• Sonuç bulunamadı

HZ NÛH TÛFÂNI ve NÛH’UN GEMİSİ

Tufan kelimesi Kur’an-ı Kerim’de iki yerde geçmektedir. Birinde Firavun ve Mısır halkına (A‘raf, 7/133), diğerinde Hz. Nûh kavmine (Ankebût, 29/14) gelen su felâketi bahis konusu edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nûh’un tebliğ faaliyeti ve kavmini Cenab-ı Hakk’a kulluğa daveti, kavminin onu dinlemeyip inkârda ısrar etmesi üzerine ceza olarak Tufan musibetinin geldiği bildirilmekte, Tufan’ın cereyan ediş tarzı ile Hz. Nûh’un ilahî emre uyup gemi yapması ve kendisine inananlarla birlikte Tufan’dan kurtulması, inanmayanların boğulması anlatılmakta, geminin şekli ve ölçüleri, gemiye binenlerin türü ve sayıları, Tufan’ın

süresi gibi konularda bilgi yer almamaktadır.20 Hz. Nûh kıssası A‘raf, Yûnus, Şûrâ ve Nûh

sûrelerinde de geçmekle birlikte en ayrıntılı biçimde Hûd sûresinde nakledilmektedir.

Hz. Nûh’un peygamber olarak gönderildiği kavim, putperestti. Hz. Nûh onları bir olan Cenab-ı Hakk’a kulluğa davet ettiği, putları bırakıp Cenab-ı Hakk’a dönmeleri için çok uğraştığı halde onlar putlara tapmaktan vazgeçmedikleri gibi, “Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Süvâ’dan, Yegûs’tan, Yeûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin” diyerek (Nûh, 71/23) insanları Nûh AS’ın davetinden uzaklaştırmışlardı. Hz. Nûh, kavmini Cenab-ı Hakk’tan başkasına tapmama konusunda uyarmış, aksi takdirde başlarına gelecek azabı kendilerine haber vermiş (Nûh, 71/1-4), buna rağmen kavminin putperestlikten vazgeçmediğini görünce inanmayanları cezalandırması için Cenab-ı Hakk’a dua etmiş (Şûarâ, 26/118-119; Nûh, 71/1-28), Cenab-ı Hakk da onun duasını kabul etmiş ve inkârcı kavminin Tufan’la helâk edileceğini, kendisinin ve inananların kurtulacağını bildirerek bir gemi yapmasını istemiştir (Hûd, 11/36-39).

Kur’an-ı Kerim’de bu gemiyle ilgili olarak sadece tahtalardan yapıldığı ve çivilerle çakıldığı bilgisi yer almakta (Kamer, 54/13), geminin diğer nitelikleri hakkında bilgi verilmemektedir. “Gözlerimizin önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap” (Hûd, 11/37) emri gelince rivayete göre Hz. Nûh tahtayı nereden bulacağını sorar, ona ağaç dikmesi emredilir ve o da Hint meşesi denilen ağaçları diker. Kırk yıl sonra bu ağaçları keserek gemiyi yapar. (Aydemir, 1992: 47; Harman, 2007: 225)

Gemi yapılırken kavmi Hz. Nûh ile alay etmiş, gemiyi tamamlayınca Hz. Nûh’a canlıların her birinden birer çift ile “haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında” ailesini ve iman edenleri gemiye bindirmesi emredilmiştir (Hûd, 11/40). Daha sonra göğün kapıları açılmış, yerin kaynakları fışkırmış, göğün ve yerin suları birleşmiş, gemi azgın suların üzerinde yüzerken Hz. Nûh ve beraberindekiler kurtulmuş, Hz. Nûh’un eşi ve bir oğlu dâhil inanmayanlar boğulmuştur (Hûd, 11/40-47; Mü’minûn, 23/26-29; Furkan, 25/37; Kamer, 54/9-17). Kırk gün, kırk gece gök suyunu boşaltmış, yer suyunu fışkırtmış, daha sonra gemi yüzmeye başlamış ve altı ay su üzerinde kalmıştır. “Ey yer suyunu yut, ey gök suyunu tut” denilmek suretiyle Tufan sona erince gemi Cudi’ye oturmuş (Hûd, 11/44) ve Hz. Nûh’a, “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte olanlara bizden selâm ve bereketle gemiden in” (Hûd, 11/48) denilmiştir.

Edebiyatımızda, kendisine inanmayan kavmi Tufan’la cezalandırıldığından dolayı Tufan hadisesi de ona nisbetle “Nûh Tufanı” diye anılmaktadır.

Tufan’dan sonra insanlar Hz. Nûh’un üç oğlundan türemiştir. Bu yüzden Hz. Nûh’a “İkinci Âdem” de denir. (Pala, 1995: 432)

Kur’an-ı Kerim’de Nûh AS’ın kıssası şöyle geçer:

“Andolsun, biz Nûh’u kavmine elçi gönderdik. Onlara: “Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum.” Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: “Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.” (Nûh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız? Ey kavmim! Allah’ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum. Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah’tan (onun

azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz? Ben size: “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır” demiyorum, gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim”de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, ‘Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir’ diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.” Dediler ki: Ey Nûh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir! (Nûh) dedi ki: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz. Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O’na döndürüleceksiniz.” (Resûlüm!) Yoksa “Bunu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.” Nûh’a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.” Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nûh’a dedik ki: “(Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. (Nûh) dedi ki: “Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! Diye seslendi. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nûh): “Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. (Nihayet) “Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!” denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: “O zalimler topluluğunun canı cehenneme!” denildi. Nûh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.” Allah buyurdu ki: Ey Nûh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. Nûh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum! Denildi ki: Ey

Nûh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır. (Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır. (Hûd, 11/25-49)

İslâmî edebiyatlarda Tufan, Kur’an-ı Kerim’de anlatılan şekliyle ve daha ziyade felsefî düşünceleri açıklamak yahut didaktik hikmetleri ortaya koymak amacıyla zikredilir. Hz. Nûh’un, kavmini doğru yola çağırması, onları defalarca uyarması, nihayet kavminin bir Tufan’da yok edilmesi şairlere kendi zamanlarındaki birtakım uygulamalar hakkında teşbih imkânı vermiştir. (Pala, 2012: 322-323)

“Düşman yılan ise biz Hz. Mûsâ’nın beyaz eliyiz. Dünya gamı tufan ise biz Hz. Nûh’un gemisiyiz.”

Mâr ise ‘adû biz yed-i beyzâ-yı Kelîmüz Tûfân ise dünyâ gamı biz geştî-i Nûhuz (Bağdatlı Rûhî, 193, K.45/92)

Kendini bilmez, cahillerin kirlettiği dünyayı temizlemek için Nûh tufanına ihtiyaç vardır. Bağdatlı Rûhî, bu beytiyle Hz. Nûh’un kendisine inanmayan kavmine gelen bu tufan felaketine işaret etmiştir:

Dâmen-i hâkı mülevves kıldı ol nâdân-ı ‘asr Şüst ü şûya ihtiyâcı var kanı Tûfân-ı Nûh (Bağdatlı Rûhî, 374, G.108/4)

XVI. yüzyıl divan şiirinde Nûh tûfânı mecazi olarak gözyaşlarına denk tutulmuştur: Nice tûfân oldu peydâ dîde-i hûn-pâşdan

Nûh çeşmüm yanına gelse dem urmaz yaşdan

(Bâkî21, 332, G.376/1)

Hz. Nûh’un ansızın gelen tufanına Fuzûlî yer vermiştir: Nûh sandugına keştî tek aparmışdur penâh

İhtiyât eyler ki nâ-geh bir dahi tûfân olur

(Fuzûlî22, 64, K.8/21)

Fuzûlî, Hz. Nûh’un gemisini şarap gemisiyle aynı beyitte kullanarak kederli zamanda şarap gemisinin ettiği hâli tufanda Nûh’un gemisi bile etmedi demiştir:

Hücûm-ı gamda bana anı itdi zevrâk-ı mey Ki itmedi anı tûfân olanda keştî-i Nûh (Fuzûlî, 218, G.54/3)

Aldukça ele sâgar-ı sahbâ-yı sabûh Artar eser-i zevk-ı dil ü râhat-ı rûh Tugyân-ı gama müfiddür sâgar-ı mey Tûfân hatarında öyle kim keştî-i Nûh (Fuzûlî, 421, R./1)

Dâ‘im özümü bî-ser ü sâmân gördüm Üftâde-i derd ü dâgı hicrân gördüm Bir katla ki bunda Nûh tûfân gördü Ben Nûh degüldüm nice tûfân gördüm (Fuzûlî, 422, R./10)

Tevhit, insanlık denizinin gemisidir. Onun piri ise deniz üstadı Nûh AS’dır: Bahr-i zâta sefînedir tevhîd

Pîri deryâ-şinâs Nûhumdur

(Hayâlî23, 126, G.108/2)

22 143, K.32/23; 326, G.225/6 23 38, K.8/17

Nûh tufanı bazen sevgiliden hasret kalmanın verdiği gamla eş değer tutulur. Gönül sevgilinin aşkıyla tufanlar koparmaktadır:

Gamuñla gam degül eşküm koparsa tûfânlar Bu dem ki ‘ışkuñla sînedür sefine-i Nûh (Lâmi‘î Çelebi, 211, G.59/2)

Nûh’un gemisi gönül, âşığın gözyaşı denizdir. Bu gözyaşı denizinde seyreden Nûh’un gemisidir:

Bahr-i eşk içre sefine-i dil Seyr ider keştî-yi Nûh’umdur (Muhibbî, 237, G.178/2)

Yahyâ Bey, nefsi Hz. Nûh peygamberin gemisindeki gemiye zarar veren bir böceğe benzetmiştir. “Nûh Nebî’nin gemisine zarar eden kesegen senin vücut ambarındaki nefsin gibidir.”

Senüñ anbâr-ı vücûduñdaki nefsüñ gibidir Keştî-i Nûh-ı Nebîye zarar iden kesegen (Taşlıcalı Yahyâ Bey, 129, K.33/17)

Alçagı elden koma ki görmez Tûfân-ı Nûhı deryâda gevher (Taşlıcalı Yahyâ Bey, 136, M.1/3)

Zâtî, gözyaşlarının ne kadar çok aktığına delalet olarak Nûh tufanına göndermede bulunmuştur. Allah’tan O’nun Sabûr ismiyle Eyyûb sabrını vermesini istemektedir. Çünkü sevgiliye duyduğu hasretten çektiği acı canına tak etmiştir:

Nûh tûfânına döndi bahr-i eşkümden cihân Ben garibe sabr-ı Eyyûbı nasîb it yâ Sabûr

(Zâtî24, 296, G.296/3)

Hz. Nûh kendisine uyan mü’minlerle birlikte gemiye bindiğinde “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler. (Nûh, 71/26-27)” şeklinde dua etti. Kâfirlerin hepsi helâk olunca da gemidekilerden insan neslinin devam etmesi için teyemmümde bulundu yani kelimenin sözlük anlamıyla “gemide kalanların selâmetleri için Allâh’tan kendilerini toprağa / yeryüzüne çıkarmasını talep etti”.

Teyemmüm burada bilinen mânasının dışında dua etmek maksadıyla kullanılmış ve Zâtî, tasavvufi boyutuyla ele aldığı bu beytinde tufan vakti Hz. Nûh’a teyemmümün vacip olma hadisesine ışık tutmuştur:

Eger deryâ-yı eşkinden vuzû’ itmezse ‘âşıklar Dem-i tûfânda bes Nûha teyemmüm vâcib olmışdur (Zâtî, 479, G.479/2)

Hayâlî Bey, Nûh’un gemisine binenlerin kurtuluşa erdiğini şu şekilde dile getirir: Ya necât ehline olduñ keştî-i Nûhün-Nebî

Sürmege ya çarhı mevc-ı kulzüm-i Yezdân mısın (Hayâlî, 56, K.20/2)

“Fena denizine gark olan Nûh’un gemisini n’eyler? Deryadaki balıklar tufanın dalgalarından hiç korkar mı?”

Nev‘î’ye göre yokluk denizine gark olanların Nûh’un gemisine ihtiyaçları yoktur. Bu durum denizin dalgasından zarar görmeyen balığa benzetilmektedir:

Keştî-i Nûh’ı n’ider bahr-i fenâya gark olan Mâhî-i deryâ ider mi mevc-i tûfândan hazer (Nev‘î, 38, K.12/60)

Yahyâ Bey, Nûh tufanının kâfirleri helâk ettiğini dile getirmiş, Hz. Nûh’a inananları cevşenli erenler olarak nitelendirmiş ve onları denizdeki dalgalara benzetmiştir:

Zırıhlarla erenler beñzedi emvâc-ı deryâya Firengüñ oñmaduk başına kopdı Nûh tûfânı (Taşlıcalı Yahyâ Bey, 72, K.16/12)

Yahyâ Bey Hz. Nûh’un kavmiyle mücadelesini şu beytiyle dile getirmiştir. Bi- hakk-ı rif‘at-i İdris ü ‘Îsâ

Bi- hakk-ı mâcerâ-yı Nûh u Mûsâ (Taşlıcalı Yahya Bey, 251, Ş.2/81)

Nûh’un gemisine binenlerin kurtuluşa erdiğini Zâtî de zikreder: Cürm-i ‘âsî Nûh tûfânından artuk olmaya

Virdi keştî-bân-ı rahmuñ Nûh’a ol demde necât (Zâtî, 3, K.12/16)

Ey sehâ zevrâkınuñ Nûhı ufkda nice kim Mâh-ı nev keştî-i zer ola şafak bahr-i ‘Amîk (Zâtî, 25, K.9/34)