• Sonuç bulunamadı

2 OSMANLI DEVLETİ’NDE SİVİL TOPLUM

2.1. OSMANLI DEVLETİ’NDE SOSYO-EKONOMİK DÜZEN

Osmanlı Devleti’nde ekonomik düzen,sermayenin belirli ellerde toplanıp oradan kapitalist bir üretime sıçrayabilecek olmasına olanak vermiyordu. Askeri bir bürokrasinin hakim olduğu güçlü bir devlet olan Osmanlı devleti, gücünü sürdürmek için kendisiyle rekabete kalkacak bağımsız her gelişme karşıydı.119

Osmanlı toplum yapısı çok büyük ölçüde şekillendiren toprak düzeninde, çıplak mülkiyeti devlete ait topraklar, devlete en üstün şekilde hizmet etmiş kişilere,

116 Mahçupyan, Etyen, Osmanlıdan Postmoderniteye, Yol Yayınları, İstanbul, 1997, s. 129 117 Cem, İsmail, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1975, 54 118 Erdem, a.g.e, s. 68

karşılığında Osmanlı ordusuna asker hazırlamak kaydıyla veriliyor ve bu toprağı işleme hakkı ve mirası baba ölünce oğluna geçmiyordu. Böylece sermaye birikimi olsa bile kısa bir süre sonra dağılıyor, üretim biçimi etkilenmiyor ve kapitalistleşmiyordu. Halbuki Avrupa’da gerçekleşen sermaye birikimi devlete kafa tutmaya başlayan özgür ticaret merkezleri, şehirler kurarken, siyasal iktidarlar burjuva diye adlandırılan yeni bir sınıfın, yani sermayeci sınıfın eline geçiyordu.120 Osmanlı toplumunun siyasal-toplumsal-ekonomik yapısının temel direği olan tımar düzeni, devletin kuruluşundan beri uygulanıyordu. Bu düzen, aynı zamanda alınan yeni toprakların, merkezi iktidar tarafından denetimi sorununda çözüyordu. Fakat bu denetim, yerel “hanedan”ların türemesine uygun değildi. Tımar üzerinde kullanma hakkının, miras yoluyla sahibinin mirasçısına geçmesi çok zordur.121

Batı da sivil toplum unsurlarının nüvelerini teşkil eden ve bu yolda ‘havasının insanları özgür kıldığı’ yerler olarak tanımlanan kentlerin Osmanlıdaki durumu da bu açıdan değerlendirildiğinde pek iç açıcı görünmemektedir. Osmanlı’da kentler sınai ve ticari dinamiklerin ortaya çıkardığı birimler olmaktan çok merkezi idarenin tayin ettiği ve statülerini eyalet sancak vilayet v.s şeklinde tanzim ettiği yerlerdir. Osmanlı geleneğinde kentsel özgürlük ya da özerklik hiçbir zaman söz konusu olmamış kentler ailelerin mahallelerin ve loncaların bir yığışımı olarak kalmıştır.122

Kentlerdeki lonca birlikleri tarikat esaslarına göre örgütleşmiş esnaf gurupları olan ahi birliklerine dayanıyor ve ortaçağ Avrupa’sındaki loncaların aksine merkez yönetimle kent halkı arasında idari bir kanal vazifesi görüyordu. Loncanın başı olan kethüdanın seçimi lonca üyeleri tarafından yapılmasına karşın bunun onayı ve ataması merkez yönetimce yapılıyordu. Loncaların esnaf ve zanaatkarlar üzerinde çok sıkı bir kontrol ve müeyyide mekanizması mevcuttu.123

Osmanlı ekonomisinin en belirgin özelliği devletin ağılığının bütün şiddetiyle hissedildiği devletçi uygulamalardır. Özel mülkiyet Osmanlı imparatorluğunda istisnadır. Toprak düzeni de tımar sistemine dayanır. Merkezi devlet başta toprak

120 Yücekök, A. Nedim, Tanzimat’tan Günümüze İstanbul’da STK’lar, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal

Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 15

121 Kongar, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye, 23. Baskı, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1999, s. 23 122 Çaha, Osmalı’da Sivil, a.g.e, s. 161

olmak üzere belirlenen kaynakları görevlerine tımar olarak dağıtmaktır. Tımar sisteminin küçük işletmelere dayanan bir yapı olması aynı zaman da merkezi devlete karşı siyasal alternatiflerin oluşmasını da güçleştirmekte bir aristokrasinin ortaya çıkmasını engellemektedir. Osmanlı tımar sayesin de hem vergi hem de siyasi alternatif oluşumunu engeller.124 Osmanlı ekonomik düzeninin başarısı, hatta varolabilmesi için Cem’e göre toplumda ve fertte şu özelliklerin bulunması gerekir.125

- ferdiyetçi değil cemaatçı olma - para kazanma hırsının sınırlılığı - yumuşak başlık

- maceracı olmamak

- güvenliğe ancak cemaatin bir parçası olarak cemaatle birlikte erişme isteği.

Osmanlı imparatorluğunda devletin desteğinde bulunan meslek grupları olarak loncalar ekonomi alanında oldukça önemli bir etkenlik sahiptir. Osmanlı imparatorluğunda devletin desteğinde bulunan meslek grupları olarak loncalar ekonomi alanında oldukça önemli bir etkinliğe sahiptir. Loncaların etkinliğini üç grupta toplanmak mümkündür.126

1- Üretim düzenlenir, başıboşluktan kurtarılır, denetlenebilir.

2- Rekabet yoktur, kaynaklar akılcı bir şekilde kullanılır(israf-kalitesizlik azdır).

3- Hammadde ihtiyacı karşılanırken spekülasyon önlenir.

124 Pamuk, Şevket, Osmanlı Türkiye İktisadi Tarihi, 1500-1914, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1988, s. 41 125 Cem, a.g.e., s. 117

Devlet loncalara verdiği destekle farklı biçimde üretim örgütlenmelerinin oluşmasını da önlemiş olur. Fakat lonca sisteminin çok önemli bir rolü vardır, her kişiye belirli bir sosyal kimlik kazandırmaktadır. Bu statü yönetim tarafından hiç bir müdahale olmadan iş ve faaliyet alanı açmış oluyordu.127

17 ve 18. yüzyılda batı‘da görülen merkantilist politika, ülkelerin kendi üretimlerini olumlu yönde etkilemiş ve geliştirmiştir. Osmanlı’da ise kendi üreticisini veya esnafını korumaya yönelik bir politika yoktur. Esnafı zor duruma sokan ucuza imal edilmiş, ucuza satılan her şey için kapılar açılmaktadır.

Genel olarak Osmanlı toplumsal düzenin tahlil edildiğinde “ solcu yazarlarca vurgulanan, Osmanlı’nın Batı’yla aynı aşamaları geçiremeyişiydi”orun kapitalizme geçemeyiş burjuva sınıfı yaratamayış sorunuydu. 128

Sol bakış açısıyla Osmanlı ya da tüm doğu toplumları değerlendiğinde atüt feodalizm ve doğu despotizmi kavramları bir şablon olarak ortaya çıkar. Bu tiplerle Osmanlı değerlendirildiğinde- ki bu durum “doğu’nun tarihinin batı hegemonyasının dilinde yazılmasıdır.129 Baskıcı bir devlet ve atomlaşmış toplum arasında devlet otoritesini sınırlaya bilecek ara yapıların yani sınıfların yokluğu vurgulanmaktadır. Böylece doğuda” sivil toplumun yokluğu ve devletin ağırlaşan niteliğin, batı ‘ ise dengeli bir devlet ile gelişmiş bir sivil toplum ön plana çıkarmaktadır. 130

127 Pamuk, a.g.e., s. 64

128 Tanilli, Server, Devlet ve Demokrasi, Say Yayınları, İstanbul, 1988, s.326

129 Eriş, Metin, “Osmanlı Devleti’nde İktisadi Anlayışın Varlığı Üzerine”, Yeni Türkiye Dergisi, S: 32,

1999, s. 15