• Sonuç bulunamadı

1.5. Enflasyon Kuramları

1.5.2. Keynesgil ve Neo-Keynesgil Yaklaşıma Göre Enflasyon

1.5.2.4. Parasalcı Yaklaşıma Göre Enflasyon

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden inşa edilmeye başlanan Batı Dünya’sında Keynesil talep yönlü ya da harcama arttırıcı politikaların da etkisiyle 1950’li ve 1960’lı yıllarda istikrarlı bir büyüme süreci gözlenmiş, ayrıca Keynesgil varsayımlarla da paralellik gösterir bir şekilde ekonomilerde çok ciddi enflasyonist eğilimler gözlenmemiştir. Ancak 1960’lı yılların sonlarına yaklaşıldığında ve 1970’li yıllarla beraber başlıca gelişmiş piyasa ekonomilerinde önemli bir enflasyon sorununun yaşandığı görülmektedir. Ayrıca ekonomilerin gerek emek üretim faktörü gerekse de sermaye üretim faktörü açısından tam kapasiteye yakın çalışır bir duruma gelmesi artık harcama içerikli makroiktisadi politikaların reel büyüme sürecinden ziyade fiyatlar genel düzeyi üzerinde yukarı doğru baskı meydana getirecek şekilde etki yaratmasına neden olmuştur. İşte bu dönemde Miton Friedman ve özellikle Chicago İktisat Okulu etrafında toplanan arkadaşları Klasik Miktar Kuramının öngörülerine yeniden popülerlik kazandırmaya yönelik çalışmalar ortaya koymuşlardır. Bu anlamda 1956 yılında Milton Friedman’ın editörlüğünü yaptığı Paranın Miktar Kuramı Üzerine Çalışmalar isimli kitap bir anlamda makroiktisadi düşüncede Keynesgil görüş karşısında devrim niteliğindeki karşıt bir görüşün ortaya çıkmasını haber verir bir nitelik taşımıştır. Bu çalışmada Friedman aynı zamanda Yeni Miktar Kuramının da temellerini atmıştır.3

Yukarıda belirtildiği gibi Parasalcı yaklaşım temellerini Klasik Miktar Kuramına dayandırmaktadır. Friedman ve Parasalcılara göre enflasyon olgusu ekonomideki bireylerin talep ettikleri para miktarının üzerinde politika yapıcılar tarafından para arzının arttırılması ve elde tutulmak istenmeyen bu fazla paranın doğrudan mal ve hizmet alımlarına yönelmesi sonucu ortaya çıkan parasal bir olgudur. Tam istihdama yakın çalışan bir ekonomide meydana gelen talep baskısı büyük ölçüde parasal milli

3 Bkz. Friedman (1956). The Quantity Theory of Money – A Restatement. İçinde: Studies in the

geliri arttırıp reel milli gelir üzerinde bir etki meydana getirmeyecek, dolayısıyla enflasyonist eğilimlerin ortaya çıkış koşullarını hazırlayacaktır (Korap, 2014).

Bu doğrultuda para piyasaları ile mal ve hizmet piyasaları arasındaki ikili ayırım (dichotomy) varsayımı doğrultusunda politika yapıcıların denetimi altında olduğu kabul edilen para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasında yaklaşık aynı yönlü ve oranlı bir ilişki tahmin edilmekte, bu ilişkiye ait nedensellik ilişkisinin yönünün ise para miktarındaki değişmelerden fiyatlar genel düzeyindeki değişmelere doğru olduğu savunulmaktadır. Yapılan ikili ayırım doğrultusunda emek piyasası gelişmelerinin belirleyiciliği altındaki tam istihdam dengesi ile mal, hizmet ve para piyasalarında oluşan dengenin istikrar kazandırdığı paranın gelir dolanım hızı para miktarını parasal yetkililerin denetimi altındaki ekonomiye dışsal nitelikli bir büyüklük olarak belirlemekte, fiyatlar genel düzeyi ise para miktarındaki değişmelerin belirleyiciliği altındaki içsel bir yapı kazanmaktadır (Korap, 2011). Parasal büyüklüklerdeki artışlar reel büyüklükler açısından bir etki meydana getirmemekte, buna karşılık ekonomideki talep ya da harcama baskısını yansıtacak şekilde fiyatlar genel düzeyindeki değişmelere yansımaktadır. Bu kapsamda, tam istihdam reel milli gelir oluşumu ve paranın istikrarlı gelir dolanım hızı varsayımları altında nominal içerikli parasal büyüklüklerde reel içerikli parasal büyüklük talep miktarının üzerinde gerçekleşen büyüme eğilimi fiyatlar genel düzeyindeki artış eğiliminin temel nedeni olarak kabul edilmektedir (Begg vd., 1994).4

Friedman Modern Miktar Kuramı yaklaşımı ile likidite tercihi ve spekülatif para talebi arasında bir ilişki kurarak yaklaşımını geliştirmiştir. Tunca (2012) izlenerek aşağıdaki derneşik para talebi denklemi yazılabilir:

4 Parasalcı iktisatçıların ekonomideki enflasyonist eğilimleri ekonomiye dışsal kabul edilen para

arzının reel üretim miktarından daha yüksek oranlı artmasıyla ilişkilendiren ve para arzı artışlarının doğrudan toplam talepteki değişimler aracılığıyla fiyatlar genel düzeyine yansımasını sağlayan aktarım mekanizmasının daha ayrıntılı incelenmesi için bkz. Friedman (1968).

M

( , , ,

, , , )

e d m b s p

P

f i i i

w Y u

P

P

(9)

Bu denklemde (Md/P) reel parasal büyüklüklere yönelik talebi, (im) paranın beklenen

kendi getiri oranını, (ib) beklenen tahvil faizlerini, (is) hisse senetlerinin beklenen

getirisini, (∆Pe/ P) fiyatlar genel düzeyinde beklenen değişim oranını, (w) beşeri

olmayan servetin beşeri servete oranını, (Yp) sürekli reel geliri ve (u) zevkler ve

tercihleri ifade etmektedir. Görüldüğü gibi Friedman açısından bireylerin parasal tutumları sürekli gelir ile çeşitli servet bileşenlerinin getirisi doğrultusunda belirlenmektedir. Bu noktada sürekli gelir geçmiş gelir gerçekleşmelerinin ağırlıklı bir ortalaması şeklinde belirlenen uzun dönemli bir gelir kavramı olarak dikkate alınabilir. Parasal tutumun cari dönem gelirinden ziyade sürekli gelir ile ilişkilendirilmesi bireylerin parasal tutumlarının piyasa ekonomilerine özgü reel milli gelir konjonktür dalgalanmalarından fazla etkilenmeyen istikrarlı bir büyüklük olarak karşımıza çıkmasını sağlamaktadır (Korap, 2014).

Friedman’ın (9) no’lu eşitlik açısından para ve reel varlıkları birbirleri ile ikame edilebilir olarak varsayması para miktarındaki değişikliklerin toplam harcama düzeyini doğrudan etkilemesine olanak vermektedir. Fayda ençoklaştırması peşinde koşan iktisadi bireyler servetlerini ellerindeki varlıkların marjinal getiri oranı eşit olacak şekilde bu varlıklar arasında dağıtacaklarıdır (Orhan & Erdoğan, 2013). Böyle bir durumda, örneğin, parasal yetkililerin tahvil satın alma şeklinde gerçekleştirdikleri bir açık piyasa işlemi bireylerin ellerinde tuttukları parasal varlık miktarında bir artış meydana getirecektir. Ancak bireylerin istikrarlı kabul edilen parasal tutum davranışlarında bir değişiklik meydana gelmediği için ya da bu durumda bireylerin ellerinde tuttukları para miktarının bireylere sağladığı marjinal getiri oranı azaldığı için bireyler ellerindeki fazla parayı diğer finansal ve reel varlıklara yönlendirecekler ve süreç parasal tutum davranışını belirleyen varlıkların marjinal getiri oranları eşitleninceye kadar devam edecektir. Buradaki kritik nokta portföy ayarlama sürecinde bireylerin tuttukları para miktarının gerek finansal gerekse de reel varlıklar ile ikame edilebilirliğinin varsayılmasıdır.