• Sonuç bulunamadı

Ortalama olarak her gün 31 sağlık çalışanı şiddete

Belgede Kıymetli okuyucularımız (sayfa 21-24)

uğramıştır.

Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde görevli Doç. Dr. Ahmet Oğuz Hasdemir ise asansörde hasta yakınları tarafından saldırıya uğradı.

Kafatası ve dizindeki kırıklar nedeniyle, acil ameliyata alındı ve hayati tehlike yaşadı.

• Adana’nın merkez Seyhan ilçesinde özel sağlık merkezinin acil servisinde görevli doktor, hasta yakını tarafından darp edildi.

• Muğla’nın Milas İlçesi’nde, elindeki kesik nedeniyle hastaneye gelen 32 yaşındaki Sinan Ç., tartıştığı görevli pratisyen hekim Dalga Avşar ve sağlık memuru Nevzat Yolaç’a saldırdı.

Arbede sırasında Yolaç’ın kolu kırıldı.

Bunca alınan önleme rağmen sağlıkta şiddetin istikrarlı bir biçimde neden artmaktadır.

Yaptırımlar ve düzenlemeler niçin beklenen etkiyi bir türlü verememiştir. Bu mesele önümüzdeki süreçte sağlıkta şiddetin önlenmesi adına yeni bir bakış açısı ortaya koymanın da zorunluluğunu göstermektedir.

1-) Tutuklu Yargılamanın Kâğıt Üstünde Kalması

Sağlıkta şiddette en önemli caydırıcı etkenlerden birisi tutuklu yargılama ile ilgili düzenleme yapılmasıydı.

18 Ocak 2014 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri

Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanunlarda

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da aşağıdaki

düzenleme yapılarak sağlık kurum ve kuruluşlarında personele karşı görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu tutuklama nedeni olarak düzenlendi

MADDE 47 – 3359 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 12 – Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklama nedeni varsayılan suçlardandır.

Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan

personel, bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanmasında kamu görevlisi sayılır.”

Bu yasal düzenlemenin hayat bulacağı, ete kemiğe bürüneceği alan ise adliyelerdi. Her ne kadar yasal düzenleme kağıt üstünde tamamlanmış olsa da hukuki uygulanırlık olmadığı ve bu konuda gerekli uyarıların yapılmadığı sürece bunun etkili bir caydırıcılığa dönüşmesi çok zordu. Nitekim öyle de oldu. Sağlık çalışanlarına fiziksel şiddet uygulayanlar, adliyesin bir kapısından girip diğer kapısından ellerini kollarını sallayarak çıktılar. Sadece çok ağır darp olaylarında tutuklamalara şahit olabildik. O karlarda da şiddete uğrayanın görevi başındaki sağlık çalışanı olup olmaması fark etmiyordu. Sağlık Bakanlığı tutuklu yargılanmanın kâğıt üstünde kalmaması için yeterince çaba sarf etmemesi kamuoyu ve hukuk mekanizmalarını bu konuda yeterince bilgilendirmemesi ve adalet teşkilatının bu konuda hassasiyet göstermemesi

nedeniyle çok önemli bir caydırıcı tedbir boşlukta kalmış oldu.

Düzenleme iyiydi fakat uygulama olmayınca anlamsızlaştı.

2-) Medyada Sağlıkta Şiddetin Özendirilmesi

Sağlıkta şiddetin en aza indirilmesi için yapılacak çalışmalardan biride kamuoyuna bu yönde mesajlar vermekti. Bu amaçlar kamu

spotlarından daha etkili bir şekilde televizyonlarda dizi, yarışma ve diğer programlarda bunun vurgulanması gerekiyordu. Fakat bunun tam tersi oldu. Özellikle dizilerde sağlıkta şiddeti ile ilgili insanı dehşete düşürecek sahneler yayınlanmaktan imtina edilmedi.

Örneğin Show TV’de Cesur Yürek adlı bir, dizide ameliyathaneye elinde silahla giren

Bir kişi babasının ölümü halinde oradaki herkesin

“masada kalacağını” söyleyerek, ameliyathane personeli ve doktorları tehdit ediyor, buna rağmen ben bu şartlarda çalışamam diyen cerraha da;

“Senin elini keserim bir daha karına dokunamazsın” diyerek şiddet ve tehdit akıl almaz bir boyuta taşınmıştır.

Ameliyathane herkesin girebildiği, doktorun hastanın ölümünü engelleyemezse ölmeyi hak ettiği gibi çarpık bir zihniyetin dışa vurumu olan bu sahneler ne yazık ki toplumsal belleğe işlenmektedir.

Ayrıca hastaneler dizilerde kaçırılma ve cinayet olaylarının

yaşandığı, doktor önlüğü giyen katillerin tedavi görenleri yaralayıp öldürdüğü mekanlar olarak tasvir edilir olmuştur. Filmlerde sağlık çalışanlarına yapılan her türlü hakaretler, gerçeklikten uzak oluşturulmaya çalışılan algılar sağlıkta şiddeti körüklemiştir.

Bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan afiş, broşür, billboard ve Kamu spotlarında bile sağlık çalışanı ile hasta arasındaki iletişimi olması gerektiğinden çok daha farklı göstererek, hayatın akışına uygun olmayan tasvirler şiddetin önlenememesinin nedenleri arasında da yer almıştır.

3-) Şiddete Karşı Eğitim ve İletişim Eksikliği

Sağlıkta şiddeti önlemenin temel unsurlarından biriside toplumsal bilinçlendirme için eğitime ve iletişim alanında eğitime önem verilmesiydi. Fakat bu önemli unsur neredeyse tamamen görmezden gelindi.

Sağlıkta şiddetin önlenmesi adına toplumsal bilinç için bir çalışma yapılmadı. Sağlık çalışanlarına hasta –hasta yakını iletişimi ilgili olarak eğitim verilmedi.

4-) Şiddet Karşı Ortak Mücadele Verilmedi Sağlıkta şiddeti önleme adına sağlık alanında faaliyet

www.turksagliksen.org.tr

gösteren tüm STK’ların fikir ve önerileri vardı. TBMM Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu tüm STK’ları, Dernekleri, akademisyenleri, Gazetecileri ve Kamu kurumları temsilcilerini dinlemişti. Tüm tarafların sunduğu katkılar ortak bir rapor haline getirilerek sağlıkta şiddetin çözümü için yapılması gerekenler tespit edilmiş ve çok önemli bir hizmete imza atmıştı.

Fakat Sağlık Bakanlığı bu konuda aynı hassasiyeti gösteremedi.

2011 yılında başlatılan “ Sağlıkta Şiddete Sıfır Tolerans” kampanyası tüm tarafları bir araya getirmekten uzak bir halde başladı. Sağlık Bakanlığı sadece Hasta ve Hasta Yakınlarını Savunma Derneği (HAYASAD) ve Memur-Sen’e bağlı Sağlık-Sen’le birlikte bu kampanyayı yürüttü. Sağlık kurum ve kuruluşlarına afiş asmaktan öteye gidemeyen ve tüm tarafları bir araya getirmekten uzak kalan bu kampanyada herhangi bir fayda sağlamadı.

5-) Şiddet uygulayıcılarına Hizmet alımı ile ilgili bir kısıtlama getirilmeyişi 2012 yılında yayınlanan çalışan Çalışan Güvenliği Genelgesi ile sağlık çalışanlarına sağlık hizmeti sunumu esnasında şiddete uğraması halinde, acil verilmesi gereken hizmetler hariç olmak üzere hizmetten çekilme talebinde bulunma hakkı getirmişti.

Yöneticinin uygun görmesi gibi tuhaf bir koşulu da olan bu durum şiddetin önüne geçmede değil ancak şiddetin olumsuz sonuçlarını çalışanlar adına azaltmada

tedbir olarak hayata geçmişti.

Şiddetin önüne geçilmesi için ise Türk Sağlık-Sen’in ilk olarak teklif ettiği daha sonrada çeşitli STK’larında dile getirdiği gibi sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanların acil sağlık hizmetleri dışındaki tüm sağlık hizmetlerinden belirli bir süre ücret ödeyerek yararlanması önerisinin hayata geçmesi gerekmektedir. Ciddi bir caydırıcılık sağlayacak bu düzenleme kamuoyuna da etkin

bir sunumla anlatılmalıdır.

Kısacası sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçilmesi için yapılanlar hem düzenleme hem de uygulama açısından yetersiz kalmış ve sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Böyle olunca da sağlık çalışanlarına şiddetin önüne geçilmek bir yana artışı bile önlenememiştir. Geride bırakılan 4 yılda böyle bir tablonun ortaya çıkması çok üzücüdür. Bakanlık izah getirmeye çalıştığımız durumlar ışığından sağlıkta şiddetin önlenmesi için acil bir eylem planını devreye sokmalı, hatalarından ders alarak yeni bir dönem başlatmalıdır.

Melike Doğan TAŞKIN

Uzunköprü Devlet Hastanesi, Eğitim Hemşiresi

Acil servis personeli bir

Belgede Kıymetli okuyucularımız (sayfa 21-24)