• Sonuç bulunamadı

EGİTİM FAKÜLTELERİNİN PERFORMANSININ GELİŞTİRİLMESİ İÇİN STRATEJİK SEÇMELER

TÜRKİYE İÇİN YÜKSEKÖĞRETİM STRATEJİSİ

5. EGİTİM FAKÜLTELERİNİN PERFORMANSININ GELİŞTİRİLMESİ İÇİN STRATEJİK SEÇMELER

Daha önce de belirttiğimiz üzere, Türkiye’de nüfus artış hızında önemli ölçüde bir düşüş olmasına karşın, değişik öğretim kademelerinde okullaşma oranları sürekli olarak yükseleceğinden öğrenci sayılarında artış olacaktır. Ayrıca eğitimin kalitesinin yükseltilmesi için, öğrenci-öğretim elemanı oranlarında da bir düşmenin yaşanması gerekmektedir. Bu iki neden birlikte bize, gelecekteki yıllarda da öğretmen yetiştirmenin hem niceliksel, hem de niteliksel bakımdan önemini koruyacağını göstermektedir. Eğitim fakültelerinin performansını geliştirmek için altı stratejik hedef önerilmektedir.

Bu stratejiler;

1.Eğitim Fakültelerindeki eğitim-öğretiminin niteliğini geliştirmek,

2. Öğretim ve öğretmen yetiştirme alanlardaki araştırma ve yayın faaliyetlerini geliştirmek,

3. MEB ve okullarla Eğitim Fakültelerinin ilişkisini güçlendirmek, 4. Eğitim Fakültelerinin topluma ilişkin hizmetlerini geliştirmek,

5. Öğretmen eğitiminde akreditasyon ve standartlarla ilgili çalışmaları geliştirmek, 6. Kurum kimliğini ve kültürünü geliştirmek,

olarak sıralanabilir.

• Türkiye’de, yükseköğretimin örgün öğretimde sunduğu kapasitenin artması paralelinde yükseköğretim talebindeki baskının azalmasına paralel olarak, eğitim fakültelerinin arzında arz-talep dengesini göz önünde tutan yeniden düzenlemelere gidilmeli, gerekirse arz azaltılmalıdır.

• Öğretmenlerin eğitiminde, eğitim ortamı kadar, kentin sosyal gelişmişlik yapısı da büyük önem taşır. Bu nedenle eğitim fakültelerinin sayısında yeniden düzenlemelere gidilirken eğitim fakültelerinin büyük kentlerde toplanmasına çalışılmalıdır. • Eğitim fakülteleri, derslik ve fiziki donanım bakımından, üniversitelerin, MYO’lardan

sonra en çok ihmal edilen birimleri arasındadır. Bu nedenle öncelikle yeni derslik, ofis, laboratuar, ders araç gereç ve öğrencilerin sosyal gereksinimlerine yönelik mekan ihtiyaçları karşılanmalıdır. Öğrencilerin ve öğretim elemanlarının bilgisayar ve internet kullanımına erişebilirlikleri artırılmalıdır.

• Eğitim programlarının, yapılan saha araştırmalarına dayanarak güncelleştirilmesine ve öğretim elemanlarının “eğiticilik becerilerini” geliştiren kısa süreli programların işletilmesine özel önem verilmelidir.

• Ders veren öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı ilk 5 yılda 30’a, 2015 yılına kadar da 25’e indirilmelidir.

• İlk 5 yılın sonunda, öğrencilerin en az %5’inin uluslararası öğrenci değişim programından yararlanması sağlanmalıdır. Aynı şekilde değişim programlarına katılan öğretim üyesi sayısı artırılmalıdır.

• Eğitim Fakültelerinde eğitim-öğretim alanındaki araştırmaların, eğitim-öğretim politikalarının ve uygulamalarının geliştirilmesine katkıda bulunacak konularda yoğunlaşması özendirilmelidir. Ulusal ve yerel düzeyde, eğitimi geliştirmeye yönelik olarak yürütülen proje ya da projelere katılım sayısı artırılmalıdır.

• Fakülte-Okul işbirliği kapsamında yürütülmesi gereken derslerin, amacına uygun olarak yürütülmesi sağlanmalıdır. Yani eğitim fakültelerinin, kendi pratik alanlarıyla etkileşimi güçlendirilmelidir.

• MEB tarafından yürütülen, öğretmenlerin sürekli mesleki eğitimine yönelik ulusal ve yerel düzeydeki hizmet içi öğretmen yetiştirme programlarına sağlanan destek arttırılarak sürdürülmelidir.

• Eğitim Fakültelerinin çevrelerine yönelik sosyal sorumluluk projeleri içinde eğitim ve öğretim becerilerini kullanarak yer almaları, öğretimin organik bir parçası olarak yer almalıdır.

• Kurum kimliği ve aidiyet duygusunu geliştirmek üzere, öğretim elemanları ve öğrencileri bir araya getirmeye yönelik sosyal etkinlik sayılarının artırılmasının etkisi sınırlı kalacaktır. Kimliğin oluşturulmasında esas belirleyicilerin fakültelerin öğretim başarısı ve sosyal sorumluluk projelerinin özgünlüğü olduğunu unutmamak gerekir.

6.TÜRKİYE’NİN YÜKSEKÖĞRETİM SİSTEMİNDE, YÜKSEKOKULLARIN VE MESLEK YÜKSEKOKULLARININ PROGRAMLARININ YENİDEN

İLİŞKİLENDİRİLMESİ KONUSUNDAKİ STRATEJİK SEÇMELER

2547 sayılı yükseköğretim yasası, dünyada var olan eğilimler paralelinde kuram ağırlıklı üniversiteler ile uygulama ağırlıklı yükseköğretim kurumlarını tek bir sistem içinde toplamıştır. Nitekim günümüzde değişik yükseköğretim kurumları; Enstitüler, Fakülteler, Yüksekokullar ve Meslek Yüksekokulları, tümüyle Üniversitelerin çatıları altında yer almaktadırlar. Türkiye’nin 25 yıl önce gerçekleştirdiği bu uygulama, geçen süre içinde

Avrupa ülkelerinde de yaygınlaşmıştır. Avrupa da geleneksel olarak kuramsal ve uygulamaya dönük yüksek öğretim kurumlarının ayrılmasına dayanan ikili yüksek öğretim sisteminden vazgeçmektedir. İki türdeki yükseköğretim kurumlarını aynı çatı altında toplarken, bunların arasındaki karşılıklı geçişleri de kolaylaştırmaktadır.

Türkiye’nin 25 yılı bulan uygulamasından sonra, gerek yüksekokullar gerek meslek yüksekokullarında önemli sorunlar yaşandığı, Türkiye’nin yükseköğretim sistemi değerlendirirken görülmüştü. Bu sorunların başında da, uygulamaya dönük öğretim yapan bu okullarda yetişecek insangücünün ekonomi bakımından önemi sık sık vurgulanmasına karşın, bu okullardaki öğretim elemanları ve öğrencilerin kendilerini ikincil durumda hissetmeleri gelmektedir. Böylece yeteri kadar önemi anlaşılmayıp, geri planda kalmış olan bu kurumlar, ne öğrenciler, ne de öğretim elemanları bakımından çekicilik kazanabilmiştir. Artık bu kadar büyük bir insangücü ve kaynağın verimsiz kullanılışına razı olunamayacağı için bu durum sürdürülemez.

Bu durumu değiştirmek için;

1. Uygulamaya dönük bu yükseköğretim kurumlarının toplumda, öğrenciler ve öğretim elemanları arasındaki saygınlığını artırmak ve iddialı hale getirmek; bu yolla bu kurumlardaki öğrenci ve öğretim üyelerinin motivasyonunu yükseltmek,

2. Uygulamaya dönük bu yükseköğretim kurumlarının yerel iş ve istihdam piyasalarına gömülü(embedded) hale gelmesini gerçekleştirmek,

3. Uygulamaya dönük bu yükseköğretim kurumlarının taşımak istedikleri iddiayla uyumlu bir yönetişim sistemi oluşturmalarını sağlamak,

4. Uygulamaya dönük bu yükseköğretim kurumlarına, daha iyi yetişmiş ve motive olmuş öğrencileri yönlendirmek,

5. Uygulamaya dönük bu yükseköğretim kurumlarının içinde, işine kendini adamış, işi konusunda heyecan taşıyan öğretim elemanlarının kendilerini mutlu hissedecekleri yeni bir kariyer çizgisi kurabilmek,

6. Uygulamaya dönük bu yükseköğretim kurumlarının donatımlarını yeterli hale getirmek, büyüklüklerini ve dağılımlarını yeniden yapılandırmak,

gerekecektir.

• Bu altı stratejik seçmeyi gerçekleştirmeye, üniversiteler içinde yüksek okullar, meslek yüksek okulları ve ön lisans programlarının ilişkilerinin yeniden düzenlenmesiyle başlanmalıdır. Bunun için üniversitelerde Uygulamalı Bilimler ve Uygulamalı Teknolojiler Fakülteleri kurulmalıdır. Bu fakültelerin ilgili birimlerle nasıl bir ilişki içinde olacağı Şekil.21’de gösterilmiştir.

Lisans derecesi veren teknik eğitim fakülteleri ile yüksekokulların, araştırma ağırlıklı olmayan, tamamen uygulamaya yönelik eğitim öğretim yapan “Uygulamalı Bilimler ve Teknolojiler Fakülteleri” çatısı altında toplanması, Avrupa’da başlayan değişime uyumlu bir yaklaşım olmaktadır. Bu fakülteler, 4 yıllık eğitim öğretim yapan yüksekokulların bağlı olduğu bir üst kurum olarak tüm organlarıyla tanımlanacaktır. Yüksekokullar, ülkenin stratejik olarak belirlenmiş insan kaynakları gereksinimlerini karşılamak üzere, uygulamalı sosyal ve idari bilimler, uygulamalı fen bilimleri, uygulamalı sağlık bilimleri ve uygulamalı teknolojiler biçiminde gruplara ayrılabilecektir.

Şekil.21:Uygulamalı Bilimler ve Uygulamalı Teknolojiler Fakülteleri’nin Yükseköğretim Sistemi İçindeki Yeri

Bir üniversitede bu gruplardan herbiri için ayrı bir fakülte kurulabilecektir. Bu kurumlarda öğretim kadrosu; üretim ve hizmet sektörleri ile ilişkileri güçlü, uygulamada deneyimi yüksek öğretim üyelerinden ve iş deneyimli öğretim görevlilerinden oluşmalıdır. Şekil.21’de görüldüğü üzere önlisans derecesi veren meslek yüksekokulları üniversitelerde varlıklarını eskisi gibi sürdürecektir. Meslek yüksekokullarının programları bütünüyle uygulamaya yönelik eğitim öğretim yapacak olan “Uygulamalı Bilimler ve Uygulamalı Teknolojiler Fakülteleri” ne uyumlu hale getirilerek yükseköğretim sistemimizde dikey geçiş kavramı daha etkin ve verimli bir hale getirilmelidir. Uygulamalı Bilimler ve Uygulamalı Teknolojiler Fakülteleri’ne dikey geçiş kontenjanları yüksek düzeyde tutularak, mesleki ve teknik eğitimin yeniden yapılanmasında MYO önünün açılması önemli ölçüde gerçekleştirilebilecektir.

Bu fakültelerin yüksekokullarına ve MYO’lara öğrenci kabulleri ağırlıklı olarak ilgili meslek liselerinden olmalı, ancak genel liselerden öğrenci kabulleri de belirlenecek koşullar altında olabilmelidir.

Bu fakültelerde bulunan yüksekokulların ikinci yarıyılın ardından, teorik ağırlıklı eğitim öğretim veren fakültelere ve teorik ağırlıklı fakültelerden bu fakültelere yatay geçiş

1

32

Meslek Lisesi Bitirme Sınavı Meslek Lisesi

Lise Bitirme Sınavı Genel Lise TDSS

3

4

2

1

Uygulamalı Bilimler D.Geçiş

3

4

2

1

Akademik Eğitim Veren Fakülteler DDSS

2

1

MYO Y.Geçiş

belirlenecek koşullar içerisinde yapılabilmelidir. Bu günkü yapıda yüksekokullardan fakültelere ya da fakültelerden yüksekokullara geçiş yolu hemen hemen kapalıdır.

Bir üst çerçeve olan Bologna Nitelikler Çerçevesine uygun olarak belirlenen ve uluslararası kabul gören düzey tanımlayıcıları (level descriptors) kullanılarak, Bologna sürecine dahil ülkelerde tanımlı olan önlisans (short cycle) ve üç yıllık “Ordinary Bachelor” derecesinde olduğu gibi, bu fakültelerin ikinci ve üçüncü yılları sonunda da kalite güvencesi gözetilerek diplomalar verilebilmelidir.

• Bu sistemle MYO’lar üniversitede kalmaktadır, doğrudan rektörlüklere bağlı olurken, otonomileri artırılmalı ve MYO müdürleri kendi bütçelerinin ita amiri olmalıdır. Ayrıca mesleki ve teknik eğitimin yeniden yapılanmasıyla ve dikey geçişliliğin artırılmasıyla MYO’ların tümünde yaşanan motivasyon eksikliği ve eğitim öğretime yabancılaşmanın giderilmesi konusunda önemli bir adım atılmış olacaktır.

Uygulamalı Bilimler ve Uygulamalı Teknolojiler Fakülteleri ve MYO’lar gibi uygulamaya dönük yükseköğretim kurumları (UYK) için, mutlaka iddialı ve mevcut durumda köktenci değişiklikler yapabilecek bir program geliştirilmeli ve ısrarlı biçimde uygulanmalıdır. Böyle bir programın geliştirilmesi için de YÖK içinde ayrı bir Uygulamalı Yükeköğretim Kurumları (UYK) birimi oluşturulmalıdır. Bu

birim, UYK’lar arasında vizyon geliştirme, koordinasyon, iletişim, öğretim elemanları ve öğrenci değişim programları dahil, işbirliği ve asgari standartlar ve kalite

güvencesinin sağlanması işlevlerini yüklenebilecektir.

• UYK’larının toplumda ikinci sınıf olma algısının kaldırılması ya da hafifletilmesi ancak çok yönlü çabalarla gerçekleştirilebilir. Bunun ilk koşulu, bu kurumlar için, Türkiye’nin kamu kesiminin, iş dünyasısının ve sosyal paydaşların katkısıyla iddialı politikalar üretmesi ve bu yolla bu kurumlarda çalışanlarının motivasyonlarının artırılmasıdır.

Bu kurumların saygınlığının artırılması için yapılacakları, salt eğitim kurumları içinde yapılabilecek değişikliklerle sınırlı olarak düşünmek yetersiz kalır. Sorunu geniş bir bağlamda ele almak gerekir. UYK’larda sağlanacak gelişmeler ancak işgücü piyasasındaki yeniden düzenlemelerin içine oturtulduğunda anlam kazanır. Örneğin, Türkiye’de Ulusal Meslek Standartları Kurumu’nun kurulması halinde işgücü piyasalarıyla UYK’larda verilen eğitimin belirlenen niteliklere uyumu için sağlanması gereken beceriler arasında ilişkilerin kurulmasını kolaylaşmış olacaktır. Böylelikle, UYK mezunlarının iş bulma ve dolayısıyla daha yüksek gelir sağlama olasılıkları yükselirken, bu kurumların saygınlığı da artmış olacaktır. Benzer biçiminde, UYK’larının ulusal istihdam eylem planlarıyla ilişkilendirilmesi, yine aynı bağlamda UYK eğitimlerinde bu öğrencilere yalnız iş becerileri değil aynı zamanda da girişimci olmalarını kolaylaştıracak becerilerin verilmesi yoluna gidilmesi, MYO’larına ilgiyi artıracaktır. Yine bu bağlamda MYO’ları Türkiye’nin AB’ye uyumunu sağlarken geliştirmesi gereken yaşam boyu öğrenme stratejilerinde önemli sorumluluklar üstlenebilirler.

UYK’ların toplumdaki iş bölümünde daha saygın bir yer edinmesinde Türkiye’nin Avrupa Eğitim Alanında yer alması sürecinde bunların aktif bir katılımcı hale getirilmesi de önemli katkı yapabilecektir. Örneğin UYK’lar için AB’nin Leonardo da Vinci programları bu bakımdan çok yararlı olabilir. Aynı bağlamda Türkiye yükseköğretim sisteminde kalite değerlendirmesi ve kalite güvencesi sistemleri kurulurken, MYO’lar için de bir sistemin oluşturulması ihmal edilmemelidir.

UYK mensuplarının moralinin yükseltilmesinde sadece gelecekteki düzenlemeler üzerinde durmak yetersiz kalabilir. UYK’larının varolan başarılarını toplumda konuşulur hale getirmek gerekir. Örneğin, günümüzde de bu okullardan mezun olanlar arasında işsizlik oranları daha düşüktür. Bu bilginin geniş kitlelere duyurulması yararlı olacaktır. Bunun ötesinde UYK’larının bir çok başarı öyküsü derlenerek toplumda bilinir hale getirilmelidir. Bu başarılar öğrencilerin kendilerine rol modelleri seçerken UYK’lardaki gelişmeleri de dikkate almalarına yol açacaktır.

UYK’larının başarılarının artırılmasına çalışılırken, bu kuruluşların yerel piyasalar için doğrudan üretimle ilişkili insangücü eğitimini sağlamak amacıyla oluşturulmuş öğretim kurumları olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu okullar yerel piyasalar içine gömülü (embedded) olmalıdır. Bunun sağlanmasında UYK’ların yaşam boyu eğitim-öğretim işlevlerini geliştirmesi yararlı olacaktır.

• Bu yerel piyasalara gömülü olmayı sağlamakta, UYK’larının yönetişim sisteminde yerel iş çevrelerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve diğer ilgililerin yer alması, yerel piyasa taleplerine uyumlu eğitim ve öğretim yapmak sürecinde programların belli bölümlerini UYK’larının kendi yönetişimlerince alınan kararlarla yeniden düzenlenmeleri düşünülebilir. Bir başka yol olarak UYK’ların yerel taleplere duyarlılığını sağlamak için, iş dünyasıyla protokollar düzenlenmesi yoluna gidilebilir.

• UYK’ların yüksek öğretim sistemi içinde akademik sorunlarının daha iyi anlatılmasını sağlamak üzere Üniversitelerarası Kurul’da UYK sorunlarının ele alındığı daimi bir komisyon kurulması düşünülebilir.

• İster Uygulamalı Bilimler ve Uygulamalı Teknolojiler Fakülteleri, ister MYO’lar Olsun, UYK’larının misyonu ve ethos’u üniversitenin diğer kısmından farklılıklar içermektedir. Bunun için UYK’ların yönetişiminde yerel ilgililerin katılımına olanak veren, dışa karşı da hesap verebilen farklı bir yönetişim biçimi geliştirilmelidir. Yöneticilerinin seçiminde akademik ölçütlerden çok UYK’ların misyonuna uygun önderlik yapabilme kapasitesi ağırlık kazanmalıdır. 5018 sayılı yasa uyarınca hazırlanacak bütçelerde öğrenci sayıları, UYK’ların performans farklılıkları ve hazırlanacak olan UYK’ları yeniden yapılandırma programı göz önünde tutularak, yeterli kaynak tahsis edilmelidir.

• UYK’ların başarısının artırılmasında en önemli faktörlerden biri, bu sisteme giren öğrencilerin yeterliliklerini yükseltmek olacaktır. Günümüzdeki UYK’ların giriş sistemi bu koşulu gerçekleştirememektedir. MYO yöneticileri arasında, ÖSS’ye girmeden doğrudan geçiş yolunun açılmış olmasının eğitim kalitesini çok düşürdüğü konusunda geniş bir oydaşma bulunmaktadır. Bu soruna değişik çözümler bulunabilir. Bunlardan biri doğrudan geçiş yapan öğrencilerin bir seviye tesbit sınavına tabi tutulması, yetersiz görülen öğrencilerin eksikliklerini gidermesi için saptanacak formasyon derslerinden sorumlu tutulması olabilir. İkincisi ise, meslek lisesi bitirmenin de sınavla olmasıdır. Bu durumda öğrenci doğrudan geçiş hakkını lise bitirme sınavını başardıktan sonra kazanacaktır. Her iki çözümde de öğrenci UYK programlarını bugünküne kıyasla daha yeterli bilgi düzeyine sahip olarak izlemeye başlamış olacaktır.

• UYK’larda istihdam edilecek olan öğretim elemanlarının sanayi ya da iş deneyiminin yüksek olması ve akademik kariyer yapma endişesinin bulunmaması gerekmektedir. UYK’larında görev yapan öğretim elemanlarına, aynı çalışma yılları sonrasında, üniversite öğretim elemanlarıyla aynı gelir düzeylerine ulaşma, ancak farklı bir kariyer çizgisi izleyebilme olanağı verilmelidir. UYK’larının yönetim kademeleri de bu yeni kariyer çizgisindeki kademelerle ilişkilendirilmelidir.

• UYK’larda görev yapan öğretim elemanlarının sürekli eğitimleri ve yerel iş çevreleri için teknoloji geliştirme çalışmalarına katkıda bulunmak üzere, Türkiye genelinde uygun yerlerde Sürekli Eğitim ve Teknoloji Geliştirme Merkezleri ( SETEM) kurulmalıdır.

• UYK öğretim elemanlarına yurt dışı deneyim elde etme kanalları açılması hem öğretimin kalitesinin yükseltilmesi, hem de öğretim elemanlarının motivasyonlarının artırılması bakımından yararlı olacaktır. Bu amaçla uluslararası ilişkilerden yararlanılmalı, özel projeler geliştirmelidir.

• Günümüzde MYO’ların yerel piyasalara gömülü olmasının sağlanmasında temel güçlük, bir çok MYO’nun kuruluş yerinin elverişsiz, yani çok küçük yerleşim yerlerine dağılmış olmasıdır. MYO’ların bir kısmı da pasiftir. Yani varlıkları sadece kağıt üstündedir. Bir kısmı ise çok küçük ölçekte kurulmuş olmanın sıkıntılarını yaşamaktadır. Ayrıca MYO’larının ancak belli bir kısmı konularıyla ilgili yeterli altyapı ve donanıma sahiptir. Bu nedenle bu kuruluşlar yerleri, büyüklükleri, donanımlarının yeterlilikleri bakımından değerlendirilerek bunlara ilişkin uzun erimli bir program yapılmalıdır. Programa dayalı bu yeni bakış açısı çerçevesinde geliştirilecek vizyon içinde öğrenciyi büyük ölçüde bir bölgeye hapseden “Mesleki ve Teknik Eğitim Bölgesi”(METEB) uygulaması yer bulamayacaktır.

• “Öğrenci Merkezli Eğitim”e uygun olarak UYK’lar fiziksel altyapıları, misyonları ve çağdaş gelişmeler dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalı ve bu doğrultuda yeni birimler oluşturulmalıdır.

• UYK’larının öğretim kalitesinin yükselmesini sağlamak için gerekli yatırım kaynaklarının ayrılmasının yanı sıra, bu konuda gelişmiş UYK’larının diğerlerini geliştirmekte görevlendirilmesi ve UYK’lar arası ilişkiler ağının geliştirilmesi gibi uygulamalara gidilebilir.

• Eğitim-öğretim programlarının modüler, esnek ve herkese açık olacak bir biçimde düzenlenmesi, verilecek sertifika ve diplomaların oluşturulması, beklenen “Ulusal Yeterlilik Sistemi” içerisinde tanınması sağlanmalıdır.

Yaşam boyu öğrenme ilkesinin en etkin uygulanacağı kurumlar arasında olması beklenen UYK’larda, multi-medya teknolojileri ve uzaktan öğretim sistem, metod, teknoloji ve tekniklerinin etkin kullanmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

• Mesleki ve Teknik öğretim fakültelerinin orta öğretime öğretmen yetiştirdiğini ve mezunlarının istihdam edilmesinde çok önemli sorunlarla karşı karşıya olduğunu görmüştük. Bu durum, önemli ölçüde yeniden düzenlemelere gidilmesini gerektirmektedir. Bu fakülteler Uygulamalı Bilimler ve Teknolojiler Fakültelerinin oluşumu içinde ele alınmalıdır.

• Mesleki ve Teknik Eğitim Fakültelerinin orta öğretim için yeterli öğretmen yetiştirecek miktarda olanlarının dışında kalanlarından yeterli alt yapısı olanlar UYK’lar olarak yeniden yapılandırılacaktır. Bu fakültelerden, MYO’lara öğretim elemanı yetiştirmede yararlanılması ele alınmalıdır.

• Uygulamalı Bilimler ve Teknolojiler Fakültesi haline gelerek mesleki ve teknik öğretim için öğretmen yetiştirecek Mesleki ve Teknik Eğitim Fakültelerinde, eğitim fakültelerinde olduğu gibi (4+1.5) eğitim modeline geçilmelidir.

Benzer Belgeler