• Sonuç bulunamadı

A- İdeolojik Altyapı: Yeni Sağ

1. Neoliberalizm

Neoliberalizm 1970’lerden itibaren entelektüel ve siyasal çevrelerin gündemine girmesine rağmen, ortaya çıkışı 1870’lere uzanmaktadır. Öncelikle klasik liberal iktisat kuramının girdiği krizi aşmak üzere formüle edilmiştir. Avusturya

80 Bkz: K. Walsh, Public Services and Market Mechanisms, London: Macmillian, 1995, s. 4.

81 Bkz: Friedrich A. Hayek, Rules and Order, London: Routledge, 1973, s. 47.

82 Giddens, a.g.e., ss. 40-41.

83 Güler, Yeni Sağ ve Devletin Değişimi…, s. 164.

84 Bkz: Desmond S. King, The New Right Politics, Markets and Citizenship, London: Macmillian, 1987, ss. 1-108.

85 Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin…”, s. 546.

İktisat Ekolü’nün kurucusu olan Carl Menger, gerek ekonomi kuramı gerekse felsefesi açısından neoliberalizmin yapılanmasında etkin olan fikirleriyle tanınmıştır.

Neoliberalizm için, refah devletçi liberalizmin eksiklerine tepki olarak ortaya çıktığı, sosyal demokrasi yönündeki uzlaşmanın yıkılmasıyla gündeme geldiği yorumları yapılmaktadır. Bu yorumlarda belirli bir doğruluk payının olduğu yadsınamaz.

Ancak, neoliberalizmin, bugün kabul gören yaklaşımlarının tepkisel nitelikte olmaktan ziyade, doğuşunda benimsemiş olduğu ekonomi tanımı çerçevesinde gelişmiş olduğu, daha doğru bir değerlendirme86 olarak kabul edilebilir.

Neoliberalizmin doğuşunda Freiburg Okulu’nun çağdaş temsilcilerinin büyük katkıları olmuştur. 1970’li yıllarda yeniden popüler olan Ordo liberalleri hem merkezi planlamayı hem de laissez faire ilkesini reddederler. Bunlar, serbest piyasanın erdemlerini açıkça kabul etmekle birlikte, bunun sosyolojik, ekonomik ve ahlaki bakımlardan kendi kendine işler olmadığını belirtmektedirler. Piyasa ekonomisine fonksiyonel işlerlik kazandırmak için devletin düzenleyici kararlar almasını ve uygulamasını gerekli görürler. Ayrıca, serbest piyasa ekonomisi kavramı yerine, sosyal piyasa ekonomisi kavramını kullanmayı tercih ederler. Sosyal piyasa ekonomisinde, geleneksel liberalizmin sınırlı düşüncesinin yerini, aktif ve fonksiyonel devlet düşüncesinin aldığını söylerler. Aslında, bunların liberalizm anlayışı “sosyal liberalizm” olarak da adlandırılabilir. Ancak, kimi Ordo liberalleri, kişisel görev ve sorumluluk duygusunu tahrip eden sosyal refah devleti anlayışına karşı, hoşnutsuzluklarını dile getirmektedirler.87

Bunlara göre devlet; özel mülkiyetin kullanım kurallarını, para sistemini oluşturan kuralları, mali sistemi oluşturan kuralları, tekellerin kontrolü ve rekabete işlerlik kazandıracak kuralları saptar. Ekonomik düzen politikası, piyasa ekonomisine fonksiyonel işlerlik kazandıracak, böylece merkezi planlamaya gereksinim duyulmayacaktır. Klasik liberallerin, serbest piyasa ekonomisini ahlaki yönden bağımsız varsaymış olmalarını büyük hata olarak kabul edip, eleştirmişlerdir.

Laissez faire ilkesine körü körüne inanmanın ekonomide dengeleri bozacağını ve istikrarsızlık getireceğini iddia ederler.88

86 Vahide Pekel, “Yeni Liberalizmin ‘Özgür’ Dünyası”, Mürekkep, S: 1-4, 1994, ss. 23-24.

87 TÜSİAD, Optimal Devlet, s. 89.

88 TÜSİAD, Optimal Devlet, ss. 89-90.

Günümüzde yaşanan küreselleşmeci akımın temelindeki ideoloji olan neoliberalizm, 19.yüzyıl liberalizminin yeniden diriltilmesinden başka bir şey değildir. Bir farkla 19.yüzyıl liberalizmi, sosyal devlet olgusuyla henüz tanışmamış olan Batı dünyasında uygulama alanı bulurken, neoliberalizm sosyal devletin nimetlerini tatmış olan ve yine Batı dünyası merkezli bir oluşum niteliğiyle ve küresel ölçekte uygulama alanı kazanmak iddiasıyla bütünleşmiş89 bir ideolojidir.

Liberalizm, başka pek çok şeyin yanısıra kamu kesiminin büyümesine karşıydı ve devletin, asgari ölçülerde jandarma ve vergi toplama fonksiyonlarıyla sınırlı kalmasında ısrarlıydı. Dolayısıyla muhafazakardı. Fakat noeliberalizm, devletin batılı toplumlarda sosyal devlet niteliğini kazanmış bulunduğu bir dönemde ortaya çıkmış, doğası gereği bu yöndeki birikimlere ve kazanımlara karşı olması, taşıdığı misyonun öncelikli bir gereği olarak belirmişti.90

Neoliberaller, kapitalist girişimciliği modern uygarlığın sorunlarının kaynağı olarak görmedikleri gibi tam tersine, iyi olan her şeyin çekirdeği kabul etmişlerdir.

Rekabetçi bir piyasa sistemi, ekonomik verimliliği en üst düzeye çıkarırken, bireysel özgürlük ve toplumsal dayanışmanın da başlıca teminatı sayılmıştır. Neoliberaller, ekonomik bireyciliği benimsemiş ve bunu demokrasinin başarısının anahtarı olarak görmüşlerdir.91

Devletin ekonomiye müdahalesinin ve toplumsal politikalarının en az düzeye indirilmesini savunan liberalizm, serbest piyasa mekanizmasına koşulsuz destek verirken, siyasal ve ekonomik yönleriyle de bireyci bir yaklaşımı temsil eder. Bireyin rasyonel davranabileceği, özgür bırakıldığı takdirde kendisi için en uygun olanı seçebileceği bir özelliğe sahip olduğu vurgusu belirgindir. Bireysel girişim ve bireysel seçim özgürlüğünün sınırlandırılmasına tepki duyulurken girişim ve seçim özgürlüğünü optimum düzeyde sağlayabilen tek ortamın, serbest piyasa ortamı ve serbest piyasa koşulları olduğu vurgulanmaktadır. Bireyin girişimci olarak kendini özgürce ifade edebilmesi ve tüketici olarak da tercihlerini özgürce kullanabilmesi, liberal bir ekonomide çok önemlidir. Serbest piyasanın, devlet müdahalesinden zorunlu nedenler dışında korunması, hatta arındırılması esastır. Burada, devlet

89 Alpaslan Işıklı, “Küresel Saldırı, Devlet ve Sendikalar”, www.bianet.org/30.4.2001 (21.4.2004)

90 Işıklı, a.g.m., 30.4.2001 (21.4.2004)

91 Bkz: Daniel Bell, The Cultural Contradictions of Capitalism, London: Heinemann, s. 480.;

aktaran: Giddens, a.g.e. s. 39.

girişimi de, devletin ekonomiye düzenleyici ve yönlendirici müdahalesi de benimsenmez. Devletin müdahalesini meşrulaştıran ise, piyasa yozlaşmasını ya da piyasa başarısızlıklarını önlemeye yönelik düzenlemelerdir.92

Ekonomik faaliyetlerin kurallarının da ekonomik olduğunu, devlet müdahale ve yönlendirmesinin bu faaliyetleri çoğu kez siyasal kurallara göre yönlendirme konumuna sokacağı ve bunun da ciddi bir kaynak israfı ve verimsizlik ortaya çıkaracağını ileri süren liberaller, yeni sağ bünyesinde, ekonomik krizin temel nedenini sosyal refah devletinin özelliği olarak, devletin ekonomik ve sosyal nitelikli pek çok faaliyetin içinde yer alması ve bunun sonucunda gitgide büyümesi ile beraber, bu faaliyetleri finanse edecek kaynaklar üretmekte doğal olarak yetersiz kalmasıyla açıklamaktadırlar.93 Başka bir anlatımla refah devleti, sahip olduğu örgütleri vasıtasıyla doğrudan ya da dolaylı olarak bir çok mal ve hizmet üretimine ve toplumsal dağıtımına katılma özelliğini elinde bulundurmuştur. Bunlar arasında eğitim hizmet ve olanaklarının topluma yaygınlaştırılması, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, çalışma hakkının gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması, çalışma ilişkilerinin korunması ve bu çerçevede işsizlik güvencesinin sağlanması gibi toplumun özellikle dar olanaklara sahip kesimlerine yönelik uygulanan politikalar, refah devletinin tanımlayıcı özellikleri olarak yer almaktadır.

Eşitlikçi bir yaklaşımla toplumsal sorunların çözümlenmesinde devlet müdahalesinin varlığı, sosyal refah devleti anlayışının temel özelliklerindendir.94

Temel gereksinmeleri devlet tarafından karşılanan ya da karşılanacağını bilen bireyin, bunları karşılamak için kişisel bir çabada bulunmayacağı varsayılmaktadır.

Liberaller, devletin, sosyal refah devleti anlayışı içinde oluşturduğu örgütlenmenin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulayarak, ekonomik ve sosyal girişimlerden özelleştirme yoluyla çekilmesini salık vermektedirler.95 Özelleştirme yoluyla devletin ekonomik ve sosyal girişimlerden çekilmesi, devletin hem hacim olarak hem de görevleri bakımından bir daralmayı beraberinde getirir. Bu durum, devletin küçültülmesine yönelik bir sürecin planlanmış halidir.

92 Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin…”, s. 547.

93 Bkz: Marshall, a.g.e.

94 Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin…”, s. 548.

95 Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin…”, s. 548.

Kamu kesimini daraltmaktan ve özel çıkar önceliğini sınırsız kılmaktan başka yol olmadığını düşünen neoliberaller, özel çıkara öncelik tanımakta bir sakınca görmemektedirler. Görüşleri “daha az devlet, daha çok özel teşebbüs” sloganıyla özetlenebilir. Bu, özel teşebbüse dayalı ekonominin demokrasiyle özdeş olduğu veya onun kaçınılmaz önkoşulu olduğu yolundaki geleneksel liberal görüşe dayanmaktadır.96 Alternatifsiz, tek gerçek, bilimsel ve evrensel ekonomik örgütlenme olarak serbest piyasa ekonomisini savunan97 neoliberaller, özgürlük ve rasyonellik için refah devletinin tasfiyesini, pazarın kayıtsız koşulsuz egemenliğini talep etmektedirler.98

Liberaller, sendikal faaliyetlerin serbest piyasa ekonomisi içinde sistemin serbestçe işleyişine engel olduğunu, temelinde politik olduğunu ileri sürdükleri bu alanın sınırlandırılması ve kontrol edilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Ekonomi dışı faktörlerin ekonomiye müdahalesinin bir çeşidi olarak yorumlanan sendikal sürecin, ücretlerin belirlenmesinde, işe alma, işten çıkarma gibi uygulamalarda sendikal ağırlığın, üretim maliyetlerini gereksiz yere yükselttiğini düşünmektedirler.99

Liberalizm devletin küçültülmesini, kamunun faaliyet alanının daraltılmasını, dolayısıyla piyasa ekonomisinin kendi koşul ve kurallarına göre çalışma olanağının genişletilebileceğini vurgulamaktadır. Bireysel girişimin, rekabet ortamında üretim kaynaklarını verimli, rasyonel ve optimal sonuçlara götürebilme özelliğine sahip olduğu belirtilmektedir. Herhangi bir müdahale olmadığı zaman, kişinin kendisi için en iyiyi seçebileceği ve kişisel iyinin de son tahlilde toplumsal iyiliğin temelini oluşturduğunu, ekonomik–sosyal faaliyet ve girişim alanından çekilerek bir anlamda güçsüzleşen devletin, gerekli dönüşümleri gerçekleştirebilmek için güçlü, hatta zaman zaman otoriter bir yapıya bürünmek durumunda olduğu işaret edilmektedir.100 Liberalizm, piyasanın dizginlenmesi çabasının sonucu bunalımın meydana geldiğini ve petrol fiyatlarındaki artışın başlamasından bunalımın sorumlu olduğunu iddia etmiştir. İşçiler daha düşük ücretlere, kısa süreli istihdama ve çalışma

96 Işıklı, a.g.m., 30.4.2001 (21.4.2004)

97 Pekel, a.g.m., s. 24.

98 Şaylan, a.g.e., s. 93.

99 Bkz: Terence Ball ve Richard Dagger, Political Ideologies and The Democratic Ideal, New York:

Harper Collins, 1991, ss. 49-89 ; 91-117.

100 Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin…”, ss. 548-549.

koşullarının değişmesine razı olsalar, bunalımın daha kısa ömürlü olabileceğini ileri süren neoliberal kuramcılar, sanayileşmiş ülkelerin hükümetlerini, ekonomiyi ve piyasayı serbestleştirmeye çağırmışlardır. Bu şekilde, bunalımın etkisinin bütün boyutlarıyla yaşanmasına izin verilerek, üretimin yeniden yapılanması ve emek gücünün fiyatının düşürülmesiyle, kar haddinin eski düzeyine çıkarılması hedeflenmiştir.101 Bunalımın etkisinin dibe vurduğu dönemler yeniden yapılanma için en uygun zamanlardır, içine girilen durumdan kurtulabilmek adına toplumsal muhalefete, gönüllü ya da gönülsüz sınırlamalar getirilebilmektedir.

Neoliberallere göre, rekabetçi bireycilik sınırsız genişleyemediğinden toplumsal yaşamın belli yönleri dışarıda kalmaktadır. Yeni sağ yazarlar bunları tanımlarken, Amerikan yeni muhafazakarlığından serbestçe yararlanmaya eğilimlidirler. Küçültülmüş bir devlet, rekabetin dayandığı yasaları geçerli kılmak, toplumu dış düşmanlara karşı korumak ve birleştirici milliyetçilik duygularını beslemek için aynı zamanda, güçlü bir devlet olmalıdır. Yeni sağ, bir yandan aile yaşamında ahlaki çürümeyi gördüğünden, ailenin devlet gibi güçlü olmasını istemekte ve zayıfladığı anda aile bağlarının yeniden kurulmasını zorunlu görmektedir. Ailenin çöküşü birçok nedene bağlanmış ancak, refah devletinin büyümesiyle ailenin parçalanması arasında bir bağlantı olduğu sık sık ileri sürülen bir görüş olmuştur. Sosyal yardım kurumlarının yapmış olduğu faaliyetler sonucu, insanların birçoğu, önceden aileler tarafından yerine getirilen destekleri, devletten beklemeye alışmış gözükürken, sosyal yardımların, geleneksel ailenin aksine, anne ve babadan sadece birinin bulunduğu aile tipinin yaygınlaşmasına izin verdiği ifade edilmiştir.102 Fakat, Türkiye pratiğinde bu durumun tam aksi gelişmeler görülmüştür.

1980 sonrası neoliberal politikaların en yıkıcı sonuçları, asıl olarak, ailenin tasfiye edilmesi, parçalanması ve boşanmaların artması biçiminde ortaya çıkmıştır. Diğer bir deyişle, sosyal refah devletin tasfiyesi ile ailenin tasfiyesi doğru orantılıdır denilebilir.

101 Nail Satlıgan, “Dünya Kapitalizmi: Bunalımı Bitirmeyen Toparlanma”, ’93-’94 Petrol-İş, 1995, ss.

523-524.

102 Giddens, a.g.e., s. 42.