• Sonuç bulunamadı

3.3 1983’ DEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’ DE DEVLET-SİVİL TOPLUM İLİŞKİSİ

1970’lerin ikinci yarısından itibaren kurulan koalisyon hükümetlerinin yol açtığı istikrarsızlık ortamı, siyasal alandaki uzlaşmazlık ve kutuplaşma yüzünden toplumsal alandaki değişime ayak uydurulamaması 12 eylül müdahalesini doğurmuştur. Ordunun iktidarı ele alması ile birlikte vesayetçi bürokratik değerler yeniden güç kazanmaya başlamıştır. 1980’lerdeki siyasal sistemi değerlendiren Kalaycıoğlu, güçlü bir merkez karşısında türdeş olmayan ilkel-geleneksel bağlarla örülmüş, sanayileşmekte ve çok

222 a.g.m, s. 56

223 Pateman, Carole, “Kardeşler Arası Toplumsal Sözleşme”, Der: John Keane, Sivil Toplum ve Devlet, Çev:

Erkan Akın, Aksu Bora, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1993, s. 120

daha hızlı bir biçimde kentleşmekte ve hızla nüfusu artmakta olan bir toplum portresinin altını çizerek neo-patrimonyal bir siyasal yapının varlığını vurgular.225 Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan düzen anlayışı ve düzenleme projesi yaklaşımı 12 eylül müdahalesiyle birlikte bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Söz konusu düzenleme projesinin üç temel ayağı vardır; ekonomik alanda 24 ocak kararları ile yaşam bulan liberalleşme projesi, siyasal alanda siyasal merkezin anayasal ve yasal düzenlemelerle yeniden belirlenmesi ve kültürel alanda sol-sağ ideolojilere alternatif olarak Türk-İslam sentezine dayalı yeni kültür inşasıdır.226 12 eylül 1980 müdahalesinden sonra Türk toplumu siyasetten arınma sürecine sokulmuş, siyasetten arınma süresince devlet, toplumu hemen her alanda totaliter bir şekilde kont-rolü altına alınmıştır.227 Türkiye’ de yukarıdaki sonuç doğrultusunda, demokrasinin varolabilmesi için sivil toplumun oluşturulması gerektiği bütün siyaset çevreleri tarafından savunulur hale gelmiştir. Yapılan tartışmalarda, sivil toplumun, askeri toplumun karşıtı bir kavram gibi algılanması, gerek sağ, gerekse sol siyasi kesimlerin sivil toplum kavramına dört elle sarılmalarına neden olmuştur. Sonuç olarak da “sivil toplumculuk” olarak adlandırılabilecek siyasal bir tutum oluşmuştur. Sivil toplumculuk; zamanla toplumdan yana olma ile bir tutulan demokrasinin, bir örgütlenme şekli olduğunu unutturmuş ve her derde çare olabilecek bir araç halini almıştır.228

1983 arasında siyasal hayattaki hareketliliğin yanı sıra sivil toplum, hareketlerinde de bir canlanma ve artış olmuştur. Yine bu dönem demokratikleşme yönünde isteklerin de arttığı görülmektedir. 1980’li yıllarda iktidar partisi olarak gördüğümüz anavatan partisi, siyasi, toplumsal ve ekonomik hayatta önemli ve köklü değişimler gerçekleştirmiştir.229

225 Kalaycıoğlu, Ersin, “1960 Sonrası Türk Siyasal Hayatına Bir Bakış: Demokrasi, Neopatrimonyalizm ve

İstikrar”, Tarih ve Demokrasi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1992, s. 111

226 Köker, Levent, “Kimlik, Meşruluk ve Demokrasi: Türkiye’de Yeni Muhafazakar Kültür Politikasının

Eleştirisi”, Der: Ergun Özbudun, Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür , Türk Demokrasi Vakfı, Ankara, 1995, s. 71

227 Arslanel, a.g.e, s. 138

228 Sarıbay, Küreselleşme, a.g.e, s. 95 229 Tosun, a.g.e, s. 325

Piyasa mekanizması öne çıkarılması sonucunda, özel sektör üzerinde bürokratik denetimin ve işlemlerin azaltılması, üçüncü toplumun hareketlenmesini sağlamıştır. Merkez serbest piyasacı-sosyal adaletçilik toplayan ANAP, birleşme temeline yerleştirdiği uzlaşmacılık, ılımlılık ve resmiyet dışı söylemi ile sözde sivil toplum bir görünüm kazanmıştır.230

1990’lı yıllar Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarını, batıdaki sivil toplum kuruluşlarının işlevleri bakımından oldukça birbirine yaklaştırmıştır. İnsan hakları, kadın ve çevre hareketleri konusunda faaliyet gösteren dernekler, toplumsal hareketliliği artırmışlardır. 1990’lı yıllarda sivil toplumun yükselişe geçmesinin nedenlerinden birisi de 1995 yılında, 1982 Anayasası’nda yasal düzenlemelerde yasaklanmış olan dernek kurma, sendikalaşma, vakıflar, kooperatifler, meslek kuruluşları ile ilgili yeni düzenlemelere gidilmiş olmasıdır. Derneklerin siyasi partilerden destek almaları ve destek vermeleri, başka sivil toplum kuruluşlarıyla hareket edebilmeleri mümkün hale getirilmiştir. 231

3.3.1. Demokrasi Tabanında Devlet Sivil Toplum İlişkisinin Değerlendirilmesi

Demokrasi-sivil toplum ilişkisinde demokratik bir sivil toplumun oluşabilmesi ve kendinden beklenen demokratik işlevlerini yerine getirebilmesi için bazı koşulların varlığı ve bazı zorunlulukların yerine getirilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce sivil toplum bireylerin bireysel ya da toplumsal çıkarları-talepleri-sorunları dile getirmek üzere kurdukları, gönüllü faaliyet ve kaynaklardan beslenen, devlet iktidarının alanı dışında, ondan özerk örgütlenmelerin alanıdır. Bu tanımın getirdiği birincil koşul, sivil toplumun finansal, işlevsel ve yasal açıdan devletten özerkliğe sahip olması gerekmektedir. Devlet ödeneklerine veya yardımlarına bağımlı, devlet tarafından yetki verilmiş veya yaratılmış örgütler bu sivil toplum tanımının dışında kalacaktır. Çoğulcu bir sistem içinde sivil toplum örgütlerinin kendi kendine doğmuş, büyük ölçüde kendi kaynaklarından beslenen, yarışmacı, gönüllü ve özerk olmaları esastır. 232

230 Sarıbay, Postmodernite Sivil Toplum, a.g.e, s. 152 231 Erdem, a.g.e., s. 96

Gerçek anlamda demokratikleşmeye yardım edecek sivil toplumun, korporatist değil, çoğulcu bir şekilde örgütlenmiş olması gerekmektedir. Sivil toplumun çoğulculuğu ise, büyük ölçüde devlet geleneğinden çoğulculuk kültürünün varlığı ile paralellik gösterir. Demokratik sivil toplumun zorunlu koşulu, siyasal, toplumsal ve ekonomik özgürlüklerin varlığıdır. Kurumsallaşmış yasal özgürlüklerin geniş bir çerçevesinin varlığı hem bireyleri örgütlere katılmaya teşvik edecek hem de devletten özerkliklerinin kaynağını oluşturacaktır. Özgürlüklerin çerçevesi, siyasal iktidarı elinde tutanların meşruiyete verdikleri öneme göre daralıp genişleyebilecektir. Devlet toplum tarafından denetlenmeyi, sınırlanmayı kabul ettiği ölçüde, yani meşruiyetini tamamen halka dayandırmak istediği ölçüde bu çerçeveyi geniş tutacaktır. Demokrasinin tam anlamıyla kurumsallaştırılabilmesi için her alanda örgütlenme özgürlüğünün ve bunu tamamlayan özgürlüklerin bulunması gerekmektedir. 233

Demokratikleşme süreci içinde sivil toplumun istenmeyen uçlara kaymasını engelleyecek yegane unsur toplumun sahip olduğu sivil geleneklerdir. Sivil geleneklerin zayıf, buna karşılık yağmacı siyasal kültürün yaygın olduğu toplumlarda demokratikleşmenin başarımı nispeten daha zor gerçekleşmektedir. Sivil toplum ancak, insanlarının kendi yaşamlarını seçtikleri ve ortak problemlerini çözdükleri bir yer olduğu ölçüde demokratikleşme için bir alan oluşturabilmektedir. Bu noktada da devletin varlığı da kaçınılmazdır.