• Sonuç bulunamadı

ORTAÖĞRETİMDEN YÜKSEKÖĞRETİME GEÇİŞ SÜRECİ İÇİN ÖNERİLER Bölüm 1’de, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte uygulanan seçme ve yerleştirme

TÜRKİYE İÇİN YÜKSEKÖĞRETİM STRATEJİSİ

3) ORTAÖĞRETİMDEN YÜKSEKÖĞRETİME GEÇİŞ SÜRECİ İÇİN ÖNERİLER Bölüm 1’de, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte uygulanan seçme ve yerleştirme

Açıklama S 2005 2010 2015 2020 2025

1

Gayri Safi Yurt İçi Hasıla Yıllık Artış Oranı % 5 5 5 5 5 S.2 (1.05)E5 2 Gayri Safi Yurt İçi

Hasıla (Milyar YTL)

481,8 615,1 785,0 1002,0 1280,0 3 Yükseköğretim Bütçesi’nin GSYİH’ya Oranı % 1,082 1,378 1,596 1,784 1,935 4 AR-GE Harcaması GSYİH’ya Oranı % 0,79 1,5 2,0 2,25 2,50 5 ARGE harcaması

içinde Özel Kesim Oranı % 0.40 0.45 0.50 0.55 0.60 S.2 x S.3 6 Yükseköğretim Bütçesi (MilyarYTL) 5,218 8,477 12,528 17,871 24,764 S.2x S.4(1-S.5) 7 ARGE Devlet Harcaması (MilyarYTL) 2,300 5,074 7,850 10,145 12,800 S.6+S.7 8 Toplam Devlet Harcaması (MilyarYTL) 7,518 13,551 20.378 28.016 37.564 9 Öğrenci Başına Yıllık

Harcama YTL 4.095 4.900 5.800 6.900 8.200

Bu kabuller altında, Çizelge 1 ve Çizelge 2’deki hedeflerin gerçekleştirilmesi için, devlet finansmanının miktarında gerekli gelişme Çizelge 3’ün altıncı satırında verilmektedir. Bu finansman hedeflerinin gerçekleşmesi halinde, yükseköğretim bütçesinin GSYİH içindeki payı 2005 yılında %1,082’den 2010’da % 1,378’e, 2015’de % 1,596’ya, 2020’de % 1,784’e, 2025’de %1,935’e yükselecektir. Özellikle Türkiye’nin demografik bir fırsat penceresiyle karşı karşı olduğunun fark edilmesi halinde, bunun gerçekleştirilebilecek bir hedef olduğu da kabul edilir.

3) ORTAÖĞRETİMDEN YÜKSEKÖĞRETİME GEÇİŞ SÜRECİ İÇİN ÖNERİLER Bölüm 1’de, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte uygulanan seçme ve yerleştirme sınavının başarabildiklerinin ve başaramadıklarının bir değerlendirmesi yapılmış, toplumdaki yan etkileri üzerinde durulmuştu. Bu değerlendirme, gerek öğrencilerin gerekse ailelerinin dikkatlerinin büyük ölçüde bu sınav üzerine yoğunlaştığını ve bu sınavı toplumsal bir olgu haline getirdiğini göstermişti.

1974 yılında uygulamaya konulan merkezi sınav sistemi, belli dönemlerde yapılan değişikliklerle geliştirilmiştir. Kuruluşundan beri değişmeyen en önemli özelliği, sınavın ve yerleştirmenin merkezi olarak yapılması olmuştur. 30 yılı aşan deneyim sonrasında, sınavın yapılma biçimi ve yerleştirme sonuçlarının her türlü kayırmacılığa kapalı olması açısından, sistem toplumun güvenini sağlamıştır. Kuşkusuz bu güvenin korunmasına büyük özen gösterilirken, sınavda iyileştirmeler yapılması, öğrencilerin taşıdığı gerilimin azaltılmasına çalışılması gerekmektedir. Toplumda ve eğitim camiasında bu konuda beklentiler bulunmaktadır.

Yapılacak düzenlemeler, sınavın teknik yönden değiştirilmesinin ötesindedir. Dolayısıyla bu değişikliğin, ortaöğretim ve yükseköğretimin yeniden yapılandırılması kapsamında bir bütünlük içinde ele alınması daha akılcı bir yol olarak görülmektedir. Üniversiteye giriş sınavının yan etkilerini değerlendirirken saptadığımız olumsuzlukların önemli bir kısmı, ortaöğretimdeki yetersizliklerden kaynaklanmaktadır. Bu sorunların önemli bir kısmının çözümü seçme ve yerleştirme sınavında değil ortaöğretimin kalitesindeki büyük eşitsizliklerin azaltılmasına bağlıdır. Öte yandan, seçme sınavlarının gençler üzerinde yarattığı gerilimin azaltılmasında en köktenci çözümün, yükseköğretim kuruluşlarının kapasitelerinin artırılmasından geçtiği açıktır. Kapasitelerin hızla artırılması halinde sınavdan beklenen, büyük ölçüde bir sıralama işlevini görmekten çıkarak her programa yerleştirileceklerin yeterliliklerini saptamak haline gelecektir.

Bu kısa açıklamalar, sınavın tüm eğitim sisteminin bütünlüğü içinde ele alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Nasıl düzenlenirse düzenlensin; tek başına sınav, sistemin yetersizliklerinden kaynaklanan sorunları çözemez. Bu konuda dünyanın belli başlı ülkelerinde ortaöğretimden yükseköğretime geçişin nasıl gerçekleştirildiğine ilişkin bilgiler Ek.23’de verilmektedir. Bu geçiş probleminin çözümünde sisteminin bütünlüğünün göz önüne alınması gereği kabul edilince, yapılacak önerilerin de tüm sistemi kapsayacak biçimde geliştirilmesi gerekmektedir. Bu konudaki öneriler;

1) Erken yaşta yönlendirmeye yönelik önlemler, 2) Yükseköğretim kontenjanının arttırılması, 3) Mesleki eğitimin özendirici hale getirilmesi,

4) Yükseköğretime seçme ve yerleştirme sisteminin yeniden düzenlenmesi olarak sıralanabilir.

Tüm Eğitim Sisteminde Yapılacak Düzenlemelerle Çözüm Arayışları

• Erken Yaşta Yönlendirmeye Yönelik öneriler: Ortaöğretimin ilk yıllarında öğrencilerin yönlendirilmesi, yani onların ilgi ve yetenekleri doğrultusunda ilgili kulvarlara çekilmesi, eğitim sorunlarını büyük ölçüde çözümlemiş ülkelerin uyguladığı bir yöntemdir. Ortaöğretimin iyileştirilerek yükseköğretime geçişin sorun olmaktan çıkarılması, öncelikle bu rehberlik hizmetinin verilmesine ve bunun başarılı olmasına bağlıdır.

Ortaöğretim sisteminde 9. sınıf, genel olarak ortak derslerden oluşmaktadır. Ortak program 9. sınıf öğrencilerine, daha üst sınıflar için gerekli temel bilgileri vermenin yanında, onlara ilgi ve yeteneklerini keşfetmelerine katkıda bulunmalıdır. Bugüne kadar bunun sağlandığı söylenemez. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeni bir müfredat oluşturulmakta olması bu bağlamda iyi bir şans olarak değerlendirilebilir.

• Alan Belirleme ve Yönlendirme Sınavı: Öğrencilerin hangi alanda başarılı olduğunu belirlemede en somut yöntemlerden biri, bu amaca uygun, alan belirleme ve yönlendirme

sınavıdır. Çocukların kendi iradeleriyle karar vermelerinin önemi nedeniyle sınavın 9. sınıf sonrasında yapılması daha uygun görülmektedir. Liselerin 4 yıla çıkarılması ve ilk yılın tüm lise türlerinde hemen hemen ortak program uygulamaları, bu seçeneği avantajlı kılmaktadır. Ancak sınav sıklığının, eğitime olumsuz etki yapacağı kaygısının baskın olması durumunda, bu sınav, 8.sınıfın sonunda uygulanan OKS adı verilen sınavla da birleştirilebilir. Bu sınav zorunlu olmayıp diğer göstergeler ile birlikte, ailelere ve öğretmenlere, öğrencinin başarılı olacağı alanın belirlenmesinde ip ucu verebilecek güvenilir bir veri olacaktır.

• Ortaöğretimi Bitirme Sınavı:Ülkemizde 1970’li yıllara kadar uygulanan lise bitirme sınavı, son 35 yıldır uygulanmamaktadır. Ortaöğretim sisteminin bugünkü durumuna gelmesini, bu uygulamanın kaldırılması ile ilişkilendiren görüşler bulunmaktadır. Bu sınavların yeniden konulması konusunda eğitim camiasında geniş bir oydaşma bulunmaktadır. Ortaöğretimde rutin hale gelen “afla sınıf geçirme”, “devamsızlıkta gösterilen hoşgörü” gibi popülist hesaplara dayanan uygulamalar, eğitimde niteliğin düşmesine yol açmış, sınıfta kalmak, neredeyse sınıf geçmekten daha da zor hale getirilmiştir. Bu durum, öğrencileri lise eğitimi yerine, onları üniversite sınavlarına hazırlamada daha etkili öğretim veren dershanelere yönlendirmiştir.

Tüm bu olumsuzluklar, eğitimde büyük bir nitelik kaybına yol açmıştır. ÖSS 2005 sınav sonuçlarına göre, sınava girenlerin %72’si (1.187.984 aday), Fenden, %31.4’si (520.414 aday) Matematikten sıfır ve sıfırın altında puan almış olmaları, bu öğrencilerin temel fen bilgilerini ve matematikteki temel işlemleri bile bilmediğini, dolayısıyla lise diplomalarını taşıdıkları halde gerçekte lise mezunu olamadıklarını göstermektedir. Meslek liselerine getirilen sınavsız geçiş uygulaması, mesleki eğitimi özendirmek amacıyla getirilmişse de, yol açtığı sonuç itibarıyle meslek liselerindeki eğitimin, genel liselerin de altına düşmesine zemin hazırlamıştır.

Ortaöğretimdeki olumsuz eğitim koşulları ile ilgili yukarıda sıralanan sorunların giderilmesinde en etkili yol, geçmişte Türkiye’nin de uyguladığı, Fransa gibi, bazı ülkelerin halen de uygulamakta olduğu ortaöğretimi bitirme sınavlarının yeniden konulmasıdır. Sınav, genel lise ve meslek liseleri için, kendi müfredatları doğrultusunda, farklı içerikte yapılmalıdır. Ortaöğretimi bitirme sınavı, ortaöğretimi bitirenlerin üniversiteye başvurması için ön koşul olarak değerlendirilebilir. Sınav, seviye tespit ve seçme amaçlarından yalnız ilkini amaçlamalıdır.

Sınavın her türlü subjektif etkilerden uzak tutulabilmesi için, merkezi olarak yapılması ülkemiz gerçeklerinin bir gereği olarak görülmektedir. Sınavı başaran adayların başarı notları, üniversiteye giriş puanlarının hesabında, ortaöğretim başarı puanının hesaplanmasında diploma notu ile birlikte değerlendirilebilir.

• Yükseköğretim Kontenjanlarının Arttırılmasına Yönelik Öneriler: Bu çalışmada daha önce üzerinde durduğumuz yükseköğretim sisteminin kapasitesinin artırılması konusunda konulan hedefler önemli ölçüde kapasite artışları getirmektedir. 2025 yılında örgün yükseköğretim öğrencilerinin çağ nüfusuna oranının yüzde 50’e yükselmesinin ön görüldüğü hatırlanırsa, öğrencilerin taşıyacağı gerilimlerin azalacağı söylenebilir. Sorun sınava giren öğrenci sayısının kontenjanlara göre yüksek olmasından çıkarak var olan programlara yeterli bilgi düzeyine sahip öğrencilerin yerleştirilebilmesine dönüşecektir.

Kontenjanların artırılmasının, yarışmanın doğuracağı gerilimleri azaltması büyük ölçüde yeni arz edilen yükseköğretim hizmetinin kaliteli öğretim verebilmesine

bağlıdır. Kalitenin düşük olması durumunda yarışma az sayıdaki yüksek kaliteli öğretim yapan kuruluşlara girmek konusunda yoğunlaşacak gerilim azalmayacaktır. Tabii ki, nitelikten ödün verilmeden üniversitelerdeki kontenjanların arttırılması, yürütmenin, gerek alt yapı gerekse öğretim üye yetiştirilmesinde ayıracağı kaynakla ilişkildir.

• Türkiye’de açık öğretim sisteminin büyük bölümünde kontenjan sınırlaması yoktur. Ancak adayların ÖSS’ye girerek 160/185 puan barajlarını aşmaları gerekmektedir. Ortaöğretim sisteminde günümüzdeki kalite farklılıkları sürdükçe böyle bir süzgece gereksinme duyulmaktadır. Eğer burada önerilen ortaöğretimi bitirme sınavları uygulanmaya girerse, bu sınavda başarılı olanların açık öğretime doğrudan kayıtları sistemine geçilebilir. Bu uygulama, her lise/meslek lisesi mezununa, yükseköğretimin açık olması anlamına gelir ve bu durum, gençler üzerindeki psikolojik yükün hafiflemesine yol açabilir.

• Uzaktan Öğrenme İle Kapasite Yaratılması: Günümüzde örgün eğitimde tüm dersler yüz yüze yapılmakta, uzaktan eğitim hemen, hemen uygulamada hiç yer almamaktadır. Yüz yüze öğrenme çok sayıda olumlu yönlerine karşılık, kapasitenin sınırlı kalmasının başlıca nedenleri arasındadır. Bu durum, örgün eğitimde bazı derslerin e-öğrenme ile yapılması ile aşılabilir. Programların niteliğine ve derslerin özelliklerine göre, programın %10-%30’u e.öğrenme ile yapıldığında, üniversitelerde dikkate değer bir kapasite artışı sağlanabilir.

• Mesleki Eğitimin Özendirici Hale Getirilmesi: Ülkemizde genel eğitimin, mesleki eğitime göre daha çok tercih edildiği bilinmektedir. Bunun nedenleri araştırıldığında, prestij, iş bulma ve erkek adaylar için askerlik hizmeti yükümlüğündeki farklılar vb. faktörlerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Eğer mesleki eğitimin çekiciliği artılırsa öğrencilerin bu okulların kontenjanlarına yerleştirilmesi halinde yüksek bir doyumsuzluk ortaya çıkmayacak, ÖSYS’den yakınmaların yoğunluğu azalacaktır. MYO’ların cazibesi artırılması için alınması gereken stratejik kararların neler olduğu konusunda ilerideki bölümde ayrıntılı öneriler geliştirileceğinden, burada üzerinde ayrıca durulmamaktadır.

Üniversiteye Geçişte Yeni Sınav ve Yerleştirme Önerisi

Yükseköğretime giriş sınavı, 2006’dan önce uygulandığı şekliyle, “dershane faktörünü” azaltmak üzere, ÖYS’nin kaldırılarak onun yerine yetenek ağırlıklı ÖSS konulduğunda değiştirilme amacının tersi bir sonuç yaratarak “okulları devre dışı bırakmış” dershaneyi daha da öne çıkarmıştır. 2006 yılında uygulanmaya başlayan öğrenci seçme ve yerleşme sistemi, okulları kısmen öne çıkarma ve üniversiteye lise bilgisi ile donanımlı gelememe gibi bazı sorunlara çözüm getirebilecektir. Ancak uzun erimde bu değişiklik, sorunları çözmede yeterli olmayacaktır.

Raporun I.Bölümünde değinildiği gibi, ÖSS’nin en olumsuz yönlerinden biri, sınavın çoktan seçmeli test şeklinde uygulanma zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Getirilecek yeni sistem, en azından aşamalı olarak, çoktan seçmeli soruların yanında açık uçlu soruların da yer almasına imkan vermelidir. Mevcut sınavın bir olumsuzluğu da neredeyse tüm alanlara aynı soruların sorulmuş olmasıdır. İnşaat Mühendisliği alanına girecek öğrenciyle, Tıp ya da Psikoloji lisans programına gidecek öğrencilerin, aynı tür sorularla seçilmesi savunulamaz.

Bu değerlendirmeler, sistemde daha köklü değişiklikler getirecek yeni bir öneri geliştirilmesinde yarar olduğunu göstermektedir. Hem sınav sisteminde, hem de yerleştirme sisteminde yukarıda sıralanan olumsuzlukları giderecek yeni düzenlemelere gerek vardır. Yeni sistemin önkoşulu, ortaöğretim sonunda yapılacak “ortaöğretimi bitirme sınavıdır”. Sistem, şematik olarak Şekil 20’de gösterilmiştir. Görüldüğü gibi bu sistemde, özel yetenek sınavı dışında, merkezi olarak yapılacak iki ayrı sınav türü yer almaktadır. Bu sınavların amaç ve kapsamları şöyle özetlenebilir:

Ders Düzeyi Seçme Sınavı (DDSS): Sıralama niteliğinde, ileri düzeyde bir sınav olup, Haziran ayının ikinci yarısında, birbiri ardından gelen haftalarda dört aşamada gerçekleştirilebilir. Birbirinden bağımsız nitelikteki bu aşamalarda; Matematik, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ve Türkçe-Yabancı Dil ile ilgili ders düzeyindeki sınavlar uygulanacaktır. Lisans programlarına yerleşmede, genel sınav başarısı ya da puan türü başarısı yerine, ilgili programın özelliğine göre belirlenecek derslerdeki başarı puanı esas alınacaktır. Sözgelimi, Tıp Fakülteleri; Matematik, Biyoloji, Kimya ve Türkçe, İnşaat Fakülteleri, Matematik, Fizik ve Türkçe, Temel Bilimler alanından Fizik Lisans, Fizik ve Matematik ders başarılarını esas alabilir. Bu sisteme göre, öğrenciler dört aşamalı sınavın tüm aşama ya da bir sınav aşamasındaki tüm derslerin sınavına girmek durumunda değildir. Bu sınav, geçmişte uygulanan sınavlara göre daha kapsamlı ve güvenilir olacaktır. Sınav sürelerinin ve zaman içinde yayılımının artmasıyla, sınav zamana karşı bir yarış olmaktan uzaklaşacağı için öğrenciler üzerinde yaratacağı stres azalacaktır. Böyle bir sistem içinde üniversiteler ve bölümler hangi nitelikte öğrencileri alabileceklerini kendileri kararlaştırabileceklerdir. Bu yöntem, seçilen öğrenci ve verilen programların uyumunu kolaylaştıracağı gibi, üniversitelerin ve bölümlerin kendilerini farklılaştırmasına da olanak verecektir. Ayrıca bu sistem, dershane gereksinmesini artırmayacak ve belki de öğrenciler daha az alandan sorumlu olacağı için sınava gireceklerin sayısı azalacaktır.

Temel Düzey Seçme Sınavı (TDSS): Tüm lise türlerinin ortak müfredatına dayalı bir sınav olan TDSS, 2006’dan önce uygulanan ÖSS’ye benzeyen bir sıralama sınavıdır. Sınavda, belirli bir puanı aşma koşulu bulunmamaktadır.

Özel Yetenek Seçme Sınavı (ÖYSS): Bugün uygulandığı gibi, üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından uygulanan sınavdır.

Yeni yerleşme sisteminde, yükseköğretim programlarına yerleştirmede esas alınacak yükseköğretim programları dört gruba ayrılmaktadır:

• Sınavsız yerleşilen programlar: Bu programlara yerleşmede ortaöğretimi bitirme sınavı başarı notları esas alınabilir. Bu programlar, açık öğretim programları, önlisans programları ve bazı lisans programları olabilir.

• TDSS ile yerleşilen programlar: Bu programlara yerleşmede, TDSS sınav sonuçları esas alınır. Meslek yüksekokulları, yüksek okulların ve fakültelerin özel yetenek gerektirmeyen tüm lisans programları bu grupta yer alabilir.

• DDSS ile yerleşilebilen programlar: Bu programlara yerleşmede, DDSS puanları esas alınır. Temel Bilimler, mühendislik, tıp, hukuk gibi iyi derecede temel donanımı gerektiren lisans programları bu grup arasında yer alır.

• Özel yetenek gerektiren programlar: Özel yetenek gerektiren programlara, bugünkü sınav sisteminde yapıldığı gibi, özel yetenek sınavı başarı puanları ile yerleştirme yapılabilir. Ortaöğretimi bitirenler, üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından gerçekleştirilecek bu sınava doğrudan girebileceklerdir.

Şekil 20. Üniversiteye Yerleştirme Sistemi

Yeni sınavların uygulanması halinde, yerleştirme sistemi, Şekil. (20)’de özetlenen hali alacaktır. Böyle bir sistemin uygulanması; 1) ortaöğretimde, okuldaki eğitimin öne çıkması, dolayısıyla ortaöğretimde niteliğin artması, 2) lisans( ve önlisans) programlarına, ilgili programın gerektirdiği bilgi donanımına sahip nitelikteki adayların yerleşmesi, böylece yükseköğretimde, eğitimdeki niteliğin artması gibi bir çok olumlu sonuçların alınmasına katkıda bulunacaktır. 3)Yeni sistemin sağlayacağı bir diğer yarar da sınavlarda uygulanan çoktan seçmeli soru türüne bağımlılıktan kurtulma fırsatı ile ilgilidir. 4 yıllık liselerin ilk mezunlarına (2009) uygulanabilecek bu sistemde, her alan için farklı ders grupları söz konusu olduğundan, sınava gireceklerin sayısı azalacak, bu da ÖSYM’ye, sınavlarda, açık uçlu soruların da sorulmasına imkan verecektir.

Sistemin, yukarıda sıralanan avantajlarının yanında, bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Kamuoyu, bir oturumda tamamlanan sınav yerine, 2-3 haftalık zamana yayılan sınavlar zincirine baştan tepkili olabilecektir. Öte yandan daha kompleks olan bu sistem ÖSYM’nin yükünü arttıracaktır. Ancak önerilen sistemin avantajları, bu yeni yüklerin taşınmasına değecektir.

Türkiye’de ortaöğretim mezunlarının yükseköğretime ne tür mekanizmalarla geçeceği konusunda ne zaman yeni bir öneri getirilse bu öneriler, kendi mantıkları içinde tartışma konusu olmamakta, hemen bir “İmam Hatip Okulları” sorunlarının tartışılması haline gelmektedir. Bu nedenle, bu konuda bilgi edinmek isteyenler için Ek.24 hazırlanmıştır.

Ortaöğretimi Bitirme Sınavı

Sınavsız yerleşilebilen programlar DDSS ile yerleşilebilen programlar Ders Düzeyi Seçme Sınavı (DDSS) Özel Yetenek Seçme Sınavı (ÖYSS) TDSS ile yerleşilebilen programlar Temel Düzey Seçme Sınavı (TDSS) ÖYSS ile yerleşilebilen programlar 2 1 4 3 4 3 Genel Lise Meslek Lisesi Yönlendirme sınavı 2

4) YÜKSEKÖĞRETİM SİSTEMİNİN YÖNETİM YAPISI KONUSUNDA

Benzer Belgeler