• Sonuç bulunamadı

Afet riski altındaki alanlarda gerçekleştirilen kentsel dönüşüm uygulamala- rında, uygulamanın gerçekleşeceği alanın tespiti büyük önem taşımaktadır. Zira riskli alan tespiti ile birlikte bu alanın üzerinde bulunan yapılar, 6306 sayılı Kanun

467 AYM. E.2014/146, K.2015/31, T.19.03.2015, RG.13.06.2015-29385.

468 AVCI, Mustafa, “6545 ve 6552 Sayılı Kanunlar İle İdari Yargıya İlişkin Kanunlarda Yapılan De-

ğişiklikler Üzerine Bir İnceleme”, Legal Hukuk Dergisi, Sayı:152, Cilt:13, s.93-94; ayrıca bkz. KAPLAN, Gürsel, İdari Yargılama Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa, 2016, s.437-438.

kapsamında uygulama sürecine dahil olmuş olmaktır. 6306 sayılı Afet Riski Altın- daki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında riskli alan; zemin ya- pısının yapılaşmaya elverişli olmadığı469 veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle470

can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanı ifade etmektedir. Alanın, “riskli alan” niteliğinde olduğu; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya İdarece, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının görüşü alınarak belirlenir. Belirleme aşamasında471,

alanın teknik özelliklerini içeren bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonuca gidil- mektedir. 6306 sayılı Uygulama Yönetmeliği md.5’e göre, “Riskli alan;

a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri, c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını472, varsa uy-

gulama imar planını473,

469 Üzerinde yapılaşmanın bulunmadığı bir alanın zemin yapısının elverişli olmadığından bahisle

riskli alan olarak ilan edilebilmesi mümkündür. Bununla birlikte, söz konusu alan üzerinde yapı- laşma bulunmadığından; idarece tesis edilecek kentsel dönüşüm uygulamalarında alana müteallik yıkım faaliyeti gerçekleştirilmeyecek ve fakat arazi planlama sürecinde bu husus dikkate alınacaktır. Nitekim idarece zemin yapısının yapılaşmaya elverişli olmadığı alanın varlığı tespit edildiğinde; söz konusu alanın dönüşüm uygulaması kapsamında tekrardan yapılaşmamaya açılmaması gerekmek- tedir. Bu konuda ayrıca bkz. AYANOĞLU, Yapı Hukukunun Genel Esasları, s.34 vd.

470 Zemin yapısı yapılaşmaya elverişli olan bir alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle riskli alan

olarak ilan edilebilmesi de mümkündür. Dolayısıyla “üzerindeki yapılaşma” ifadesinden hareketle bu sebeple belirlenmiş olan bir alanda riskli olmayan yapıların da bulunması söz konusu olabilecek- tir. Bu durumda ya riskli olmadığı tespit edilen yapıların bulunduğu parseller riskli alan kapsamında değerlendirilmeyecek ve ilan dışında bırakılacak ya da uygulamanın bütünlüğü bakımından kentsel dönüşüm uygulamasına tabi tutulacaktır. Bu konu çalışmanın ileriki kısmında detaylı olarak ince- lenmektedir.

471 Belirtmek gerekirse idari işlem teorisi açısından bölgenin riskli alan niteliğinde olduğunu belir-

leme aşaması, idarenin nihai işlemi oluşturması bakımından ona fikir vermektedir. Bu irade işlemin yapılışındaki temel irade olmaktan çok, işlemin yapılış usulü sürecinde tek başına hukuki etkisi bu- lunmayan usulî işlemlerden birisini oluşturan iradedir. Bu bakımdan İdare veya Bakanlık tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın da görüşü alınmak suretiyle yapılan teklif, tek başına hukuk düzeninde sonuç doğuran -dışsal hukuki etkiyi haiz- bir hukuki irade değildir. Bkz. AKYIL- MAZ, İdari Usul İlkeleri Işığında İdari İşlemin Yapılış Usulü, s.58.

472 “2010/22 sayılı Tescile Konu Olan Harita ve Planların Kontrolü Hakkında Genelge md.4’e göre;

sınırlandırma haritaları, tapuda kayıtlı olup da henüz kadastrosu yapılmamış alanlardaki taşınmaz malların sınırlarını belirlemek amacıyla yapılan haritalarını ifade etmektedir.” (www.tkgm.gov.tr/ sites/default/files/mevzuat/2010_22.doc), Erişim T.07.05.2016.

473 3194 sayılı İmar Kanunu md.5/2 uyarınca uygulama imar planı, hâlihazır haritalar üzerine varsa

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yer- bilimsel etüd raporunu474,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Baş- kanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.” TOKİ veya İdare de mezkûr dosyaya istinaden, Bakanlıktan söz konusu alanın riskli alan niteliğinde olduğunun tespiti talebinde bulunabilir.

Riskli alan kavramı, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya ilgili İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığını teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı ifade eder. Bu çerçevede olağan usulde temel olarak; i. zemin yapısının yapılaşmaya elverişsizliği (afet riskine karşı dayanıklı/sağlam bir zemin yapısının olmayışı), ii. zemin yapısından farklı olarak üzerindeki yapılaşmanın olası afet olgusu karşısında yıkılma veya ağır hasar görme riski altında olması ve bu ne- denle can ve mal kaybına yol açma tehlikesi taşıdığı durumlarda; Bakanlar Ku- rulu’nca söz konusu alanın “riskli alan” olarak kararlaştırılması mümkün olabile- cektir. Bunun yanında, her ne kadar zemini yapılaşmaya elverişli olmayan alanın tespiti zemin etüt raporuyla tespit olunabilecekse de “üzerindeki yapılaşma nede- niyle” can ve mal kaybına yol açma tehlikesinin nasıl saptanacağı belirlenmemiştir. Bu nedenle riskli alan tespiti aşamasında söz konusu meselenin irdelenmesi gerek- mektedir.

adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama program- larına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır. Uygulama imar planlarının özellikleri hakkında ayrıca bkz. ARTUKMAÇ, Türk İmar Hukuku, s.196.

474 Yerbilimsel etüt raporu, 644 sayılı KHK çerçevesinde Mekânsal Planlama Müdürlüğü bünye-

sindeki Yerbilimleri Etüt Dairesi Başkanlığı tarafından yapılmaktadır. 644 sayılı KHK md.7/1(k)’ya göre; Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:

(…) d) Risk yönetimi ve sakınım planlarının yapılmasına ve onaylanmasına ilişkin kuralları belirle- mek ve izlemek, plana esas jeolojik ve jeoteknik etütleri yapmak, yaptırmak ve onaylamak.”

Riskli alan tespiti ile ilgili olarak 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetme- liğinde de ifade edildiği üzere öncelikle, alana dair uygulama imar planı, taşınmaz- ların listesi ve uydu görüntüleri ile ortofoto haritasının temin edilmesi gerekmekte- dir. Bundan sonra ise söz konusu taşınmazların yıkılma veya ağır hasar görme ris- kinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekecektir. Bu kapsamda afet riski karşı- sında yıkılması veya ağır hasar görmesi ilmî ve teknik verilerle tek tek tespit edilmiş olan taşınmazların alana göre belli bir yoğunluk arz etmesi ve tekil riskli yapı uy- gulamasıyla afet riskinin bertaraf edilmesine yönelik hedefin gerçekleşmeyeceği hallerde, riskli alan ilan edilmesi söz konusu olacaktır. Belirtmek gerekirse riskli alan tespitine dair esas alınan raporların, alanın hangi yönlerden can ve mal kaybı tehlikesine yol açtığına dair yeterli bilgi içermesi gerekir. Bu konuda Danıştay’ın vermiş olduğu kararlara göre,

“Dava konusu Bakanlar Kurulu kararı incelendiğinde; uyuşmazlık konusu

alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair farklı tarihlerde idarelerce hazırlanan teknik raporların, yapıların hangi yön- lerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içer- mesi gerektiği halde, kararın hazırlık aşamasında esas alınan raporların eski ta- rihli olduğu, davalı idarelerin savunmalarında belirttiği 28.03.2006 günlü rapor- daki incelemenin de sadece 15, 17, 19 numaralı binalara ilişkin olduğu, yapıların tamamına ait yapılmış bir inceleme bulunmadığı, en son hazırlanan raporda da yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair bilgi içermediği, sadece -alanın- tarihsel gelişimine ilişkin bilgilere yer verildiği, buna karşın davacılar tarafından Ankara 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin E:2013/44 kayıtlı dosyasında yaptırılarak sunulan bilirkişi raporunda; alandaki yapılara ilişkin tek tek incelemelerde bulunulduğu ve yapılarda can ve mal kaybına yol açma riski ta- şıyacak derecede bulgulara rastlanmadığının belirtildiği de göz önünde bulundu- rulduğunda davalılardan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan ra- porun, alanın riskli alan ilan edilebilmesi için gerekli olan raporun niteliklerini taşımadığı görülmüştür.

(…) Bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın 6306 sayılı Kanunda belirtilen murisin “riskli alan” özelliğini taşıdığına dair düzenlenen raporun alanda bulunan yapılarla ilgili olarak üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair somut herhangi bir bilgi içermediği sonucuna ulaşıldığı, ayrıca alanın 1. Derece Kentsel Sit Alanı olması dolayısıyla Kültür ve Turizm Bakanlığının da görüşünün alınması zorunlu iken bu lazımeye uyulmadığının anlaşılmış oldu- ğundan, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiş- tir475.”

“Uyuşmazlık konusu Bakanlar Kurulu Kararının Sarıgöl Mahallesine iliş-

kin kısmının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Dairemizin E:2014/437 sayılı dosyasında açılan davada yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda; uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporlarda, binalar gözlemsel olarak incelenerek kalite olarak “iyi”, “orta” ve “kötü” diye sınıflandırılmış ise de, niceliksel bir ölçüt verilmediği ve diğer bilgilerin genel iti- barıyla gözlemsel bilgiler içerdiği, İstanbul'un önceki yıllarda yaşamış olduğu dep- remler sonucunda söz konusu yapıların olumsuz olarak etkilenip etkilenmediği yo- lunda belirlemeye yer verilmediği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapı- ların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği, söz konusu alana ilişkin detaylı zemin etüdü verisi ve buna bağlı olarak su taşkını konusunda yeterli veri bulunmadığından dava konusu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı yönünde görüş belirtilmesi üzerine, Dairemizce Bakanlar Kurulu kararının anılan kısmının yürütmesinin dur-

durulmasına karar verilmiştir476.”

475 D14D. E.2013/1493, K.2013/5670, T.10.09.2013, (www.danistay.gov.tr/upload/guncelkarar/12_

06_2014_081842.pdf), Erişim T.01.02.2017. (Altı tarafımca çizilmiştir.)

Dolayısıyla Bakanlar Kurulunca riskli alanın tespiti işlemine ilişkin olarak üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair somut bilgiler ortaya konulmalı, yapıların ağır hasar ve yıkılma tehlikesi altında olduğu teknik ve ilmî verilerle tespit edilmeli ve hangi yönlerden can ve mal kay- bına yol açma riski taşıdığı açıkça ortaya konulmalıdır.

Riskli olduğu tespit edilen yapıların çoğunluğu oluşturduğu alanların içinde riskli olmayan yapılar da bulunabilir. 6306 sayılı Kanun md.3/7’ye göre “Bu Kanun kapsamında belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan di- ğer yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülen yapı- lar, değerleme çalışmalarında yapının riskli olmadığı gözetilmek kaydıyla bu Ka- nun hükümlerine tabi olur.” Bu çerçevede üzerindeki yapılaşma sebebiyle riskli alan olarak tespit edilen alanlarda uygulama bütünlüğünün sağlanması maksadıyla riskli olmayan yapıların kentsel dönüşüm uygulamasına dahil edilmesi söz konusu olabilecektir477. Ancak burada üzerindeki yapılaşma sebebiyle riskli alan olarak be- lirlenen alanlardan bahsedilmektedir478. Zira zemin yapısı itibariyle yapılaşmaya elverişli olmayan bir alanın üzerinde bulunan yapının zemin etüd raporu ve bunun gibi ilmî ve teknik verilerin değerlendirilmesi sonucu sağlam olduğu düşünülemez. Dolayısıyla zemin bakımından sağlam olmayan bir alanda yapılan yapıların tama- mının riskli yapı niteliğinde olduğundan bahsedilebilecektir. Üzerindeki yapılaşma sebebiyle riskli alan olarak tespit edilen alanlarda ise zemin yapılaşmaya elverişli olmasına rağmen üzerindeki yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma tehlikesi bulunduğundan; riskli alan ilan edilmesi söz konusu olmaktadır. Bu şekilde belirle- nen riskli alanların içerisindeki riskli olmayan yapılarla ilgili sürecin nasıl işleye- ceği ise, “uygulama bütünlüğünün gerektirmesi” koşuluna bağlı olarak değerlendi- rilecektir. Üzerindeki yapılaşma sebebiyle riskli olduğu tespit edilen alan içerisin- deki ekonomik ömrünü tamamlamamış veya yıkılma veya ağır hasar görme riski

477 “Bu düzenleme, kanunun adı ile çelişen bir düzenlemedir. Zira, kanun maddesinde afet riski altın-

daki alanların dönüştürülmesi esas amaç olarak belirlenmiş iken afet açısından herhangi bir risk ta- şımayan yapılar da projeye dahil edilebilmektedir.” DORU, s.163; ayrıca bkz. KURŞAT, s.21, dn.3.

478 6306 sayılı Kanun md.2/1 (ç) “Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle

can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yöne- timi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı” ifade eder. (Altı tarafımca çizilmiştir.)

taşımayan yapıların da uygulama kapsamında yıkım faaliyetine konu olabileceği anlaşılmaktadır479. Kanun koyucunun Bakanlıkça gerekli görülen hallere ilişkin

herhangi bir belirleme yapmaması ve bu konuda İdareye sınırları ve kapsamı belir- siz bir takdir yetkisi vermesi söz konusu yapıların malikleri bakımından mülkiyet hakkının özüne dokunur niteliktedir480. Düzenlemeye göre riskli yapıların yanı sıra

risk taşımayan yapılarda bakanlığın belirleyeceği sınırların içinde kalmaları duru- munda “uygulama bütünlüğü” gerekçesiyle yıkılabilecektir. Kanunun ilgili hüküm- lerinin gerektiğinde sağlam yapılara da uygulanabilmesine ilişkin endişe verici bu düzenlemenin açıkça Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahke- mesi’ne itiraz edilmiştir. Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararında, söz konusu kuralların riskli olmayan yapılara uygulanmasının, Anayasa’nın 13. maddesinde te- mel hakların sınırlandırılmasının ölçütleri arasında yer verilen “ölçülülük” ilkesine aykırılık oluşturduğuna ve kamu yararı ile riskli olmayan yapı sahiplerinin hakları arasında kurulması gereken dengeyi bozduğuna karar vermiştir.

“Kanun’un genel amacı afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki

riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemedir. Dava konusu kural ise bu genel amaç doğrultusunda yapılacak uy- gulamalarda “uygulama bütünlüğü”nü sağlamak için getirilmiştir. Bunda meşru bir kamu yararı olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Bununla birlikte kanunla getirilen bu sınırlamanın, kamu yararı amacı ta- şıması dışında, kamunun yararı ile bireylerin temel hakları arasında kurulması ge- reken adil dengeyi bozmaması, ölçülü olması da gerekir. Dava konusu kuralla, “riskli olmayan yapılar” hakkında yapılacak uygulamalara ilişkin özel bir düzen- leme öngörülmemiş, riskli yapılara ilişkin kurallara atıf yapılmıştır. Ancak anılan kurallar, yapıların riskli olması dikkate alınarak düzenlenmiş, kamu yararı ile bi-

479 ŞAHİN, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a Yönelik Bazı Eleşti-

riler, s.54.

480 ŞAHİN, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a Yönelik Bazı Eleş-

reylerin hakları arasında buna uygun denge oluşturulmaya çalışılmıştır. Menfaat- ler dengesi bu şekilde oluşturulan kuralların riskli olmayan yapılara uygulanması, Anayasa’nın 13. maddesinde temel hakların sınırlandırılmasının ölçütleri arasında yer verilen “ölçülülük” ilkesine aykırılık oluşturmakta ve kamu yararı ile riskli ol- mayan yapı sahiplerinin hakları arasında kurulması gereken dengeyi bozmakta-

dır.” Bu doğrultuda ilgili kanun hükmü Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir481.

Ne var ki, 6704 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik neticesinde 6306 sayılı Kanun md.3/7 yeniden düzenlenmiş ve Kanun kapsamında belirlenen alanlarda riskli ol- mayan yapıların; değerleme çalışmalarında yapının riskli olmadığı gözetilmek kay- dıyla bu Kanun hükümlerine tabi olacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla mevcut haliyle 6306 sayılı Kanun kapsamında belirlenen alanlarda bulunan bir yapının riskli yapı niteliğinde olmasa dahi “uygulama bütünlüğünün gerektirdiği” hallerde uygulamaya tabi tutulması söz konusu olacaktır.

Bu kapsamda, iyileştirme, tasfiye ve yenileme sürecine konu olacak yerler; afet riskindeki alanlar ile afet riskindeki alan statüsünde olmayıp Çevre ve Şehirci- lik Bakanlığı’nın resen veya ilgilisinin başvurusu üzerine belirleyerek Bakanlar Ku- rulu’na teklif ettiği, bu doğrultuda Bakanlar Kurulu tarafından yetkili idare olarak kararlaştırılan arsa veya arazilerdir. Başka bir deyişle Bakanlık, belirli bir alanı riskli alan olarak tespit ederek Bakanlar Kurulu’na teklif edebilir ve bu doğrultuda idarece alan ölçeğinde uygulama tesis edebilir482.

Belirleme safhasının ardından Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kuru- lunca alanın riskli alan niteliğinde olup olmadığı hususu kararlaştırılacaktır. Bakan- lığın inhası üzerine Bakanlar Kurulunca tesis edilen bu işlem birden fazla iradenin aynı yönde açıklanması sonucu tesis edilen kolektif işlem mahiyetindedir483. Bu

481 AYM. E.2012/87, K.2014/41, T.27.02.2014, RG.26.07.2014-29072.

482 Alan ölçeğinde iyileştirme ve yıkıp yeniden yapmalarda belirli bir alanın planlaması, projelen-

dirmesi ve her yapılaşma faaliyetinin tek tek ruhsatlandırılması yoluna gidilir. Bu kapsamda alana ilişkin plan, projelendirme ve tek tek ruhsatlandırma şeklinde bir uygulama sistemi söz konusu ol- maktadır. Bu uygulamanın olumlu yönü, yapılan müdahalelerin teknik altyapı ve sosyal üstyapı açı- sından denge kurulmasına imkân vermesidir. Bu bakımdan afet riskinin bertaraf edilmesine yönelik çabalar arasında en etkili olanının kentsel alan yenilemesi olduğu ifade edilebilir. ÇOLAK, İmar Hukuku, s.1074.

483 SEZGİNER, Murat, “İdari İşlem-İcrailik-Ayrılabilir İşlem-Yargısal Denetim”, İÜHFM, Cilt:69,

işlemin tesisi neticesinde alanın riskli alan olduğu zemin yapısı ve fiziksel özellik- lerine göre belirlenmiş olacaktır. Bu kapsamda bu işlemin, maddi idari işlem tasni- fine göre; önceden belirlenmiş bir statüye belli bir şahıs veya malın girmesini ifade eden koşul işlem niteliğinde olduğu söylenebilir484.

Riskli alan ile ilgili düzenlemelerin ilk haline bakıldığında yüzölçümü gibi bazı kıstasların getirildiği görülmektedir. 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönet- meliği 5. maddesinin 4. fıkrası değişmeden önce, bir alanın riskli alan olarak ilan edilebilmesi için, o yerin yüzölçümünün asgari 15.000 m² olması gerekmekteydi. Bunun yanında, ancak uygulamanın gerektiği hallerde yüzölçümü 15.000 m² den az alanlar bakımından da riskli alanın tespiti söz konusu olabilmekteydi. Söz ko- nusu düzenlemede “uygulamanın gerektirdiği haller” ifadesinin ne olduğu ise ta- nımlanmamıştı. Yeni düzenlemede bu ifadeye, yarattığı çelişkiler de göz önüne alı- narak, yer verilmemiştir. Mevcut düzenlemeye bakıldığında Bakanlığın yüzölçümü sınırlaması bulunmaksızın riskli alan tespiti hususunda takdir yetkisinin var olduğu söylenebilecektir. Belirtmek gerekir ki, bu düzenlemenin çizmiş olduğu takdir yet- kisi sahası çok geniştir. Bu nedenle riskli olduğu tespit edilen alanlarda oturan ki- şiler bakımından hak kayıpları yaşanabilecektir. İdarenin işlem tesis ederken, takdir yetkisini sınırsız485 ve keyfi olarak486 kullanabilmesi söz konusu değildir487.

Riskli alanın tespiti işlemi, ilgili idare tarafından malın statüsüne ilişkin bir durum yaratmakla birlikte alanın riskli alan haline gelmesi ile birlikte o alana özgü bazı sonuçlar da içerdiğinden; bu idari işleme karşı süresi içinde idari yargı yoluna

484 YAYLA, İdare Hukuku, s.115; ONAR, İdare Hukukunun Umumî Esasları, s.227.

485 “T.C. Anayasasının 2. maddesinde belirtilen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel niteliklerin-

den olan “hukuk devleti” ilkesi, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan, idarenin hukuka bağlılı- ğını amaç edinen, buna karşılık kamu gücünün sınırsız, ölçüsüz ve keyfi kullanılmasını önleyen