• Sonuç bulunamadı

Normatif Elitizm Bağlamında Güçlü Demokratik Elitizm Modeli

3.2. Güçlü Demokratik Elitizm Modelinin Elitizm Teorileri İçinde

3.2.2.1. Normatif Elitizm Bağlamında Güçlü Demokratik Elitizm Modeli

demokratik olmayan elitizm teorilerine dâhildir. Yönetenin filozof bir bilgin olmasın gerekliliğine vurgu yapılan bu modelde demokrasi söz konusu bile olamaz. Bu teoriye göre, sadece filozof bilginlerce yönetilebilen halkın, yönetimi devralması ihtimali dahi gereksiz ve zararlı görülür.

Önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi normatif elitizmin tipik temsilcisi Platon’dur. “Tarihin en önemli düşünürlerinden biri olan ve batı felsefesinin kurucusu olarak nitelendirilen Antik Yunan filozofu Platon, ahlâkla, siyasetin hiçbir zaman birbirinden ayrı olamayacağını savunan bir düşünürdür. Ona göre, iyiyi istemek, iyi olanı hayatın bir amacı olarak görmek, ahlâklı olmakla paraleldir. Bu da doğru bilgiye sahip olmakla gerçekleşir”64 Siyaset biliminin bilgisine ulaşmak için bu mesleği icra etmek

gerektiğini, bu mesleğin en ince ayrıntılarını öğrenen kişinin ise, dolayısıyla en iyi yönetici olacağını ifade eden Platon’a göre bu amaç, “ne sadece devleti büyütmektir ne de kudretli ve ihtişamlı bir hayata kavuşmaktır. Yöneticinin ulaşmak istediği tek amaç, halkı daha mutlu ve ahlâki bakımdan erdemli insanlar haline getirmektir” (Mosca, 2013: 42).

Bireyin daima devletin temel unsuru olduğunun altını çizen Platon’a göre devletin en önemli görevi, bireyleri erdemli yetiştirmektir. Çünkü erdemli insanın ahlâkı ve dünya yaşamı, düzenli olur. Bu düzen de topluma doğruluk ve adalet kazandırır. Öyle ki erdemli bireyler iktidara geldiklerinde, iktidara düşkün olmazlar ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyaç duymazlar. Sadece erdemli bireylerin halkı yönettiği toplumlarda demokrasiye ihtiyaç bulunmaz. Çünkü demokrasi, halkın egemenliği demektir. Ama yöneticiler sıradan halk(tan) olamaz. Erdemden yoksun birinin yöneteceği toplumdan kimseye bir fayda gelmez. Bu açıdan demokrasinin ortaya çıkarılma çabası oldukça yersiz ve manasız bir tavırdır.

Platon’a göre (1992: 77) “aklın kıt olduğu insanlarda o kimseyi beden yönetmeye kalkarsa veya kendi yararlarına düşkün açgözlü kimseler başa geçer ve başta olmayı keselerini doldurmak için bir yol sayarlarsa bu çok kötü sonuçlar doğuracaktır ve böylesi kimseler kendilerini yönetemezken toplumu yönetmeye kalkmaları, toplum için bir yıkım olur. Tersine onlar kendilerini bile yönetmemeli, fakat başkaları tarafından yönetilmelidirler ki bu onların da yararına olsun”. Bu noktada Platon, “insan organizmasında yönetici bir zekâ, iradesel bir enerji ve madde hayatına ayrılmış bir parça olduğunu hatırlatarak, aynı unsurların toplumsal organizmada da bulunduğunu ve bu

64http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/platon_un_mutluluk_ahlâki_ve_erdem_anlayisi_nedir_ne_demektir.

unsurların karşısında özel bir sınıf olduğunu açıklamaktadır. Zekâyı bilgeler sınıfının, iradesel enerjiyi savaşçılar sınıfının, tarımsal veya sanayi üretim görevinin de siyasi haklardan yoksun bir üçüncü sınıfa düştüğünü belirtmektedir. İlk iki sınıfın geçiminin son sınıf tarafından sağlandığını açıklayan Platon’a göre son iki sınıf birbirlerinden yaş olarak ayrılırlar. Çünkü bilgeler kırk yaşını geçmiş savaşçılar arasından seçilmektedir” (Mosca, 2013:43).

Temelde, toplumu akıllıların, bilgelerin ve filozof-krallar yönetmesi gerektiğini belirten Platon’a göre (akt. Duverger, 1995: 160) toplum muhakkak seçkin bir azınlık tarafından yönetilmelidir. “Erdemli ve güçlü krallığı savunacak kişi, soydan değil ama iyi eğitim yoluyla ve liyakat yoluyla kral olacak bilgin filozof, neyin en iyi ve en doğru olduğunu her daim bilecektir” (Aktay, 2005: 94- 95). Platon’a göre (1998: 27); “eğer bilgin filozof bunu sağlayamazsa, rejim otokrasiye dönüşebilir. Bu açıdan siyaset etik bir görevdir ve ayrıca sıradan halka teslim edilemeyecek kadar da ciddi bir iştir. Halkın aldığı kararlarla yürüyen demokratik ülkelerin çok sıkıntılar yaşayacağını belirten Platon, halk yönetiminin ciddi zararlar yaratacağına vurgu yapmaktadır”.

“Toplulukların üstün bireylerden oluşan bir küme tarafından yönetilmesi düşüncesi, Platon’dan daha önce eski Hint toplumunu düzenleyen Brahmancı kast öğretilerinde belirgin biçimde yer alsa da” (Bottomore, 1996: 7), Devlet adlı yapıtında Platon, “bunu daha belirgin şekilde ortaya koymuş ve Tanrı’nın mayasına altın kattığı lider ruhlu insanların desteklenerek, yönetici olmaları gerektiklerinin altını çizmiştir. Platon’un ideal devletinde sadece toplumu yönetmeye aday olan ve üstün nitelikler taşıyan elitler, erdemli bilgiye ulaşabilirler. Ona göre, mayasında altın olanlar yönetici kral, mayasında gümüş olanlar ise ancak koruyucu (asker) olmaya aday olabileceklerdir.

Böyle bir toplumda; erdemli ve bilge krallar başa geçmek için mücadele etmeyecekler, aksine hastanın doktorun ayağına gitmesinde olduğu gibi, başa geçmeleri için bizzat onlara gidilecektir. Mayasında altın olan filozof kralın bilgeliği, kendine ve hayatına anlam kattığı için, bu bilgeliği ile devleti yönetecektir” (Platon, 1992: 224). “İnsanın yaşamdaki amacının mutluluk olduğunun ve bu mutluluğa ulaşmanın tek yolunun da erdemli yöneticilerin toplumdaki insanları adaletli şekilde yönetmesine bağlayan Platon, ideal devletin bu sayede gerçekleşeceğinin altını çizer” (Platon, 1992: 96).

Güçlü Demokratik Elitizm Modeli’nin ana bileşenlerinden biri erdemli elitler; diğeri güçlü ve katılımcı yurttaşlık olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu olan erdemli elitler; kuramsal kökenini, normatif elitizm’den almaktadır. Ancak Güçlü Demokratik Elitizm Modeli, normatif elitizmin halka bakış açısının neredeyse tam karşısında olduğundan, normatif elitizmin söylemlerini büsbütün kabul etmemektedir. Nitekim Güçlü Demokratik Elitizmde erdemli elitlerin diğer tarafında güçlü, katılımcı, eğitimli, bilinçli ve donanımlı yurttaşlık yer almaktadır. Bu anlamda, iyi bir eğitimle gerçekleşecek olan erdemi olmazsa olmaz sayan Platon’un bu vurgusu, Güçlü Demokratik Elitizm Modeli için de oldukça büyük önem taşıyor görünmektedir. Zira Güçlü Demokratik Elitizm Modeli’nde en temel dayanak noktalarından biri, erdemli yöneticilerdir.

Bu çerçevede, Güçlü Demokratik Elitizm Modeli her ne kadar Platon’un erdemli yönetici modelinden belli ölçüde yararlanarak kendi modelindeki erdemli yönetici fikrini ortaya atmış görünse de, rejim tipi bakımından “kralcı” olan Platon’dan kesin bir çizgiyle ayrılmaktadır. Cumhuriyeti ve demokrasiyi özellikle vurgulayan Güçlü Demokratik Elitizm Modeli, güçlü ve erdemli yöneticiler ile bilgili ve hesap soran aktif bir halkın birlikte var edecekleri bir yönetim biçimini destekleyerek, ortaya koyduğu model ile güçlü bir demokratik sistemin oluşmasının mümkün olabileceğini ifade etmektedir.

Bununla birlikte, kontrol ve otokontrol mekanizmalarından yoksun bir normatif elitizm vurgusu, faşizme kayma veya erdemde yalıtılmış bir oligarşiye/ otokrasiye veya en iyi ihtimalle plütokrasiye evrilme ihtimali bulunmaktadır Bu açıdan elitlerin ve yurttaşların tiranlığa dönüşmemesi için anayasa ve yargı bağımsızlığı, bağımsız medya, güçlü ve özerk sivil toplum kuruluşları vb. gibi kurum ve kurumlar oldukça büyük önem taşımaktadır. Burada, Güçlü Demokratik Elitizm Modeli’nin Platon’dan ayrıldığı nokta, Güçlü Demokratik Elitizm Modeli’nin normatif elitizmin dengeleyici mekanizmalarını “modernize etmesi” ve her şeyden önce demokratik bir siyasal kültüre uyumlu hale getirmesi olarak değerlendirilebilir.

Bu bağlamda, erdemli elitlerle dengelenmiş güçlü bir yurttaşlık denklemi, yönetim sistemi açısından, aslında, karma bir yönetim sistemine denk düşmektedir. Böyle bir yönetim, tekil her türlü formun yozlaşma ihtimalini asgariye indirir. Keza “Lord Acton’un ‘Güç yozlaştırmaya eğilimlidir, mutlak güç ise mutlak olarak yozlaştırır’ sözü tarihsel süreç içerisinde kesin olarak doğrulanmış ve Friedrich August von Hayek’in de dediği gibi ‘iktidarın etkili bir şekilde sınırlandırılması, sosyal düzenin en önemli

sorunudur’”65. Bu konuda “doğal yasa gereği yönetim biçimlerinin belirli sırayı izleyerek yer değiştirdiklerini belirten Polybius’a göre de bozulma, evrensel ve kesin bir yasadır66.

Bu açıdan Polybius, (özellikle tekli) yönetimlerin belli bir döngü içinde olduğunu söyleyerek; karma bir yönetimin esas olduğunu şöyle ifade etmektedir:

“İlk yönetim biçiminin tek bir kişinin zorba gücüne dayanan tiranlık olduğunu söyleyen Polybius’a göre zamanla akıl üstün gelerek tiranlık yıkılır ve monarşi kurulur. Krallar yasalara göre yönetimden ayrılınca monarşi tekrar tiranlığa dönüşür. Soyluların despotluk rejimini yıkmaları ile aristokrasi kurulur. Ancak para tutkusunun soyluları halka zulmetmeye yönelttiğinde rejim oligarşiye dönüşür. Bunun karşısında ayaklanan kitleler demokrasiyi kurarlar ve eşitlik ve özgürlük en yüce değerler olarak benimsenir. Ancak çok geçmeden demokrasi yozlaşır. Yasalara saygı azalır, şiddet olayları artar. Böylece rejim Platon’un ayaktakımının yönetimi dediği oklokrasi’ye dönüşür”67.

Bu bağlamda, Polybius karma bir anayasadan yanadır. Çünkü her bir yönetim şekli kendi içinde bozulmanın tohumlarını saklamaktadır: ‘Krallığın özünde mutlakçılık, aristokrasinin özünde oligarşi, demokrasinin özünde de yasa tanımayan bir vahşet ve şiddet yatmaktadır’. Polybius bu üç temel yönetim gücünden her birinin diğer ikisini sınayıp dengeleyeceği kanaatindedir. Şöyle demektedir: ‘Üçünden hiç biri mutlak olmayıp, her birinin serbest bırakılırsa varacağı yer diğerleri tarafından engellenir ve bozulur’ ve ‘her hangi bir tecavüzkâr yönelim sınamaya tabi tutulur’. Polybius böyle karma bir anayasanın hem devletin hızlı ve etkin bir şekilde hareket etmesini sağlayacağına hem de insanları özgür kılacağına inanır. Polybius, Padovalı Marsilius ve Aquinumlu Aziz Thomas gibi önemli düşünürler tarafından izlenmiştir. Locke ve Mostesqiue’nun kuvvetler ayrılığı doktrinine fikir kaynaklığı ettiği de iddia edilebilir.

65 www.ankarabarosu.org.tr/ siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2011-2/9.pdf 66 https://www.turkcebilgi.com/roma_imparatorluğu_-_düşünürler#bilgi 67 http://siyasi-manifesto.blogspot.com.tr/2013/11/romada-siyasi-dusunce.html

Amerikan anayasasının yapım sürecinde Jefferson ve Adams gibi Kurucu Babaların Polybius’ın sınırlama ve dengeleme teorisini kullandıkları rivayet edilir.68

Bu anlamda Güçlü Demokratik Elitizm Modeli, çoğunluğun tiranlığa dönüşmemesinin elitlerle garanti edildiği; elitlerin de tiranlığa, oligarşiye, plütokrasiye dönüşmemesinin halkla denetlendiği ve bu iki yapının anayasa ve yargı bağımsızlığı, bağımsız medya, güçlü sivil toplum kuruluşları, baskı grupları, seçimler, çok partili hayat gibi demokratik kurumsal yapılarla örgütlendiği bir karma yönetim yapısını idealize etmekte ve önermektedir. Sonuç olarak Güçlü Demokratik Elitizm Modeli’nin elitizm teorileri içindeki konumunun bir ayağı normatif elitizme; diğer ayağı ise modern elitizm teorilerine dayanır ve Güçlü Demokratik Elitizm Modeli, bu iki teorik söylem içinde eklektik, karma ama kendi iç dengeleri bakımından özgün bir yönetim tarzı önermektedir.

3.2.2.2. Klasik Elitizm Bağlamında Güçlü Demokratik Elitizm Modeli