• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Döneminde Dericilik

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

HAYVAN DERİSİ

2.8. Türk Dericiliğinin Tarihsel Gelişim

2.8.3. Osmanlı Döneminde Dericilik

Osmanlıların kuruluĢ sürecinde, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı bir Türk esnaf birliği kurulusu kimliğine sahip Ahiliğin çok büyük katkısı olmuĢtur (Özdemir, 2007, s.71).

Orta Asya‟da baĢlayan, Anadolu Selçukluları döneminde örgütlenerek devam eden dericilik zanaatı, Osmanlı Döneminde en yüksek seviyeye ulaĢmıĢtır. Ġstanbul ve Ankara

55

müzelerinde bulunan savaĢ elbiseleri, deri hurçlar, çok sayıda kitap ciltleri dericilik sanatının ne derece önemli olduğunu göstermektedir (Özdemir, 2007, s.71).

Osmanlı Ġmparatorluğu zamanında yönetim ve sanat merkezi olan sarayda derinin çok geniĢ bir kullanım alanı bulunduğu ve deriden yapılan her eĢyanın sanatsal boyuta ulaĢtığı bilinmektedir. Bu dönemde kunduradan, cilde, saka elbisesinden askeri teçhizata kadar binlerce kullanım alanı bulan deri, Osmanlı Türklerin günlük yaĢantılarına tam anlamıyla girmiĢtir. Bu durum teknik seviyesi yüksek bir deri ve deri mamul eĢya sanayinin varlığını göstermektedir (Anonim, 1975, s.10-11).

Osmanlı Döneminde hayvanlardan elde edilen deriler, çeĢitli merkezlerde organize bir biçimde çalıĢan tabakhanelerde en iyi Ģekilde değerlendirilmiĢtir. Böylece ülke içinde ayakkabı, saraciye vb. ihtiyaçlar karĢılanırken diğer taraftan da sürekli seferde olan ordunun koĢum, eğer, çizme, ayakkabı gibi gereksinimleri hiç aksamadan sağlanmıĢtır (Özdemir, 2007, s.71).

Evliya Çelebi‟nin Seyahatname‟sinden edinilen bilgilere göre; Ġstanbul, Konya, Trabzon, Edirne, Urfa, Bağdat ve Mısır gibi imparatorluk merkezlerinde çok değiĢik derilerin imal edildiği, bunların renk, kalite ve süsleme açısından üstün özellikte olduğu belirtilmektedir (Kanbay, 1993, s.85).

Osmanlı Devrine ait belgelerde de belirtildiği gibi, Fatih Sultan Mehmet‟in Ġstanbul‟u almasından sonra yeni fetihler için gereksinim duyduğu deriyi Anadolu‟nun değiĢik bölgelerinden sağlamasının güçlüğü ve dağınık halde bulunan debaghaneleri bir araya toplamak isteğiyle Ġstanbul KazlıçeĢme‟de büyük bir deri üretim merkezi kurmuĢ ve 360tane debbaghane inĢa ettirmiĢtir (Giz, 1969, s.6 ).

KazlıçeĢme'de dericilik 500 yıl kadar önce baĢlamıĢ ve günümüze kadar gelebilmiĢtir. Tarihsel eskiliği nedeni ile KazlıçeĢme dünya dericilik tarihi açısından benzeri olmayan önemli bir sahadır (Yelmen, 1998).

Bu merkez Türk dericiliğinin geliĢmesine yeni bir ivme kazandırmıĢtır. Yine Fatih döneminde 1475 yılında kurulan Saraçhane‟de çeĢitli deri eĢya ve aksesuarlar üretilmiĢtir. Ancak bu kuruluĢ 1693 yılında çıkan büyük yangınla birlikte tamamen yok olmuĢ ve bugün sadece Ġstanbul‟da bir semt adı olarak kalmıĢtır (Uluçay, 1951, s.148).

Türk dericiliği ve ordu için üretilen eĢyada deri kullanımı ile ilgili en önemli belge ise Fatih Sultan Mehmet‟in Kazlıçesme‟nin kurulması için önerdiği tabakhanelere ait fermandır. Fatih Sultan Mehmet‟in Osmanlı sınırlarını geniĢletme arzusu, savaĢ için gerekli, deri koĢum takımlarına, askeri ayakkabılara, kılıçları korumak için kınlara ihtiyaç göstermiĢtir. Böylece,

56

deri önemli bir savaĢ malzemesi olmuĢ ve askeri alanda, korunma amacı ile gerek giysilerde, gerekse savunma silahlarında kullanılmıĢtır. Osmanlı kalkanları, bakır, demir veya hayvan derisinden yapılmıĢtır. Ayrıca, derinin çoğunlukla barutluk, kütüklük, fiĢeklik, silah muhafazaları gibi silah donanımlarında kullanıldığı görülmektedir (Erdönmez, 2002, s.96 ).

Osmanlıda dericiliğin daha da geliĢtiği dönemlerde Anadolu‟da; Konya, Diyarbakır, Ġzmir, Kütahya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Tokat, Amasya, Trakya‟da; Silivri, Edirne, Rumenlide; Üsküp, Selanik, Filibe, Tıhala, Rusçuk, Güneydoğu‟da Halep, Sam gibi Ģehirlerde de dericilik ilerlemiĢti (Tezcan, 1993, s.74).

Dericilik, bir ata sanatı olarak ev ve giyim eĢyası ihtiyacından doğmuĢ, Osmanlı ülkesi geniĢledikçe tabaklık ve deri isleyen sanatlar hem is hacmi, hem mamul kalitesi bakımından büyük geliĢme göstermiĢtir. Halkın olduğu kadar, devletin de önemli ihtiyaçlarına cevap vermiĢtir. Türkiye‟de pabuç ve terlik isçiliği, her zaman Batı‟dan üstün olmuĢtur. Bu dönemde hemen hemen Türk evlerinin çoğunda meĢin sandıktan, yemek mahfazasına kadar çok çeĢitli deri eĢyalar bulunmaktadır. Özellikle ordu, askerin postal ve çizmesinden, yay ve kiriĢine, davul ve kösten, belli baslı taĢıt aracı olan atın eğer ve koĢumuna kadar her türlü deri mamulü kullanmıĢ, saraçhaneler durmadan, dinlenmeden deri iĢlemiĢlerdir. Zamanla bu ihtiyacı Kazlıçesme tabakhaneleri karĢılayamamıĢ, ayrıca Ġstanbul‟un dört semtinde; Eyüp, KasımpaĢa, Tophane ve Üsküdar‟da tabakhaneler açılmıĢtır (Dağtas, 2002, s.13).

Osmanlılar döneminde altın çağını yaĢamıĢ olan deri sanatı, özellikle saray atölyelerinde, saray için üretilen deri örneklerinde üstün basarı göstermiĢtir. Ġnce isçilik ve güzel süslemeleri ile dikkati çeken bu örnekler, kitap kapları, hurçlar, değiĢik sandıklar, kâseler, giyim eĢyası, kalkanlar, eyer ve at koĢum takımları, kesici alet kılıfları, kapı perdeleri,karagöz figürleri, kemerler, çantalar v.b. gibi eserlerdir. Osmanlı döneminden günümüze ulasan ve her biri ayrı bir sanat haline gelen ciltler, kültür ve sanat değeri açısından kalıcı ve anlamlı belgelerdir (Özdemir, 2007, s.72).

Askeri Müze‟de sergilenen eĢyalar arasında ise; kale kapılarının büyük hacimdeki anahtarlarını koymaya yarayan deriden yapılmıĢ büyük mahfazalar, davul ve trampetlerin kılıfları, kalkanlar, arka çantaları, zembiller, önlükler, maĢrapalar, su kırbaları, yeniçeri mantoları, silah kılıfları, kütüklük, barutluk ve fiĢeklikler deriden yapılan önemli ürünlerdir (Özdemir, 2007, s.73).

Tarih sürecinde, dünyadaki en uzun ömürlü ve en geniĢ sınıra sahip imparatorluklardan biri olma özelliğini taĢıyan Osmanlılarda, derinin, savaĢ sanayinde de yaygın biçimde kullanıldığı görülmektedir(Özdemir, 2007, s.74).

Osmanlı Döneminde deri, askeri eĢya ve aksesuarlarda çok kullanılmıĢtır. Osmanlı Dönemi silahlarından kılıcın içine konulduğu kınların ahĢap veya metalden yapıldıklarını ancak, dıĢ

57

yüzeylerinin hava ve neme dayanıklı bir deri ile kaplandığı belirtilmektedir. Deri, Osmanlı‟nın kullandığı bir diğer silah olan sapanda da iĢlevsel kılınmıĢtır. Aynı Ģekilde okların içine konuldukları kandil, okluk veya kuburlarda da deriden yararlanılmıĢtır (Eralp, 1993).

Osmanlı‟da dericiliğin daha da geliĢmesi derinin kullanım alanlarını artırmıĢtır. Giyim kuĢam ve aksesuarlarının yanı sıra askeri alanda, ev eĢyalarında, haritalarda, cilt yapımında, gölge oyununun tasvirlerinde, vb. alanlarda deri aranan bir malzeme olmuĢtur. Saray merkezli olarak geliĢen Türk sanatı, deri ürünlerin bezemelerinde de kendini göstermiĢtir. Deri ürünler, geliĢtirilen tekniklerle dönemin motifleriyle süslenmiĢtir (Özdemir, 2007, s.77).

15-17.yüzyıllar arasında en parlak dönemini yasayan Osmanlı dericiliği, 18.yy. sonu ve 19.yy. basında batıdaki sanayileĢme hareketleri, makinelerin dericilik alanına girmesi, ekonominin giderek bozulması gibi nedenlerle giderek gerilemeye baĢlamıĢtır (Özdemir, 2007, s.78).

Beykoz da hayvancılığın geliĢmiĢ olması hammadde ihtiyacını karĢılamıĢ ve III. Selim‟in 1805‟te Beykoz çayırına çevreden su sağlaması da burada bir sanayi bölgesi kurulmasına önayak olmuĢtur (Leblebici, 2004, s.24).

1810 yılında yenilikçi Osmanlı padiĢahı II. Mahmut askeri alanda batılılaĢma sürecini baĢlatmıĢ ve ordunun ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla Beykoz‟daki tabakhaneyi 1812 yılında sahibinden satın alarak devletleĢtirmiĢ ve “Tabakhane-ı Klevehane-ı Amire” adıyla orduya devretmiĢtir. 1826 yılına kadar ordu için palaska, çizme, kütüklükler ve koĢum takımları imal edilmiĢtir. Aynı yıl ilave edilen bir tesis ile ilk defa keçi derisinden yeni tip el yapımı askeri kundura üretimine baĢlanmıĢtır (Güler, 1995, s.72).

Bu konu baĢka bir kaynakta da Ģöyle ifade edilmektedir; "1810-1812'de Beykoz'da Hamza Efendi'ye ait debbağhane II.Mahmut tarafından satın alındı ve orduya devredildi" (Yelmen, 2005, s.259).

1826'da ise yenilenen ordu düzeniyle fabrika da tamamen yenilenerek yeni tip askeri kundura yapımına baĢlandığı görülmektedir. 1872 yılında fabrikada buharlı makineler çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Bu geliĢmenin sonucu olarak ürünler 1856'da uluslararası Paris Fuarı‟nda sergilenmiĢtir. Islah-ı Sanayi hareketiyle birlikte fabrikanın kundura üretimi günde 300 çifte çıkmıĢtır (Leblebici, 2004, s.24)..

Fabrika asıl atılımını 1912'de Avrupa‟dan gelen yeni makinelerle yapmıĢ ve günlük üretimini 1.000 adet deri ve 2.000 çift kunduraya yükseltmiĢtir. 1913-1915 yılları arasında yapılan sanayi istatistiklerine göre büyük miktarlardaki imalatıyla Beykoz Kundura

58

Fabrikası tek kundura fabrikası olup, üretimini orduya yönelik yapmaktaydı. 1933 yılında iĢletme Sümerbank‟a devredilmiĢtir ve 3460 Sayılı Kanuna göre ”Sümerbank Deri ve Kundura Sanayi Müessesesi” adını almıĢtır. 1968 yılında da suni kösele üretimi yapılmaya baĢlanmıĢtır (Küçükerman, 1998, s.18-19).