasında “Yeni Gün” gazetesinin görüşlerine de yer vermiştir. Yani Gün, “Yarınki Sulh İçin Cenk” manşetli haberinde

27 Vakit, 6 Şubat 1923, No: 1852, s.1.

28 Ahmet Şükrü (Esmer), “ Muahede Projesi Verildikten Sonra!...”, Vakit, 2 Şubat 1923, No: 1848, s.2. 29 Ahmet Emin (Yalman) “Son Pazarlıklar”, Vakit, 5 Şubat 1923, No: 1851, s.1.

vatandaşları silah başına davet etmiş bu tasarıyı kabul etmektense Türk milletinin savaşı göze alacağını ifade etmeye çalışmıştır31.

Hâkimiyet-i Milliye gazetesi ise bu anlaşma tasarısı ile devletlerin yüzlerindeki maskelerini attıklarına ve imzadan kaçtıklarına inanmaktadır. Gazete aynı zamanda bu noktaya gelinmesinin sebebinin Fransa olduğunu iddia etmektedir32.

İleri gazetesi de tek sorumlu olarak İngiltere’yi göstermiştir. Hatta bu konuda fazla ileriye giden yazar Suphi Nuri (İleri) makalesinin adını, “ İngiliz Düşmanlığı Fransız Dostluğu” koymuştur. İngiltere kadar Fransa’nın da bu projeyi hazırladığını unutan yazar konferansın başından beri savuna geldiği Fransa’ya karşı bu konuda da ılımlı davrandığı dikkati çekmiştir. Yazar, İngiltere’nin konferanstaki siyasetinin şu amaçlara matuf olduğunu dile getirmiştir: “…İngiliz nokta-ı nazarı açıktan açığa şudur:

‘Müstakil bir Türkiye bizi Hindistan’da, Irak’ta, Mısır’da rahatsız edebilir. Kuvvetli bir Türkiye milyonlara baliğ olan İslâm tebaamızı bizden soğutur. Boğaz ve İstanbul gibi iki mühim mevkiiyi her nasılsa ele geçirdik. Bunu niye bir imza ile bir muahede paçavrası ile elden çıkaralım’33”.

Bu tasarı dış basında da büyük bir akis yaratmıştır. Türkiye’nin bunu kabul etmemesi halinde olabilecek tüm olumsuz gelişmelerin sorumlusunun Türkiye olacağını belirten bu gazeteler projeye övgüler yağdırmışlardır.

Özellikle İngiliz gazeteleri taktıkları pembe gözlüklerle bu projeyi mükemmel görmektedirler. Açıktan açığa da Türkiye’nin bunu kabul etmemesi halinde tehditler savurmaktan da geri durmamışlardır. “Times” sanki alay edercesine bu anlaşma tasarısı hakkında; “ Düvel-i muazzamın hiçbiri tarafından Türkiye’ye şimdiye kadar bu derece

müsaid şartlar teklif edilmemiştir. Bugün bu şartlar hemen hemen kâinatın manevi yardımıyla beraber bütün düvel-i muazzama tarafından teklif edilmektedir. Eğer Türkiye bu şartları reddederse neticelerden mesûl tutulacaktır” şeklinde akıl almaz bir

31 İkdâm, 31 Ocak 1923, No: 9295, s.1.

32 Hâkimiyet-i Milliye, 31 Ocak 1923, No: 717, s.1.

o kadar da gülünç sözler sarfetmiştir. “Daily Mail” gazetesi de bu tasarıyla İngiltere’nin son sözü söylediğini belirtmiştir34.

Fransız gazetelerinden “Matin” Türkiye’nin bu projede, adli kapitülasyonlar hususunda Türkiye’de kanun düzeninde yabancı hukukçuların yardımını kabul edeceğine inanmaktadır. Gazete, Türkiye ve İngiltere arasındaki Musul meselesinin de bu anlaşmayı etkilemeyeceğini belirtmektedir35. “Tan” gazetesi ise Türkiye’nin bu tasarıyı kabul etmezse çok şey kaybedeceğini ifade ederken36, bu tasarının bir ültimatom mahiyetinde son sözü teşkil etmediğini aksine bu tasarının kabul edilmemesi halinde her devletin serbest hareket edip, ayrı ayrı barış antlaşmaları imzalamaları gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Gazete aynı zamanda Türklerin bu tasarıyı imzalamazsa tek sorumlunun İngiltere olacağını iddia etmiştir37.

Vakit gazetesi, Londra ve Paris gazetelerinin Türkiye’ye sunmuş oldukları muahede projesi denilen anlaşma tasarısını İsmet Paşa (İnönü)’nın imzalayacağı kanaati içinde olduklarını yazmıştır38.