• Sonuç bulunamadı

“Halîl; sevgisinde zayıflık olmayan sevgidir. Hillenin, muhabbetin en son derecesini ihtiva ettiği söylenmiştir. Allah ise, kullarından ancak ruhen temiz olanları sever. Hz. İbrâhîm, Allah için sevgide kemale ermiştir. Bunun içindir ki, Rabbinin yolunda babasına ve kavmine düşman olmuştur. Allah da bundan dolayı İbrâhîm’i sevmiş ve onu dost edinmiştir.” (Tabbara, 1981: 572)

Cenab-ı Hakk, ona Halîlim (dostum) buyurduğu için “Halîlullâh” veya “Halîlürrahmân” olarak bilinir. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilir:

“İşlerinde doğru olarak kendini Allah’a veren ve İbrâhîm’in, Allah’ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrâhîm’i dost edinmiştir.” (Nisâ, 4/125)

Rivayete göre; Cebrâîl (AS), 12.000 hayvandan müteşekkil sürüleri bulunan İbrâhîm’in (AS) yanına insan kılığında gelir ve bu sürülerin sahibini sorar. “Rabbimdir, ben emanetçisiyim.”cevabını alınca, bunları kendisine satmasını söyler. İbrâhîm (AS), rabbini bir

kere zikretmesi karşılığında sürünün üçte birini, üç kere zikretmesi karşılığında da tamamını bağışlayacağını söyler. Cebrâîl’in (AS) üç defa Cenab-ı Hakk’ı zikretmesi üzerine, Hz. İbrâhîm, sürüyü ona verir. Cebrâîl (AS), kendisinin bir melek olduğunu söyleyip sürüyü almaz, Hz. İbrâhîm de, kendisinin “Halîl” olduğunu, verdiğini geri almayacağını söyleyerek sürüleri satar, elde ettiği gelir ile geniş bir arazi satın alıp Müslümanların istifadesine vakfeder. Bütün servetini Cenab-ı Hakk rızası için bir anda feda eden İbrâhîm (AS), malıyla ilgili imtihanı da başarıyla kazanarak “Halîl” (gerçek dost) olduğunu ispat etmiştir. (Sucu, 2009: 607)

Hz. İbrâhîm (AS), Halîlullâh oluşu münasebetiyle Bağdatlı Rûhî’nin şiirinde yer almış, övgüsü yapılan kişi Hz. Süleymân’ın veziri olan Âsaf gibi makam sahibi olarak nitelendirilmiştir. Allah o kişiye hem adaletli hem de bilgili olma vasfını vermiştir:

Ol vâli-i Âsâf-câh hemnâm-ı Halîlu’llâh Kim kılmış anı Allâh hem ‘âdil ü hem dânâ

(Bağdatlı Rûhî31, 261, M.48/2)

Bâkî, Hz. İbrâhîm’in Halîlür-Rahmân oluşunu cömertliği ve sofrasının bol ve bereketli oluşuyla harmanlayarak ele almış ve şöyle demiştir:

“Cömertlik ve kerem ni’metin bol bol saçıp dağıtarak azalır mı? Halîlür-Rahmân’ın sofrası yemeyle eksilir mi?”

Bezl ile az ola mı ni‘met-i cûd u keremüñ Yimeden eksile mi hân-ı Halîlür-Rahmân (Bâkî, 11, K.2/55)

Semiyy-i Halîl-ahter-i burc-ı hikmet Ki rahşınadur gâşiye-keş yüz Edhem (Fuzûlî, 94, K.16/20)

“İrfan yolcusuna delil saki ve kadehtir. Hz. İbrâhîm, ay ve güneş yoluyla muradına ermiştir.”

Hz. İbrâhîm’in muradı, Hakk’a ulaşmaktı. Onun Hakk’ı buluşu En‘am suresinde geniş bir şekilde anlatılmaktadır:

Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrâhîm’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi. Ay’ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi. Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak kştuğunuz şeylerden uzağım. Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim (En‘am, 6 /75- 79).

Fuzûlî, “İbrâhîm ay ve yıldızla nasıl amacına ulaştıysa biz de saki ve kadeh vasıtasıyla amacımıza ulaşırız.” diyor.

Reh-rev-i irfâna besdür sâgar u sâkî delîl Kim meh-i hurşîdden bulmış temennâsın Halîl (Fuzûlî, 298, G.180/1)

Baharın gelişi Hz. İbrâhim’in gülbahçesine benzetilerek kullanılmıştır: Cihânı reşk-i gül-zâr-ı Halîl iden bahâr imiş

Bu feyz-i ‘adl-i İbrâhîm Hân-ı pâk-sîretdir (Fuzûlî, 402, M.2/52)

Fuzûlî, Hz. İbrâhîm’in sofrasının her gelen misafire açık oluşunu ifade ederken gül- bülbül ilişkisine de değinmiştir:

Gül açmış hân-ı vaslıñ bülbüle teklif ider her dem Ki ger mihmân iseñ hân-ı Halîlu’llâha bismi’llâh (Fuzûlî, 402, M.2/57)

Ey Halîlüm Ka‘be hakkı kıbleye itmez sücûd Na’lçen nakşını mihrâb eyleye üftâdeler

(Hayâlî32, 131, G.123/4)

Hz. İbrâhîm Cenab-ı Hakk’a aşkla bağlıydı ve bu yüzden o Halîl’di. Ateşe atılırken tam bir teslimiyet göstermesi bu beyitte hayat bulmuştur. Aşk derdine düşen başka derman istemez:

‘Aşk derdine düşen dermân-ı gayrı istemez Âteş-i sûzana istignâ ile girdi Halîl

(Hayâlî, 196, G.310/3)

Hayretî, pervane ve mum arasındaki aşk hikâyesine telmihte bulunarak Hz. İbrâhîm’e gül bahçesine dönen ateşi anlatmıştır:

Halîlüm gülşen oldu nâr-ı ‘ışkuñ Rûhuñ şem‘ine çün pervâne oldum (Hayretî, 334, G.326/5)

“Gül, ateşin potasında hâlis altın gibi safa sürer. O [sanki] halka Halîlullâh’ın mucizesini gösterir.”

Gülün kırmızı yaprakları bir ateş potasını andırır ve gülün ortasındaki sarı renkli tohumlar da altına benzer. Bu hayal itibariyle gül, sanki ateş potası içinde altın eriten bir kuyumcudur. Gülün ateş içerisinde yanmaması ise Halîlullâh mucizesini hatırlatmaktadır.

Pûte-i âteşde hâlis-zer gibi sürer safâ Halka i‘câz-ı Halîlu’llâh ider izhâr gül (Lâmi‘î Çelebi, 121, K.16/2)

“Ey göz, gönül hanesini gözyaşıyla harap etme. Çünkü Halîl’in ilk yurdu gönül Kâbesidir.”

Eşkiyle harâb itme göñül hânesini ey göz Çün Ka‘be-i dildür ezelî-dârı Halîlüñ

(Lâmi‘î Çelebi33, 270, G.271/5)

Ateşin gülşene dönmesi yine karşımıza çıkmaktadır: Karâr eyleseñ dilde câna nola

Ki gülşen kılur nârı nûr-ı Halîl (Lâmi‘î Çelebi, 277, G.296/2)

Hz. İbrâhîm’in Kâbe’de “makâm-ı İbrâhîm” adında bir makamının bulunması Lâmi‘î Çelebi’nin şiirlerinde yer almaktadır:

Harîm-i kasruñ olupdur bugün vücûduñla Celâl ü hıllet içinde makâm-ı İbrâhîm (Lâmi‘î Çelebi, 133, K.21/9)

“Şüphesiz makâm-ı İbrâhîm öyle yüce bir kapıdır ki her kim ona sığınırsa belalardan güvende olur.”

Bu ‘âli süddedür el-hak makâm-ı İbrâhîm Belâdan olur emîn her kim ide aña penâh (Lâmi‘î Çelebi, 135, K.23/4)

Lâmi‘î Çelebi, aşağıdaki beytinde Kur’an-ı Kerim’den şu ayete telmihte bulunmuştur: “İbrâhîm cidden yumuşak huylu, bağrı yanık kendisini Allah’a vermiş biri idi.”(Hûd, 11/75)

Nedür o zât-ı nübüvvet-hısâl kim el-hak Sıfat-ı hülletidür hem halîm ü hem evvâh (Lâmi‘î Çelebi, 135, K.23/5)

Dökülsün hân-ı ihsânuñ Halîl-âsâ cenâbuñda Simâtuñ bî-kerân u nân ü ni‘met bî- şümâr olsun

(Nev‘î34, 126, K.41/10)

XVI. yüzyıl divanlarında Hz. İbrâhîm’in Halîl ve Halîlullâh sıfatları genellikle sofrasının açık oluşu ve misafirperverliği ile aynı beyitte zikredilmiştir. Taşlıcalı Yahyâ Bey’in şiirlerinde bunu apaçık görmek mümkündür:

‘Aceb mi şâh-ı cihâna disem Halîlu’llâh

Ki oldı cümle ganî vü fakir mihmânı

(Taşlıcalı Yahyâ Bey35, 49, K.9/24)

34 18, K.4/14; 85, K.26/5; 98, K.31/1; 288, G.98/4; 386, G.261/4

35 19, K.1/21; 55, K.10/38; 76, K.17/13; 108, K.25/30; 154, M.6/3; 188, M.18/4; 215, M.41/2; 260, Ş.2/185; 386,

Guyiyâ hân-ı Halîlu’llâhı bir nice mekes Karnı toyınca yiyüp bir cânibe itmiş firâr (Taşlıcalı Yahyâ Bey, 57, K.11/25)

Taşlıcalı Yahyâ Bey, devrin padişahını övdüğü bir kasidesinde padişahın cömertliğini ve cihanı batan başa bolluk ve bereketle doldurduğunu ifade etmek için Hz. İbrâhîm’e benzetmiştir:

Dârü’n-Na‘îmdür işigi halk-ı ‘âleme Hân-ı Halîli ile cihân toldı ser-te-ser (Taşlıcalı Yahyâ Bey, 108, K.25/30)

Hz. İbrâhîm’in Allah’ın sevgili dostu olduğuna bir örnek de bu beyitte karşımıza çıkar: ‘Aceb mi olsa bu halk-ı zemâne mihmânı

Çü oldı şâh-ı cihânuñ halîli İbrâhîm

(Taşlıcalı Yahyâ Bey, 154, M.3/7)

Senüñ devr-i zamânuñda Safâ vü Merve hakkıyçün Dil ü cân Ka‘besidür ey Halîlüm dâ’imâ hâne

(Zâtî36, 47, K.15/23)

Hz. İbrâhîm’in Kâbe’yi inşa edişine de telmihte bulunularak Halîl oluşuna yer verilmiştir:

Bennâ-yı cihân aña Halîlüm dise lâyık Dil Ka‘besini yapmak anuñ lutf ile kârı (Zâtî, 98, K.29/19)

Halîlüm ni‘metüñ hakkı gam-ı lâ‘lüñ yimek her dem Eger kim illere müşkil gelürse baña halvâdur

(Zâtî, 257, G.257/3) 36 83, K.25/10; 98, K.29/19; 114, K.33/34; 120, K.35/2; 126, K.37/5; 126, K.37/10; 174, M.4; 229, Ş.2/168; 12, G.12/3; 38, G.38/6; 50, G.50/3; 78, G.78/4; 149, G.149/6; 166, G.166/5; 186, G.186/4; 257, G.257/3; 368, G.368/9; 370, G.370/5; 401, G.401/1; 485, G.485/1; 121, G.617/3; 199, G.695/5; 207, G.703/4; 213, G.709/8; 275, G.771/1-7; 334, G.830/5; 400, G.896/2; 76, G.1125/3; 106, G.1173/3; 182, G.1289/6; 174, G.1277/3; 190, G.1301/4; 212, G.1335/4; 218, G.1345/5; 219, G.1347/3; 224, G.1355/1; 233, G.1368/7; 287, G.1450/7; 312, G.1487/5; 325, G.1508/2; 369, G.1577/4; 385, G.1604/1; 394, G.1608/3; 439, G.1691/3

Cemâlüñ Ka‘besi içre Halîlüm kıble hakkıçün Gören ol yarayı teşbîh ider Hannân-u-Mennâna (Zâtî, 201, G.1319/2)