• Sonuç bulunamadı

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kavramının Tarihsel Gelişimi

Belirli bir dönemde her durum, ne kadar özlü veya durağan olursa olsun, ne kadar sıkı bir biçimde oluşmuş olursa olsun, sadece bir gelişim evresi olma niteliği taşımaktadır. Bilgimizin ağını oluşturan ipliklerin her biri, uzak ve çeşitli kökenlere dayanmakta ve diğer dokuların dişleri ile de bağlanmaktadır. Bu bilginin detayları birbiriyle iç içe geçmiş olup, birbirlerinin aynı derin köklerinden beslenmesini sağlayan, kuvvetli bir ağacın dalları gibi birbirlerine geçmiştir. Hiçbir medeniyet yoktur ki kendinden öncekilerden faydalanmamış olsun. Her bilim alanında bu böyle olduğu gibi tıp tarihinde de benzer şekilde olmaktadır (Krumbhaar, 1947: 3).

Sağlık, hastalık ve tedavi olguları insan tarihinin başlangıcı ile aynı çizgide yol almıştır. Tarihin eski çağ toplumlarında yaşam doğa ile iç içe olmaktaydı. Bu ilkel toplumlar doğa olaylarına ve doğadaki hastalıklara karşı korunma amacı ile o zamanın yaşam standartları ve imkânlar neticesinde birtakım yöntemler geliştirmişlerdir. Her toplumdaki bu olgu o toplumun inanışına ve bulunduğu yere göre farklılık göstermiştir. Bu ilkel çağ insanında tıp, büyü ve din kavramları birbiri ile etkileşim içinde olmuştu. Kimi inanışlara göre hastalıkların ruhlardan geldiği de bildirilmektedir. Nitekim tıbbın ortaya çıkışı da dini pratikler ve büyüye bağlanmaktadır. Çağın ilkel insanları doğaya karşı savunma mekanizmaları geliştirmiş, adaklar adanmış ve buna benzer kılgısal yöntemler ile büyü-tıp ilişkisi anlam kazanmıştır. Hastalıklarla başa çıkma bu dönemde üfürükçü, koca karı, büyücü ve şaman gibi deneyim, din, tecrübe, gözlem vb. becerileri iyi olan kişiler ile yapılmaktaydı. Dönemin hastalıkları ile baş etme büyü ve amprik şeklinde iki türlü

gelişim göstermiştir (Yel, 2014: 10-11; Bayat, 2016: 36). Bitkisel ürünlerle tedavi, buhar banyoları, masaj, güneşte durmak ve ocak başında ısınmak gibi yöntemler diş ağrıları, romatizmal hastalıklar ve deri bozuklukları gibi hastalıklara uygulanmaktaydı (Bayat, 2016: 37).

Mezopotamya geleneğinde hastalık, görünmez güçlerin insan bedenine girmesiyle meydana gelir inanışı hâkim olmaktaydı. Yine Mezopotamya tıbbında da hastalıkların tedavisinde çeşitli geleneksel yöntemler uygulanmaktaydı. Bazı hastalıkların tedavisinde bitki, hayvan ve maden kaynaklı ilaçların kullanıldığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra üfürükçülük, büyücülük, fal bakma vb. yolları ile de bir çeşit hastalıkların iyileştirilebildiği inancı bulunmaktaydı (Bayat, 2016: 48-50).

Tarihin eski medeniyetlerinden biri olan Mısır medeniyetinde sağlık ve tedavi diğer medeniyetlere göre daha bilimsel bir özellik taşımaktaydı. Cerrahi işlem gerektirmiş olan hastalıklar hijyen standartlarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Cerrahide kullanılmış olan tıbbi aletlerin de günümüzünkine benzer olduğu bildirilmektedir. Masaj yapma, kan alma, dağlama, vantuz çekme, kusturma ve lavman yapma gibi yöntemler insan vücudundaki sıvı dengesinin sağladığı düşüncesi ile uygulanırdı. Eski Mısır ilaç, parfüm ve zehirli maddeleri ile meşhurdu. Papirüslerden kalma reçetelerden anlaşıldığı kadarıyla bitkisel (anason, afyon, çiğdem, sarımsak, ardıç, akasya, firavun inciri, pelinotu, hurma, safran, soğan), hayvansal (organlar, yağ, beyin, dışkı, taze kan, kurutulmuş kan) ve madensel (sodyum, şap, göztaşı, güherçile, deniz tuzu) gibi maddelerin tedavilerde kullanıldığı gözlenebilmektedir (Bayat, 2016: 66-68; Krumbhaar, 1947: 52-60).

Hitit tıbbı da geleneklerine bağlı olarak büyü, din ve bitkisel işlemlere dayanmaktaydı. Büyü işlemlerinden farklı olarak bitkisel ilaçlar, hayvansal ve madensel kaynaklı ilaçlar da hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. Hittiler döneminde Anadolu’da da Mezopotamya’da kullanılan karaciğer falı kullanılmıştır. Diğer taraftan çamur banyosu, terleme, vücudu lapa ile sarma ve kese yapma gibi teknikler de bazı hastalıkların tedavisinde uygulanmaktaydı (Bayat, 2016: 77-79).

Yunan medeniyetinde tıp kavramı M.Ö V. Yüzyılda Hippokrates ile başlamıştır. Hipokrat tıbbı yüzyıllarca Anadolu’da hüküm sürmüştür. Mitolojik dönem Yunan kültüründe sarımsak her derde deva bir ot çeşidi olarak bilinmekteydi. Belirli hastalıklar için, beden ve ruh eğitimi, sıcak su banyoları, müzik, tiyatro, diyet ve bitkisel ilaçlar ile tedavi yöntemlerinin tavsiye edildiği bildirilmektedir. M.Ö V. Yüzyılda Hipokrates ile tıbbın felsefeden ayrılması sonucu bilimsel tıp dönemi de başlamış oldu. Hippokrates modern tıbbın babası olarak bilinmektedir. Bu dönemde tıbbı geleneksel yöntemlerden soyutlayarak, akla ve deneye dayalı bir tıp sistemini ortaya koymuştur (Bayat, 2016: 100-110).

Bu tarihin içinde en eski uygarlıklardan birisi olan Mısır uygarlığında mumyalama sistemi önemli bir simge olma özelliğini taşımaktaydı. Bu eski Mısır uygarlığında hekimlerin aynı zamanda rahiplik görevini yaparak mumyalama yaptıkları bilinmektedir. Bunun dışında Roma, Hint ve İskenderiye gibi medeniyetlerin de tıp hakkındaki tedavi yöntemleri, uygulamaları ve düşünceleri günümüze kadar gelebilmiştir (Yel, 2014: 12).

Uygulanması insanlık tarihi kadar eski olan bu tıp yöntemleri, her Medeniyetin dini inanışına ve kültürüne göre şekillenmiştir. Geleneksel olan bu yöntemler doktor kavramından çok önce kullanılmış olup doktordan daha eski bir tarihe sahip olmaktadır (Kaplan, 2008: 53-54; Yel, 2014: 18-19). “Tamamlayıcı tıp” ve alternatif tıp terimleri, bazı ülkelerde geleneksel tıp ile birbirinin yerine kullanılmaktadır (World Health Organization, 2001: 1).

Eski çağlardan beri uygulanmaya başlanan GETAT yöntemleri günümüzde de yaygın olarak kullanılmakta ve hatta bazı ülkelerin tıp fakültelerinde ders niteliği taşımaktadır. Ancak modern tıp gibi kanıta dayalı tıp uygulamalarını içermemektedir (Giray Bozkaya, 2008: 129-130). GETAT uygulamaları eski Çin ve Ayurvedik tıbbının kökenlerine dayanmaktadır. Eski tarihin sayfaları karıştırıldığında özellikle de geleneksel iyileştiriciler ve şamanların ilgi gördüğü toplumlarda, tıbbın bir parçası olarak bitkisel tedavi yöntemlerinin kullanıldığına dikkat çekilecektir. Teknolojik gelişmelerin olmadığı o dönemlerde toplumlar doğa ile iç içe yaşadıklarından dolayı kendi geleneksel tedavi yöntemlerini geliştirmişlerdir. Bu yöntemler içinde ulaşılması kolay ve az maliyetli olmasından dolayı en çok kullanılan yöntemler

bitkisel ilaçlarla tedavi uygulamaları olmuştur. 19. Yüzyılda gelişme gösteren yöntemler arasında Homeopati, şiropraktör ve osteopati gibi yöntemler yer almaktadır (Kılıç, 2013: 6-7).

Toplumları şekillendiren inanç kavramı GETAT uygulamaları üzerinde etkili olan en önemli unsurlardan bir tanesidir. GETAT uygulamaları toplumların dini inançlarına bağlı olarak uygulanan tedavi ve tıp uygulamalarını şekillendirmiştir. Bu inanç sisteminin yanında coğrafik koşullar da halk tıbbını şekillendiren bir diğer kavram olmaktadır (Kılınç, 2015: 4-5).

Uluslararası literatürde GETAT kullanımı geniş bir biçimde yer almaktadır. Türkiye’de de bu çalışmalar yapılmakta ancak henüz sınırlı sayıda çalışmalar bulunduğu belirtilmektedir (Çetin, 2007: 91). GETAT uygulamalarının kullanımının yaygınlaşması ve literatürdeki eksiklik üzerine 1998 yılında ABD (Amerika Birleşik Devletleri)’de Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi (NCCAM) Ulusal Sağlık Enstitüsüne bağlı olarak kurulmuştur. Bu şekilde GETAT uygulamalarına yasal bir geçerlilik sağlanacak ve kanıta dayalı uygulamaları sağlamak amaçlanmıştır (Kılıç, 2013: 7).