• Sonuç bulunamadı

1.3. Halkbilimiyle Đlgili Haber ve Konferanslar

2.4.3. Orta oyunu

Đsmail Hakkı Baltacıoğlu Fikir ve Sanat

11 Nisanda 1942’de Ankara, Dil – Tarih ve Coğrafya Fakültesi tarafından Talebe Toplantı kolu tarafından tertiplenen bir toplantıda Baltacıoğlu tarafından modern bir ortaoyunu örneği orak hazırlanan “Muhtar Oyunu” talebe tarafından başarıyla oynanmıştır. Orta oyunu, teknik yönden, taslak halinde bırakılan bir konu etrafında, başta Kavuklu ile Pişekâr olmak üzere bütün oyuncuların “Tuluat” yolu ile yerli yerinde nükteler yaratmalarıdır. Bu bakımda Orta oyununda oyuncular iyiden iyiye seyirci – dinleyicilerin tesri altındadırlar. Talebeler ilk defa giriştikleri bu sinemada, orta oyunun ilk şartı olan bu ruhi duruma girmeyi çok iyi bilmişlerdir. (Baltacıoğlu, 1942: 11)

Prof. Đsmail Hakkı Baltacıoğlu bu konuda görüşlerini şöyle açıklamıştır.

Orta oyunu yalnız tarihi bir temaşa olarak değil, hem tekniği, hem de estetiği bakımından, en üstün bir tiyatro nevidir. Orta oyunu yalnız “ortada oynan oyun” demek değildir. Yeri ortada oynanır. Fakat ortada oyuncu olmaksızın oynanan oyunlarımız vardır. Köy sohbet oyunları ve açık havada oynanan tuluat oyunları gibi orta oyunu ortada oynanmakla beraber bir meydanın geometrik tabiatına uyar.

Orta oyunda bütün oyuncular, bütün aksiyonları ortanın tekerleği, kavisleri ve çeyrek kavisleri üzerinde evrimleri yapmak gerekliliğindendir.

Orta oyunu ritmiktir, bütün hareketler, ahenkli, tartılı, dengeli ve düzenli. Orta oyunun hareketlisi şiir gibi manzumdur. Orta oyunun yapısı diyalogdur. Orta oyunu diyaloglaşmış bir oyunudur. Pişekâr başta olmak üzere, bütün aktörler teker teker Kavuklu denilen halk ve sürpriz dehasının önüne gelip hesap vermek zorundadır. Kavuklu, Karagöz gibi halkın mümessildir.

Orta oyununda belli bir mekân yoktur; köy, şehir, sokak, kara, deniz, hava ve fezadır. Orada hiçbir şey yok, her şey vardır. Orta oyunu bu evrimini bu sürreal plan üzerinde yapar.

Orta oyunu natüralist ve realist değil, sürrealist bir tiyatrodur. Orta oyuncusu bir tuluatçı, bir irticali, bir yaratıcıdır.

Orta oyunu, müellifin metnine değil, Orta oyuncusunun dehasına dayanır. Ne zaman Kavuklu, Hamdi, Pişekâr, Küçük Đsmail, Ali Rıza ve Kavuklu Ali gibi espri ve sürpriz dehaları var olmuşsa, o zaman orta oyunu da bütün varlığı ile var olmuştur.

Orta oyunun en büyük özelliklerinden biri de seyirci halk denilen kolektif varlık tarafından çevrilmiş olmasıdır. Orta oyunu halk toplantısının içtimai içgüdüsüyle tekerlek biçiminde bıraktığı bir ortada oynanır.

Orta oyunda oyuncu dekora ihtiyaç duymaz. Bunu seyirci hayalinde yaratır. Türk olarak oynanınca ister istemez diksiyonu, deklarasyonu, aksiyonu da Türk olmak zorundadır.

Tiyatromuzun kısırlık tarihinde Türk olarak oynadığımız rol, külhanbeyi rolüdür. Bu tipin Avrupa’da eşi yoktur.

Orta oyunda fani olan var; tem, şahıslar, aksiyon gibi. Baki olan unsurlar var; meydanda oynamak, ritmik, müzikal olmak, diyalog yapısı, sürrealist olmak, irticale dayanmak gibi eski temler dirilmez. (Baltacıoğlu, 1942: 11)

Orta Oyunu

Delikanlılar aralarında orta oyunu andıran bir nevi tuluat tiyatrosu oynuyorlar. Bu tiyatroda dekor insanlardan kuruluyor. Eşek, at, ağa hep insandan yapılıyor. Tiyatrodaki tekerlemeler hep müstehcendir. Repertuar mahduttur. Şiir, mani söyleyene rastlanılmamış, saz şairi yoktur. (Dülger,1936: 210–220)

Kız Oyunu Mehmet Tuğrul

Oyunu tertipleyen Sarıyer ilçesinin Rumeli feneri köyünden 29 yaşında “Hasan Gerede”dir. Hasan’ın ailesi Şebinkarahisar’dan geçip Rumeli fenerine yerleşmiştir. Oyun 18.4.1943 tarihinde Đzmit’te asker ocağında oynanmıştır. Şahıslar üç kişidir: Bir ihtiyar, bir kız, bir araptır.

Oyuncular bu oyunu oynarken rolünü üstlendikleri kişi gibi giyinip hareket ederler.

Oyun kısaca şöyle: Bir ihtiyar kızıyla meydana gelir, damat aradığını söyler. Sahnedekileri kız ile ihtiyarı oynatırlar, fakat o sırada arap içeri girer. Nişanlısını sorar, nişanlısını alıp seyirciler arasına saklar, ihtiyar kızını kaybettiğini muhtara söyler. Arap o arada ihtiyara saldırır. Sonra üçü oraya gelip oynarlar. Bunlar oynarken seyircilerden biri kızı kaçırır. Đhtiyarlar, arap seyircilerin arasına girerler. Önüne gelene vurular. Kızı bulurlar, gelip tekrar sahnede oynarlar. Fakat kız tekrar kaçırılır. Oyun böyle devam eder. (Tuğrul, 1946: 18)

Ergenekon Behçet Kemal

“Bu, Ergenekon efsanesini canlandırmaktan ziyade Ankara şahikasında doğan güneşin büyüklüğünü ve eşsizliğini tarih çerçevesi içinde göstermek, Ergenekon’dan Ankara’yı görmek için yazılmış ve 27 Birinci kanun Gazi gününde Ankara Halkevi sahnesinde temsil edilmiştir.” (Kemal, 1933: 14–17)

Metin manzumdur.” Sahne: Karanlık, kayalık bir mağarayı gösterir. Köşede bir demirci ateşi, bir yanda demiri dövmekten yeni kalmış bir demirci. Öte yandan yere uzanmış bir ozan. Biri söylerken öbürü dekoru ve tabloyu tamamlayan heykeller gibi dinleyici vaziyette kalır.

“Timur” Piyesinden Bir Parça

Halkevlerinin altıncı yıl dönümünde, Ankara Halkevi kutlama törenlerinde Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı “Timur” piyesi temsil edilmiştir.

Timur piyesi, Osmanlı tarih kitaplarının sadece yakıp yıkılan bir zalim olarak gösterildiği büyük Cihangir Timur’un kendisini nasıl yetiştirdiğinin, nasıl muvaffak olduğunu belirten: Onun kahraman ve dahi bir kumandan, imarcı ve temsilci bir devlet

reisi olduğunu ileri süren, tarih tezlerimize ve hakikate uygun bir piyestir. (Ülkü, 1938: 74–75)

Bu piyes, Yıldırım’la Timur’un bu aynı kanı, cesareti ve kiyaseti taşıyan iki büyük Türk’ün, ilk zaferlerinden sonra, nasıl bir hayat tarzı güttüklerini; saraya kapanan ve halktan uzaklaşan Yıldırım’ın gene halkın ve bozkırın ortasında kalan Timur’a niçin yenildiğini sanat ve tiyatro kıymetinden kaybetmeden, tamamıyla ortaya koyabilmiştir. Bu yazıda “Timur” piyesinden bir bölüm neşredilmiştir.

2.5. Halk Müziği