• Sonuç bulunamadı

Pakistan’a geleneksel unani ve ayurvedik tıp uygulamaları sistemi Arap doktorlar aracılığı ile taşınmıştır. Bununla birlikte, şu anda Pakistan'da uygulanan unani tıbbı, Yunan uygulamalarından büyük ölçüde farklılık göstermektedir. Pakistan halkının çoğu unani tıbbını etkili, güvenli ve az maliyetli gördüğü için bu yöntemi kullanmayı tercih etmektedirler (WHO, 2001: 78-79).

Pakistan'da nüfusun yarısından fazlası ülkenin kırsal kesiminde yaşamaktadır. Yoksulluk, okuma yazma bilmeme, kadınların düşük statüsü, yetersiz su ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği, sağlık göstergelerini derinden etkilemiştir (Shaikh ve Hatcher, 2005: 2). Pakistan’da kırsal alanda yaşayan nüfus (%80) nüfus için geleneksel tıp ilk tedavi yöntemi olarak tercih edilmektedir. Pakistan'da uygulanan ana GETAT sistemleri Unani, homeopati, Ayurveda, biyokimya, Reiki, Geleneksel Çin Tıbbı ve Aromaterapidir.Unani ve homeopatik tıp sistemleri en yaygın olanıdır diğer taraftan Ayurveda ve biyokimya uygulamaları daha az uygulanmaktadır. 1965 yılından bu yana Unani, Ayurvedik ve homeopati yöntemleri yasal bir şekilde uygulanmaktadır (Shaikh vd., 2009: 2).

Pakistan'daki insanlar ruhsal şifacılara, din adamlarına, homeopatlara ve bunun dışında birçok gelenksel tıp uygulayıcısına inanmakta ve bunlara tedavi için başvurmaktadırlar. Bu yöntemler infertilite, epilepsi, psikosomatik sorunlar, depresyon ve diğer birçok rahatsızlık gibi problemler için ilk tercih olmaktadır. Geleneksel tıp sektörü, özellikle ülkenin kırsal ve aşiret bölgelerinde önemli bir sağlık bakımı kaynağı haline gelmiştir. Bir geleneksel şifacıya başvurmanın temel nedenleri ise yakınlık, uygun ücret, bulunabilirlik, aile baskısı ve toplumun güçlü görüşüdür.Pakistan, çeşitli rahatsızlıkların tedavisi için şifalı bitkilerin kullanımında oldukça zengin bir geleneğe sahiptir (Shaikh ve Hatcher, 2005: 1).

Unani, tibb, ayurveda ve homeopati yasal olarak kabul edilmiş ve Pakistan'daki ulusal sağlık sistemine entegre edilmiştir. Günümüzde Pkaistan’da yasal olarak uygulanan yöntemlere yönelik eğitim kolejleri ve eğitim merkezleri bulunmakta ve buralarda geleneksel tıbbın modern uygulamaları yapılmaktadır (WHO, 2001: 79-80).

BÖLÜM 4

TÜRKİYE’DE GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP SEKTÖRÜ

Tarihte Türk devleti şeklinde tek bir topluluğun izlerinden daha çok birbirinden bağımsız ve farklı topraklarda hüküm süren birden fazla Türk topluluğunun olması tarih, kültür ve dil değerlerini bir bütün olarak ele almak mümkün olmamaktadır. Tarihte varlık göstermiş bu Türk topluluklarındaki tıbbi gelişmeleri İslamiyet öncesi dönem (Orta Asya), İslamiyet dönemi (Orta Asya; Büyük Selçuklu, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlı) ve Batıya yöneliş dönemi şeklinde üç dönemde izlenebilmektedir (Bayat, 2016: 236).

İslamiyet öncesi dönemde doğa ile iç içe yaşamış olan atalarımız sağlık sorunlarını halk (folk) hekimliği (dini inançların hâkim olduğu) yöntemleri ile çözmüşlerdir. Örneğin tedavi yöntemlerinin kısıtlı olduğu Hunlar döneminde hastaya miskotu yardımı ile dağlama, hastanın üzerine ısıtılmış taş koyma, yüksek derecede ısıtılmış toprağın üzerine hastayı yatırma, kan akıtma, doğanın çeşitli ruhlarından yardım isteme gibi yöntemler kullanılmaktaydı. İslamiyet öncesi bu Türk toplumlarında Şamanizm’in büyücü hekimlik dediği Kam (şaman) ve Baksı tedavi yöntemleri ve otacı (bitki, hayvan ve mineral kökenli ilaç), emçi (ilaç yapan hekim- eczacı) ve Atasagun (hekim) gibi farklı şekillerde tedavi yöntemleri uygulanmaktaydı. Türk tarihinin bu gizemli sayfalarında kamlar-şamanlar ve otaçıların-hekimlerin hastalıkları tedavi yöntemlerini beraber uyguladıkları görülmektedir. Burada kamlar daha çok ruhsal hastalıkları tedavi ederken, otaçıların, bitkisel ilaçlar kullandığı bildirilmektedir (Bayat, 2016: 237-238). Bunların yanı sıra İslamiyet öncesi Türk Tıbbında uygulanan diğer birkaç tedavi yöntemi şöyledir (Bayat, 2016: 241-244). Atalar Kültü: Hasta kişinin atasından şifa dilemesi anlamına gelmektedir, Türk’lerin Müslümanlaşmasıyla Evliya kültü olarak süregelmiş, türbe ve yatırlara gitme şeklini almıştır. Yer-Su Kültü: Göl, akarsu ve pınarlar gibi yeryüzü

suları tıbbi amaçla kullanılmıştır, örneğin kaynağından avuçla yutulan nesne hamile olmaya yardımcı olur düşüncesi olmuştur. Alazlama: Ateş yardımıyla eşyanın ve kötü ruhun yok edilebileceği inancına dayanmaktadır. Göçürme: Kişide var olan hastalığın kurban edilecek herhangi canlı veya cansız bir nesneye geçirme inancıdır. Fal (Irk) Bakma: Kişinin ileride karşılaşacağı durumları görebilme inancıdır. Kurşun Dökme: Günümüzde hala uygulanan bu yöntem hastalıkları uzaklaştırabileceği inancına dayanmaktadır. Arbav: Zehirli hayvanların sokmasına karşı uygulanan yöntemler olmaktadır (Bayat, 2016: 241-244).

İslamiyet döneminde 1052-1068 yılları arasında ilk Dâru’l Merzâ (hastahane) Türk İslam devleti olan Karahallılar tarafından kurulmuştur. Bu hastanede hekimler ve hacamatçı ismi verilen uygulayıcıların birlikte hizmet sunduğu bildirilmektedir. Bu dönemde de hacamat uygulamasının kullanıldığı izlerine rastlanılmaktadır. İslamiyet dönemi Büyük Selçuklularda tıp alanında önemli eserlerin kaleme alındığı ve aynı zamanda bu dönemde çok sayıda Dârüşşifâ’nın sağlık, eğitim ve medrese merkezlerinin hizmete açıldığı belirtilmektedir. Alp Arslan’ın 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya yapılan Türk göçleri ile Anadolu Türk vatanı olmaya başlamıştır. Bu dönemin Anadolu Selçuklusunda bilimsel tıp gelişim göstermekteydi ancak Halk Hekimliği de önemli bir konuma sahip olmaktaydı. Halk Hekimliğinde Kemik kırıklarında kemiği meshetmek, sıtmada köpek tüyü ile tütsülemek, idrar hastalıklarında dua metinlerini çıbanların üzerine yazmak ve göz hastalıklarında bir şeyhin tükürdüğü parmaklarını hastanın gözüne sürmek gibi din ve büyü uygulamaları yapılmaktaydı. Bu dönemin bilimsel tıbbı ise bitkisel ilaçlar içermekteydi. Örneğin, bal ve sarımsak ateş hastalıklarında, bal, sarımsak ve yoğurt soğuk algınlığında, haşhaş sütü uykusuzluk sorunları için ve çiğ şalgam gözü güçlendirmek için kullanılan ilaçlar olmaktaydı. Diğer taraftan bu dönemde kaplıcalara deri hastalıklarının iyileştirilmesi için gidilmekteydi. Nitekim Anadolu Selçuklu döneminde çok sayıda kaplıca işletilmiş ve bunlara zamanla yenileri de eklenmiştir (Bayat, 2016: 260- 266).

Osmanlı devleti dönemindeki tıp anlayışı yine eski Trük devletlerinde olduğu gibi büyük ilgi ile devam edegelmiştir. Özellikle Osmanlı devleti tıp bilginlerine çok önem göstermekteydi ve Osmanlı’da yerli tıp bilginlerinin yanı sıra dışarıdan da tıp

bilim insanları bulunmaktaydı. Eski tarihlerden süregelen Bitkisel İlaç kullanımı Osmanlı devletinde de oldukça yaygın olmaktaydı. Ayrıca baharat çeşitleri de şifa niyetine kullanılmıştır. Bunların en çok bilineni ise Mesir Macunu ve Padişah Macunu şeklinde kullanılan Bitkisel karışımlar olmaktaydı. Osmanlı devletinde uygulanmış diğer tedavi yöntemleri ise; doğumu kolaylaştırdığı inancı ile kadının kocasının elinden su içmesi, kadının türbe ve Kâbe toprağı karışımlı su içmesi ve çocuktaki sancıyı gidermek için hocaya bıçak ağzının yazdırılması ve bunun batırılmış suyunu çocuğa içirmek gibi farklı yöntemlerin hastalıklar üzerinde uygulandığı bildirilmektedir. Diğer taraftan hacamat, şişe çekme, tütsüleme, mineral kullanmak, muska yazdırmak, farklı hastalıklar için su ve kuş seslerini dinletmek ve özellikle de müzik ile terapi yöntemleri kullanılmaktaydı. Ayrıca müzikte farklı makamların farklı hastalıklara iyi geldiği belirtilmektedir (Geleneksel Anadolu Halk Hekimliği-GAHH), 2018).

1730-1825 yılları arasında Osmanlı devleti tıp alanında gelişmelere devam etmiş ve bu yıllar arasında Batıya açılma batı tıbbını tanıma süreci başlamıştır. Farklı kültürlerden ve farklı dillerden yararlanan Osmanlı devleti bu dönemde talebelerin çoğunun İtalyanca diline hâkim olması nedeniyle tıp eğitiminin İtalyanca olarak verildiği belirtilmektedir. Yine tıp okulları açılmaya devam etmiş ve eğitim süreleri belirlenmiş daha planlı bir sistem oluşturulmaya başlanmıştır. Cumhuriyet kurulana kadar bu gelişmeler devam etmiştir ancak modern tıp alanı dışında Osmanlı devletinde GETAT yöntemlerinin de uygulandığı da bir gerçektir (Bayat, 2016: 317- 327).

Her ne kadar GETAT adı altında olmasa da, tüm dünyada olduğu gibi Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Türkiye’de de modern tıp dışındaki bu yöntemlere başvurulduğu görülmektedir (Kökten, 2017, 1). Türkiye’de ilk kez GETAT kavramının izleri 1960’lı yıllardan sonra görülmeye başlandığı söylenmektedir (Tavukcu, 2016, 29). Ülkemizde de ilk defa 1991 yılında Akupunktur Tedavi Yönetmeliği adı altında bir düzenleme yapılmıştır (Ö. Doğan, 2016, 12). 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsünde Tamamlayıcı Tıp bölümü kurularak ders niteliği taşımaya başlamıştır (Yılmaz, 2017, 11). 2002 yılında Akupunktur Tedavisi Uygulanan Özel Sağlık Kuruluşları ile Bu Tedavinin

Uygulanması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete ’de yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir (Kökten, 2017: 4).

Yıllar boyunca sağlık alanında geniş bir yetkiye sahip Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi büyük organizasyonların da tartışmalarından sonra günümüzde geleneksel ve tamamlayıcı tıp olarak tanımlanmaya başlanmıştır (Kökten, 2017: 1). Ülkemizde de 27 Ekim 2014 tarihinde 29158 sayıda en son yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği adı altında Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bu yönetmelik ile GETAT yöntemlerini 15 başlıkta sınırlı tutmuştur (29158 sayılı Resmi Gazete, 2014). Bu yöntemler;

Akupunktur, Apiterapi, Fitoterapi, Hipnoz, Sülük Uygulaması, Homeopati, Kayropraktik, Kupa Uygulaması, Larva Uygulaması, Mezoterapi, Proloterapi, Osteopati, Ozon Uygulaması, Refleksoloji ve Müzikterapi’dir. Ancak bu uygulamaların hangisinin Geleneksel hangisinin Tamamlayıcı Tıp yöntemleri olduğu net bir şekilde belirtilmemiştir (Somer ve Vatanoğlu, 2016: 62).

Bu gün Türkiye’de Adnan Menderes Üniversitesi, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi- Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İstanbul Yeditepe Üniversitesi, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, İstanbul Medipol Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi ve Bezmialem Vakıf Üniversitesi GETAT Eğitim Merkezleri şeklinde 12 tane eğitim merkezi bulunmaktadır. Uygulama merkezleri ise; Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya Selçuk Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, İstanbul Yeditepe Üniversitesi, İstanbul Medipol Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Namık Kemal Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, İstanbul Biruni Üniversitesi, Sağlık Bakanlığına Bağlı Uygulama Merkezleri, Atatürk Üniversitesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Harran Üniversitesi olmak üzere 21 uygulama merkezi bulunmaktadır (T.C. Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve