• Sonuç bulunamadı

KURUMLARIN YAPILARI, YAPISAL FARKLILAŞMALARI VE MEKANSAL DAĞILIMLARI

TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİM SİSTEMİNİN BUGÜNKÜ YAPISI VE

1. KURUMLARIN YAPILARI, YAPISAL FARKLILAŞMALARI VE MEKANSAL DAĞILIMLARI

1. KURUMLARIN YAPILARI, YAPISAL FARKLILAŞMALARI VE MEKANSAL DAĞILIMLARI

Türkiye’de yükseköğretim sisteminin yapısını betimlerken üç aşamalı bir sunuşa gidilecektir. Önce yükseköğretim sisteminin zaman içindeki oluşumu ortaya konacak, bunu sistemin günümüzdeki yapısının açıklanması izleyecektir. Son olarak da bu yapının işlerliğinin sağlanmasında karşılaşılan sorunlar ele alınacaktır.

Tarihsel Gelişim

Halen yürürlükte olan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1981 yılında Türkiye’de, liseüstü eğitim-öğretim veren beş tür “yükseköğretim kurumu” vardı:

• Üniversiteler, • Akademiler,

• Bakanlıklara bağlı 2 yıllık meslek yüksekokulları ve konservatuvarlar,

• Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 3 yıllık (1979’ da, bazıları 4 yıla çıkarıldı) eğitim enstitüleri,

• YAYKUR(1974, Mektupla öğretim).

Bu tarihteki toplam 19 üniversitenin 3’ü İstanbul’da, 3’ü Ankara’da, 13’ü ise, kuruluş tarihlerine göre, Trabzon (Karadeniz Teknik), İzmir (Ege), Erzurum (Atatürk), Diyarbakır (Dicle), Adana (Çukurova), Eskişehir (Anadolu), Sivas (Cumhuriyet), Malatya (İnönü), Elazığ (Fırat), Samsun (Ondokuz Mayıs), Konya (Selçuk), Bursa (Uludağ) ve Kayseri (Erciyes)’de bulunuyordu. Bu dağılıma bölgesel olarak bakıldığında, Karadeniz’de 2, Marmara’da 4, İç Anadolu’da 7, Ege’de 1, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 5 üniversite vardı. Bunların yanında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Gaziantep’te fen-edebiyat ve mühendislik alanlarına ağırlık veren bir kampüsü tam faaliyet halindeydi. Bu dağılım, yükseköğretimi ülke sathına yayma politikasının 1981 yılından önce başladığını göstermektedir. İstanbul ve Ankara dışındaki üniversiteler büyük ölçüde bu iki büyük şehirdeki üniversitelerin destekleri ile ayakta durmaktaydılar. Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne İstanbul Teknik Üniversitesinin, Sivas, Kayseri ve Samsun’daki üniversitelere Hacettepe Üniversitesi’nin, Dicle Üniversitesi’ne Ankara Üniversitesi’nin, Fırat ve Anadolu üniversitelerine Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin sağladığı destek buna örnek olarak verilebilir.

Kitlesel mesleki eğitime ağırlık vermek üzere kurulan ve Avrupa’daki politekniklerden esinlenen akademilerle üniversiteler arasındaki işlevsel fark, 1977 yılında çıkarılan 2095 sayılı Kanunla ortadan kaldırılmış; ancak bu durum daha sonra birtakım rahatsızlıkların yaşanmasına neden olmuştu. Burada not edilmesi gereken bir diğer önemli husus, 1960’lı

yılların ortalarına doğru açılan ve yaklaşık 50.000 öğrenci okutan kâr amaçlı yükseköğretim kuruluşlarının Anayasa Mahkemesi’nce, Anayasa’ya aykırı bulunarak 1971 yılında kapatılması, bunun üzerine bu kuruluşların ve öğrencilerinin 1418 sayılı Kanun ile Akademilere bağlanmalarıdır.

1981 yılına gelindiğinde, yukarıda adı geçen bu beş tür lise-üstü öğretim kurumunda yaklaşık 21.000 öğretim elemanı (profesör, doçent, doktor asistan ve asistan) ve 240.000’e yakın öğrenci bulunmaktaydı. Bu sistem içinde üniversiteler, 13.000 öğretim elemanıyla yükseköğretim öğrencilerin 117.000’ine öğretim hizmeti veriyordu.

2547 sayılı yasanın tüm yükseköğretim kurumlarını aynı çatı altında toplamasıyla akademiler ve eğitim enstitüleri, sırasıyla, üniversitelere ve eğitim fakültelerine dönüştürülmüş, meslek yüksekokulları ve konservatuarlar üniversitelere bağlanmış, bu uygulama çerçevesinde 1982 yılında, İstanbul’da 3 (Marmara, Mimar Sinan, Yıldız Teknik) ve Ankara (Gazi), Antalya (Akdeniz), İzmir (Dokuz Eylül) ve Edirne’de (Trakya) birer üniversite oluşturulmuş, ayrıca Van’da Yüzüncü Yıl adı ile yeni bir üniversite kurulmasıyla üniversite sayısı 27’ye ulaşmıştır.

1984 yılında faaliyete geçen Bilkent Üniversitesi, kâr amacı gütmeyen bir vakıf yükseköğretim kurumu olarak türünün ilk örneğini oluşturmuştur. Bu kurumun üniversite niteliği ise 1992 yılında çıkarılan 3785 sayılı yasa ile belirginlik kazanmıştır. 1987 yılında da Gaziantep kampüsü Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden ayrılmış ve Gaziantep Üniversitesi kurulmuştur.

Üniversite sayısındaki en büyük artış 1992 yılında yaşanmış, 21 yeni devlet üniversitesi ve iki yüksek teknoloji enstitüsü, bunlara ek olarak, Türkiye’nin ikinci vakıf üniversitesi olan Koç Üniversitesi kurulmuştur. 1993 yılında, Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi ikiye bölünerek Osmangazi Üniversitesi oluşturulmuş, 1994 yılında Galatasaray Üniversitesi ve, üçüncü vakıf üniversitesi olarak Başkent Üniversitesi kurulmuştur. Bu gelişmeler sonucunda 1994 yılında Türkiye’deki toplam üniversite ve yüksek teknoloji enstitülerinin sayısı 56’ya ulaşmıştır. Bu tarihte 42 ilimize yayılmış olan bu yükseköğretim kuruluşlarının 17’si üç büyük kentte, İstanbul (8), Ankara (6) ve İzmir’de (3) toplanmıştı.

1994 ile 2006 yılları arasında kurulan ve faaliyete geçen 22 yeni vakıf üniversitesi (15’i İstanbul’da, dördü Ankara’da, ikisi İzmir’de, biri Mersin’de) ile üniversite ve yüksek teknoloji enstitülerinin sayısı 78’e ulaşmıştır. 1 Mart 2006 tarih ve 5467 sayılı yasayla 15 yeni devlet üniversitesi kurulması ile devlet üniversiteleri sayısı 68’e yükselmiştir. 25 vakıf üniversitesi de eklenince toplam üniversite sayısı 93’e ulaşmıştır. Bu üniversitesiteler ülkede 57 il’e yayılmış bulunmaktadır.38 Ayrıca, her ilimizde, bir üniversiteye bağlı en az bir tane dört yıllık yükseköğretim kurumu, pek çok ilçemizde ise iki yıllık meslek yüksekokulu bulunmaktadır.

Yeni bir gelişme olarak 2006 yılında üniversiteler arasında işbirliği protokolları yapılmaya başlanmıştır. Atatürk, Cumhuriyet, Erciyes, Fırat, Gaziosmanpaşa, İnönü, Kafkas, Karadeniz Teknik, Yüzüncü Yıl üniversiteleri arasında önlisans, lisans ve lisans üstü öğretim, araştırma ve geliştirme ve sosyal ve kültürel etkinler konularında geniş bir işbirliğini içeren bir protokol imzalanmıştır. İstanbul’daki üniversitelerin bir kısmı da ortak bir doktora programı yürütmeye karar vermişlerdir.

38 İlgili yasanın geçici 1.maddesi iptal edildiğinden, 2005 yılında kurulan 15 yeni üniversitenin üst yönetim organları henüz oluşturulmamıştır. Bu üniversiteler ve yapıları hakkındaki ayrıntılı bilgil Ek.2’de verilmiştir.

Günümüzdeki Yapının Tanıtılması

Türkiye’de 2004-2005 ders yılında örgün öğretim ön lisans ve lisans programlarında 1.247.404 öğrenci bulunuyordu. Bu öğrencilerin % 93,3’ü devlet, % 6,7’si vakıf yükseköğretim kurumlarında öğrenim görüyordu. Bu kurumların öğrenci sayılarına göre dağılımı Şekil 1’de gösterilmektedir.39 Şeklin sol başında devlet üniversitelerinin dağılımı, sonuna doğru da vakıf üniversitelerinin dağılımı verilmektedir. Devlet üniversitelerinin öğrenci sayıları 490 ile 61.557, vakıf üniversitelerinin öğrenci sayıları ise 270 ile 11.429 arasında değişmektedir. Devlet üniversitelerinde medyan büyüklük 18.600 öğrenci, vakıf üniversitelerinde medyan büyüklük 2.600 öğrencidir. Eğer bir yükseköğretim kurumunun en uygun büyüklüğünün 15.000-25.000 aralığında olacağı kabul edilirse, vakıf üniversitelerin genellikle çok küçük ölçekli, bazı devlet üniversitelerinin de çok büyük olduğu hemen görülür.

Yükseköğretim sisteminin 2547 sayılı yasaya göre biçimlenen ve vakıf üniversitelerini de kapsayan organizasyon şeması Şekil 2’de verilmiştir. Bu şemadan da görüleceği gibi , yükseköğretim sisteminin üst kuruluşları;

• “Yükseköğretim Kurulu” ve • “Üniversitelerarası Kurul” dur.

Bu iki kurula ek olarak, üniversitelerin denetlenme görevi “Yükseköğretim Denetleme Kurulu” na verilmiştir.

Lise üstü yükseköğretim kurumlarının, anılan yasa kapsamında kurulmaları zorunlu olduğu için, yapılarını bu organizasyon şemasına göre oluşturmaları gerekmektedir. Ancak, her üniversite/yüksek teknoloji enstitüsünde bu şemada gösterilen bütün alt birimlerin bulunması zorunlu değildir. Örneğin, lisansüstü öğretim vermeyen bir üniversitenin enstitü kurması gerekmeyeceği gibi, bir bölümde birden fazla ana bilim dalının bulunması da bir zorunluluk değildir.40 Ancak, bir üniversitede ne tür kurum ve organların bulunacağı, bu organların görevlerinin neler olduğu ve nasıl oluşturulacakları 2547 sayılı yasada tanımlanmıştır. Örneğin, senato, fakülte kurulu, üniversite yönetim kurulu, fakülte yönetim kurulu, bölüm kurulu gibi organların oluşumu, rektör yardımcısı, dekan yardımcısı ve bölüm başkan yardımcısı sayısı yasayla belirlenmiştir.41

Akademik yöneticilerin göreve getirilme şekilleri ise devlet ve vakıf üniversitelerinde farklılık göstermektedir. Devlet üniversitelerinde rektörler, öğretim üyelerinin seçtiği altı adaydan, Yükseköğretim Genel Kurulu’nun gizli oyla belirleyeceği ve sunacağı üç aday arasından Cumhurbaşkanı’nca atanmaktadır. Vakıf üniversitelerinde ise Rektör, Yükseköğretim Kurulu’nca onaylanan bir adayın mütevelli heyeti tarafından atanması ile göreve getirilmektedir. Ayrıca, devlet üniversitelerinde ita amiri Rektör iken, 1 Mart 2006 tarihinde çıkarılan 5467 sayılı Kanunla vakıf üniversitelerinde ita amiri mütevelli heyeti başkanları olmuştur. 2547 sayılı yasaya göre, üniversite, fakülte, yüksekokul ve enstitülerin açılması

39 Şekil .1’deki üniversitelerin büyüklüklerine ilişkin dağılımın sayısal büyüklükleri için Bknz Ek.3.

40 Birimlerin (Fakülte, Bölüm) oluşumları konusundaki esnek uygulamalara Koç ve Sabancı Üniversiteleri örnek olarak gösterilebilir. Ancak, genelde, yükseköğretim kurumlarının yapılaşmasında bir esnekliğin varlığından sözetmek mümkün değildir.

ÖRGÜN ÖĞRENCİ SAYILARINA GÖRE DEVLET ÜNİVERSİTELERİNİN BÜYÜKLÜK DAĞILIMI 0 10000 20000 30000 40000 50000 60000 70000 GEBZE YÜKSEK İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ GALATASARAY

MİMAR SİNAN GÜZEL

HARRAN

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ

KAFKAS

GAZİOSMANPAŞA

ADNAN MENDERES

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ

KIRIKKALE

ESKİŞEHİR OSMANGAZI

MUSTAFA KEMAL

YÜZÜNCÜ YIL

İSTANBUL TEKNİK

ORTA DOĞU TEKNİK NIĞDE ÜNİVERSİTESİ

MUĞLA ÜNIVERSİTESİ AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ÇANAKKALE ON SEKİZ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ

Z KARAELMAS

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

YILDIZ TEKNİK

ABANT İZZET BAYSAL

MERSIN

CELAL BAYAR

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ ANADOLU ÜNİVERSİTESİ CUMHURİYET DUMLUPINAR

AFYON KOCATEPE

HACETTEPE

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

ONDOKUZ MAYIS ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SÜLEYMAN DEMIREL ANKARA ÜNİVERSİTESİ DOKUZ EYLÜL

EGE ÜNİVERSİTESİ (İZMİR) ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ KOCAELI ÜNIVERSITESI

KARADENİZ TEKNİK

MARMARA ÜNIVERSİTESİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TOBB EKONOMİ VE UFUK ÜNİVERSİTESİ OKAN ÜNİVERSİTESİ YAŞAR ÜNİVERSİTESİ ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ IŞIK ÜNİVERSİTESİ DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ HALİÇ ÜNİVERSİTESİ SABANCI ÜNİVERSİTESİ ATILIM ÜNİVERSİTESİ

İSTANBUL TİCARET KOÇ ÜNİVERSİTESİ

KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ

FATİH ÜNİVERSİTESİ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ İZMİR EKONOMİ MALTEPE ÜNİVERSİTESİ BAHÇEŞEHİR İSTANBUL KÜLTÜR

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ

İSTANBUL BİLGİ

BİLKENT ÜNİVERSİTESİ

YEDİTEPE

MERSİN İLAĞA EĞİTİM VE

ANADOLU EĞİTİM VE

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79

yasaya, meslek yüksekokulu ve bölümlerin açılması ise Yükseköğretim Kurulu kararına tabidir.

Türkiye’de hükümetler sürekli olarak halktan gelen yükseköğretimde kapasite artırılması isteğinin baskısını hissetmişlerdir. Bu isteği karşılamak büyük yatırımların yapılmasını gerektirdiğinden hükümetler büyük yatırımlara gitmeden kapasite artışını sağlayacak çözüm yolları arayışı içinde olmuşlar ve iki temel sonuca ulaşmışlardır. Bunlardan birincisi açıköğretimin geliştirilmesi olmuştur. Türkiye’de açıköğretim 1982 yılında Anadolu Üniversitesi’nde başlamıştır. Bu üniversitede açıköğretim sistemi rektörlüğe bağlı birimlerle Açıköğretim, İşletme ve İktisat Fakültelerinden oluşmaktadır. Açıköğretim Türkiye’deki yükseköğrenim öğrencilerinin % 35’i gibi çok yüksek bir oranına hizmet vermektedir. Dünya mega üniversiteleri arasında büyüklük bakımından üçüncü sırada yer almaktadır.

Bulunan ikinci çözüm yolu “ikinci öğretim”i geliştirmek olmuştur. Bu yaklaşım, bir yükseköğretim sisteminin öğrenci kapasitesini artırarak yapılması gereken yatırımlardan tasarruf edilmesi esasına dayanmaktadır. Bir yükseköğretim faaliyeti iki bakımdan büyük yatırımların yapılmasını gerektirmektedir. Bunlardan birincisi yükseköğretimin gerektirdiği mekanları ve altyapıları gerçekleştirecek fiziki yatırımların gerçekleştirilmesi, ikincisi ise öğretim kadrosunun yetiştirilmesi, yani insan sermayesine yatırım yapılmasıdır. 1992 yılında çıkartılan “Yükseköğretim Kurumlarında İkili Öğretim Yapılması Hakkındaki 3843 Sayılı Yasa”yla varolan fizikî sermayenin ve bir ölçüde de olsa insan sermayesinin öğretimde daha etkin değerlendirilmesine gidilmiştir. Aynı fizikî altyapı ve mekan kullanılarak, normal örgün öğretim bittikten sonraki saatlerde ikinci öğretim yapılmakta ve öğretim mevcut öğretim kadroları tarafından ek ücret karşılığı gerçekleştirilmektedir. Fizikî yatırımların etkin kullanılması açısından çeşitli yararlar sağlayan bu uygulama, öğretim üyelerinin aşırı ders yükü taşımasına neden olmakta ve onların kendilerini yenilemelerini ve araştırma yapmalarını güçleştirerek, insan sermayesinin yanlış kullanılmasına neden olmaktadır.

Yükseköğretim sisteminin temel kurumu üniversitedir. Bir yükseköğretim sisteminin başarısı büyük ölçüde üniversitelerin yenilikçiliğine bağlıdır. Yenilikçiliğin sağlanabilmesinin yolu ise üniversitelere güvenmek ve onların kurumsal özerkliklerini yüksek tutmaktır. Bu nedenle sadece üniversitenin organizasyon şeması (Şekil.2) içindeki yerini belirlemek yetmez, onun özerklik derecesini de ayrıca belirtmek gerekir. Daha önce değinilen OECD kurumsal özerklik ölçütlerine göre Türkiye’deki üniversitelerin özerklik düzeyi çok düşüktür. Meksika ve Hollanda’da üniversiteler sekiz ölçütten yedisi bakımından özerktir. OECD bu ölçüte göre ülkelerin aldığı puanı Danimarka’da 6, Norveç’te 5, Avusturya‘da 4,5, Kore’de 2,5, Japonya’da 1 olarak hesaplamıştır. Türkiye 1.5 puanla en düşük puanlı ülkelerler arasında yer almaktadır.

Yükseköğretim sisteminin üniversiteye bağlı alt birimlerinin sayılarının dağılımını 2006’da kurulan 15 yeni üniversitenin birimlerini de kapsayacak bir biçimde Tablo 12’de verilmektedir.

Şekil.2 ve Tablo.12’de yer alan enstitüler konusunda bir açıklama yapmakta yarar vardır. Enstitü kavramı üniversite tarihinde von Humbolt türü üniversitelerin getirdiği çok önemli bir yenilik olmuş ve bilimsel bilgi üretimini bireysel düzeyden çıkararak bir grup faaliyeti haline dönüştürmüştü. Araştırma enstitülerinin kurulması, bilimsel bilgi üretimine, sanayide artizanal üretiminden fabrika üretimine geçişe benzer bir atılımı getirmişti. Oysa, burada sözü edilen enstitüler, bu nitelikteki kurumlar olmayıp üniversitelerde lisansüstü eğitimi düzenleyen kuruluşlar niteliğindedir.

Şekil 2. Türk Yükseköğretim Sisteminin Organizasyon Şeması YÜRÜTME TBMM MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

CUMHURBAŞKANI

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKAN

DENETLEME KURULU ÖSYM BAŞKANLIĞI

ÜNİVERSİTELER

REKTÖR YÖNETİM KURULU

SENATO

FAKÜLTE/YO

DEKAN/MÜDÜR YÖNETİM KURULU

FAKÜLTE/YÜKSEKOKUL KURULU

MYO ENSTİTÜ

ÜNİVERSİTELERARASI KURUL

BÖLÜM BAŞKANI ABD BAŞKANLAR

KURULU BÖLÜM KURULU ANABİLİM/ANASANAT DALI ANABİLİM DALI BAŞKANLAR KURULU ANABİLİM/ANASANAT DALI BİLİM / SANAT DALI BÖLÜM

Tablo 12 : Yükseköğretim Kurumlarının Birim Sayıları Üniversite Sayısı Fakülte Sayısı Enstitü Sayısı Yüksekokul Sayısı MYO Sayısı Toplam Birim Sayısı Devlet Üniversiteleri 68 549 259 236 599 1711 Vakıf Üniversiteleri 25 126 71 10 24 256

4702 Sayılı Kanunla Vakfa

Bağlı Kurulan MYO’ları - - - 5 5

Genel Toplam 93 675 330 246 628 1972

Kaynak: YÖK kayıtları, Nisan 2006

Dünya’da yükseköğretim sistemindeki gelişmelere koşut olarak Türkiye’de üniversiteler öğrencilere, özellikle 2000 yılı sonrasında yoğunlaşan senato kararlarıyla “çift anadal” programları sunmaya başlamışlardır. Halen 36 üniversitede 414 çift anadal programı bulunmaktadır.

Tablo.12’de görülen 246 yüksekokulda belirli bir mesleğe (vocation) ve uygulamaya yönelik bir öğretim yapılmaktadır. Bu okullardaki öğretim lisans düzeyindedir. Organları ve işleyişi açısından Fakültelere çok benzeyen bu yüksekokullarda yaklaşık 61 000 öğrenciye 28 farklı alanda42 öğretim verilmektedir.

Türkiye’de yükseköğretim sistemini betimlerken meslek yüksek okulları (MYO) üzerinde de ayrıca durmakta yarar vardır. 1982 yılında çıkartılan 41 sayılı kanun hükmünde kararnameyle meslek yüksek okulları üniversite sistemi içine alınmıştır. Günümüzde, 26 Haziran 2001’de çıkartılan 4702 sayılı yasa hükümlerine bağlı olarak faaliyetlerini sürüdürmektedirler. Bu yasaya göre üniversite kurma koşuluna bağlı olmadan meslek yüksek okullarının kurulması olanaklı hale gelmiştir. Türkiye’de meslek yüksek okullarının örgün eğitim içindeki payı % 30’dur.43 Tablo 12’de MYO sayısı 632 olarak görülmesini karşın 2005-2006 ders yılında fiilen 495 meslek yüksek okulunda öğrencilere 262 programla öğretim verilmektedir.44. Zira, yasal olarak kurulmuş MYO’lardan 137’si faal değildir. Faal MYO’ların % 95’i devlet üniversitelerinde, % 5’i vakıf yükseköğretim kurumlarında bulunmaktadır. Faal olmayan MYO’ların durumlarının incelenerek hukuki varlıklarını sürdürüp sürdürmeyecekleri konusu bir karara bağlanmak durumundadır.

42 Bunlar; 1.Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, 2. Sağlık Yüksekokulu, 3.Devlet Konservatuarı, 4.Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, 5.Hemşirelik Yüksekokulu, 6. Yabancı Diller Yüksekokulu, 7. Sivil Havacılık Yüksekokulu, 8.Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksekokulu, 9.Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, 10. Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, 11.Ev Ekonomisi Yüksekokulu, 12.Mesleki Teknoloji Yüksekokulu 13.Sağlık İdaresi Yüksekokulu, 14.Sağlık Teknolojisi Yüksekokulu, 15.Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, 16.Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu, 17.Ulaştırma ve Lojistik Yüksekokulu, 18.Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu, 19.Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu, 20 Takı Teknolojisi ve Tasarımı Yüksekokulu, 21.Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksekokulu, 22.Sağlık İdaresi ve İşletmesi Yüksekokulu, 23. Sağlık Teknolojisi Yüksekokulu, 24.Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu,25.Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, 26. İşletmecilik Meslek Yüksekokulu, 27. Banka ve Sigortacılık Yüksekokulu, 28.Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksekokulu olarak sıralanabilir.

43 YÖK: I.Ulusal Meslek Yüksekokulları Müdürler Toplantısı, Sonuç Raporu (26-28 Kasım 2004. Nevşehir) 44 YÖK: Meslek Yüksek Okulları Mevcut Durum ve Öngörüler, Ankara, Nisan .2006, s.14-16.

Türkiye’nin artan yükseköğretim talebinin bir kısmı 1984 yılından itibaren Vakıf Üniversitelerince karşılanmaya başlanmıştır. Tablo 12’de görüldüğü üzere sayıları 25’i bulan vakıf üniversiteleri, bünyelerinde yer alan 126 fakülte, 10 yüksekokul ve 24 MYO ile toplam 475 programda öğretim vermektedirler.

Anayasanın 130. maddesine göre, Kanun’da gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilmektedir. Vakıf yükseköğretim kurumlarının hangi usulde kurulacağı 2547 sayılı yükseköğretim kanunun ek 3. maddesinde gösterilmiştir. Vakıflar tarafından kurulan üniversiteler de devlet eliyle kurulan üniversiteler gibi kanunla kurulmakta olup, kamu tüzel kişiliğine haizdirler. Akademik çalışmaları ve öğretim elemanlarının sağlanması yönlerinden, devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa’da belirtilen hükümlere tabidir.

Vakıf üniversitelerinin kuruluşunun ilk koşulu, amaçları arasında üniversite (ya da daha geniş anlamda yükseköğretim kurumu) kurmak olan bir vakıf tüzel kişiliğinin bulunmasıdır.. Vakıf, Medeni Kanunun ilgili hükümlerine göre, özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulan ve özel hukuk hükümlerine göre çalışan bir kurumdur. YÖK’e yapılan başvuru ile başlayan kuruluş işlemleri süreci kuruluş yasasının yayımlanması ile tamamlanmaktadır.

Kamu tüzel kişiliği kuruluş kanununda belirtilen Üniversite, Vakıf tüzel kişiliğinin dışında, idari ve mali konular hariç olmak üzere, ayrı ve bağımsız bir tüzel kişiliktir. Bu tüzel kişiliğin yönetimi ve işleyişi, Mütevelli Heyet adıyla anılan üst organ dışında, 2547 sayılı kanuna tabidir. Üniversite’nin kurucusu olan Vakıf tüzel kişi olarak, üniversitenin yönetim ve çalışmalarına katılmak veya müdahale etmek yetkisine sahip değildir. Kuruluşla birlikte Vakıf’tan ayrı ve bağımsız bir tüzel kişilik kazanan üniversite, mevzuatımızda çeşitli tipleri olan bir “kamu kuruluşu” niteliği kazanır. Buna karşılık kurucu Vakıf özel hukuk hükümlerine tabi bir tüzel kişi olmakta devam eder. Vakfın, özel hukuk kuruluşu olmasına karşın, kurucusu olduğu üniversitenin çalışmalarına katılması veya müdahalesi sadece üniversite Mütevelli Heyeti’ni (4 yıl için) seçmek ve Mütevelli Heyet’te boşalma olursa, boşalan üyeliğe yeni üye seçmekle sınırlıdır. Vakfın, bunlar dışında, üniversite tüzel kişiliğine herhangi bir suretle müdahale yetkisi yoktur. Vakıf yükseköğretim kurumlarının eğitim - öğretim esasları, öğretim süreleri ve öğrenci hakları ile ilgili hususların 2547 sayılı kanun hükümlerine tabi olduğu, bu kurumların mali, idari ve ekonomik konularda Yükseköğretim Kurulunun gözetim ve denetimine tabi oldukları belirtilmektedir.

Şekil.2’deki yapıya sahip ve kamu tüzel kişiliği niteliğindeki bu yükseköğretim kurumları, bir yandan kamu kaynaklarının sürekli olarak kısıtlanmasının yarattığı sorunlarla başa çıkabilmek ve öte yandan ürettikleri hizmetleri değerlendirebilmek için, özel hukuk hükümlerine tabi mekanizmalara gereksinme duymaktadır. Bu nedenle, üniversitelerin çevresinde değişik vakıflar, dernekler ve şirketlerden oluşan bir kuruluşlar halkası oluşmaktadır. Bir saptamaya göre, günümüzde Türkiye’deki üniversitelerin çevresinde 126 üniversite vakfı bulunmaktadır. Bir üniversiteyle ilgili olarak fakülte temelinde ya da başka temelde farklılaşan birden fazla vakıf bulunmaktadır. Bu durum, bir yandan vakıfların üniversitelerin gelişmesine çok önemli katkıda bulunmalarına olanak sağlarken45 diğer yandan üniversitenin çevreyle ilişkilerinin saydamlaşmasında önemli sorunlar yaratabilmektedir.

Üniversitelerin çevresinde oluşturulan özel hukuk hükümlerine tabi kuruluşlar arasına son yıllarda teknoparklar da katılmıştır. Bu oluşumların, üniversitelerin araştırma ve teknoloji geliştirmeye katkısını artırmak bakımından stratejik bir önemi bulunmaktadır. Günümüzde,

45 Ali Akyıldız: “Vakıf Üniversiteleri”, Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal Tekinalp’e Armağan,Cilt.3, Beta Yayınları, İstanbul, 2003, s.462

yeniliklerin üretilmesinde üniversitelerin yarattığı dışsallıklardan yararlanılması önemli hale gelmiştir. Türkiye’de de 2001 yılında 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgesi Yasası’nın çıkarılmasıyla, teknoparklar özel ayrıcalık kazanmışlar ve üniversitelerin ulusal yenilik sistemleri içindeki kritik önemini artırmışlardır. ODTÜ ve TÜBİTAK-MAM’ın başını çektiği bu yeni açılım hızla yaygınlaşmıştır. 2006 yılı başında Türkiye’de 22 üniversite

Benzer Belgeler