• Sonuç bulunamadı

ORDUYA SONRADAN KATILANLAR

Hz. Peygamber (s.a.v.) yola çıkarken Ali b. Ebî Tâlib’i ailesinin yanına bıraktı. Münafıklar bu fırsatı kaçırmadılar ve fitne çıkarmakda geç kalmadılar. Halk arasında “Rasûlullah (s.a.v.) bu ağır sefer meşakkatini Ali’ye yüklememek, O’nun yükünü hafifletmek için geride bıraktı” diyerek dedikodu yaptılar.207 Bazı rivayetlerde ise münafıklar “Ali’yi ağır hareket ettiğinden ve kendisi de böylece ondan kurtulup yükünü hafifletmek istediği için Medine’de bıraktı”208 dediler. Bu duruma çok üzülen Hz. Ali (r.a.) silahını alıp 209 yola çıktı ve Curf denilen mevkide 210Allah Rasûlü’ne yetişti ve

dedi ki: “Ey Allah’ın Peygamberi! Münafıklar beni koruduğun,211 bu ağır sefer meşakkatini bana yüklememek, benim yükümü hafifletmek istediğin için geri bıraktığını iddia ettiler.212 Ya Rasûlallah! Beni çocuklarla, kadınların arasında mı bırakıyorsun?” diye sordu.213 Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yalan söylüyorlar, ben seni yalnızca geride bıraktıklarıma bakman için bırakmıştım. Geri dön, hem kendi ailen, hem de benim ailem için bana vekâlet et.214 Bana nisbetle sen, Musa’ya nisbetle Harun gibi olmak istemez misin? Ancak benden sonra nebî gelmeyecektir”. Bunun üzerine Hz. Ali Medine’ye döndü.215 Böylece münafıklar da amaçlarına ulaşamamış oldular. Hz. Peygamber (s.a.v.) Tebûk dışında hiçbir sefer de Hz. Ali’yi geride bırakmamıştır.216

207 İbn Kayyim, Zâdu’l-Me’âd, III, 3; Diyârbekrî, Târihu’l-Hamîs, II, 125

208 İbn Hişâm, Sîra, II, 519; Taberî, Târih, III, 103-104; İbn Hıbbân, Sîra, s.367; İbn Kesîr, Bidâye, V, 7 209 İbn Hişâm, Sîra, II, 519; Taberî, Târih, III, 104; İbn Hıbbân, Sîra, s.367; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,

V, 220; İbnu’l-Esîr, Kâmil, II, 278; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser, II, 217; Diyârbekrî, Târihu’l- Hamîs, II, 125

210 Curf: Medine’ye 3 mil mesafede bir yer.

211 İbn Kayyim, Zâdu’l-Me’âd, III, 3; İbn Kesîr, Bidâye, V, 7; Taberî, Târih, III, 104; Beyhakî, Delâilü’n-

Nübüvve, V, 220

212 İbn Seyyidi’n-Nas, Uyûnu’l-Eser, II, 217; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, V, 22 213 İbn Kesîr, Bidâye, V, 7; Buhârî, Meğâzî, 78; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, V, 220

214 İbn Hişâm, Sîra, II, 520; İbn Kayyim, Zâdu’l-Me’âd, III, 3; Taberî, Târih, III, 104; İbn Hıbbân, Sîra,

s.367; İbn Seyyidi’n-Nas, Uyûnu’l-Eser, II, 217

215 İbn Hişâm, Sîra, II, 520; Buhârî, Meğâzî, 78; Taberî, Târih, III, 104; İbn Hıbbân, Sîra, s.367; Beyhakî,

Delâilü’n-Nübüvve, V, 220; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser, II, 217; İbn Kayyim, Zâdu’l-Me’âd, III, 3; Diyârbekrî, Târihu’l-Hamîs, II, 125

Medine’de, Hz. Ali’nin bırakılması oldukça makûl ve mantıklıdır. Böylesine önemli bir seferde bazı kimseler seferden kaçmış ve geride kalanlar arasında fitne çıkarmak için fırsat kollarken onların başına yaşlı, savaşamayacak, dirayetsiz birisi elbette bırakılamazdı. Bu sebeple Hz. Peygamber’in damadı, genç ve cesur biri olan Hz. Ali’nin Medine’de vekil bırakılması en doğru karardı.217

2- Ebû Zerr (r. a. )’in Orduya Gecikmesi

Hz. Peygamber (s.a.v.), Tebûk Gazvesi’ne çıktığı zaman mazeretleri sebebiyle orduya yetişemeyip, geride kalanlar vardı. Ashâb geride kalanların durumunu “Ya Rasûlallah falan adam geride kaldı” diyerek soruyorlardı. Hz. Peygamber’de onlara şöyle diyordu: “Onu bırakın. Eğer onda hayır varsa Allah onu size ulaştıracaktır. Eğer hayır yoksa Allah sizi ondan kurtarıp rahata erdirecektir”.218 Gerçekten de her yönüyle zorluklar içeren bu seferde mü’minler tam anlamıyla imtihan olmuşlardır. İşte bu geride kalanlardan, çetin bir imtihan geçirenlerden biri de Ebû Zerr (r.a.) idi. Ashâb, O’nun devesinin huysuzluğu sebebiyle geride kaldığını ve durumunun ne olacağını sordular. Hz. Peygamber (s.a.v.) yine şöyle buyurdu: “Onu bırakın eğer onda hayır varsa, Allah onu size ulaştıracaktır. Eğer onda hayır yoksa Allah sizi ondan kurtarıp rahata erdirecektir.”

Ebû Zerr ise orduya gecikmesini şöyle anlatmaktadır:219 “Devem çok yorulmuştu ve ben bu sebeple Tebûk Gazvesi’nde geride kaldım. Kendi kendime “Deveme birkaç gün bakıp besledikten sonra Rasûlullah (s.a.v.)’a ulaşırım” dedim. Birkaç gün devemi besledim ve tekrar yola çıktım. Zû’l-Merve’ye ulaştığımda, devem bana karşı iyice huysuzlaştı. Bir gün daha bekledim. Hiçbir şey değişmedi. Ben de yükümü sırtıma aldım ve o şiddetli sıcaklarda yaya olarak yola koyuldum. Ordudan geride kimse kalmamıştı. Daha sonra birgün, öğleye doğru susuzluktan mecalsiz bir vaziyette Rasûlullah’a yetişebildim”Müslüman gözcülerden birisi “Ya Rasûlallah! Bir adam, geride tek başına yürüyor” dedi. Rasûlullah: “Ebû Zerr mi acaba? Ebû Zerr

217 Köksal, M. Âsım, İslâm Tarihi, Şamil Yayınevi, II. Bsm., İstanbul, 1981, IX, 271

218 İbn Hişâm, Sîra, II, 524; Taberî, Târih, III, 107; İbn Hıbbân, Sîra, s.368; Hâkim en-Neysâbûrî, Ebû

Abdullah, el- Müstedrek ala’s-sahîhâyn, Beyrut, 1986, III, 50; İbnu’l-Esîr, Kâmil, II, 280; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser, II, 217; İbn Kesîr, Bidâye, V, 8; Diyârbekrî, Târihu’l-Hamîs, II, 127

219 İbn Hişâm, Sîra, II, 524; Taberî, Târih, III, 107; İbn Hıbbân, Sîra, s.368; Hâkim, Müstedrek, III, 50;

olmasını çok isterim” buyurdu. Gözcüler iyice baktılar.220 “Ya Rasûlallah! Vallahi gelen Ebû Zerr’dir” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Allah Ebû Zerr’e rahmet etsin. O yalnız başına yürür, yalnız başına ölür, yalnız başına diriltilir” dedi.221

Ebû Zerr anlatmaya devam ediyor: “Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gittim, o sırada Rasûlullah ayakta idi. Bana neden geride kaldığımı sordu. Bende devemin bana yaptıklarını anlattım. Rasûlullah (s.a.v.): ″Ey Ebû Zerr! Allah, sen buraya gelinceye kadar attığın her adım için bir günahını bağışlasın″ buyurdu”. Daha sonra Ebû Zerr’in sırtından yükü indirilip ihtiyaçları giderildi.222

Bir rivayette Ebû Zerr’in vefatı ve defni şöyle anlatılmaktadır: Tebûk Gazvesi’nden çok zaman sonra Ebû Zerr Rebeze’ye223 sürgün edilmiştir. Hastalanıp öleceğini anladığı zaman karısına ve kölesine şöyle bir vasiyette bulunur: “Ben ölürsem beni gece yıkayıp kefenleyin. Daha sonra da beni yolun ortasına koyun. Buralardan geçen ilk kervana benim kim olduğumu bildirin”. Kısa bir süre sonra Ebû Zerr vefat eder. Karısı ve kölesi vasiyeti gereğince onu gece yıkayıp kefenlerler ve yol ortasına bırakırlar. Sonra tanımadıkları bir kervanın geldiğini görürler. Kûfelilerle birlikte İbn Mesud’un da bulunduğu kervandakiler Ebû Zerr’in tabutunu fark ederler. İbn Mesud tabutun kime ait olduğunu sorar. Tabutun içinde Ebû Zerr’in cenazesinin olduğunu öğrenir. Bunun üzerine İbn Mesud ağlamaya başlar ve şöyle der: “Rasûlullah (s.a.v.) gerçekten doğru söylemiş: ˝Allah, Ebû Zerr’e rahmet etsin. Yalnız başına yürür, yalnız başına ölür, yalnız başına haşr edilir˝”. Böyle dedikten sonra bineğinden inip bizzat onu kendisi defneder.224 Böylece Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bir sözü daha yaşanarak doğrulanmış olur.

220 Vâkıdî, Meğâzî, III, 1000; İbn Hişâm, Sîra, II, 524; Taberî, Târih, III, 107; Hâkim, Müstedrek, III, 50;

İbn Kayyim, Zâdu’l-Me’âd, III, 4

221 Vâkıdî, Meğâzî, III, 1000; Taberî, Târih, III, 107; İbn Hıbbân, Sîra, s.368; Hâkim, Müstedrek, III, 50;

İbnu’l-Esîr, Kâmil, II, 280; İbn Kayyim, Zâdu’l-Me’âd, III, 4; İbn Kesîr, Bidâye, V, 8

222 Vâkıdî, Meğâzî, III, 1000

223 Rebeze: Medine’ye üç günlük uzaklıkta, Hicaz yolu üzerinde, arazisi çorak bir köydür. Ebû Zerr el-

Gifari’nin kabri buradadır. (Yakût el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, III, 2)

224 İbn Hişâm, Sîra, II, 524; Taberî, Târih, III, 107; Hâkim, Müstedrek, III, 51; Beyhakî, Delâilü’n-

Nübüvve, V, 222; İbnu’l-Esîr, Kâmil, II, 280; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser, II, 218; İbn Kesîr, Bidâye, V, 8-9

3- Ebû Hayseme (r.a.)’nin Orduya Yetişmesi

Abdullah b. Hayseme es-Sâlimi diye anılan Ebû Hayseme, Ebû Sâlimlerin kardeşi olup Müslümanlığına ve doğruluğuna dil uzatılmayacak kişilerdendi. Dininde hiçbir kuşkusu olmadığı halde, Tebûk seferinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’den geri kalmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’den Tebûk’e doğru hareket ettikten günlerce sonra, Ebû Hayseme, çok sıcak bir günde, evine gelmiş ve iki kadınını bahçesinde serin iki çardak içinde bulmuştu. Onlardan her biri çardaklarını su serpip serinletmiş, kendisi için soğuk sular, yemekler hazırlamışlardı. Ebû Hayseme, bahçesine girip çardaklarının önüne geldi. Daha sonra kadınlarına ve kendisi için onların hazırladıkları şeylere baktı. “Sübhanallah! Geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmış Rasûlullah (s.a.v.) yakıcı güneşin, rüzgâr ve sıcağın içinde silahını boynunda taşısın da Ebû Hayseme, serin gölgede yemeği hazırlanmış, iki kadınının yanında, malının rahatlığı içinde oturup dursun! Bu hiç insafa sığar mı? Vallahi Rasûlullah (s.a.v.)’a gidip ulaşmadıkça, hiç birinizin çardağına girmeyeceğim” dedi. Ebû Hayseme devesine bindi. Azığını aldı ve hızlı bir şekilde yola çıktı. Kadınları konuşmak istediler fakat Ebû Hayseme, onlara hiçbir şey söylemedi. Yolda Umeyr b. Vehb el-Cümâhî ile karşılaştı. O’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ulaşmak istiyordu. İkisi beraber yollarına devam ettiler. Tebûk’e yaklaşınca Ebû Hayseme, Umeyr b. Vehb’e: “Ey Umeyr! Ben günahkârım, sen ise günahsızsın. Benden geri de kalmanda sana bir sakınca yok. Ben Rasûlullah’ın yanına senden önce varacağım” dedi. Umeyr geride kaldı. Ebû Hayseme devesini hızla sürüp gitti. Hz. Peygamber (s.a.v.), o sırada, Tebûk’e gelmiş ve konaklamıştı. Ebû Hayseme, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yaklaştığı zaman, Müslümanlar “Bakın yolda bir süvari geliyor” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Gelen Ebû Hayseme olsa keşke! O’nun olmasını çok isterdim” buyurdu. Gözcüler “Ya Rasûlullah! Vallahi, gelen Ebû Hayseme’dir” dediler. Daha sonra Ebû Hayseme, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına geldi, selam verdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ey Ebû Hayseme! Az kalsın helâk oluyordun” dedi. Ebû Hayseme olanları anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) de O’na dua etti.225

225 Vâkıdî, Meğâzî, III, 998-999; İbn Hişâm, Sîra, II, 520-521; Taberî, Târih, III, 104-105; İbn Kayyim,

Zâdu’l-Me’âd, III, 3; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser, II, 217; İbn Kesîr, Bidâye, V, 7-8; Diyârbekrî, Târihu’l-Hamîs, II, 125-126