• Sonuç bulunamadı

1994 yılı sonunda ekonomide yaşanan olumsuzluklar, döviz kurlarında meydana gelen artışlar ve kamu kesimi fiyat ayarlamalarının yapılmasıyla beraber yurt içi enflasyon yeniden üç basamaklı rakamlara ulaşmıştır. 1995 yılında açıklanan istikrar paketinin de etkisiyle döviz kurlarındaki aşırı oynaklık denetim altına alınmış, ancak kamu kesiminin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışlar ve yurt içi toplam talep düzeyindeki artışlara bağlı olarak enflasyon yüksek düzeyini devam ettirmiştir. Ayrıca dönemin son çeyreğinde gerçekleşen seçim ortamının getirdiği belirsizlik enflasyonist baskıları daha da arttırmış, kamu kesimi harcama gereksiniminin belirleyiciliği altındaki faiz oranlarında beklenen azalma gerçekleşmemiştir (TÜSİAD, 1996; Erdem, 2013).

1996 ve 1997 yılları ile beraber ekonomide temel makroiktisadi göstergelerde yeniden önemli bir bozulma meydana geldiği gözlenmiş, yüksek faiz oranları ve faiz oranlarının altında seyreden döviz kuru artış oranı önemli ölçüde portföy içerikli spekülatif sermaye girişine ve ulusal paranın yeniden yabancı paralar karşısında reel

7 1994 krizi üzerine daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyen okuyucular Özatay (1996; 1999) ve Celasun (1998) çalışmalarına başvurabilir.

olarak aşırı değerlenmesine neden olmuştur (Yentürk, 2003). Kamu harcamalarındaki genişleme iç talepteki canlılığı desteklemiş, bunun sonucunda kamu kesimi nakit finansman gereksiniminin gayri safi milli hasıla (GSMH) içerisinde payı yükselmiştir (TCMB, 1996).

1997 yılının ilk iki çeyreğinde enflasyon oranlarında bir önceki yıla göre düşüş eğilimi gözlemlenmiştir. Bu durumun nedeni 1996 yılında gerçekleşen seçimler sonrasında yapılan kamu zamlarının 1997 yılında devam etmemesidir. Bununla birlikte yılın ikinci yarısı ile beraber kamu mallarına yapılan yüksek oranlı fiyat ayarlamaları nedeni ile enflasyon tekrar yükselme eğilimine girmiştir (Erçel, 1998). Yine bu dönemin ilk yarısında iç talepteki artışlar, ikinci yarısında ise petrol ürünlerine yapılan yüksek zamların neden olduğu maliyet artışları enflasyon oranlarını etkilemiştir (TCMB, 1997).

1998 yılı enflasyon oranlarının 1990’lı yılların ikinci yarısından sonra en düşük düzeylerde gerçekleştiği bir yıl konumundadır. Bu durumun nedenleri arasında hükümetin enflasyonu düşürmedeki kararlılığını yansıtan özelleştirme faaliyetleri ve yeni vergi yasalarının yürürlüğe girmesi gibi alınan önlemler başta gelmekte, ayrıca gerçekleşen düşük petrol fiyatları bu sürece katkı sağlamaktadır. Kur ve para politikalarının tutarlı işleyişi de enflasyonu düşürmede büyük rol oynamıştır (Erçel, 1998). Bu dönemde enflasyon oranlarındaki düşüş bütçede öngörülen faiz dışı fazla hedefine ulaşılması, kamu fiyatlarının denetim altına tutulması, Rusya krizinin ardından başlayan sermaye çıkışının önce mali sistemi daraltarak sonrasında reel kesimi etkisi altına alması, döviz kurlarında istikrar ortamının sağlanması ve enflasyon bekleyişlerindeki azalmalar sonucunda ortaya çıkmıştır (TCMB, 1999). İzleyen 1999 yılı ise büyük ölçüde Marmara Bölgesinde yaşanan depremin meydana getirdiği ekonomi küçülme ve toplam talepte yaşanan daralmanın sonucunda enflasyon oranında küçük bir azalmanın meydana geldiği bir dönem durumundadır. Ancak yıllık enflasyon halihazırda tüketici fiyatları açısından yüzde 60’ın, toptan eşya fiyatları ve GSYİH deflatörü temelli enflasyon açısından yüzde 50’nin üzerinde bulunmaktadır.

2.5. 2000-2014 Dönemi

2.5.1. 2000 Enflasyon ile Mücadele Programı ve Krizler

2000’li yıllara Türkiye ekonomisi “Enflasyon ile Mücadele Programını” uygulayarak girmiştir. 9 Aralık 1999 tarihli niyet mektubu ile mevcut siyasal iktisar tarafından Uluslararası Para Fonu’na (IMF) sunulan ve 22 Aralık 1999 tarihinde IMF İcra Kurulu tarafından onaylanan anlaşma ile Türkiye ekonomisi yeni bir istikrar programı uygulaması ile karşılaşmış bulunmaktadır.8 Bu anlaşma 2000 yılı istikrar

programının yürürlüğe girmesinde atılan ilk adım olmuştur (Karabulut, 2002). 2000 yılı “Enflasyonla Mücadele Programının” temel amaçları Erçel (1999) çalışmasından yararlanılarak aşağıdaki şekilde belirtilebilir:

1) Tüketici enflasyonunu yapısal reformlarla desteklenen, birbiri arasında tutarlı, güçlü, itibarlı ve süreklilik arz eden maliye, gelir, para ve kur politikalarının eşgüdümlü uygulanması ile 2000 yılı sonunda yüzde 25, 2001 yılı sonunda yüzde 12 ve 2002 yılında yüzde 7 düzeylerine indirmek,

2) Reel faiz oranlarını belirlenen seviyelere düşürmek,

3) Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini arttırmak,

4) Ekonomideki kaynakların daha etkin ve adil dağılımını gerçekleştirmek

Bu amaçlar doğrultusunda yürürlüğe konan enflasyonu düşürme programının temel dayanaklarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1) Sıkı bir maliye politikası uygulanması ile faiz dışı fazlanın arttırılması ve başta özelleştirmeler olmak üzere yapısal reformların gerçekleştirilmesi,

2) Enflasyon hedefi ile tutarlı bir gelirler politikasının uygulanması,

3) Enflasyonun ve reel faiz yapısının düşürülmesine odaklanmış bir para ve kur politikasının uygulanması

Program aynı zamanda ekonomiye egemen enflasyonist yapışkanlığı kırabilmek için sürünen sabit parite (crawling peg) sistemine dayalı bir kur politikası uygulanmasını öngörmüş, 2000 Ocak – 2001 Haziran dönemini kapsayan 18 aylık sürede enflasyon hedefine yönelik bir kur sepeti ve izleyen dönemde ise aşamalı olarak genişleyen bir bant uygulaması kamuoyuna açıklanmıştır. Bu doğrultuda 2000 yılı Ocak – Aralık döneminde yüzde 20 TEFE enflasyonu yıl sonu artış hedefi ile uyumlu bir politika izlenmesi öngörülmüştür. Belirlenen kur politikasının uygulanması ile geçmişe yönelik endeksleme alışkanlığının kırılması amaçlanmış, döviz kurunun bir yıllık süre ile günlük olarak açıklanmasına ve kur sepetinin 1 ABD doları + 0,77 Avro (Euro) olarak belirlenmesine karar verilmiştir.

Programın ikinci 18 aylık uygulama sürecini kapsayan Temmuz 2001 – Aralık 2002 döneminde döviz kuru sepeti için ‘bant’ uygulamasına geçilmesi ve bant genişliğinin aşamalı olarak arttırılması öngörülmüştür. Buna göre, bant genişliğinin 1 Temmuz 2001’den 31 Aralık 2001’e kadar yüzde 7,5’e, 30 Haziran 2002’ye kadar yüzde 15’e ve 31 Aralık 2002’ye kadar yüzde 22,5’e yükseltilmesi ve döviz kurunun saptanan bant içerisindeki dalgalanmalarına Merkez Bankası’nın müdahale etmemesi kararlaştırılmıştır. Bu şekilde programdan çıkış yöntemi de kamuoyuna açıklanmıştır (Korap, 2011).9 2000 yılı içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan kur sepeti tablosu aşağıya aktarılmıştır:

Tablo 4. 2000 yılı enflasyon ile mücadele istikrar programı için 1 ABD doları + 0,77

Avro’dan oluşan döviz kuru sepeti artuş oranları ____________________________________________________________________

Ay Sonu Sepet Değeri Sepet Değişimleri (% artış)

(1 ABD$ + 0,77 Avro) Aylık Birikimli Günlük Aralık 1999 959020,46 Ocak 2000 979159,89 2,1 2,100 0,067 Şubat 999722,25 2,1 4,244 0,072 Mart 1020716,42 2,1 6,433 0,067 ____________________________________________________________________ Nisan 1038068,59 1,7 8,243 0,056 Mayıs 1055715,76 1,7 10,083 0,054 Haziran 1073662,93 1,7 11,954 0,056 ____________________________________________________________________ Temmuz 1087620,55 1,3 13,410 0,042 Ağustos 1101759,61 1,3 14,884 0,042 Eylül 1116082,49 1,3 16,377 0,043 ____________________________________________________________________ Ekim 1127243,31 1,0 17,541 0,032 Kasım 1138515,75 1,0 18,717 0,033 Aralık 1149900,90 1,0 19,904 0,032 ____________________________________________________________________

Merkez Bankası açıklanan kur politikası ile geleceğin belirsizliğini azaltarak ekonomideki yüksek enflasyon beklentilerini kırmayı ve döviz kurunun belirsizliğini azaltmayı amaçlamıştır. Bu şekilde üretim maliyetleri düşürülerek enflasyon üzerinde olumlu bir etki meydana getirilmesi öngörülmüştür (Karluk, 2014).

TCMB (2000) doğrultusunda belirtebiliriz ki, para ve kur politikası ve de kamu dengesi ile ilgili hedeflerde başarılı olunmasına karşılık yılın ikinci yarısında yapısal reform sürecinde ve özelleştirme uygulamalarında gözlenen yavaşlama eğilimi devlet iç borçlanma senetleri faizlerini yükselmiş, bu durum da portföylerinde yüksek oranda Hazine kağıdı tutan bankaların para piyasasından likidite sağlamasını

güçleştirmiştir (Kazgan, 2013). 22 Kasım’da gerçekleşen ve Aralık ayı içerisinde bir bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) alınması ile sonuçlanan yoğun likidite gereksinimi nedeniyle Merkez Bankası’nın para piyasasındaki fon gereksinimini gidermek amacıyla yürüttüğü ve para piyasasında parasal tabanda artışa neden olan işlemler dövize yönelik talepte büyük bir artışa neden olmuş, bunun sonucunda Merkez Bankası kur hedefine bağlı kalabilmek için yoğun miktarda döviz satmak zorunda kalmıştır. Dövize yönelik talebin önüne geçilememesi nedeniyle hükümet 6 Aralık 2000 tarihinde ek bir önlem paketi açıklamış ve IMF’den sağlanan 10,4 milyar dolarlık Ek Rezerv Kolaylığı ile istikrar programı sürdürülebilmiştir.10

2000 yılı Kasım ayında ortaya çıkan ve dövize yoğun spekülatif saldırı şeklinde kendini gösteren finansal kriz koşulları a) çok yüksek faiz ile, b) önemli döviz rezervi kayıpları ile ve c) IMF’den elde edilen ek kredi olanaklarının kullanılması ile aşılabilmiş ve döviz kuru çapası yüksek bir maliyet ile savunulabilmiştir. Ancak ekonominin ilerde gerçekleşebilecek spekülatif içerikli hareketlere karşı direnci son derece zayıflamıştır (Uygur, 2001). Ekonominin faiz yapısının Kasım 2000 finansal çalkantısı sonrasında program öngörüleriyle bağdaşmayacak bir şekilde oldukça yükseldiği bir ortamda Şubat 2001 içerisindeki Hazine ihalesi öncesi ortaya çıkan olumsuzluklar programın sürdürülebilmesine olanak bırakmamıştır. 19 Şubat 2001 tarihinde dönemin Başbakanı ile Cumhurbaşkanı arasındaki bir tartışma döviz çapasına karşı ikinci büyük spekülatif içerikli bir saldırıya yol açmış, ortaya çıkan aşırı döviz talebi nedeniyle istikrar programı bir döviz krizi ile sonlanmıştır.

Bu şekilde siyasi ortamdaki karışıklık Kasım 2000 krizine göre ekonomide çok daha büyük etkiler yaratan makroiktisadi bir krize dönüşmüştür (Karluk, 2014). Keyder (2001) a) döviz çapasının uygulandığı bir enflasyon ile mücadele programında yerli parada gerçekleşen aşırı reel değerlenme eğilimini, b) bu şekilde iç talepteki aşırı canlılığı ve bozulan cari işlemler dengesini, c) bankacılık kesimindeki açık pozisyonların ulaştığı yüksek düzeyi ve bunun neden olduğu risk artışını ve d) kamu kesimi bankalarına özgü görev zararlarını programın sonlanmasına yol açan başlıca etkenler olarak dikkate almaktadır.

10Korap (2011) 2000 istikrar programının tasarlanması ve uygulanmasına yönelik yerli ve yabancı iktisat yazını içerisindeki başlıca eleştirilere geniş ölçüde yer vermektedir.

Kriz koşulları sonucunda Merkez Bankası sürünen sabit parite döviz kuru rejiminin devam ettirilmesinin kendi döviz rezervleri ile olanaklı olmadığını gözlemlediği için programın uygulamasından vazgeçmiş ve döviz kurlarının fiyatının serbest piyasa koşulları altında döviz piyasasında belirlendiği esnek döviz kuru sistemi uygulamasına geçmiştir. Krizin ardından 3 Mayıs 2001’de IMF’ye verilen yeni bir niyet mektubunda Türk kamuoyuna “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” olarak sunulan programın 2000 yılı Enflasyonu Düşürme Programının bir devamı niteliği taşıdığı açıklanmıştır (Korap, 2011).