• Sonuç bulunamadı

BATI’NIN ĐSLAM VE TÜRKĐYE SĐYASETĐNĐN TEORĐK ARKAPLANI

2.3. BATI’NIN ĐSLAM VE TÜRKĐYE SĐYASETĐNĐN TEMSĐLĐ TEORĐS- TEORĐS-YENLERĐ: TOYNBEE VE HUNTINGTON

2.2.1. ARNOLD J. TOYNBEE

2.2.2.3. Din Olgusu

2.2.2.3.1. Đslam ve Đslam Dünyası

Toynbee, tek tanrıcılığı, Đslam’ın insanlığa verdiği yaratıcı armağan olarak görür ve “bu armağanı iyi korumak zorundayız”, der. 138 Onun, Đslam’ın tektanrıcılığı üzerine söyledikleri bununla sınırlı değil: “Müslümanlara göre Beni Đsrail peygamberlerinin hepsi doğruydu, Đsa ise Tanrı’nın son peygamberi Muhammed’den önce gelen büyük ve sonuncu peygamberlerdendi. Müslümanların kavgası Đsa peygamberle değil; Rum ilini Yunan çoktanrıcılığına ve putperestliğine teslim eden Hıristiyan kilisesiyleydi. Tek Al-lah inancına yapılan ihaneti, Đslam, Đbrahim peygamberin temiz dinine dönerek düzelt-mişti. Bir yanda Hıristiyan çok tanrıcılığı, öbür yanda Hint çok tanrıcılığı arasında Đslam tek tanrıcılığın ışığını yakarak, dünyayı yeniden umutlandırdı.” 139

Toynbee’nin Đslam’ın hac ibadetine bakışı ise şöyle: “Đslam’ın hac kurumu, farz olan bir yolculuğu yerine getirmenin ötesinde, bir simge olarak bütün Müslümanları birbirine bağlayan kardeşlik ruhunu simgeleyen bir yolculuk.” 140

Toynbee Đslam’ı Batı’ya karşı birçok açıdan avantajlı görüyor. Öncelikle, Đslam geleneği kardeşliğinin, sosyal ihtiyaçların karşılanması açısından, Batı geleneklerinin

133 Toynbee; 2004, s. 82 134 A.g.e.; s. 138 135 A.g.e.; s. 11 136 Toynbee; 2002, s. 22 137 Toynbee; 2004, s. 82 138 A.g.e.; s. 77 139 A.g.e.; s. 68 140 A.g.e.; s. 76-77

48 özgürlüklerine kıyasla daha ideal gözüktüğünü ifade eder 141 ve Batı toplumu içerisin-deki biri psikolojik diğeri maddi olan iki tehlikeye yani, ırkçılık ve alkolizm sorununa değinirken şunları söyler:

“Kabul edildiği zaman Đslami ruh, bu hastalıkları, yüce bir ahlak ve toplumsal de-ğerle yok edecek kadar güçlü.” “Müslümanlar arasında ırkçılığın kaldırılışı, Đslam’ın kalıcı ahlaksal başarılarından birisi.” 142 “Đslam ruhunun, barışı seven, hoş görülü ve ırkçılığa karşı olan kişilerin yararına bir destek olabileceği akla yatkın geliyor.” 143

Bu noktada Toynbee bir uyarı yapıyor:

“…Orta Afrika ve Endonezya’da, Batılı öncüler tarafından ruhsal düzlemde açılan boşluklara Đslam, bir ruhsal güç olarak, yerleşme fırsatını ele geçirmiştir ve eğer bu böl-genin yerlileri ruhsal bir devleti ele geçirmeyi başarırlarsa, bu, boşluğu güzelce doldu-ran Đslami ruhla olacaktır. Bu ruh kendini birçok pratik biçimlerde gösterir ve bunlardan bir tanesi dinen yasak olan içkiden kurtuluştur.” 144

Toynbee, Đslam’ın dünya üzerindeki işçi sınıfıyla ilgili olası etkisini şöyle ifade ediyor:

“…Đslam’ı, Batı toplumunun dünyaya ağını gerip, bütün insanlığı saran işçi kala-balığı üzerinde de düşünebiliriz. Bu olasılıklar, bugün insanlığın kendini içinde bulduğu durumun bir rastlantı olmadığını göstermekte. Dünyanın Batı tarafından zaptının neden olduğu karışıklığın, yavaşça ve barışçıl bir biçimde yeni yaratıcı değişikliklerin biçim-leneceği bir senteze doğru gittiğini öne sürüyorlar. Ne var ki bu somut bir olayla doğru-lanması gereken bir önsezi değil. Bir karışıklık bir sentezle sona erebileceği gibi, bir felaketle de sonuçlanabilir ve Đslam, kalabalık işçi sınıfının Batılı üstatlarına karşı sert tepkisine karşın daha değişik bir rol oynayabilir.” 145

141 Toynbee; 2002, s. 33 142 Toynbee; 2004, s. 174 143 A.g.e.; s. 175 144 A.g.e.; s. 176-177 145 A.g.e.; s. 177

49 Toybee bu felaket olasılığını “Panislamizm” in hayata geçmesiyle mümkün görü-yor. Ona göre Panislamizm, “ovanın üzerine yayılan bufalo sürüsünü harekete geçirip düşman göründüğü zaman boynuzlamaya hazırlanan bir içgüdü”dür. 146

“Panislamizm uykudadır, ne var ki, Batılılaşmış dünyanın proleter kalabalığı Batı sömürgeciliğine karşı ayaklanıp anti-Batıcı bir hareket oluşturursa, uyuyan devin uya-nabileceğini hesaba katmak zorundayız. Bu çağrının, Đslam’ın militan ruhunu -kış uyku-suna yatmış gibi görünüyorsa da- uyandırıp zafer dolu bir çağa yöneltmede, hesap ede-mediğimiz etkinlikleri olabilir. Geçmişte Đslam, Doğulu bir toplumu Batı saldırısına karşı çok güzel ayaklandırmıştı. Peygamber’in ilk izleyicileri zamanında Đslam, Suriye ve Mısır’ı bin yıldır ellerinde tutan Helen egemenliğinden kurtarmıştı. Zengi, Selahaddin Eyyubi ve Memlukler zamanında Đslam, Haçlı Seferlerine ve Moğol istilası-na karşı durdu. Eğer insanlığın bugünkü durumu bir “ırk savaşı”istilası-na yol açacaksa, Đslam, tarihi görevini yapmak üzere bir kere daha çağrılmalıdır. Dileyelim ki böyle bir savaş çıkmaz.” 147

Toynbee, Đslam Dünyasının Batı hâkimiyeti karşısındaki tepkisini, tarihte Hele-nizm’in etkisiyle “Zealot” ve “Herodian” adıyla ikiye bölünen Yahudilere benzeterek açıklıyor:

“Zealot, bilinmeyenden kaçan; yabancı birisi karşısına son model silahlarla çıkıp, üstün taktiklerle savaşa giriştiğinde ve bu karşılaşmada durumu kötüye gittiğinde, kendi geleneksel savaş tekniğini titiz bir biçimde uygulayan insandır. Aslında Zealotluk, dış bir zorlamayla eskinin diriltilmesidir ki bunun en güzel örneklerini çağdaş Đslam dünya-sında, Kuzey Afrikalı Sunûsîler ve Orta Arabistanlı Vahhâbîler veriyorlar. Bu Đslamcı Zealotların en belirgin özelliği, bunların, modern dünyanın ticaret yollarından uzakta, verimsiz, az nüfuslu topraklarda yaşıyor olmaları ve petrol çağının başlangıcına kadar da Batı yatırımına ilgisiz kalmaları.” 148

“Herodian, bilinmeyenin tehlikesinden korunmak için en etkin yolun, sırrını keş-fetmekte yattığı ilkelerine göre hareket eden insandır; kendisinden becerili ve daha iyi

146 A.g.y.

147 A.g.e.; s. 179

50 silahlanmış olan birisiyle karşılaştığında geleneksel savaş tekniğini unutarak düşmanı-nın taktik ve silahıyla savaşmayı öğrenen insandır. Eğer Zealotluk dış baskıyla diriltilen eskinin bir çeşidiyse Herodianlık aynı dış baskıyla diriltilen bir kozmopolitlik çeşididir. … Đslami Zealotluğun kaleleri olan vahalar bütünüyle ulaşılamayacak yerlerde; Đslami Herodianlığın yeşerdiği yerler, büyük ticaret yollarının geçtiği Đstanbul Boğazı ve Sü-veyş Kanalı’na yakın bölgelerde. Bu yüzden, stratejik ve ekonomik yönden oldukça önemli olan ülkelerin iki başkenti olarak Kahire ve Đstanbul, Batının ağlarını Đslam’ın kalesine atmaya başladığı andan beri, Batılı yatırım için en çekici şehirler olmuşlardır.”

“Güçlü olan yabancı kuvvetlerin etkisiyle oluşan iki karşılıktan en etkininin Herodianlık olduğu ortada. Zealot, kendisini izleyenlerden kurtulmak isteyen devekuşu-nun başını kuma sokması gibi, geçmişe sığınmaya çalışırken, Herodian bugünü yürekli-ce karşılayıp geleyürekli-ceği araştırır. Zealot içgüdüyle hareket ederken, Herodian aklıyla ha-reket eder. Herodian; Zealot olsun Herodian olsun, Zealotvari tepkiyle baş etmek için akıl ve irade isteyen ikili bir çaba göstermek zorunda.” 149

Toynbee’ye göre Herodianlık, dünyayı saran amansız Batı tehlikesine karşı Zealotluktan daha etkili bir karşılık olmasına rağmen gerçekte iyi bir çözüm değil. 150 Đki zayıflığı mevcut. Birincisi, Herodainlığın yaratıcı değil, öykünmeci olması. “Bu yüzden bir başarıya ulaşsa bile, insana özgü bir yaratıcılığı geliştirmek yerine öykündü-ğü toplumun makine yapımı maddelerini geliştirmek zorunda. Đkincisi ise, Herodianlığın bu yolu seçenlerden ancak bir azınlığı kurtuluşa erdirebileceği gerçeğidir. … Bunların yazgısı, öykündükleri toplumun işçi sınıfını arttırmaktır.” 151 Bu noktada Toynbee, “Herodian Türkiye” ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında yapılan devrimleri dile getirir.

Toynbee Batı’nın gözüyle komünizm ve Đslam arasında bir bağlantı kuruyor: “Günümüzde komünizmin yaptığını aynı nedenlerle XVI. yüzyılda Đslam, Batılı yürek-lere bir isteri vererek yapmaktaydı. Đslam da komünizm gibi, Batılı inanışın belli bir öğretiye dayanmayan bir uyarlaması olan anti-batıcı bir hareketti.” 152 Rusya’nın rolü,

149 A.g.e.;, s. 166-167

150 A.g.e.;, s. 167

151 A.g.e;, s. 169-170

51 geçmişte Đslam’ın oynadığı roldür. 153 “Komünizm Hıristiyanlığın Batıl inancı olarak kabul edildi ve aynı kabul Đslam için de geçerli oldu. Đslam, komünizm gibi bugünkü Hıristiyanlığın suistimal edilmesini kullanarak kendi reform programı ile bu suistimale karşı başarılı olmuştur.” 154

Toynbee’ye göre Đslam, Batı’nın olumsuz şartları göz önüne alındığında çok dik-kat edilmesi gereken bir yerde durmaktadır. “Bugün Batının etkisi karşısında Đslam her durumuyla hareket halinde. Batı uygarlığının proleter dünyasına el atan Đslam’ın, gele-ceği etkileme konusunda Hindistan, Uzakdoğu ve Rusya ile yarışabilegele-ceğini haber veri-yor.” 155

2.2.2.3.2. Hıristiyanlık

Öncelikle belirtmek gerekir ki Toynbee’nin Đslam’ı gündeme getirmesi ve onun hakkında çok şey söylemesine -bunların çoğu olumlu gözükse de- rağmen durduğu yer,

Đsa’yla peygamberliğin bittiği 156, büyük dinlerin Hıristiyanlıkla son bulduğu ger-çekliğidir. 157

Din kurumunun hayati önem kazanmasının, din kurumunu cazibe merkezi yapa-cak olduğunun altını çizen Toynbee Hıristiyan Batı’ya, en önemli rakip din olan Đslam’a göre hazırlıklarını yapması gerektiği yönünde uyarılar yapmaktadır. Toynbee’nin bura-da altını ısrarla çizerek gündeme getirdiği kavram “teknoloji”dir.

“Saldırgan bir yabancı din, gerçekte, saldırıya uğrayan toplum için, saldırgan Batı teknolojisinden daha büyük tehlike arz etmektedir. … Teknoloji ilk etapta yüzeysel alanda rol oynarken, din ise direkt köke iniyor. Yabancı teknoloji, manevi hayatı parça-layarak sonuç itibarı ile aynı etkiyi toplumda gösteriyor ama bu etkinin su yüzüne çık-ması için belirli bir zamanın geçmesi gerekiyor. Bu sebeple kendisini din olarak göste-ren saldırgan bir medeniyet, kendini teknoloji olarak göstegöste-ren medeniyetten

153 Toynbee; 2002, s. 23 154 A.g.e;, s. 23-24 155 Toynbee; 2004, s. 173 156 A.g.e; s. 207 157 A.g.e; s. 207, 208, 209

52 dir ki, daha kuvvetli ve daha hızlı bir muhalefet uyandırır.” 158 “Alışılmadık bir teknolo-jiyi kabul etmek, alışılmadık bir dini kabul etmekten daha kolaydır.” 159

Toynbee bu noktada Batı’nın bir tarihi pratiğini gündeme getiriyor:

“Batı, Uzak Doğu halkına Batı hayat tarzını, din ve teknolojisiyle birlikte bir bü-tün olarak vermek istedi ve maalesef bu atak sonuç getirmedi. Oyunun ikinci bölümün-de ise şunu gördük; Batı, aynı Uzak Doğu halkına, Batı mebölümün-deniyetinbölümün-den dinin içerisin-den çıkartıldığı ve din yerine teknolojinin merkezi unsur yapıldığı, seküler bir kısım sunmuştur. 17. yüzyılın sonlarında bizim medeniyetimizin dini esaslarından ayrılmış olan bu teknolojik parça, zamanla din dâhil teknolojisi ve her şeyiyle bir bütün halinde Batı hayat tarzını daha önce reddetmiş olan Uzak Doğu’ya nüfuz etmeyi başarmıştır.” 160

Toynbee, Hıristiyan Batı dünyasına yaptığı uyarılarına tarihten verdiği örneklerle devam ediyor ve yapılan yanlışların altını çiziyor. Đlk örnek XV. yüzyıldan:

“… Đstanbul’un 1453 akşamı ikinci ve son kez düştüğü sırada, Yunanlılar için son özgürlük fırsatı iki yabancı ve iğrenç boyunduruktan birini seçmek zorunda kalmıştı. Bu üzücü seçimle karşılaşan Yunanlı Ortodoks Hıristiyanlar Batılı hizipçi Hıristiyan arka-daşlarının boyunduruğunu şiddetle reddederek, gözleri açık Müslüman Türklerin bo-yunduruğunu seçtiler. Onlar Đstanbul’da “Kardinal’in ya da Papa’nın tacını görmekten-se, Muhammed’in sarığını görmeyi” tercih edeceklerdi.” 161

Diğer bir örnek Cizvit Papazlarının XVI-XVII. yüzyıllar arasındaki Asya tecrübe-leri hakkında. Toynbee burada Hıristiyanlık mesajının dünyaya ulaştırılmasının bir tür formülünü veriyor ve gelecekle ilgili umudunu ifade ediyor:

“Cizvitler, Batı medeniyetinde olup da Hıristiyanlıkla alakası olmayan şeyleri Hı-ristiyanlık’tan çıkararak, Hıristiyanlığı Batı’ya ait bölgesel bir din olarak değil de, tüm insanlığa gönderilmiş bir mesaj ve evrensel bir din olarak Hindu ve Çinlilere sunmaya

158 Toynbee; 2002, s. 58

159 A.g.e.; s. 55

160 A.g.e.; s. 66

53 çalıştılar. Cizvitler, Hıristiyanlığı ikincil ve gereksiz Batı aksesuarlarından ayıklamışlar ve onun esasını Çinli’ye Çinli, Hintli’ye Hindu fikri ve edebi biçimi altında sunmuşlar-dır. Bu sunum Asya’nın hissiyatına uygun düşmeyecek hiçbir Batı işletmesini taşımı-yordu. Bu girişim ilk etapta, Hindistan ve Çin’le hiçbir alışverişi olmayan, o günün Roma Katolik kiliselerinin içinde bulunduğu yanlışlıklar sonucunda başarısız oldu. Fa-kat Hindistan ve Çin’in hala haritada yer almasını ve Hıristiyanlığın egemenliğini dik-kate alınca bu tecrübenin tekrar yapılmasını bekleyebilir ve ümit edebiliriz. Komüniz-min Çin’de Batı medeniyetine karşı kazanmış olduğu bu zafer, bugün henüz tarihi uf-kumuz altında bulunan gelecekte Hıristiyanlığın Çin’de bir geleceği olmayacağının deli-li değildir.” 162

Toynbee, Hıristiyan Batı Medeniyeti’nin dinsel sorumluluğu yönündeki çabasını ve gelecekle ilgili bir umudunu dile getiriyor:

“Bizim laik Batı uygarlığımız Hıristiyanlığın bütün dünyaya yayılmasını sağlamak yolunda tarihsel görevini yerine getiriyor. Henüz bizim bir Roma Đmparatorluğumuz yok, ne var ki bu yolda verdiğimiz savaş onu getirebilir.” 163