• Sonuç bulunamadı

BATI’NIN ĐSLAM VE TÜRKĐYE SĐYASETĐNĐN TEORĐK ARKAPLANI

2.3. BATI’NIN ĐSLAM VE TÜRKĐYE SĐYASETĐNĐN TEMSĐLĐ TEORĐS- TEORĐS-YENLERĐ: TOYNBEE VE HUNTINGTON

2.2.2. SAMUEL P. HUNTINGTON

2.2.2.7. Batı Medeniyetinin Geleceği

Huntington’un “Đslam’ın Dirilişi ve Asya’nın ekonomik dinamizmi” olarak adlan-dırdığı iki gelişme sürecini, potansiyel olarak, Batı’ya tehdit oluşturduğunun kanıtı ola-rak ileri sürerken Batı için çıkış yollarını gösteriyor. O’na göre Batı “bir yenilenme sü-recinden geçebilir, dünya meselelerindeki azalan etkisini tersine çevirebilir ve diğer medeniyetlerin izleyeceği ve öyküneceği liderlik konumunu yeniden pekiştirebilir.”353

Huntington, Batı’nın ekonomi ve demografiden daha önemli bulduğu sorunları şunlardır: Batı’daki ahlâkî çöküş, kültürel intihar ve politik uyumsuzluk. O’na göre Batı’nın Dünya üzerinde gelecekteki etkisi de “kesinlikle Müslümanların ve Asyalıların ahlâkî üstünlüklerini ileri sürmelerine yol açan bu gidişatlarla başa çıkmadaki başarısına bağlıdır.”354 Yapılacak iş, Hıristiyanlığın erozyona uğramasını engellemektir.355

Huntington, vatandaşı olduğu ABD’ne büyük önem ve buna bağlı bir sorumluluk yüklüyor:

ABD’nin ulusal kimliğini oluşturan iki temel bileşenine sahip çıkması gerekiyor.

Amerikan Đnancı ilkeleri (özgürlük, demokrasi, bireysellik, yasa karşısında eşitlik,

anayasalcılık, özel mülkiyet) ve birtakım entelektüel çevrelerin çokkültürlülük adına saldırdıklarını ifade ettiği Batı medeniyeti. Bu iki bileşenin reddedilmesi ABD’nin hat-ta Batı medeniyetinin sonu anlamına gelir.356 “Batılı liderlerin birincil sorumluluğu, Batı’nın imajını temel alarak diğer medeniyetleri yeniden şekillendirmeye çalışmak değil (kaybolan güçlerinin ötesinde bir şeydir bu) , Batı medeniyetinin benzersiz özel-liklerini muhafaza etmeye, savunmaya ve yenilemeye çalışmaktır. En güçlü Batı ülkesi

351 A.g.e.; s. 267 352 A.g.y. 353 A.g.e.; s. 453 354 A.g.e.; s. 456, 457 355 A.g.e.; s. 458 356 A.g.e.; s. 458-462

105 olduğu için de, bu sorumluluk kaçınılmaz olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne ait-tir.”357

Huntington Batı’nın azalan gücüne rağmen Batı medeniyetinin korunması için ABD’nin ve Avrupalı ülkelerin çıkarına olduğuna inandığı şeyleri sıralıyor:358

1. Daha büyük siyasi, ekonomik ve askeri bütünlük sağlamak ve diğer medeniyet-lere bağlı devletlerin aralarındaki farklılıkları istismar etmelerini engelleyecek şekilde politikalarını uyumlu hale getirmek.

2. Merkez Avrupa’nın Batılı devletlerini (Visegrad ülkeleri, Baltık cumhuriyetleri, Slovenya ve Hırvatistan) Avrupa birliği ve NATO’ya dahil etmek.

3. Latin amerika’nın “Batılılaşması”nı teşvik etmek ve Latin Amerika ülkelerinin Batı’yla daha da yakınlaşmasını desteklemek.

4. Đslam ve Çin devletlerinin konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan askeri güç gelişimini kısıtlamak.

5. Japonya’nın Batı’dan uzaklaşıp Çin’le yakınlaşmasını yavaşlatmak.

6. Rusya’yı Ortodoksi’nin çekirdek devleti ve güney sınırlarının güvenliğinden meşru çıkarı olan büyük bölgesel bir güç olarak kabul etmek.

7. Batı’nın medeniyetler üzerindeki teknolojik-askeri üstünlüğünü korumak. 8.En önemlisi, diğer medeniyetlerin meselelerine yönelik Batı müdahalesinin, çokmedeniyetli bir dünyada istikrarsızlık ve küresel çatışma kaynağı olabileceğini kabul etmek.

Huntington çokmedeniyetli yapının altını çizerken dünyanın büyük dinleri olarak ifade ettiği Batı Hıristiyanlığı, Ortodoksi, Hinduizm, Budizm, Đslam, Konfüçyusçuluk, Taoculuk ve Musevilik’e gönderme yaparak bu dinlerin kimi kilit değerleri ortaklaşa

357 A.g.e.; s. 468

106 paylaştığını söylüyor.359 Bunu ifade eden Huntington’un eserinin son sayfasındaki söz-leri Batı medeniyetine yüklediği anlamı vermesi açısından hayati önem arz ediyor:

“Hem barışın hem de Medeniyetin geleceği, dünyanın büyük medeniyetlerinin po-litik, ruhani ve düşünsel liderleri arasında anlayış ve işbirliğine bağlı. Medeniyetler Ça-tışmasında Avrupa ve Amerika ya kenetlenecek ya da ayrılacak. Daha büyük bir çatış-mada, Medeniyet ve barbarlık arasındaki küresel ‘gerçek bir çatışma’da, dünyanın bü-yük medeniyetleri, din, sanat, edebiyat, felsefe, bilim, teknoloji, ahlâk ve sevecenlik alanında kat ettiği zengin başarılarıyla birlikte, ya kenetlenecek ya da ayrılacaktır. Be-lirmekte olan çağda, medeniyetlerin çatışması, dünya barışının karşısındaki en büyük tehlikedir ve medeniyetlere bağlı uluslar arası düzen bir dünya savaşına karşı en büyük güvencedir.”360

2.2.2.8. Đslam ve Đslam Dünyası

Huntington’a göre, Đslam ülkelerinin çoğunda demokrasinin ortaya çıkmasındaki başarısızlığın nedeni Đslam kültürüdür.361 Huntington, çalışmasında fikirlerine sıkça başvurduğu ve övdüğü Daniel Pipes’tan yaptığı alıntıyla Đslam toplumlarının gelişmesi için izlemeleri gereken yolu gösteriyor:

“Anomiden kaçabilmek için Müslümanların tek bir seçeneği vardır; çünkü mo-dernleşme Batılılaşmayı gerektirir… Đslamiyet momo-dernleşmeye alternatif bir yol getir-memektedir… Müslümanlar ancak Batı modelini açıkça kabul ettikten sonra teknolojiye ayak uydurup ve gelişmek konumuna kavuşabilirler.”362

Huntington, sayısal verilerden faydalanarak, Đslam ile Hıristiyanlığın birbirlerinin mutlak rakipleri olduğuna vurgu yapıyor. Bu rekabet içinde uzun vadede kazananın “Muhammed” yani Đslam olduğunu ifade ediyor:

359 A.g.e.; s. 482

360 A.g.e.; s. 484

361 A.g.e.; s. 27

107 “Hıristiyanlık din değiştirme yoluyla yayılırken, Đslamiyet hem din değiştirme hem de nüfusun çoğalmasıyla artmaktadır. Dünyadaki Hıristiyanların oranı 1980’lerde en yüksek düzeye, yüzde 30’a gelmiş bir süre değişmemiştir ve şu anda azalmaktadır. Tahminen 2025 yılında dünya nüfusunun ancak yüzde 25’i Hıristiyan olarak kalacaktır. Yüksek nüfus artışı nedeniyle dünyadaki Müslümanların oranı dramatik bir biçimde artmaya devam edecektir… Büyük bir olasılıkla 2025 yılında dünya nüfusunun yüzde 30’unu oluşturacaklardır.”363

Huntington, Batı Medeniyeti’ne karşı iki temel meydan okumadan biri olarak gördüğü “Đslami Yeniden Doğuş”la (diğeri Asya’nın meydan okuması) Marksizm ara-sında paralellik kuruyor:

“Siyasal görünüşleri bakımından Đslami Yeniden Doğuş, kutsal kitapları, mü-kemmel toplum vizyonu, temel değişim isteği, varolan güçlerin inkarı ve ılımlı reform-cu çizgiden şiddete dayanan devrimci çizgiye kadar değişiklik gösteren ideolojik farklı-lıklarıyla birlikte, belli ölçüde Marksizme benzemektedir.”364 Bu düşüncesini daha da farklı bir noktaya götüren Huntington “Đslami Yeniden Doğuş”la Protestan Devrimi karşılaştırması yapıyor:

“Bunların her ikisi de varolan kurumların çürümesine ve yozlaşmasına karşı tepki-lerdir. Bunlar yine her iki dinin daha saf ve daha emredici dönemlerine dönme isteğidir. Her ikisi de çalışmayı, düzeni ve disiplini övmekte ve ortaya çıkmakta olan dinamik orta sınıf halka hitap etmektedir. Her ikisi de kollarıyla karmaşık hareketlerdir. Bunlar Lutherizm ve Kalvinizm, Şii ve Sünni köktencilik olarak iki temel kola ayrılmaktadır. Hatta Đslami yeniden Doğuş ile Protestan Devrimi, John Calvin ve Ayetullah Humeyni ve toplumlarına zorla kabul ettirmek istedikleri manastır disipliniyle paralellik göster-mektedirler.”365

Huntington, Đslam medeniyetinin çekirdek bir devletten yoksun olduğunu ifade ediyor366 ve bu durumun Đslam’ı niteleyen yaygın iç ve dış çatışmalara büyük katkısı

363 A.g.e.; s. 85

364 A.g.e.; s. 154-155

365 A.g.e.; s. 155

108 olduğu söylüyor.367 O’na göre Đslam medeniyetinin çekirdek devlet adayı şu şartlara sahip olmalıdır: “Ekonomik kaynaklara, askeri güce, güçlü bir örgütlenmeye, Đslami bir kimliğe sahip olmak ve ümmete hem siyasal hem de dinsel düzeyde liderlik etmek zo-rundadır.”368 Đslam dünyası içinde bu konuma yerleşebilecek aday ülkeleri (Endonezya, Mısır, Đran, Pakistan, Suudi Arabistan ve Türkiye) sıralayan Huntington bu ülkelerin içinde en büyük potansiyelin Türkiye olduğunu söylese de saydığı hiçbir ülkenin çekir-dek devlet olma gereklerine tam sahip olmadığının altını çiziyor.369

2.2.2.9. Türkiye

Cumhuriyet öncesi Đmparatorluk döneminden bahseden Huntington şunu ifade ediyor: “Osmanlı Đmparatorluğu her ne kadar Avrupa olarak kabul edilen yerlerin dörtte birini kontrol etmişse de, Đmparatorluk Avrupa uluslar arası sisteminin bir üyesi olarak kabul edilmemiştir.”370 Bununla birlikte Osmanlı Đmparatorluğu yıkılana dek Đslam me-deniyetinin çekirdek devleti olmuştur.371

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve icraatlarını mercek altına alan Huntington derin analizlere giriyor ve hocası olan Toynbee’ye başvuruyor. Toynbee’nin Herodianizm (modernleşme ve Batılılaşmanın birlikte kabul edilmesi) olarak adlandır-dığı Batılılaşma tipinden -Mustafa Kemal’e nispet ederek- Kemalizm olarak bahsedi-yor.

Soğuk Savaş sonrası oluşturulan kültür eksenli siyasetlerin öneminden bahseden Huntington, AB ve Türkiye sürecini örnek olarak veriyor:

“Avrupa’nın güçlü devletleri, Müslüman bir ülke olan Türkiye’yi Avrupa Birliği içinde görmek istemediklerini açıkça belli ettikleri gibi, Avrupa kıtasında ikinci bir

367 A.g.e.; s. 261 368 A.g.y. 369 A.g.e; s. 261-264 370 A.g.e.; s. 64 371 A.g.e.; s. 261

109 Müslüman devletin, Bosna’nın bulunmasından hoşlanmadıklarını da gizlememekte-dir.”372 Huntington AB sürecini yaşayan Türkiye için şunları da söylüyor:

“Avrupalılar Türklerin kültürel açıdan Avrupa’ya ait olmadığı kanısındadır. Bir gözlemcinin yorumuna göre, Avrupalıların ‘itiraf etmedikleri kâbusu’, ‘Batı Avrupa’da at süren Arap süvariler ve Viyana’nın kapılarına dayanmış Türklerdir’.”373

Soğuk Savaş dönemi mecburiyetlerle oluşturulmuş Türkiye-Yunanistan ittifakını bile “doğaya aykırı” bulan Huntington yeni süreçle birlikte bunun devamının anlamsız hale geldiğini söylüyor.374

1990’lı yıllarla Türkiye’de Đslam’ı yeniden canlandıran politikaların oluşturuldu-ğunu ifade eden Huntington, bunun halk arasında Batı karşıtı duyarlılıkları harekete geçirdiğini ifade ediyor.375 Yaşanan gelişmelerle Atatürk’ün mirasını aşındıran Đslami eğilimlerin yükselişi Huntington’a göre Türkiye’nin bölünmüş bir ülke olmaya devam edeceğini garantilemektedir.376

Türkiye’yi potansiyel olarak, Đslam medeniyetinin en büyük çekirdek devleti ada-yı –bunu lider devleti olarak da ifade edebiliriz- olarak veren Huntington bunun gerçek-leşmesi için bir yol öneriyor ve hatta Türkiye’ye rol biçiyor: “Türkiye kendisini laik bir ülke olarak tanımladığı sürece Đslam’ın liderliğine soyunma olasılığı yoktur.”377 O’na göre Türkiye bunu başarabildiği takdirde şu olur: “Türkiye bir noktada Batı dünyasına üyelik için yalvarıp duran bir dilenci olarak oynadığı hüsran verici ve aşağılayıcı rolden vazgeçip, Batı’nın temel Đslami muhatabı ve düşmanı olarak oynadığı çok daha etkileyi-ci ve onurlu tarihsel rolü yeniden üstlenmeye hazır hale gelebilir.”378 “Balkanlar, Orta Doğu, kuzey Afrika ve Orta Asya’daki Müslümanlarla kapsamlı tarihsel bağlantılara sahip olması bakımından Türkiye’nin Müslüman ülkeler arasında benzersiz bir yeri var-dır… Güney Afrika’nın ırk ayrımcılığını ilga etmesi gibi, kendine yabancı olduğu ge-rekçesiyle laikliği kaldırıp, kendi medeniyet kümesinde bir parya konumundan çıkarak

372 A.g.e.; s. 174-175 373 A.g.e.; s. 209 374 A.g.e.; s. 175-176 375 A.g.e; s. 214 376 A.g.y. 377 A.g.e.; s. 263 378 A.g.y.

110 bu medeniyetin lideri haline gelebilir… Ama bunu yapabilmek için Atatürk’ün mirasını, Rusya’nın Lenin’in mirasını reddedişinden daha eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır.” Huntington’a göre böyle bir hamle, gerekli siyasal ve dinsel meşruluğu kendisinde toplamış olan Atatürk kalibresinde bir lideri gerekli kılar.379

2.2.2.9.1. Mustafa Kemal Atatürk

Huntington, Mustafa Kemal’i “Osmanlı Đmparatorluğu’nun kalıntılarından yeni bir Türkiye yaratan” ve “ülkeyi modernleştirmek, yani Batılılaştırmak için büyük çaba-lara girişmiş” bir şahsiyet oçaba-larak değerlendiriyor. O’na göre Atatürk, “ülkenin Đslami geçmişini reddederek Türkiye’yi ‘parçalanmış bir ülke’ durumuna getirmiştir.”380 Dik-katlice hesaplanmış bir dizi devrim yoluyla halkını Osmanlı ve Müslüman geçmişinden uzaklaştırdığı iddia edilen Atatürk, homojen bir ulus devlet meydana getirmek istemiş ve bu süreçte Ermeniler ve Yunanlılar ülkeden zorla kovulmuş ve öldürülmüştür.381 Huntington’a göre Atatürk “Batılı tipte cumhuriyetçi bir siyasal rejim kurdu. Dinsel otoritenin asli kaynağı olan halifeliği kaldırdı, geleneksel eğitime ve din işleri bakanlık-larına son verdi, bağımsız din okullarını kapattı, Đslam hukukunu uygulayan dinsel mahkemeleri lağvetti… Đslam’ın devlet dini olmasına resmen son verdi…”382

Huntington “Kemalist” tutum sergileyen ülkeler hakkındaki fikirlerini söylerken isim vermeden Mustafa Kemal’e sert eleştiri getiriyor:

“Toplumlarının kültürünü kökten yeniden şekillendirebileceklerini düşünecek ka-dar kibirle dolup taşan siyasi liderler başarısız olmaya mahkûmdur. Batı kültürünün bazı unsurlarını toplumlarına sunabilirlerse de, kendi yerli kültürlerinin çekirdek öğelerini ortadan kaldırmaya ya da mütemadiyen bastırmaya güçleri yetmez. Bunun tersine, Batılı virüs başka bir toplumun bünyesine bir kez yerleşince onu silip çıkarmak zordur. Virüs varlığını sürdürür ama ölümcül değildir; hasta hayatta kalır ama asla eski haline tama-men kavuşamaz. Siyasal liderler tarih yapabilirler ama tarihten de kaçamazlar. Batılı

379 A.g.e.; s. 264

380 A.g.e.; s. 98

381 A.g.e.; s. 206

111 toplumlar yaratamayıp, bölünmüş ülkeler üretirler. Kendi ülkelerine kültürel bir şizofre-niyi yayarlar ve bu şizofreni de onların tanımlayıcı olan ve devamlılık arz eden özelliği haline gelir.”383