• Sonuç bulunamadı

2005 yılı sonuna gelindiğinde geçmiş enflasyon oranlarının saptanan hedef enflasyon oranlarına paralel bir seyir izlemesi enflasyon hedeflemesi stratejisinin güvenilirliğinin artmasına yol açmıştır. Bu dönemde öngörülü bir şekilde uygulanan para ve maliye politikaları, Merkez Bankası bağımsızlığının sağlanması konusunda atılan adımlar ve dalgalı döviz kuru sisteminin ekonomi içerisinde uygulanması enflasyon ile mücadelede politika yapıcılara önemli katkı sağlamış, özellikle mali disiplinin sürekliliği konusunda hükümete yönelik güven ve kamu borç sürdürülebilirliğinin önem derecesinin geçmişe göre azalmış olması TCMB’nin Aralık 2004 tarihinde 2006 yılı başından itibaren açık enflasyon hedeflemesi sistemine geçileceğini açıklamasına neden olmuştur (Korap, 2011). Özatay (2009) örtük enflasyon hedeflemesinden açık enflasyon hedeflemesine geçilmesini başlıca üç neden ile ilişkilendirmektedir. Mevcut siyasal iktidar IMF ile 2005 – 2007 yıllarını içeren yeni bir anlaşma yapacağını açıklamış, bu şekilde ekonomideki mali disiplinin ileriki dönemlerde de sürdürüleceğine yönelik bir beklenti ortamı oluşturmak istemiştir. İkinci olarak, Avrupa Birliği (AB) reform süreci istendiği gibi ilerlemektedir. Üçüncü olarak da üç önemli yapısal reformun yapılması planlanmaktadır. Enflasyon hedeflemesi sisteminde kamuoyu tarafından kolay anlaşılabilmesi ve günlük yaşam maliyetlerini en iyi bir şekilde yansıtabilmesi açısından enflasyon tanımlaması TÜFE üzerinden yapılmış, 2006 yılından başlayarak üç yıllık bir bütçe uygulaması tanımlamasının yapılması ve mali açıdan üç yıllık bir

2002 2003 2004 2005 35 20 12 8 29,7 18,4 9,3 7,7 Hedef Gerçekleşen

hedef politikanın açıklanması enflasyon hedeflerinin içsel tutarlılığını arttırmıştır. Enflasyon hedeflemesinin ilk yılında hedefler 3 yıllık olarak ilan edilmiş, 2006, 2007 ve 2008 yıllarında yüzde 5, yüzde 4 ve yüzde 4 olarak belirlenmiştir (TCMB, 2005a).

2006 yılının ilk yarısında mevcut Merkez Bankası başkanının görev süresinin dolması ve yeni Merkez Bankası başkanının seçilmesi ile ilgili yaşanan tartışmalar, ayrıca küresel mali piyasalarda yaşanan karışıklıkların iktisadi birimlerin risk alma isteğini zayıflatması faiz oranlarının ve döviz kuru düzeyinin artması ile sonuçlanmış, bu doğrultuda enflasyon yılın ilk yarısında hedeflenen düzeyden pozitif bir sapma göstermiştir. Dönem içerisinde yükselen hammadde fiyatları ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışlar da enflasyonist baskıya destek sağlamıştır. Bu duruma Merkez Bankası’nın tepkisi faiz arttırımı şeklinde gerçekleşmiştir (Özatay, 2009). Faiz oranlarındaki artışlar ilerleyen süreçte başta tüketim malları talebi olmak üzere yurt içi talep düzeyinde belirgin bir azalmaya neden olmuş, aynı zamanda petrol fiyatlarında meydana gelen azalma eğilimi ve özel imalat sanayi verimlilik artışlarının birim iş gücü maliyetlerini düşürmesi enflasyonist beklentilerin yılın ikinci yarısı içerisinde yeniden düşme eğilimine girmesine neden olmuştur. Sonuçta enflasyon oranı yıl sonunda yüzde 9,65 şeklinde hedeflenenin üzerinde bir değer almıştır (TCMB, 2007).

2007 yılı ile birlikte gerek Cumhurbaşkanlığı gerekse de erken genel seçim tartışmaları siyasi kutuplaşmaların artmasına neden olmuş, bunun sonucunda mali disiplinde gözlenen gevşemeler ve seçim ortamı nedeni ile bazı kamu harcamalarının öne çekilmesinin yurt içi talep düzeyinde meydana getirdiği dalgalanmalar ekonomiye olumsuz yansımıştır. Aynı zamanda tarım kesiminde yaşanan olumsuzluklar ve gerçekleşen kuraklık ile birlikte yılın ikinci yarısından itibaren gözlenen hammadde fiyatlarındaki artışlar enflasyonun yükselmesine yol açmıştır. Yıl sonu TÜFE yüzde 8,39 olarak gerçekleşmiş ve hedeflenenin üzerinde bir değer almıştır. Merkez Bankası bu artışın kalıcı bir nitelik taşımadığı değerlendirmesinde bulunmuştur (TCMB, 2008).

2008 yılında yaşanan küresel ölçekteki finansal krizin de etkisi ile enerji ve diğer emtia fiyatları yükselmiş, petrol, elektrik, doğalgaz ve katı yakıt fiyatlarındaki

artışlar sonucu yurt içi enflasyon artış göstermiştir. Dönem boyunca etkili olan döviz kurlarındaki hareketlilik enflasyonist süreci desteklemiş, bütün bu gelişmeler sonucunda yaşanan tüketici güven kayıpları kredi arz ve talep düzeyinin zayıflamasına neden olmuştur (TCMB, 2008). Küresel ölçekteki finansal krizin etkileri ve maliyet artışları şeklinde kendini gösteren olumsuz arz şokları doğrultusunda dönem sonu TÜFE enflasyonu geçen yıla oranla artış göstererek yüzde 10,1 düzeyinde gerçekleşmiştir (TCMB, 2009).

Şekil 12. 2006 – 2008 yılları enflasyon hedefleri ve gerçekleşmeleri

2006 – 2008 dönemimde gerçekleşen enflasyon oranlarının hedeflenen düzeylerin üzerinde kalması nedeni ile 2009, 2010 ve 2011 enflasyon hedefleri yükseltilerek sırasıyla yüzde 7,5, yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olarak belirlenmiştir (TCMB, 2008a).

2009 yılında dış talepte meydana gelen daralma ve sonrasında ortaya çıkan belirsizlikler nedeniyle ekonomik faaliyet hacminde bir gerileme yaşanmış, talep daralması ve emtia fiyatlarının düşmesi enflasyon oranlarının gerilemesine neden olmuştur. Ayrıca emtia fiyatlarından etkilenen enerji ve işlenmiş gıda kalemlerinin ve talep koşullarına bağlı olan mal ve hizmetlerin fiyatlarında da bir düşüş gözlemlenmiştir. Yılın ikinci yarısında küresel finans piyasalarda oluşan iyimserliğe bağlı olarak gelişmekte olan ülkeler açısından gerçekleşen portföy girişleri ulusal paranın yabancı paralar karısında değer kazanmasına neden olarak ithalat fiyatlarındaki artışın birim maliyetler üzerindeki etkisini sınırlamıştır (TCMB, 2009).

2006 2007 2008 5 4 4 9,7 8,4 10,1 Hedef Gerçekleşme

Yılsonu itibariyle TÜFE enflasyon oranı yüzde 6,3 olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmeye katkı sağlayan başlıca etkenler ise artık küresel krizin etkilerinin ortadan kalktığı düşüncesi ve uluslararası emtia fiyatlarındaki azalmanın yurt içi fiyat gelişmelerine olumlu yansımaları şeklinde dikkate alınabilmektedir (TCMB, 2010).

2010 yılı içinde etkili olan gıda fiyatlarındaki gelişmeler enflasyon üzerinde olumlu bir seyir kaydetmiştir. Ayrıca sermaye akımlarından kaynaklanan iç talepteki olumlu gelişmeler ve yılın ikinci çeyreğinde GSYİH verileri dikkate alınarak yapılan çıktı açığı tahminleri enflasyonun düşmesine katkı sağlamıştır. Bu dönemde siyasi belirsizliklerin ortadan kalkması ve orta vadeli programın olumlu etkisiyle faizlerde düşüş gözlenmiştir. Hizmet fiyatlarında yaşanan iyileşmeler enflasyonun düşme eğilimine katkı sağlamıştır (TCMB, 2011). Yıl sonunda TÜFE yüzde 6,4’e gerilemiştir.

2011 yılında özellikle gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarının etkisiyle ulusal para temelli varlıkların satılarak dövize yönelik talebin artış göstermesi döviz fiyatlarını arttırarak maliyet temelli bir enflasyonist baslının ekonomide oluşmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bu yılda da enflasyon gerçekleşmeleri enflasyon beklentilerinin üzerinde bir değer almıştır. Ayrıca yılın son çeyreğinde enerji fiyat ayarlamaları ve vergi oranlarındaki yükseliş sonucunda gerçekleşen fiyat artışları enflasyonun diğer kaynaklarını oluşturmuştur (TCMB, 2012).

2012 yılından itibaren TCMB’nin yıllık yüzde 5 düzeyinde bir enflasyon hedeflemesi gerçekleştirdiği gözlenmektedir. 2012 yılında parasal yetkililer yurt içi enflasyondaki artış kaygıları sonucu belirli aralıklarla parasal sıkılaştırmaya giderek enflasyonist yapıya yönelik beklentilerin bozulmasını engellemeye çalışmıştır. Bu dönemde yavaşlama şeklinde yurt içi talepte yaşanan gelişmeler enflasyonun düşüşüne katkı sağlamış ve yıl sonu enflasyonu yüzde 6,16 düzeyinde gerçekleşmiştir (TCMB, 2013).

Şekil 13. 2009 – 2011 yılları enflasyon hedefleri ve gerçekleşmeleri

2013 yılına genel olarak döviz kuru ve petrol fiyatlarındaki artışlar damga vurmuş, bu durum enflasyon üzerinde baskı yaratmıştır (TCMB, 2014). Dönem içerisinde ulusal paranın yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi temel girdi maliyetlerini arttırarak enflasyon üzerinde yukarı doğru bir baskı oluşturmuş, bu durum ayrıca finansal piyasalardaki belirsizliklerin de katkısıyla kredi faizlerinde bir yükseliş yaratmıştır. Bu gelişmeler ışığında dönem sonunda enflasyon oranı yüzde 7,40 düzeyinde gerçekleşmiştir.

2014 yılında da yurt içi gerçekleşen enflasyon hedeflenen düzeyin üzerinde seyretmiştir. Bunun temel nedeni ise olumsuz iklim koşulları ve döviz kurunun etkisiyle birlikte yaşanan negatif arz şokları olarak gözükmektedir (TCMB, 2015). 2014 yıl sonu enflasyonu yüzde 8,14 olmuştur.

2015 yılında küresel piyasalarda yaşanan hareketlilik ve yurt içi belirsizlikler risk primi göstergelerini, dolayısıyla uzun vadeli faiz oranlarını arttırmış, artan belirsizliklerin neden olduğu sermaye çıkışları döviz kurunu arttırarak enflasyonist yapıyı olumsuz etkilemiştir. Bu doğrultuda TCMB dönem içerisinde enflasyonist görünümü iyileştirmek amacıyla finansal istikrarı destekleyici ve döviz likiditesini dengeleyici politikalar izlemiştir (TCMB, 2016). Yıl sonunda enflasyon önceki yıllardaki gerçekleşmelere benzer şekilde ulusal paranın dış değerindeki kayıplar ve gıda fiyatlarındaki yükselmeler sonucunda yüzde 8,81 düzeyinde beklentilerin üzerinde bir değer almıştır.

2009 2010 2011 7,5 6,5 5,5 6,5 6,4 10,45 Hedef Gerçekleşme

2016 yılında da döviz kuru artış oranları ile kamunun yönlendirdiği fiyatlar şeklindeki alkol ve tütün ürünlerindeki fiyat artışları ve akaryakıt ürünlerinden alınan vergi oranlarındaki düzenlemeler enflasyonun gerilemesini engellemiş, asgari ücret ayarlamaları bu sürece katkı sağlamıştır (TCMB, 2017). Yıl sonunda enflasyon yüzde 8,53 düzeyinde gerçekleşmiştir.

2017 yılında TL’de yaşanan değer kaybı ve petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki yükselişlere paralel olarak ithalat fiyatlarında gözlemlenen artışlar enflasyon oranlarında yükselmeye neden olmuştur (TCMB, 2018). Bu gelişmelere bağlı olarak enflasyon önceki yıllara oranla yükseliş eğilimi göstererek hedeflenenin üzerinde bir seyir izlemiş ve yıl sonunda enflasyon yüzde 11,2 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Şekil 14. 2012 – 2017 yılları enflasyon hedefleri ve gerçekleşmeleri

2012 2013 2014 2015 2016 2017 5 5 5 5 5 5 6,16 7,4 8,14 8,81 8,53 11,2 Hedef Gerçekleşme

BÖLÜM 3

TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ ENFLASYONİST YAPI ÜZERİNE EKONOMETRİK BİR DENEME

3. Enflasyon Olgusunun Nedenlerine Göre Bir Değerlendirme

Tezimizin üçüncü bölümünde Türkiye ekonomisinin tanıklık etmiş olduğu enflasyonist sürecin nedenleri ekonometrik bir model kapsamında incelenmektedir. Bu amaçla çağdaş zaman serisi çözümlemesindeki gelişmelerden faydalanılmaya çalışılmaktadır. Enflasyonun uzun dönem bileşenleri durağan bir ilişki içerisinde saptanırken, dinamik bir tahmin süreciyle değişkenler üzerinde gerçekleşen şoklara enflasyonun nasıl tepki verdiği araştırılmaktadır.

Kamu harcamalarının finansmanına yönelik parasal yetkililerin denetiminde gerçekleşen parasallaşma olgusu ya da ekonomi içerisindeki mevcut iç borçlanma olanaklarının yarattığı borçlanma maliyetleri enflasyonist ortam üzerinde belirleyici bir işleve sahip olabilmektedir. Türkiye ekonomisi üzerine gerçekleştirilen çalışmalar içerisinde Gazioğlu (1986), Anand & Wijnbergen (1988), Rodrik (1990), Özatay (1992), Uygur (1992), Metin (1995; 1998) ve Akçay vd. (1997; 2002) bu tür bir yaklaşıma vurgu yapmaktadır.

Talep yanlı yaklaşımların dikkate alınması durumunda ise ekonomi içerisindeki talep baskısının fiyatlar genel düzeyi üzerindeki etkisini yansıtabilecek ve gerçekleşen reel milli gelirin potansiyel milli gelirden farkı şeklinde hesaplanan çıktı açığı enflasyonist yapıyı etkileyebilmektedir. Bu doğrultuda ve Parasalcı yaklaşımlar izlenerek parasal büyüklükler ile enflasyon arasındaki etkileşimin belirlenmesi enflasyonun parasal boyutunun belirlenmesine katkı sağlayacağı gibi talep yönlü yaklaşımların da bir diğer uzantısını oluşturacaktır. Fry (1978; 1980; 1986), Togan (1987), Lim & Papi (1997), Fisunoğlu & Çabuk (1998), Günçavdı vd. (2000), Günçavdı & Ülengin (2001) ve Dibooglu & Kibritcioglu (2001; 2004) gibi

çalışmalar Türkiye ekonomisinde talep-çekişli etkenlerin ve parasal büyüklüklerdeki gelişmelerin enflasyon üzerindeki etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Üretim yapısı üzerinde doğrudan etkisi bulunan maliyet kökenli ve arz yanlı etkenler ile fiyat oluşum yapısının uzun dönemler süregelmesine hizmet eden fiyat yapışkanlığı olgusu enflasyonun gelişimini belirleyen diğer olası nedenler şeklinde varsayılabilecektir (Korap, 2011).Maliyet içerikli ücret ve döviz kuru gelişmelerinin enflasyon oranında meydana getirdiği etkiler üzerine yoğunlaşan çalışmalara örnek olarak Öniş & Özmucur (1990), Ülengin (1995), Erol & Wijnbergen (1997), Agénor & Hoffmaister (1997), Erol (1997), Leigh & Rossi (2002), Metin-Özcan vd. (2000), Yeldan (2002) ve Korap (2011) gösterilebilir.

Calvo & Végh (1999) parasal içerikli büyüklükler üzerine gerçekleştirilen çeşitli endeksleme mekanizmalarının ve buna dayalı uyumlaştırıcı para politikalarının enflasyonist sürece yol açan asıl etkenlerden ziyade geçmiş enflasyon deneyimlerini enflasyonist yapının temel sebebi olarak ortaya çıkabileceğini ifade etmektedir. Gerçekten de Türkiye ekonomisi üzerine hazırlanan çok sayıda çalışma enflasyonist yapışkanlık olgusunu enflasyonun başlıca bir nedeni olarak tahmin etmektedir. Bu çalışmalara örnek olarak Özatay (1992), Uygur (1992), Agénor & Hoffmaister (1997), Alper & Üçer (1998), Akyürek (1999), Cizre-Sakallıoğlu & Yeldan (1999), Erlat (2002), TCMB (2002) ve Korap (2011) gösterilebilir.