• Sonuç bulunamadı

BATI’NIN ĐSLAM VE TÜRKĐYE SĐYASETĐNĐN TEORĐK ARKAPLANI

2.3. BATI’NIN ĐSLAM VE TÜRKĐYE SĐYASETĐNĐN TEMSĐLĐ TEORĐS- TEORĐS-YENLERĐ: TOYNBEE VE HUNTINGTON

2.2.1. ARNOLD J. TOYNBEE

2.2.2.4. Đmparatorluk’tan Cumhuriyete Türkiye

2.2.2.4.2. Osmanlı Đmparatorluğu

Toynbee ve Kirkwood kitabın ilk bölümünde Eski Osmanlı Đmparatorluğu (1373-1774) ve Batı’nın Tesiri (1774-1919) adlı bahisler açıyor ve bunun Türkiye’nin anlaşıl-ması için gerekli olduğunu söylüyorlar. 171 Bahislerin alındığı tarihler özellikle Türk tarihi açısından hayati öneme sahip tarihlerdir. °

168 A.g.e., s. 19 169 A.g.y. 170 A.g.e., s. 19-20 171 A.g.e., s. 14 °

1373, Bizans’ın I. Murat döneminde Osmanlı’nın tabiiyetini kabul ettiğini tekrarlayan belgeyi yenileme-si ve Makedonya fethinin başladığı tarihtir.

1774, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması tarihidir. Bu antlaşma-nın önemli sonuçları şöyle olmuştur: Kırım’a bağımsızlık verildi (1783 yılında Kırım Rusya’antlaşma-nın toprakla-rına katıldı.) , Ruslar Ortodoksların hamisi sayıldı ve Balkanlardaki nüfuzu arttı, Đngiltere ve Fransa’ya tanınan kapitülasyonlar Rusya’ya da verildi. 1919 senesi ise Milli Mücadele’nin başlangıç tarihidir.

56 Toynbee, “Eski Osmanlı Đmparatorluğu” bahsinde Osmanlı Đmparatorluğu’nun kurumları, bunların kaynakları, sosyal tabakalaşma, Osmanlı’nın Batılılaşmasıyla ilgili detaylı bilgiler veriyor. Ancak biz bu bahislere, araştırmamızla ilgisi nispetinde kısaca değineceğiz.

Toynbee ve Kirkwood Osmanlı Đmparatorluğu’nun kurumlarının iki kaynaktan tü-rediklerini söylüyor: Birincisi Orta Asya’daki steplerde hayvan yetiştiren göçebelerin medeniyeti, ikincisi ise Đslam medeniyeti. Toynbee bu iki unsurun da Batı’ya tamamen yabancı olduğunu belirtiyor.172

Medeniyetler arası etkileşimlerin önemine vurgu yapan yazarlar Hıristiyanlık ve Đslam’ın yakın temasının temel sonucunu şu şekilde veriyorlar:

“Aralarında uzun süren askeri mücadelelerden dolayı ortaya çıkan iki rakip dini

sistem, Hıristiyanlık ve Đslam’ın birbirinden tamamen farklı sistemlerinin kurulmasın-dan sonra da daha fazla ortaya çıkan iki toplumun birbirine karşı duyduğu nefret, bir-birleri ile daha yakın ilişkiye girdikleri zaman daha fazla hissedilmeye başlandı. Birbir-leriyle görüştüklerinde edinilen genel izlenim, bir taraf için diğerinin hayatının doğru hayat yolundan ahlaksızca sapmış olduğudur.173 Bunun doğal sonucu, eski Osmanlı Đmparatorluğunun iki kültür kökünün batı toprağında büyüyen çağdaşı toplumlara karşı Osmanlı imparatorluğunun saldırgan tarzda ve yabancı olarak büyümesine yol açmasıy-dı. 174

2.2.2.4.2.1. Osmanlı Đmparatorluğu’nda Batılılaşma

Toynbee ve Kirkwood 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Ant-laşması’nı Osmanlı Đmparatorluğu ve doğulu Hıristiyan tebaası üzerinde derin etki bıra-kan olaylar olarak görmektedir. 175 Çünkü “Ruslar, Osmanlı askerlerinin durumu batı ülkeleri karşısında tersine döndüğü andan itibaren batı yöntemlerini uygulamaya

172 A.g.e., s. 23

173 A.g.e., s. 24

174 A.g.y.

57 mıştı. Osmanlı’ya karşı kazandıkları zaferin sırrı budur ve bunun böyle kavranması ge-rekir.” 176

Toynbee Osmanlı Đmparatorluğu’nda batıya yönelme veya batılılaşmanın gayri-müslim tebaada yaklaşık bir asır önce görüldüğünü söylüyor. O’na göre XVII. yüzyılın ilk ve son çeyreği arasında olan bu değişim Rusya’daki benzer değişimle eş zamanlıdır. 177

Yazarlar bu noktada Doğu ve Batı Hıristiyanları ayrımına dikkat çekiyorlar:

“…ortak Hıristiyan ismine sahip olmalarına rağmen, doğulu ve batılı Hıristiyanlar bir-birlerine son derece yabancıdır. Karanlık çağlardaki farklılaşmalarından sonraki ilk karşılaşmaları, asıl kurbanın Đslam yerine doğu Hıristiyanlığının olduğu, Haçlı seferi olarak bilinen Orta Çağ batı hareketi esnasında gerçekleşti. Doğulu Hıristiyanların, Haçlı seferlerinde tanıdıkları batılılar; zalim idareciler, vahşi fatihler, Hıristiyanlığın kendi yorumlarından farklı yorumlarına hiçbir müsamaha göstermeyen propagandacı-lar ve ticari kazanç üzerinde daha fazla baskı kuran sömürgecilerdi.” 178 ve “XIII. ve XIV. Yüzyıl arasında, yani Moğolların ve Osmanlıların çevre bölgeleri fethetmek için çıkmalarına az bir zaman kala, bu iki Hıristiyan topluluk arasındaki ilişkiler en kötü haldeydi. 179

Toynbee’ye göre Osmanlı”nın Yakın Doğu’yu fethi “kısmen sultanın devşirmeleri sayesinde, fakat kısmen de Osmanlı’nın elde etmeye çalıştığı topraklar üzerinde yaşa-yan doğulu Hıristiyaşa-yan halkların batılı Hıristiyaşa-yan efendilerine duyduğu nefret sayesinde mümkün olmuştur.” 180 Eğer doğu Hıristiyanlarının bu tavrı olmasaydı, Osmanlı’nın çok iyi çalışan kurumları böyle büyük bir imparatorluğu güç kurabilirdi. 181

176 A.g.y. 177 A.g.e., s. 35 178 A.g.y. 179 A.g.y. 180 A.g.e., s. 36 181 A.g.y.

58 Osmanlı Đmparatorluğu’nda Büyük Peter °

ile aynı kuşakta yer alan bazı Yunanlı-lar ticaret vasıtasıyla batıyla temas kurarken “…batı dillerini öğrendiler, beyinlerini batı bilimlerine, sanatlarına, siyasi ve entelektüel fikirlerine açtılar. Böylece Osmanlı Đmpa-ratorluğu içindeki doğulu Hıristiyan tebaa arasında batılılaşma başlamış oldu.” 182

Osmanlı ıslahatçıları, Büyük Peter’in kuşağından olan kendi Hıristiyan vatandaş-ları gibi ticari yönden değil, Büyük Peter gibi askeri yönden reforma başladılar.” 183

Toynbee’ye göre, “Batılılaşma yönündeki ıslahata askeri yönden başlanması, Os-manlı Türkleri arasındaki “Batılılaşma” hareketi anlayışı için ve bu hareketin 1774’teki Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan, 30 Ekim 1918’de Mudanya’da imzalanan ateşkes antlaşmasına kadar sürekli tekrarlanan bozgunlarını anlamak için bir anahtardır.” 184

Batılılaşmayı sadece askeri açıdan yaklaşmayı bir talihsizlik 185 olarak gören Toynbee bunun nedenini “Batı hayatının askeri yönünün belki de tüm diğer yönlerinin yanında en az geliştirici, ilerletici ve eğitici tarafı olması” 186 olarak söylüyor. O’na göre Türkler arasındaki batılılaşma hareketi, “Türklerin kendi doğal temasları sonucunda olmamıştır; bu politik bir harekettir.” “… Batılı olmayan bir toplumun böyle bir askeri üstünlüğe ulaşması için batının askeri tekniğini öğrenmesi yetmez; batı ordusunu des-tekleyen iktisadi üretim, idari, mali ve sağlık tekniklerini de bilmesi gerekir. Aslında tüm batı hayatını tanımadan batı askeri tekniğini tam olarak öğrenmek mümkün değil-dir. Çünkü batı hayatı da tüm diğer medeniyetler gibi tek ve bütündür.” 187

2.2.2.4.2.2. I. Dünya Savaşı

Toynbee’ye göre, Türkiye’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi büyük bir hayal kırıklı-ğına yol açtı. Rusya’ya karşı hesapları olan Türkiye kaybettiklerini geri almayı planlı-yordu. 188 “Đngiltere 1907’ye kadar bir asır boyunca Đslam dünyasının savunucusu ve

°

Rus Çarı I. Petro (1672-1725) : Rusya’da Batılılaşmanın önünü açtı ve ülkesinde köklü reformlar yap-mak suretiyle ülkesini Batılı devletler arasında söz sahibi yaptı. Bu yüzden kendisine “Büyük” sıfatı ve-rilmiştir. Bir gemide en alt rütbede çalışması dolayısıyla Osmanlılar “Deli” lakabını takmıştır.

182 A.g.e., s. 38 183 A.g.e., s. 39 184 A.g.y. 185 A.g.y. 186 A.g.e., s. 39-40 187 A.g.e., s. 39 188 A.g.e., s. 53

59

destekleyicisiyken, 1907’de siyasetini değiştirdi, üstelik Rusya’yla bir anlaşma yaparak Müslümanları tamamen Rusların merhametine bırakmış oldu.... Bardağı taşıran son

damla ise, özel Đngiliz tersanelerinde Türkiye için üretilen iki savaş gemisine, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, Đngiltere Devleti’nin el koymasıydı.” 189

Savaşa bir kere girmiş bulunan Jön Türkler Sultan Abdülhamit’in izinden giderek şeyhülislamdan fetva aldılar. 190 “Gerçi ittifak halinde oldukları diğer ülkeler de

(Al-manya ve Avusturya) kâfirdi.” 191 Toynbee yapılan cihat çağrısını “bir fiyasko” 192 ola-rak görüyor. Bunu dayandırdığı delil ise, dünya üzerindeki Müslüman nüfusun dağılı-mıdır: “1914 yılında Müslüman olmayanların idaresinde yaşayan Müslümanlar (o tarih-te Müslüman olmayan devletlerin yönetiminde yaşayanlar, Müslüman devletlerin idare-si altında yaşayanlardan sayıca daha fazlaydı) ya Rusya’nın ya Đngiltere’nin ya da Fran-sa’nın vatandaşıydı.”193 30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması’na kadar da bu topluluklar-dan hiçbir tepki gelmedi.194 Bu noktada, Toynbee sonraki ayaklanmaların sebebini şu şekilde veriyor: “… ayaklanmaların sebebi, 1914 yılında Türkiye’nin yaptığı cihattan

kaynaklanan dini endişeler değildir; bu ayaklanmaların sebebinin, ‘küçük ulusların halkları’, ‘kendi kaderini tayin etme’ gibi, Đtilaf devletlerinin savaş esnasında, Avrupalı rakiplerini alt etmek için yaydığı batı doktrinleri olduğu görülmektedir.”195

Toynbee, Jön Türkler’in iddialı çıkışlarından biri olduğunu söylediği ve Pan Slavizm’e benzeyen, tüm Türkçe konuşan halklar arasında birlik oluşturmaya yönelik üstün millet propagandası olarak gösterdiği Pan-Turanizm fikrinin Leon Cahun’un° “Introduction a l’Historie d’Asie” adlı bir eserinden alındığını iddia ediyor. 196 Bu süreç içerisinde Đngiltere “Pan-Turanizm ilkelerini Müslümanları, özellikle de

“Türkleş-tirme” tehlikesine en açık olan Arapça konuşan Osmanlı tebaasını Türklere karşı kış-kırtmak için kullandı.” 197 Bunun sonucu, bölge halkının Đtilaf devletleriyle işbirliği 189 A.g.y. 190 A.g.e., s. 54 191 A.g.y. 192 A.g.y. 193 A.g..y. 194 A.g.y. 195 A.g.y. °

David Leon Cahun (1841-1900) Yahudi asıllı Fransız Oryantalist, seyyah, tarihçi, yazar.

196 A.g.y.

60 yapıp isyan bayrağını açmasıydı ve böylece Osmanlı’nın yaptığı cihat çağrısı çıkmaza girdi. 198

Mondros sonrası şartlar içinde batı eğitimi almış birçok Türk entelektüel, “kendi başlarına ayakta duramadıkları, modern hayatın ağır şartlarından kurtulmak için bir Đn-giliz himayesinin veya Amerika’nın mandasına girmenin iyi olacağını düşünüyordu.” 199

Đtilaf devletlerinin I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Đmparatorluğu’nun parça-lanması ve paylaşımı amacıyla kendi aralarında yaptıkları gizli ve özel anlaşmalardan bahseden Toynbee, bu devletlerin ruhsal durumundan şu şekilde bahseder:

“Savaş sonucunun başarılı olmasını bekleyen itilaf devletleri temsilcileri, sanki dünyadaki insanlar ve ülkeler, bir devlet adamının eğlencesiymişçesine, bir yap-bozu bozup, karıştırıp, yeniden yerleştirir gibi imparatorluğu dilimleyip ondan kopardıkları parçalarla yeni ülkeler kurmanın planlarını yaptılar. Osmanlı Đmparatorluğu’nun geniş topraklarının kaderi, bu bireysel kararların çizeceği yola bağlıydı.” 200 “Kamp ateşinin etrafındaki kurtlar gibi, galip devletler aç gözlerle sinsice eşiğin etrafında dolaşıyorlardı. Emperyalizm aç gözlüydü ve Türkiye’nin doğası zengindi.” 201

2.2.2.4.2.2.1 1919 Sonrası Dönem Şartları

2.2.2.4.2.2.1.1. Milli Mücadele

Toynbee, 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların Đzmir’i işgalini Milli Mücadeleyi yara-tan olay ve Mustafa Kemal’i bu hareketin lideri olarak ifade ediyor. 202

Milli Mücadele güçleri için yapılan değerlendirme çok ilginçtir:

“Bazıları çıplak ayakla, bazıları yarı çıplak, çoğu üniformasız olan bu kişilerin ba-zıları zorla, baba-zıları da gönüllü olarak orduda yer aldılar. Söylendiğine göre bunların birçoğu maceraperest ve Dünya Savaşı esnasında Pontus ve Đç Anadolu’daki Ermeni ve Yunan halkını yok etmeleri için Talat Paşa tarafından hapishanelerden salıverilmiş ayak

198 A.g.y. 199 A.g.e., s. 55-56 200 A.g.e., s. 66 201 A.g.y. 202 A.g.e., s. 69

61 takımı idi. Daha sonraları yağma ve kişisel kazanç beklentisinde olan kişiler de Mustafa Kemal’in kuvvetlerine katıldı. General ayrıca Đmparatorluk ordusunun eski subayların-dan oluşan bir kaynağa da sahipti. Ateşkes bunları gerek Đstanbul gerekse imparatorlu-ğun diğer kentlerinde işsizlik ve açlığın kucağına atmıştı. Osmanlı ordusunda 25.000 subay vardı ve bunların önemli bir bölümü Türk değil; Osmanlı’nın diğer milletlerin-den, Arnavutlar’dan, Kürtler’den ve Araplar’dan oluşmaktaydı. Bu eski subaylardan tahminen 5.000 kadarı hayatlarını kazanmak için kolay bir yol olduğundan dolayı Mus-tafa Kemal’in ordusuna katıldılar. MusMus-tafa Kemal Türk milli ordusunu oluşturan bu karma kuvvetlerle, Türklerin anayurdunu Yunanlılara karşı savunmaya hazırlandı.” 203

2.2.4.2.2.1.2. Misak-ı Milli

Misak-ı Milli, Toynbee tarafından Türk milletinin “bağımsızlık ilanı” ve “Batı modelinde güçlü bir Türk Devleti’nin yapısını oluşturan” bir belge olarak ifade edil-mektedir. 204 “Misak-ı Milli bir Türk Magna Carta’sı ve Đnsan Hakları Beyanname-si’dir.” 205

2.2.2.4.2.2.1.3. Sevr Anlaşması

Toynbee’ye göre Osmanlı delegeleri tarafından “itaatkâr bir şekilde imzalanan” Sevr, “Batı yayılmacılığın en şiddetli örneklerinden biridir.” 206

2.2.2.4.2.2.1.4. Türkiye Büyük Millet Meclisi

23 Nisan 1920’de kurulan meclisin yapısı şu sözlerle ifade ediliyor: “Halkın va-tanseverlik hassasiyeti nedeniyle iki partili bir sistem ihtimali yoktu. Tüm gruplar ken-dini milli güvenlik ülküsüne adamıştı. Uyumsuz olan gruplar sadece; Đstanbul’da itilaf devletlerinin ve onlar tarafından desteklenen sultanın tesiri altındaki gerici sultan taraf-tarları, farklı ırk ve dine ait azınlıklar (daha sonra neredeyse bunların tamamı sınır dışı edilmiştir) ve Mustafa Kemal’in gittikçe artan gücünü kıskanan ve Avrupa’yla flört eden eski ‘Jön Türkler’di.” 207

203 A.g.e., s. 87-88 204 A.g.e., s. 78 205 A.g.e., s. 116 206 A.g.e., s. 70 207 A.g.e., s. 83-84

62