• Sonuç bulunamadı

Okuma Türleri ve Okurların Okuma Sürecindeki Rolü

2.4. Dünyada ve Türkiye’de İnternet Gazeteciliği

3.1.2. Okuma Türleri ve Okurların Okuma Sürecindeki Rolü

Stuart Hall, 1973 yılında kaleme aldığı “Enconding/Decoding” adlı makalesinde izleyiciyi hem iletinin alıcısı hem de kaynağı olarak konumlandırmıştır. Hall, simgesel olarak kodlanan medya iletileri karşısında üç tür okuma türünün olduğunu belirtmektedir. Bunlar: egemen, tartışmacı ve karşıt okumalardır (Mattelart ve Mattelart: 2003, 87). Egemen okuma, metnin mesaj tarafından önerilen anlamıyla yorumlanmasıdır. Tartışmacı okuma, mesaj ile okurunun yorumu arasında bir ölçüde sonunda uzlaşmaya varan bir çatışma sürecini dile getirmektedir. Burada kodlanmış olan mesajın genel çerçevesi okur tarafından kabul edilmekle birlikte mesajın egemen anlamına karşı çelişkili bir anlam üretilmektedir. Üçüncü okuma türü olan karşıt okuma ise metindeki egemen anlamın tümden reddini dile getirmektedir (Mutlu, 1999: 100-101).

Hall’a göre egemen okuma, doğal, meşru, kaçınılmaz bir toplumsal düzenin anlayış biçimi gibi görünen hegemonik bakış açılarına uygun düşer. Okur, bu kodların sunmuş olduğu iletileri tamamen kabul eder. Karşıt okuma, iletinin karşıt bir dünya görüşüne göre (ulusal çıkar, sınıf çıkarı gibi) yorumlanmasıdır. Tartışmacı okuma ise kısmen egemen anlamları ve değerleri benimseyen, ancak yaşanan bir durumdan (ait olunan grupla ilgili çıkarlardan) genellikle paylaşılan tanımlara karşı çürütücü tezler çıkaran karşıt mantıkların bir karması, karşıtlık ve uyum öğelerinin bir karışımıdır. Tartışmacı okuma yapan okur, egemen okumadaki gibi verileri tamamen benimsemekle beraber karşıt okumadaki gibi kodların taşıdıkları anlamlara karşı olumsuz tavır da gösterebilir (Mattelart ve Mattelart: 2003, 88).

Egemen okumada okur, kodları kabul eder ve yeniden üretir. Tartışmacı okumada kod açık olarak kabul edilir fakat kısmen paylaşılır. Diğer bir ifadeyle

tartışmacı okuma gerçekleştiren okur, kodun sunmuş olduğu her bilgiyi olduğu gibi kabul etmemektedir. Karşıt okumada ise okur, okumayı anlar fakat içeriği reddeder. Egemen okuma gerçekleştiren okur, egemen çevrelerce sunulan bilgilerin doğruluğu üzerinde genel bir tartışma yürütmemektedir. Mesajı olduğu gibi kabul etmekte ve bu doğrultuda kendi açısından zihinsel yeniden üretimlere gitmektedir. Fakat aynı durum tartışmacı okuma gerçekleştiren okur için geçerli değildir. Bu okur türü veya okuma, verilen mesajları kabul etmekle birlikte mesajın gerçekliğini sorgulamaya çalışmaktadır. Medya içeriğinin sunmuş olduğu bilgilere, kendi deneyimlerini ve bilgilerini katmaktadır. Mesajı kabullenmesinde önemli olan nokta, mesajın vermiş olduğu bilgilerin kendine ait bilgilerle örtüşmesi ve/veya örtüşmemesidir. Aslında bu okur türü gerçekçi bir tavırla duruma yaklaşmaktadır. Bilgilerin ve yorumların gerçekliği bu okur türü için önem taşımaktadır. Karşıt okuma gerçekleştiren okur ise mesajın içeriğini anlayan fakat her halükarda mesajı reddeden okurdur. Bu tavrının altında ideolojik düşünceleri yer almaktadır. İdeolojik tavır, aynı zamanda egemen okuma için de söz konusudur (Hall, 1973: 515-517 ve 1980: 128-138; Akt: Dursun, 2012: 11).

Hall, üç okuma türünü şu şekilde detaylandırmaktadır (1997: 63-66): Egemen okumada okur, mesajı önerilen anlamına uygun bir biçimde okur. Bu tamamen geçirgen bir iletişim için ideal bir tarzdır. Bu durumda, profesyonel kod tarafından oluşturulan pozisyonu ayırt etmemiz gerekir. Bu medyada çalışan kişilerin bir mesajı kodlarken aldıkları pozisyondur. Ancak profesyonellerin kodlamaları çok önceden egemen boyutta tamamlanmıştır. Profesyonel kod, egemen kodlamadan görece bağımsızdır ve kendisine ait ölçütleri, değişimleri ve işlemleri hayata geçirir. Buna rağmen profesyonel kod, dominant kodun hegemonyası çerçevesinde çalışır. Tartışmacı okumada halkın büyük kısmı medya mesajlarının içinden çıkarılması istenen anlamın ne olduğunun ayırdındadırlar. Buna rağmen egemen tanımlar oldukça hegemoniktir; çünkü küresel anlamda ‘egemen pozisyonda’ olan olayları ve durumları temsil ederler. Hall, tartışmacı okumaya endüstriyel ilişkiler sebebiyle grev yapma hakkını sınırlayan bir yasa veya ücret artışının durdurulması ile karşı karşıya kalan işçinin tepkisini örnek vermiştir. Ekonomik tartışmalar söz konusu olduğunda okur, egemen tanımlamayı benimseyebilir ve herkesin enflasyonun düşmesi için daha az

kazanması gerektiğini kabul edebilir. Ancak bu pozisyonu benimsemesi, daha iyi bir ücret ve çalışma koşulları için grev yapmasını da engellemez. Karşıt okumada ise okur, metnin içerdiği bütün anlam ve yan anlamları çözer ve bunlara karşı tutum alır. Hall, televizyonda maaşları arttırma konusunda bir tartışma izleyen kişinin ulusal çıkarları, sınıf çıkarları çerçevesinde karşıt bir okumayla değerlendirmesini örnek göstermektedir (Aydın, 2007:125).

Kültürel Çalışmalar içerisinde belirtilen okuma türleri Alımlama Çalışmalarında sınanmaktadır. Stuart Hall’un okuma sürecinde ele aldığı “Kodlama-Kodaçma” süreçleri Alımlama Çalışmalarının kökenini oluşturmaktadır. Lull’a göre Alımlama Çalışmaları, insanların medya metinleriyle ilişkilerinde anlamı nasıl yarattıkları ve nasıl kullandıklarını inceleyen araştırmalar olarak tanımlanmaktadır (2001: 235). Alımlama Çalışmalarında alıcılar, medyada sunulanları tüketenler değil anlam üretenlerdir. Eagleton’a göre Alımlama Çalışmalarında okuma süreci, dinamik bir işlem, zaman içindeki karmaşık bir açılımdır. Metnin sunduklarını tutarlı bir bütün haline getirmeye çalışan okur, okuma sürecinde düz bir okuma yerine kendi birikimine dayalı bir okuma gerçekleştirmektedir (2011: 90).

Alımlama Çalışmaları da Kültürel Çalışmalar gibi medya metinleri karşısında alıcı konumunda bulunanların okuma sürecine odaklanmaktadır. Okuma sürecinde alıcı konumunda bulunanlar, kodlanan iletileri çözerken kendi maddi ve toplumsal koşullarını yansıtmaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 2010: 406). Dolayısıyla Alımlama Çalışmalarına göre her okurun okuma süreci farklıdır ve tek bir okuma türü yoktur. Egemen okuma, toplumsal koşulları destekleyen insanlar tarafından üretilmektedir. Tartışmacı okuma, okurun toplumsal pozisyonları kendi yararına değiştirmek için ürettiği okuma türüdür. Karşıt okuma ise okurun toplumsal koşullarla doğrudan çatışma içerisine girdiği okuma türüdür (Yaylagül, 2010: 130).

Alımlama Çalışmalarının önemli temsilcilerinden biri olan David Morley, “Nationwide Audince (1980) ve Family Television (1986)” adlı çalışmalarıyla izleyicilerin medya içeriklerini alımlama süreçlerini sınamıştır (Mattelart ve Neveu,

2007: 61-63).13 Morley, Hall’un Kültürel Çalışmalar içerisinde belirttiği şifre/deşifre modelini “Nationwide Auidince” çalışmasıyla analiz etmiştir (Storey, 2000: 23). Morley, “Nationwide Audince” çalışmasında sadece belli bir haber programının izlenmesinin üzerinde dururken “Family Television” çalışmasında ise farklı türlerin alımlanması arasındaki farklılıkları ortaya çıkarmaya çalışmıştır (İnal, 1996: 158).

Kültürel Çalışmalarda ve Alımlama Çalışmalarında merkezi konumda bulunan okuma sürecini “anlam” kavramıyla ele alan Erdoğan ve Alemdar’a göre metnin anlamı, yazarı tarafından inşa edilebildiği gibi okur tarafından da inşa edilebilmektedir. Bu süreçte metinde sunulan anlamla beraber okurun (izleyenin, çalışanın veya işsizin) çıkardığı anlamlar da önemli olmaktadır. Çünkü okur, çeşitli şekillerde metnin anlamını desteklemekte ya da çeşitli mücadele yollarına başvurarak kendi anlamını inşa edebilmektedir (2010: 295-296). Okuma sürecinde gönderici-ileti- alıcı üçlüsünün diyalektik bir ilişki içerisinde bulunduğunu belirten Dursun ise bu üç mekanizmanın birbirini etkileyebildiğini, değiştirebildiğini veya birbirlerini yeniden üretebildiğini belirtmektedir. Bu süreçte en önemli öğe, göndericidir. Bütün anlamlar ve olası yorumlar, öncelikle gönderici tarafından belirlenmektedir. Ardından metin, kendi metinsel özelliğiyle farklı anlamlar sunmaktadır. Son olarak okur, deneyimleri doğrultusunda bu iki düzeyin öngörmüş olduğu anlamların ötesine geçebilmekte ve ana yörüngeye bağlı kalmak şartıyla, yeni anlamlar üretebilmektedir (2012: 6-7).

Okuma sürecini “yapımcıl metin” terimiyle analiz eden Fiske’ye göre “okurcul metin”, metnin önceden yapılanmış anlamlarını benimseyen ve özünde edilgen olan okuru çağrıştırır. Okurcul metin karşısında bulunan “yazarcıl metin” ise okuru sürekli olarak yeniden yazmaya ve metinden anlam çıkarmaya zorlar. Yazarcıl metin, kendi yapılanmasını ön plana çıkararak okuru anlamın inşası sürecine dâhil eder (2012: 131).

13 David Morley, “Nationwide Audince” adlı çalışmasında sosyal konumların medya metinlerini

anlamlandırma sürecinde ne derece etkili olduğunu öğrenmeyi amaçlarken “Family Television” adlı çalışmasında ise iki boyuta odaklanmıştır. Birinci boyut, televizyon iletilerini anlamlandırma sürecinin bireyin tek başına veya ailesiyle olmasına göre farklılık gösterip göstermediğidir. İkinci boyut ise ataerkil ilişkilerin, toplumsal ilişkilerin, cinsiyetin ve aile içinde televizyon izlemenin etkilerine yönelik çalışmalardır (Mattelart ve Neveu, 2007: 61-63).

Okuma sürecinde metin ve yorum ilişkisinde okurun rolü üzerine odaklanan Umberto Eco’ya göre yorum, metinlere verilen tepkilerdir. Dünya’yı yorumlanabilir bir metin olarak değerlendiren Eco’ya göre şu soruların cevaplanması önemlidir:

• Dünyanın tek bir sabit anlamı mı vardır? • Dünyanın birçok olası anlamı mı vardır?

• Dünyanın hiçbir anlamı yok mudur? (Eco, 1994: 23).

Eco’ya göre bu soruların tartışılması metinler karşısında “örnek okur” ve “ampirik okur” olmak üzere iki tür okur grubunu beraberinde getirmektedir. Örnek okur, metnin sunmuş olduğu içerik çerçevesinde bir başka deyişle metnin okura verdiği izin çerçevesinde okuma ve yorumlama faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Ampirik okursa metnin kendisini ittiği okuma türünden farklı olarak kendi referansıyla metni sorgulamakta ve iletilerin kodlarını analiz etmeye çalışmaktadır (1996: 15-16). Eco’ya göre her metin, kendi örnek okurunu oluşturmayı tasarlamaktadır; dolayısıyla metinler, okurun yorumlamasını da kendi içeriğinde barındırmaktadır. Okurun tepkisini oluşturan yorum, metnin okuru tarafından bir değerlendirmesini içeren bir tepki değil; metnin okura sunduğu iletiler çerçevesinde değerlendirmesini içeren bir tepki olmaktadır (2003: 74). Örnek okur, metni sorgularken kendi deneyimlerinden, bilgi birikimlerinden yararlanmaz; metinde yazar tarafından kendisine sunulan çerçevede değerlendirmesini yapar ve bu süreç metine meşruluk katma sürecinin dışına çıkamaz. Ampirik okur ise metinin eleştirel okumasını gerçekleştirir ve metinde belirtilen içeriğin farklı boyutlarda eleştirisini ortaya koyar. Eco’ya göre gerçek okur, bir metnin gizemini, metnin bıraktığı boşlukları anlayabilen dolasıyla yorum sürecine dâhil olabilen okurdur (1998: 50).

“Açık Yapıt”14 adlı eserinde yorumlama sürecinde okurun aktif olduğunu

vurgulayan Eco’ya göre okur, bir metinden birden fazla anlam çıkarabileceği gibi aynı metni birden fazla okuduğunda birden fazla anlam çıkararak yorumlamalarını çoğaltabilir. Eco, bu süreci “açık yapıt” olarak adlandırmaktadır. Açık yapıt özelliği

14 “Açık Yapıt” adlı eserinde metinlerin çok anlamlı yapısına vurgu yapan Umberto Eco, eserinde

taşıyan metinler, bir bakıma yorumu garanti altına alır; çünkü bu süreçte merkezde olan iletiler değil iletileri değerlendiren alıcılardır. Metinler, alıcıların yorumlamaları doğrultusunda şekil alacaklardır (2001: 10, 48).

Metinlerin alıcıların yorumlamalarına göre şekillenmekle beraber alıcıların da metinler tarafından şekillenebileceğini belirten Eagleton’a göre okuma sürecinde “metin ve okur” karşılıklı etki sürecine girmektedir. Metin, içeriğinde belirsizlikler bırakarak okurun bunları belirlemesini ister. Dolayısıyla okuru aktif bir konuma teşvik eder. Okur da toplumsal yapıdaki konumuyla okuma sürecini gerçekleştirerek metinde sunulanlara etki eder (2011: 92-96). Diğer bir deyişle okurlar, medya programlarını gerek kültürel gerekse toplumsal anlamda akılcı bir biçimde ve amaçlarına uygun olarak seçmekte, yorumlamakta ve kullanmaktadır. Okurların okuma sürecindeki yorumları, kendi referans çerçeveleri ve içinde bulunduğu toplumsal ilişkiler (kültürel ortamlar) tarafından etkilenmektedir (Lull, 2001: 227).

Okurun okuma sürecinde metin karşısında aktif olabileceğini belirten bir diğer isim de Paul Kay’dir. Kay, “İdeal Okurun Üç Özelliği” adlı makalesinde okurun metne dâhil olabilmesi için metin hakkında yeterli bilgi birikimine sahip olması gerektiğini belirtmektedir. İdeal okurun özelliklerini odaklanan Kay’e göre ideal okur, metnin yorumlanması sürecinde ortaya çıkmaktadır. Kay’e göre ideal okur, metni anlamlandırabilme ve yorumlayabilme bilgi ve becerilerine sahiptir. Okurun anlamlandırma ve yorumlama sürecindeki aktifliği bu kadarla sınırlı kalmaktadır; çünkü okur verilen metin ve yorumlar karşısında bir araç olarak konumlanmaktadır. Okur, tasarlanmış metnin içeriğinde taşıdığı farklı anlamları anlayabilmektedir. Okur, metnin kurgulanmış bir metin olduğunu algılayabilme kapasitesine sahiptir; fakat metne karşı eleştirel bir tavır sergileyebilme yetisine sahip değildir (1983: 1).15

15 Kay, eleştirel okuma gerçekleştiren okur grubunu John Seely Brown’un “düşünsel taslak”

anlamına gelen “envisionment” kavramıyla ele almaktadır. Kay, okur performansları çerçevesinde ele aldığı bu çözümlemesinde metinleri yorumlamalarının yanında metinlerdeki çelişkilerin farkına varabilen “yetkin okurların” karşıt bir tutum geliştirebildiklerini ifade etmektedir. Okur, metinde sunulan iletileri kendi bilgisi çerçevesinde değerlendirir, metne sorular sorar ve metnin çelişkili yönlerini sorunsallaştırarak metnin alt okumasını yapar; Okur artık metnin “düşünsel taslak” olduğunun farkındadır ve metnin gönderdiği iletilerin düz anlamlarının ötesinde farklı yan anlamsal kodlar taşıyabileceklerini bilmektedir (1983: 2, 7).

Okuma türleri ve okurun bu süreçteki rolü, okurun metinin içeriğinin ne kadar farkında olduğu ve metinde yer alan düz ve yan anlamsal mesajları ne ölçüde çözümleyebildiği sorularına odaklanmıştır. Okuma sürecinde kodlanan mesajlar karşısında alıcıların kod açımı süresindeki önemi vurgulanmıştır. Kod açımını yapan okur, metne karşı düz-çizgisel bir okumayla egemen okuma gerçekleştirebilir. Okur, metindeki mesajların bazı yönlerini kabul edip bazı yönlerini kabul etmeyerek tartışmacı bir okuma yapabilir. Okur, metinde yer alan mesajları tamamen ret ederek karşıt bir okuma gerçekleştirebilir. Okurların belirtilen okuma türleriyle kod açım sürecinde kendi gerçekliklerini inşa etme çabaları, okur gerçekliği ve medya gerçekliği arasındaki farkın analizini gerekli kılmaktadır. Çünkü okurun kendi gerçekliğini inşa etme gereksinimi, medyada sunulan gerçekliğin kendi gerçekliğini yansıtmamasından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda gerçekliğin inşası sürecinde gerçeklik kavramının ne olduğu, medyada ve toplumsal bazda nasıl anlamlandırıldığını açıklamak gerekmektedir.