• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber’in Bizans Kayseri Heraklius’a Mektup Göndermesi

D. HZ PEYGAMBER’İN TEBÛK’TE İCRA ETTİĞİ FAALİYETLER

2- Hz Peygamber’in Bizans Kayseri Heraklius’a Mektup Göndermesi

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in 9/630 senesinde Bizans Kayseri Heraklius’a bir mektup yazdığı ve Dıhyetü’l-Kelbî ile bu mektubu gönderdiği bildirilmektedir. Mektubun metni şöyledir: “Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah’ın elçisi Muhammed’den Rumların büyüğü Heraklius’a, Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Seni İslâma devet ediyorum, İslâma gir, selamet içinde ol! Allah sana mükâfatını iki katı verir. “Deki: Ey Ehl-i Kitab! Sizinle bizim aramızdaki ortak olan birtek kelimeye gelin! Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. Ona hiçbirşeyi ortak koşmayalım. Allah’tan başka bazımız bazısını Rab edinmesin. Şayet yüz çevirirlerse, Onlar “Şahid olun ki bizler Müslümanız” desinler. Eğer sen yüz çevirirsen sana tabi olanların günahları da sanadır”.313

Ancak daha önce de geçtiği üzere Hz. Peygamber bu mektubu 9/630 yılında değil 6/627 veya 7/628 yılında yani Hudeybiye anlaşmasından sonra göndermiştir.314 Başka bir kaynakta da Heraklius’a Dıhyetü’l-Kelbî ile gönderilen bu mektubun 6/627 senesinde gönderildiği ve 7. senenin Muharrem (628 Mayıs) ayında ulaştığı bildirilmektedir.315

Heraklius’un cevabı ise şöyledir: “Rum Meliki Kayser’den, Îsa’nın müjdelediği Allah’ın elçisi Ahmed’e: Bana elçinle beraber mektubun ulaştı. Ben şehadet ediyorum ki İncil’in bize geleceğini haber verdiği, Îsa b. Meryem’in müjdelediği Allah’ın Rasulü sensin. Rum halkını sana inanmaya davet ettim ancak onlar yüz çevirdiler. Şayet bana itaat etselerdi onlar için hayırlı olurdu. Senin yanında olup sana hizmet etmeyi ve ayaklarını yıkamayı ne kadar çok isterdim”. Bunun üzerine Rasûlullâh’ın “Mektubum yanlarında baki kaldığı sürece mülkleri de baki kalacaktır” buyurduğu bildirilmektedir.316 Heraklius'un Müslüman olduğunu bildiren bu mektup okunduğu zaman, Hz. Peyganber (s.a.v.): “Allah’ın düşmanı! Yalan söylüyor Müslüman olmadı, bilakis o Hıristiyandır” demiştir.317

313 Ya’kûbî, Târih, II, 77

314 Bak. Müslim, Cihad, 74; İbn Kesîr, Bidâye, III, 262; M. Hamîdullah, İ. Peygamberi, I, 332 315 Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledunniyye, III, 78

316 Ya’kûbî, Târih, II, 77-78

Hz. Peygamber, Tebûk’te konakladığı zaman da Heraklius’a bir mektup yazmıştır. Heraklius’un kendisini ve halkını İslâm’a davet eden bu mektubu da Dıhyetü’l-Kelbî ile göndermiştir.318 Bu mektubun metni ise şöyledir:

Rasûlullâh Muhammed’den Rum’ların Başkanına; Seni İslâm’a girmeye davet ediyorum. Şayet İslâm’a girersen Müslümanların sahip olduğu haklar senin olur, onların vazife ve sorumlulukları ile bağlı olursun. Eğer İslâm’a girmeyeceksen o zaman cizye ödersin. Gerçekten de şanı yüce olan Allah şöyle diyor: “Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Rasulünün haram ettiği şeyi haram etmeyen, kendilerine Mukaddes Kitap verilenlerden dosdoğru bir din ile amel etmeyip, onun kaidelerini yerine getirmeyenlerle, kendileri boyunlarını bükmüş olarak elden size cizye verinceye kadar savaşınız. Aksine, onların İslâm dinine girmeleri yahut cizye ödemeleri hususunda sen artık köylülerle İslâm arasına hiç girme!”319

Bundan sonrasını ise Heraklius’un elçisi Tenûhî’den dinleyelim:320 Sonra kapılar kapanmış Heraklius yanındakilere şöyle demiştir: “Size bir elçi geldi ve sizi üç seçenekten birini seçmeye davet ediyor. Birincisi ya O’nun getirdiği dini kabul edeceksiniz ya memleketimizde rahat yaşamak şartıyla cizye ödeyeceksiniz ya da bunları kabul etmezseniz O’nunla savaşmayı kabul edeceksiniz”. Yanındakiler o halde biz de onunla savaşırız dediler. Bunun üzerine Heraklius adamlarına “Kitaplarımızdan öğrendiğimize göre; O şu ayağımın altındaki yeri bile alacaktır” dedi. Yanındakiler yine savaşmayı tercih edince; “Ben sizin dininize bağlılığınızı denemek için böyle söyledim” diyerek durumunu kurtarmaya çalışmıştır.321 Daha sonra ise Arapçayı iyi bilen söylenenleri aklında iyi tutan hafızası kuvvetli birini (Tenûhî) yanına çağırır, bir mektup vererek onu Rasûlullâh’a vermesini söyler ve ona şunları tembihler: “Şu üç şeyi aklında tut! Birincisi; bana gönderdiği mektup hakkında bir şey söyleyecek mi? İkincisi; benim mektubumu okuduğu zaman gece ve gündüzden bahsedecek mi? Üçüncü ve son olarak; sırtında seni şüpheye düşürecek bir şey görecek misin?”322

318 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Çağrı Yayınları, 2. Bsm., İstanbul, 1992, III, 441; İbn Hacer, Fethu’l-

Bâri, VIII, 96-97; Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledunniyye, III, 78

319 M. Hamîdullah, İ. Peygamberi, I, 338; M. Hamîdullah, Vesâiku’s-Siyâsiyye, No:27 320 Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledunniyye, III, 78

321 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 442; Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledunniyye, III, 78-79 322 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 442; Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledunniyye, III, 79

Tenûhî anlatmaya devam ediyor: “Mektubu alıp Tebûk’e geldim. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ashâbıyla birlikte otururken buldum. Onlara “Efendiniz nerede?” diye sordum. Yerini gösterdiler. Ben de yanına gittim ve oturdum. Mektubu O’na verdim O’da alıp yanına koydu. Sonra bana, kimlerden olduğumu sordu. Ben de “Tenûhlardanım” dedim. “Hanif olan İslâmiyet’e, atan İbrâhim’in dinine girsen olmaz mı?” diye sordu. Ben de “Ben kavmim tarafından gönderilmiş bir elçiyim, onların yanına gidene kadar da dinimden dönemem” dedim. Bunun üzerine güldü ve “Sen dilediğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola ulaştırır. O hidayete gelecek olanları en iyi bilendir”323 âyetini okudu.324 Daha sonra ise Hz. Peygamber

şöyle diyerek sözlerine devam etmektedir: “Ey Tenûhî kardeş! Ben, Kisrâ’ya bir mektup yazmıştım. Fakat O, göderdiğim o yazıyı yırttı. Vallahi, kendisinin saltanatı da, öyle parçalanacaktır! Necâşi’ye de, bir mektup yazmıştım. O da, onu yaktı. Vallahi, kendisinin saltanatı da, öyle parçalanacaktır! Senin Hükümdarına da, bir mektup yazmıştım. O, onu tuttu. Yırtıp atmadı. Kendisi, yaşadığı müddetçe, Rum halkı, onun yüzünden sıkıntı çekmeyecekler, hayır göreceklerdir” buyurdu. Kendi kendime; “İşte, Hükümdarımın bana söylediği üç vasıftan biri!” dedim. Hemen ok çantamdan bir ok alıp kılıcımın kınına bunu yazdım.325 Rasûlullâh, bundan sonra, Heraklius’un yazısını, solunda oturan bir adama verdi. “Yazıyı, kim okuyacak?” diye sordum. “Muaviye” dediler.”326

Heraklius’un mektubunda: “Beni genişliği, göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış bulunan Cennet’e davet ediyorsun! O halde, Cehennem, nerededir?” sözüne gelince, Rasûlullâh “Sübhanallâh! Gündüz gelince, gece nerededir?” buyurdu. Ben, yine ok çantamdan bir ok çıkarıp kılıcımın kınına, bunu da yazdım.327 Getirmiş olduğum yazımın okunması bitince, Rasûlullâh “Senin, bir hakkın vardı. Sen, bir elçisin. Eğer yanımızda bağışlanacak bir şey olsaydı, onu sana bağışlardık. Ancak biz sefer halindeyiz” buyurdu. Toplanmış bulunan sahâbîlerden birisi “Ben, ona bağışını vereyim” diyerek seslendi. Yükünü açtı. Sarı bir elbise getirip yanıma koydu. “Bu

323 Kasas 28/56

324 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 442

325 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 442; Zürkânî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledunniyye, III, 79 326 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 442

bağışı yapan kimdir? diye sordum. “Osman'dır!” denildi. Rasûlullâh: “Bu elçiyi hanginiz konuk edecek, ağırlıyacak?” diye sordu. Ensar’dan biri “Ben!” dedi. Ayağa kalktı. Ben de, ayağa kalktım. Kendisi ile birlikte oturduğum meclisten çıkıp gittiğim sırada, Rasûlullâh, bana “Ey Tenûhlardan olan kardeş! Gel!” diyerek seslendi. Hemen geri döndüm. Önünde oturduğum yere kadar gelip ayakta durdum. Belinin kuşağını çözüp sırtını açtı. “İşte, sana emredilen şey orada! İyice bak! buyurdu. Bir de, ne göreyim; iki omuzunun kürek kemiği arasında kulak kıkırdak kemiği yumuşaklığında büyükçe bir mühür!”328

Bu rivayete benzer bir rivayet de şöyledir: Kayser Heraklius’un Ğassânlardan bir adamı “Onun sıfatlarına ve alâmetlerine, gözlerinde kırmızılık olup olmadığına, iki omuz küreği arasında Peygamberlik mührü bulunup bulunmadığına iyice bak!” diye tembihleyerek Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gönderdiği de ifade edilmektedir. Bu kişi Tebûk’e gelerek soruşturmalar yapmış, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, sadaka kabul etmediğini ve hallerinden birçok şeyler öğrendikten sonra Heraklius’un yanına dönmüş, gördüklerini, işittiklerini kendisine anlatmıştır. Bunun üzerine, Kayser, kavmini, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e imana davet etmişse de, yanaşmadıklarından, saltanatını elinden çıkarmaktan korkarak olduğu yerden kımıldamamıştır329 şeklinde bir bilgiye de rastlamaktayız.

Öyle anlaşılıyor ki imparator, o günlerde İslâm Hükümetini teskin edip yatıştırmak istiyordu; zira Muhammed (s.a.v.)’e o sırada hediye olarak belli bir miktar altın para göndermiştir. Fakat burada, öldürülen elçi için ödenen ne bir kan diyeti veya tazminat ve ne de Rasûlullâh’ın apaçık tekliflerine verilen bir cevap söz konusudur. Bu sebeple Rasûlullâh’ın gönderilen bu dinarları siyasi bir hediye olarak değil harp ganimeti olarak karşılamasına şaşmamaktayız.330 Hz. Peygamber (s.a.v.), Kayser Heraklius'un, göndermiş olduğu dinarların hepsini Müslümanlara bölüştürmüştür.331

328 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 442 329 Vâkıdî, Meğâzî, III, 1018-1019 330 M. Hamîdullah, İ. Peygamberi, I, 338