• Sonuç bulunamadı

Nimetler Bakımından Dünyanın Değeri

A. Kur‘ân‘da Dünyanın Övülmesi

2. Nimetler Bakımından Dünyanın Değeri

Ġnsanı en güzel Ģekilde yaratan 15 Yüce Allah, hayatı boyunca ihtiyaç duyduğu maddî ve manevî her Ģeyi onun hizmetine sunmuĢ ve dünyayı onu hoĢnut edecek türlü nimetlerle donatmıĢtır. Yeryüzünü onun için bir yerleĢme yeri, gökyüzünü de sağlam bir kubbe yapmıĢtır.16

Kur‘an-ı Kerim, Rahman‘ın nimetlerinin sonsuzluğuna Ģu âyetle iĢaret etmiĢtir: “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah‟ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız.” 17

Kur‘ân-ı Kerîm, Yüce Allah‘ın yeryüzündeki nimetleri, insanlar için yarattığını belirterek, Müslümanların bu nimetlerden israf etmeden yararlanmalarını istemiĢtir.18 Nitekim dünya nimetlerinin müminler için yaratıldığı Kur‘ân‘da Ģöyle ifade edilmektedir:

“De ki: Allah'ın, kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkı kim haram kılmış? De ki: Bunlar, dünya hayatında müminler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” 19

Âyetten anladığımıza göre haram olmayan güzel ve değerli nimetler müminlere lütuf olmak üzere yaratılmıĢtır. Nitekim Beyzâvî (ö. 685/1286) ‗Burada;

yiyeceklerde, giyeceklerde ve tezyin edilen her Ģeyde asıl olanın mubah olduğuna delil vardır‘20 derken, Mukatil b. Süleyman ve Zühaylî de ‗Bunlar asıl itibariyle dünya hayatında Allah‘a iman edip, ona ibadet edenler için yaratılmıĢ ve onların hakkıdır. Dünyada fiilen inkârcılar bu nimetlerde müminlere ortak olsalar da kıyamet gününde hepsi müminlere has olacaktır‘21 demektedir.

14 Mehmet AltuntaĢ, ―Kur‘an Perspektifinden Dünyanın Değeri‖, s. 38.

15 Tîn, 95/4.

16 Mü‘min, 40/64; Nebe‘, 78/12.

17 Ġbrahim, 14/34.

18 Bakara, 2/57–58; Mâide, 5/4, 88; En‘âm, 6/141–142; A‘râf, 7/160–161; Enfâl, 8/69; Nahl, 16/114.

19 A‘râf, 7/32.

20 Beyzâvî, Envâru‟t-tenzîl ve esrâru‟t-te‟vîl, III,11.

21 Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, II, 34; Vehbe Zühaylî, Tefsîru‟l-münîr fi „akîdeti ve‟ş-şerîati ve‟l-minhâc, I-XVII, Dâru‘l-Fikr, DımeĢk, 2009, IV, 546.

69

Dolayısıyla müminin dünya nimetlerinden uzak durması, doğru değildir.

Ancak mü‘minin asıl amacı, dünya malının cazibesine kapılıp âhireti ihmal etmemesi, ahiret nimetlerine kavuĢacak salih amellere devam etmesidir.

Bu itibarla Allah Teâlâ insanlara âhiret nimetleriyle beraber dünya nimetlerini de -hasenat- talep etmesinin uygun bir davranıĢ olduğunu bildirmektedir:

“Onlardan, „Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru‟ diyenler de vardır.”22

Hz. Peygamber'in en çok ettiği ve müslümanlara etmelerini tavsiye ettiği duanın da bu olduğu rivayet edilmektedir.23

ZemahĢerî (ö. 538/1144) âyetin metninde geçen iyilik (hasenat) kavramını, ―İyi kulların Allah‟tan diledikleri sağlık, geçim rahatlığı, iyi işlerde başarı gibi dünyevî yararlar ile âhiret sevabı” Ģeklinde özetlemiĢtir 24. Bunlara hayırlı evlât, saliha eĢ, ilim, ibadet, salih amel gibi baĢka anlamlar da ilave edilmiĢtir. Buna göre insanın hem dünyası hem de âhireti için faydalı olan her Ģey hasenedir.

―Dünyada hasene‖ sağlık, âfiyet, baĢarı, refah, mal ve helal rızık, iman ve ilim gibi meziyet ve fırsatlar, ―âhirette hasene‖ de büyük korkudan emniyet, hesabın kolaylığı, günahlardan bağıĢlanma, sevap, cennet Ģeklinde yorumlanmıĢtır.25

Fahreddin er-Râzî, dünyada hasenenin geniĢ kapsamı içinde hayırlı evlâdı ve saliha eĢi zikreder. Yine o, döneminin geliĢmiĢ kültürünün etkisiyle devamlı lezzet, tâzim, Allah´ın zikriyle, Allah´a ünsiyet (yakınlık), muhabbet, Allah sevgisi ve rü‘yetullahı da âhirette hasenenin Ģümulüne katar. 26

Kur‘ân, Hz. Peygamberin dolayısıyla müminlerin dünya nimetlerinden faydalanırken ilahî sınırları gözetmelerini istemektedir: “Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının. (güzel ve temiz giyinin) Yiyin, için, fakat israf etmeyin.

22 Bakara, 2/201.

23 Müslim, ―Zikir‖, 26.

24 ZemahĢerî, el-Keşşâf, I, 413.

25 Taberî, Câmiu‟l-beyân, III, 545-548; ZemahĢerî, el-Keşşâf, I, 413; Kurtubî, el-Câmi‟, III, 357;

Beyzâvî, Envâru‟t-tenzîl ve esrâru‟t- te‟vîl, I, 132; Nesefî, Medârikü‟t-Tenzîl, I, 172; Sâbûnî, Safvetü‟t-tefâsir, I, 130; Ġbn Kesîr, Tefsîru‟l-Kur‟âni‟l-Azîm, II, 262; Elmalılı, Hak Dini Kur‟an Dili, II, 727.

26 Râzî, Mefâtîhu‟l-gayb, V, 204-205.

70

Çünkü O, israf edenleri sevmez.” 27 Bununla beraber asıl hedefin âhiret olduğunu vurgulayarak, inkârcıların bu dünyada muvakkaten sahip olduklarına imrenmemeleri hususunda uyarılarda bulunmaktadır: “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.” 28

ġüphesiz, inkâr edenler öldükten sonra yeniden diriltildiklerinde, elinden oyuncağı alınan çocuklar gibi üzülecek, ardından da büyük bir piĢmanlık duyacaklardır. 29 Çünkü dünyada iken peĢine takıldıkları, elde etmek için birbirleriyle yarıĢtıkları dünyalık nimetler artık yok olmuĢ, burada onların hiçbir fayda getirmediği anlaĢılmıĢ, salih amel yapmadan tükettikleri ömürleri, oyun ve eğlenceden ibaret kalmıĢtır.

Bu itibarla dünya hayatından baĢka hayat olmadığına inananlar için ‗bu mal ve evlatlar istidractır,30 vebaldir, kötülüktür. Dünyayı ebedî görmeleri sebebiyle Allah onlara azap eder.

Hem dünyada hem de âhirette azabı gerektiren böyle bir yaĢam Ģeklinden Hz.

Peygamberin, zımnen de müminlerin uzak durması istenmektedir. Bunların servetlerini, Ģöhretlerini, debdebeli ve cazibeli hayatlarını Hz. Peygamberin arzulamaması gerektiği Ģu âyet-i kerimede açıkça ifade edilmektedir:

“Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol.

Dünya hayatının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” 31

Âyetin nüzul sebebi de bunu açıkça ifade etmektedir. ‗Bu âyet-i kerime KureyĢ‘in ileri gelenlerinin Hz. Peygamberden fakir yahut zayıf, sıradan insanlar

27 A‘râf, 7/31.

28 Tevbe, 9/55.

29 Taberî, Câmiu‟l-beyân, IX, 218.

30 ―Ġstidrac: ‗Derc‘ kökünden türemiĢ bir kavram olup derece derece yükselmeye çalıĢmak demektir.

Ancak bu yükselme düz bir satıh üzerinde değil de tıpkı bir merdivenin basamaklarında yükselmek anlamına gelmektedir. Istılahta ise istidrac, inkârcıların tedrîcî olarak felakete yaklaĢtırılırken geçici bazı baĢarılar kazanması anlamına gelmektedir. Allah'ın emir ve yasaklarını hiçe sayıp inkâr edenlerin rızıkları hemen kesilmez ve onlar helâk da olmazlar. Tersine Allah onların bir kısmına bolca imkân ve nimet vermesine karĢılık onlar Ģımarırlar. Sonra Allah'ın azabı bilmedikleri bir taraftan ansızın kendilerine gelir ve helâk olurlar. ĠĢte bu duruma ‗istidrac‘ denir.‖ (Fikret Karaman,

―Ġstidrac‖ md., Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 211.)

31 Kehf, 18/28.

71

olan Bilâl-i HabeĢî, Ammâr b. Yâsir, Habbâb b. Eret ve Ġbn-i Mes‘ud gibi ashabı olmaksızın yalnızca kendileriyle oturmasını, birlikte sohbet etmelerini istemeleri üzerine nazil olmuĢtur.‘32 Bunlar, her Ģeyi dünyadan ibaret sayan, sahip oldukları imkânların asıl mâlikini unutan, hayat tarzları ve yaĢam biçimleri Kur‘ân tarafından eleĢtirilen, dünya hayatının kendilerini aldattığı insanlardır.

Ġncelemesini yaptığımız âyete ilaveten Ģu âyetlere dikkat çekmek istiyoruz:

“Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” 33

“Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.

Sakın çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.”34

Bu âyetler daha önce zikredilen âyetlerle35 beraber değerlendirildiğinde, Hz.

Peygamber ve inananların sakındırıldığı hayatın, mutlak manada dünya hayatı değil

“Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz” 36 Ģeklinde dünya hayatına bakan inkârcıların hayat tarzı olduğu anlaĢılmaktadır.

Kur‘ân‘ın dünya hayatından sakınmayı emrettiği her yerde, ebedî hayatı tamamen reddedenleri kastettiği izaha ihtiyaç duymayacak Ģekilde açıktır.