• Sonuç bulunamadı

D- NAHVİN KAYNAKLARI

III- NAHİV KAYNAĞI OLARAK ARAP KELÂMI

4- Muvelledûn

Adı geçen üç tabakadaki şâirler topluluğu bu adı almaktadır. Beşşâr

157 el-İktirâh, s. 38; Hizâne, I, 4.

158 el-'Umde, I, 90.

159 Hizâne, I, 204; er-Râfi'î, Târîhu adâb, I, 354; Eski Arap Şiiri, s. 7.

160 Eski Arap Şiiri, göst. Yer.

161 Muvelled ve muhdes kelimeleri, şahıs ve söz için kullanılan birer terim olup "yeni" manasına gelmektedirler. Bununla beraber muvelled kelimesi hâlis olmayan Arap (melez) hakkında kullanılır. Bkz. Ş. el-İktirâh vr.33 b.. Aynı kelimenin sözleri hüccet olmayan yerleşik Arap-ların ihdâs ettikleri hakkında da kullanıldığı kaydedilmektedir. Bkz. Mehmet Fehmi, Târîhi Edebiyyatı Arabiyye, I, 178 vd..

b. Burd (ö.167/783) bu tabakaya giren şâirlerin ilki sayılmıştır.162 Daha ön-celeri muhdes (yeni) diye bilinen şâirler, kudemâ ’dan sayılırken, daha son-ları Beşşâr ile başlayan dönemde şâirler zaman aşımıyla artık kudemâ arasına kabul edilmemişlerdir. İlerleyen asırlar içinde zamanımıza kadar gelen bü-tün şâir ve yazarlar muvelledûnden sayılarak sarf , nahiv ve lûgatta sözleriyle istişhâd kabul edilmemiştir. Ancak ez-Zemahşerî (ö.538/1143-4) gibi bazıları bunlar içinde Arapça’sına ve fesahatına güvenilenlerin sözleriyle istişhadı câiz görmüşlerdir.163 Nitekim Sîbeveyh ’in de el-Kitâb ’ında Beşşâr ’ın şiiriyle istişhâd ettiği kaydedilmektedir. el-Ahfeş (ö.177/794) ’in de Beşşâr ’ın şiiri ile istişhâd ettiği rivâyeti de vardır. Her iki müellifin de Beşşâr ’ın hicvinden korktuğu için şiiri ile istişhâd ettikleri görüşü ileri sürülmektedir.164

Bununla beraber, el-Esme'î ’ye göre Beşşâr , diğerlerinden sonra gelmemiş olsaydı, onlardan bir çoğuna tercih edilirdi. Beşşâr ise kendi durumunu, "Ben, Benû Akîl kabîlesinin seksen şeyhin arasında do-ğup büyüdüm. Onların arasında yanlış kelime bilen hiç bir fert yoktu.

Hanımlarının yanına girdiğim zaman, onlar da şeyhlerden daha fasîh bir dille konuşuyorlardı. Bu durumda ben, nasıl hatâlı konuşabilirim?"

şeklinde açıklamaktadır.165

Şu halde Beşşâr ’ın sözleriyle istişhâdın terk edilme sebebi, dilinin bo-zuk olması değil; bilakis istişhâdın zamanla sınırlandırılmasıdır. Sîbeveyh , onun şiiriyle istişhâd etmiştir. Bunu onun hicvinden korktuğuna bağla-mak yerine, diline duyduğu güvene hamletmek daha gerçekçi olur.

Öte yandan Ebû 'Alî el-Fârisî (ö.231/846) ’nin el-Îzâh adlı eserinde Ebû Temmâm ’ın şiiriyle istişhâd etmiş olmasını, onun sözüyle istişhâ-dın cevazına hamletmeyip, o beyti ‘Azududdevle (ö.372/982-3) ’nin çok sevip tekrar etmiş olmasına bağlarlar.166 Yukarıda temas edildiği gibi ez-Zemahşerî de Arapça’sına güvenilen şâirlerin sözleriyle istişhâdı câiz gör-müş ve el-Keşşâf adlı tefsirinde ﴾ا ُאَ! ْ ِ(َْ َ' َ َ ْ‡َأ اَذِإَو ﴿ âyetini açıklaması sı-rasında Ebû Temmâm ’ın bir beytiyle istişhâd ettikten sonra: "Her ne

ka-162 eş-Şi’r ve’ş-şu’arâ, s. 177; el-Eğânî2, III, 135; el-İktirâh, s. 38.

163 el-İktirâh, s.37 v.d.; Hizâne, I, 4.

164 el-Eğânî2, III, 209 v.d.; el-İktirâh,s. 38.

165 el-Eğânî2, III, 143, 149 v.d.

166 Vefeyât, II, 81.

dar o, şiiriyle istişhâd câiz olmayan şâirlerden ise de, onun Arapça’sına güvenilen bir dil bilgini olduğunu ve sözünün, bizzat rivâyeti yerinde kabul edilmesi gerektiğini" söyler. Ayrıca âlimlerin onun el-Hamâse adlı eseri hakkındaki görüşlerini, onun sağlamlık ve rivâyetine olan güvenle-rini, buna delil olarak ileri sürer.167 el-Mu'cemu’l-'Arabî sahibi Huseyn Nassâr ise, "el-Halîl b. Ahmed ’in çağdaşlarının ve sonrakilerin yapma-dığını yaparak İranlıların ve müvelled fasîh âlimlerin sözleriyle istişhâd ettiğini"168 söyler.

Diğer taraftan Anastas el-Kirmilî , el-Meşrik mecmuası nda, müvel-ledlerin şiiriyle istişhâd edilip edilemeyeceğini incelediği "ed-Delîlu’l-mu-bîn fî e’immeti’l-luğa mine’l-ekdemîn ve’l-muhdessîn" adlı makalesinde fesahatına güvenilemeyen Câhiliye döneminde yaşamış bir şâirin şiiriyle istişhâdın câiz olamamasına karşılık, fesahatına güvenilebilen bir müvel-ledin şiiriyle istişhâdın câiz olabileceğini, lûgat imâmlarının bu konudaki görüş ve uygulamalarını da naklederek ispata çalışır.169

b- Nesir

Dilciler, kelâmı Arap tâbir edilen, bedevî ve yerleşik fasîh Arapların nesir tarzındaki sözleriyle de Arapça’da istişhâd etmişlerdir. Bu bakımdan sözleriyle istişhâd edilen bedevîler , kullandıkları dil itibariyle mensup ol-dukları kabîleler bakımından tasnife tâbi tutulmuş ve kabîlelerin komşu milletlerle olan münasebetlerine göre istişhâttaki yerleri tespit edilmiştir.

Arap Yarımadası ’nın merkezine düşen kabîlelerin sözleriyle istişhâd kabul edildiği halde, yabancı milletlere komşu olan kabîlelerin sözleriyle istişhâd etmek câiz görülmemiştir.

Ebû Nasr el-Fârââbî (ö.339/950) , el-Elfâz ve’l-hurûf adlı eserinde dilleri hüccet, delil olup olmama yönünden kabîleleri özetle şöyle tasnif eder: "Kureyş , kabîlelerin en fasîhidir. Arap dili kendilerinden nakledilen

167 el-Keşşâf , I, 220 v.d.; krş. el-İktirâh, s. 37 v.d.; Hizâne, I, 4.

168 el-Mu'cemu’l-'Arabî , I, 273.

169 Anastas el-Kirmilî , ed-Delîlu’l-mubîn fî e’immeti’l-luğa mine’l-ekdemîn ve’l-muhdesîn, el-Meşrik mc. 1903, VI, 212-222. Müvelled kelimelerle ilgili olarak Arap Dil Akademisi’nin aldığı bir kararda, müvelled kelimelerin ikiye ayrıldığı, ancak bunlardan çatı ve sîga bakımından Arapçanın kıyâsına uyanların alınabileceği, diğerlerini kabul etmenin fasih dili bozmak de-mek olacağı tespit edilip benimsenmiştir. Bkz. Mahâzır, II, 6; krş. Fî usûl, s. 123.

ve bu konudaki görüşlerine uyulan Arap kabîleleri ise, Kays , Temîm ve Esed ’tir. Arapça’nın ekseriyeti bunlardan alınmıştır, çok kullanılmayan ga-rip kelimelerle i’râb ve tasrîfte bunlara uyulmuştur. Sonra Huzeyl , Kinâne ve Tayy kabîlelerinin bazı kollarına itibar edilmiştir. Bunların dışındaki kabîlelerden ise dil alınmamıştır. Kısacası Lahm , Cuzâm , Kuzâ'a , Ğassân , İyâd , Tağlib , Nemr , 'Abdulkays Ezd , Sakîf , Benû Hanîfe ve Hazıratu’l-Hicâz gibi kabîlelerden, çevrelerindeki yabancılar ile komşu olmaları ve bir arada yaşamaları sebebiyle dil alınmamış ve dilleriyle istişhâd câiz gö-rülmemiştir."170 el-Fârâbî ’nin yaptığı bu tasnif büyük kabul görmüş ve ona aykırı hareket edenler şiddetli tenkitlere mâruz kalmışlardır. Örneğin el-Kisâ’î , Kutrubbul ve Sevâdu Bağdât ’ın bazı köylerine yerleşmiş bulunan el-Hutame Arapları nın sözleriyle istişhâd ettiğinden dolayı tenkit edil-miştir. Onunla Sîbeveyh arasında geçen meşhûr yaban arısı رُMْ#l})ا tartış-masında da yine o el-Hutame Arapları nın sözleriyle istişhâd edilmişti.171 İbnu Mâlik de Mısır ’da yerleşik bulunan Lahm ve Cüzâm kabîleleriyle Sûriye ’de yaşayan ve çoğunluğu Hıristiyan olan Gassân kabîlesinin leh-çeleriyle istişhâd ettiği için, Ebû Hayyân el-Endelusî tarafından şiddetli tenkitlere mâruz bırakılmıştır.172

Öte yandan sözleriyle istişhâd edilenler, kendi durumları açısından ele alındığında, onlar için bir zaman sınırlaması söz konusu olduğu gö-rülür. Ancak onların yaşadıkları çevre açısından bu sınırlamanın dışına da çıkıldığı görülmüştür. Sözleriyle istişhâd edilenlerin en üstünü hiç şüp-hesiz çöl hayatı yaşayan ve yabancılarla münasebeti olmayan bedevîler-dir. Bunun yanında yerleşik Arapların fasîhlerinden de dil alınabilir. Bu hususu açıklayan İbnu Cinnî , bedevîlerden alındığı gibi şehirlilerden dil alınmayışını, dillerinin bozulmuş olmasına bağlar. Dilleri bozulmadığı tak-dirde, şehirli Arapların sözleriyle de istişhâd edilmesini gerekli görür.173 İbnu Cinnî bu ifadesiyle istişhâdın zaman ve mekanla sınırlanmasından

170 el-İktirâh, s. 27 v.d.; el-Muzhir, I, 211 v.d.

171 İrşâd2, XIII, 181 v.d. el-Kisâ’î ile Sîbeveyh arasında geçen münazara ve münakaşa bkz.:

Vefeyât, III,464; el-Merzubânî, Muhtâr min ahbâr, vr. 132 ab.

172 el-İktirâh, s. 28; krş. Fî usûl, s. 23 v.d.

173 el-Hasâis, II, 5; krş, el-İktirâh, s. 35.

çok ehliyet ve liyâkatle ilgili olduğunu ortaya koymuş oluyor. İşte bundan dolayıdır ki, yukarıda geçtiği gibi, Umeyye b. Ebi’s-Salt , 'Adî b. Zeyd ve benzeri şâirlerin sözleri, bazılarınca delil kabul edilmeyişine karşılık, eş-Şâfi'î (ö.204/819-20) ’nin174 ve İmâm Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî (ö.189/804) ’nin175 sözleriyle Arapça’da istişhâd câiz görülmüştür. Zira bun-lar fasîh dilin hâkim olduğu bir çevrede, çölde yetişmişlerdi.

Bütün bunlar yanında unutulmamalıdır ki, Câhiliye şiir ve nesrin-den sonraki devirlere pek azı intikal etmiştir. Buna rağmen nahiv ve lûgat kitaplarında dilcilerin, özellikle nahivcilerin, istişhâdı daha çok şiire has-rettikleri görülür. Bu durumu temel eserlerin biricik kaynağında inceleye-biliriz. Şöyle ki, Sîbeveyh ’in el-Kitâbı ’nda Kur’ân -ı Kerîm ’den şâhidleri 373 kadarken, istişhâd ettiği şiir (beyt) sayısı 1050’ye ulaşması, bunun en açık delilidir. Kabîlelerin çoğundan dil alındığına ve Câhiliye devrinden intikal eden malzeme pek az olduğuna göre, dilcilerin bir ölçüde Kur’ân ile, büyük ölçüde de hadisle istişhâdı ihmal ederek eski Arap şiiri ne ve bir ölçüde de nesrine ağırlık vermelerinin sebebi pek anlaşılamamaktadır.

Bununla beraber, sarf , nahiv ve lûgat çalışmalarında Arap şiir ve nesrinin büyük önemi olduğu da inkâr edilmemelidir. Kısacası Arap kelâmı tâbir edilen bu mezkûr kaynak, kâide, manâ ve istimâl (kullanış) için bir mes-net, kıyâs için de bir kaynak niteliğindedir.