• Sonuç bulunamadı

1.3. Halkbilimiyle Đlgili Haber ve Konferanslar

2.4.2. Kukla

Halk Eğitim Yolu Kukla Tiyatrosu Münir Hayriğ

Münir Hayriğ bu yazısında daha çok kukla tiyatronsun tarihçesi üzerinde durmuştur. “Bu tiyatronun daha çok mesirelerde kırmızı perdenin kapaldığı dört köşe bir paravanın üzerindeki küçük kuklalar fırlar, birbirleriyle dövüşürlerdi. Hatta mahalle çocuklarının küfürleri dahi bu kukla tiyatrosundan öğrendiğini dile getirmiştir.

“Kukla dünyadaki en eski oyun elemanlarından birisidir. Eski Mısır’da kuklaların bir tiyatro gibi kullanıldıkları sanılıyor. Orta Asya’da bir zamanlar yükselen bir sanat haline gelen kuklayı bizden iki medeniyet alarak, kendilerine mal etmişlerdir. Bunlardan biri Đranlar, diğeri Ruslardır. Kuklayı kendi zevklerine uydurarak ulusal bir eğlence haline getirmişlerdir.”

“Đran kuklaları “Keçel Pehlivan” adını taşır. Kel Pehlivan sözünden çıkmıştır. Eski dilimizde “Kel” sözcüğü güzel anlamına geldiğini hatırlarsak; Keloğlan, Kel Ahmet vb. güzel manasında kullanıldığını anlarız. (Hayriğ, 1935: 70–71)

Keçel Pehlivan bugün Đranlılarda pek hoşa giden düğünlere, eğlencelere getirilir. Keçel Pehlivan, tıpkı Karagöz gibi, belli başlı bir tiyatro idi. Keçel Pehlivan zeki, kahraman, bazen hilekâr fakat her vakit üstün gelen bir adamdır. Đhtiyar Ahont onun düşmanı ve Ahont’un karısı veya kızı da sevgilisi olur. Vaka hep bunların arasında geçer.

“Rusların Petruşkası da gene belli başlı bir tiyatro idi. Nasıl tiyatroyu Mister adı ile Avrupa ilk defa din propagandası vasıtası olarak kilise kullanmışsa, kuklayı da gene din propagandası vasıtası olarak “Kreş” adıyla kilise ele almıştır.

“Kreş” Đsa’nın doğduğunu gösteren küçük bir kukla sahnesidir. Kiliselerde bunlar bazen hareketli, bazen hareketsiz, Noel günlerinde gösterilirdi. Bazen de saraylarda Kreş oynanırdı.

20. asırda kukla üç açıdan ele alındı.

a) Kukla her şeyden önce az adamlı, az masrafla, çok iş görebilecek bir sahne

idi.

b) Kukla en basit konulardan en büyük konulara kadar her türlü eserleri

sahneye koyabilecek, en ileri sanatın herkesin gücünün yetebileceği bir anlamla öne sürülebilecekti.

c) Kukla özel olarak gençliğin ve çocukların artistik eğitimi bakımından çok

önemli bir araç idi. Bu bakımdan kuklaya en çok önem veren ülkeler. Rusya, Birleşik Amerika, Çekoslovakya ve Yugoslavya’dır.

Almanya, Fransa ve diğer memleketlerde terbiye vasıtası olarak kullanılmıştır. Çeklerin Mezarik Enstitüsünde kukla piyesleriyle ve kukla çalışmalarıyla uğraşan büro mevcuttur.

Rusya’da, Çocuk Ar Eğitimi Enstitüsü türlü yerlerdeki birçok kukla tiyatrolarına, kukla, piyes, elbise yetiştirdikten başka mükemmel programlar hazırlamaktadırlar.

Đngiltere’de Covent Gaden’in piyesinde oynatılan alüminyum kuklalar Londra’da büyüklerin büyük bir zevkle seyrettikleri bir eğlence olmuştur.” (Hayriğ, 1938: 70)

“Fakat bizde kukla denilince, aklımız hemen, garip seslerle konuşan, dövüşen, nihayet gayesi güldürmek olan küçük bebekler gelirken, bu önemi tamamıyla anlamamız güçtür.” (Hayriğ, 1938: 70–71)

Kukla Tiyatrosu Münir Hayriğ Kukla Tarihi

Kukla ve bebek ile tiyatronun tarihi çok eskidir. Milattan evvel ikinci bin yıllığa ait bir Mısır mezar resminde; elindeki küçük bebekleri oynatan bir hokkabazın resmi, son yapılan araştırmalarda elde edilmiştir. Bugünkü şekli ile kuklayı bir tiyatro motifi olarak kullanmayı ilk düşünen Orta Asya Türkleridir.

Kuklaların Orta Asya’da ne vakitten beri bir tiyatro elamanı olarak kullanıldığını bilmiyoruz. Ancak bugün bile Rusların, Đranlıların ve Çinlerin birer milli oyunu halini alan kuklayı bu milletlerin her birisi ayrı ayrı Orta Asya Türklerinden aldıklarını itiraf etmektedirler.

Ruslar bundan milli bir oyun çıkarmışlar, adına “Petruşka” demişler, Đranlıların Milli kukla tiyatrosunun adı “Keçel Pehlivan”, “Kel Pehlivan” dır. Kel, keleş halinde ve güzel manasında, hala Anadolu’da yaşayan bir kelimedir.

Çinliler buna “Ad-sing” diyorlar. Bu kelimenin de Türkçe “Adsız” kelimesinden çıktığını söyleyebiliriz. Türkistan’da yaşayan Türklerin kukla oyununun belli başlı kahramanının adı “Binom” adsız’dır. Karagöz’ün bile “Ömbres Chinoise” nin kukla şahsiyetlerine tatbikinden meydana çıktığını iddia ve tespit etmek çok mümkündür. Kukla esasen bir Türk oyunudur. Bizans sarayından gelin almaya gelen Türklerin mahiyetinde kuklaların bulunduğunu, o vaktin münevverlerinin nasıl naklettikleri “Chosles Diel”in eserinde görmekteyiz.

Ancak; Müslüman olan Sünni Türkler “Gölgesi düşen suretlerden istinat etmek yüzünden bu ananeyi fark etmemişlerdir. Şii kalan Đran ve Türkistan Türkleri, Hıristiyan olan Moskof Rusları, putperest olan Çinliler bunu muhafaza ve tekâmül ettirdikleri halde Osmanlı sarayı bunu, ikinci plana itmiş ve ehemmiyet vermemişlerdir. Fakat Anadolu’da kuklaların, bilhassa Şarki ve Orta Anadolu’da uzun zaman yaşadığı tarihten sabittir. (Hayriğ, 1938: 71)

Bu tiyatro çeşitli milletlerde önemli bir eğlence vasıtası olarak kullanılmaktadır. Đran’da son zamanlara gelinceye kadar hemen hemen her düğünde “Keçel Pehlivan” oynatmak adeta bizim düğünlerimizde pilav zerde yemek derecesine yerleşmiş bir anane imiş.

Bizde kukla nasıl tatbik edilebilir. 1. Kukla çok ucuzdur.

2. Kuklada üç dimansiyonu yani hacim vardır. Telkin kuvveti, terbiyevi elemanları itibariyle daha az dimansiyonu olan Karagöz’e faiktir.

3. Kukla bilhassa ipli değil, Rusya’da temin edilen parmaklı şeklinde oynatılması çok kolay ve birkaç günde hatta birkaç saatte çocuklara öğretilebilir.

4. Kuklada en hafifi komedilerden, Şekspir’in trajedilerine kadar değişik oyunalar oynatılabilir. Kuklanın nakli kolaydır.

5. Karagözde tipler hep aynıdır. Ve nihayet muayyen bir formül içinde oynamaya mecburdur. Ve hiç bir zaman kukladaki dekor, vizyon ve piyes zenginliğini Karagöz’de yapmak mümkün değildir. (Hayriğ, 1938: 72–73)