• Sonuç bulunamadı

D- NAHVİN KAYNAKLARI

IV- KIYÂS

Kıyâs, nahiv ilminin istinat ettiği kâide ve cüzlerinin üzerine bina edildiği kaynaklardan biridir. Nahiv kaynakları karşılaştırıldığında görü-lür ki, nahiv kâidelerinin oluşturduğu ilmî servetin büyük bir çoğunluğu kıyâsa dayanmaktadır.

Kıyâsın sözlük anlamı, "Bir şeyi benzerine takdir edip uydurmak"176 şeklindedir. Terim anlamı ise, sözlük anlamından çok farklı değildir. Zira kıyâsın tanımlarından biri, "Kıyâs, aralarındaki ortak benzerliklerinden dolayı, hükmü nakledilmeyene nakledilenin hükmünü vermektir."

tar-174 İrşâd2, XVII, 299; el-İktirâh, s. 29; krş. Dirâsât, s. 1174; Fî usûl, s. 75 v.d.

175 Usûlu’s-Serahsî, I, 220.

176 Mekâyis, V, 40; Lisân, III, 200; Kâmûs Tercemesi, II, 997.

zındadır. Bu bakımdan sarf ve nahiv ilmiyle lûgat ilmi arasındaki en bariz fark, sarf ve nahvin nakil ve kıyâsa dayanmasına karşılık, lûgat ilminin sadece nakle dayanmasıdır. İşte bundan dolayı nahiv, "Arap kelâmının iyice araştırılması sonucu istinbat edilip çıkarılan kıyâsları bilmektir."

şeklinde tanımlanmıştır. Kûfe ekolü imâmlarından el-Kisâ’î ’nin tanımı da: "ُ‚َMُI ٌسאَِ! ُ ْ"B)ا א َ#ِإ Nahiv ancak, uyulan bir kıyâstır." şeklinde177 olup yine aynı doğrultudadır.

Hiç bir ilim meselelerini ve konularını takdir ve tespitte kıyâstan uzak kalamamış ve onsuz yapamamıştır.178 Bu bakımdan nahiv ilmi de, kıyâsa en çok dayanan ilimlerden biridir. Zira Basrî , Kûfî ve Bağdâdî bütün nahivcilerin kendilerine özgü belli kıyâs tarzları vardır. Her biri, kendine özgü kıyâs tarzı ile çalışarak pek çok nahiv kuralları ve bunları içeren eserler ortaya koymuşlardır. Bunlardan Basralı ve Kûfeli nahivciler , nakle ve kıyâsa itimat ve istinat etmekle beraber, Basralı nahivciler , kıyâ-sa daha çok ilgi ve özen gösterirken, Kûfeli nahivciler kıyâslarında aynı dikkat ve özeni göstermemişlerdir. Zira bunlar aralarında bulunan rekabet sebebiyle şâzları kıyâsa esas kabul ederek Basriyyûn ’nun aksine, bir husu-sun cevazına işaret yoluyla temas eden bir beyt bulunca, hemen onu asıl kabul ederek buna göre baplar ve konular düzenlemişlerdir.179

Kıyâsın mahiyetinden kısaca bahsedecek olursak, onun dört öğesi (rüknü) olduğunu görürüz. Bunlardan birincisi el-asl adıyla anılan makî-sun 'aleyh (kendisine kıyâs edilen)'tir. Bunun da kendisine göre bir takım şartları vardır. İkincisi el-fer' adıyla anılan makîs (Arap kelâmına kıyâsla ondan sayılan kısım)'tir. Üçüncüsü hüküm olup, yapılan kıyâsın sonucudur. Dördüncüsü ise, el-asl’ın hükmünü el-fer'’a vermek için ara-larında bulunması gereken benzerlik el-'ille ’dir. Bunu bir örnekle şöylece açıklayabiliriz: Sözgelimi nâib-i fâil (sözde özne) , kendinden önce gelen fiilin isnat edildiği isimdir. Öyleyse, fâil gibi onun da merfû olması gerekir.

Burada el-asl yani kendisine kıyâs edilen, benzetilen fâildir. el-fer' yani kıyâslanan (benzeyen) ise, nâib-i fâildir. Hüküm , merfû olması yani raf’ hâlidir. 'İllet de isnâddır.180 İşte bu örnekte de görüldüğü gibi, nahiv

177 el-İktirâh, s.55 v.d.; Fî usûl, s. 78.

178 el-İktirâh, s. 55.

179 el-İktirâh, s. 111; er-Râfi'î, Târîhu âdâb, I, 355 v.d.

kuralları konulurken nakille sâbit olan hususlara benzerleri hamledilmek-le, nakledilmeyenleri de içine alan genel kurallar konmuştur. Kâidelerin kapsamına giren bütün hususların tek tek nakledilmiş olması, neredeyse imkânsız denecek kadar zordur. Bu sebeple Arap dili sadece nakledilen-lere bağlı kalmaktan kıyâs yoluyla kurtarılmış ve alanı genişletilmiştir.

Bu bakımdan şimdiye kadar hiç kimse nahivde kıyâsın lüzûmunu inkâr etmemiştir. Zira yüzlerce nahiv kâidesinin tespitinde kıyâsın rolü göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Hattâ sözü edilen bu kâidelerin üçte ikiden fazlasının kıyâsa dayandığı kaydedilmektedir.181 Bunun içindir ki İbnu’l-Enbârî "Nahivde kıyâsı inkâr etmek mümkün değildir. Çünkü nahiv bütünüyle kıyâstır. Kıyâsı inkâr eden nahvi inkâr etmiş olur. Hiç bir âlimin kesin ifadeyle kıyâsı inkâr ettiğini bilmiyoruz."182 demiştir.

Bununla beraber kıyâsın uygulamada, nahivciden nahivciye, ekolden ekole az veya çok farklılık gösterdiği söylenebilir. Çünkü bazı nahivciler kıyâsı nahiv kaynağı olarak dikkat ve itina ile kullanırken, bazıları ise aynı dikkat ve hassasiyeti göstermemiştir. Buna rağmen bütün nahiv ekolleri çalışmalarında kıyâsa dayanmış ve kâide koymada onu esas almıştır.

Nahiv kaynaklarından olan Arap kelâmı ile kıyâs hakkındaki bu kısa açıklamalardan sonra, yine bu açıklamalar ışığında, araştırmamızın esasını teşkil eden Kur’ân’la İstişhâd ve Hadisle İstişhâd konularını ele alacağız.

180 el-İktirâh, s. 56. Kıyâsla ilgili geniş bilgi için bkz . el-Hasâis, I, 48-133; el-İktirâh, s. 56-111;

Dirâsât, s. 25-101; Fî usûl, s. 108-116.

181 Eseru’l-Kur’ân , s. 47.

182 el-İktirâh, s. 55.

KUR’ÂN VE KIRÂATLERİ

İLE İSTİŞHÂD

İSTİŞHÂD

Giriş kısmında yeri geldikçe temas edildiği gibi, nahiv ilminin delil-lerinden biri olan nakil; Kur’ân-ı Kerîm , kırâatleri, Hz. Peygaber’in hadis-leri, fasîh Araplardan örnek olarak nakledilen lâfızlar, metinler ve Arap lehçelerinden oluşmaktadır. Bunlar ise fasîh ve belîğ olduğuna güvenilen sözlerdir. Bunlar içinde istişhâda en lâyık ve bu sebeple istişhâttâ ilk sıraya yerleştirilen Allah kelâmı Kur’ân’dır. Çünkü o, henüz gramer kâidelerinin tespitine başlanmadan önce Arapların yadırgamadıkları, aksine dost düş-manın hayranlık duyduğu bir üslûp ve tarzda edebiyat dünyasına meydan okuyarak gelmişti. Hiç şüphesiz Kur’ân, Arapça istimallerin aslî kalıplarını gâyet mevsûk bir şekilde muhafaza ederek günümüze kadar taşımıştır. İşte bu bakımdan Kur’ân ve onun kırâatleri, kıyâsa asıl teşkil eden metinler için-de en muteberi sayılmıştır. Çünkü Kur’ân metninin nakli, hem yazı hem telâffuza dayandığından, kelâm-ı Arap , hadis ve şiir gibi diğer asılları geride bırakmıştır. Zira onlar, ne kadar mevsûk olsalar bile, şifâhî ve yazılı metodu bir arada bulundurma bakımından Kur’ân seviyesine erişemezler

.

Bilindiği gibi nakil (nakledilebilen dil serveti), mütevâtir ve âhad olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Kur’ân ’ın lâfızlarının, hepsi bu mütevâtir lâfızlardan müteşekkildir.1 Öte yandan âlimler, onun ve senet-lerinin zapt ve imlâsına, bizzat Sahâbeden alan fasîh ve güvenilir tâbiîn bilginlerinin telâffuz ettikleri şekilde tespit ve tedvinine öyle özen ve itina

1 el-Muzhir, I, 113 v.dd., 118; el-İktirâh, s.47.

göstermişlerdir ki, dünya tarihinde başka hiç bir dînî veya lâdînî metne böyle bir özen gösterildiği duyulmamıştır. Bunun için o, kırâatleriyle bir-likte sarf , nahiv , lügat ve belagat gibi ilimlerde kendisiyle istişhâd konu-sunda ihtilafsız en sahîh ve mevsûk kaynak kabul edilmiştir. Onun sahîh senetle bize ulaşmış bulunan bütün kırâatleri, benzersiz birer delil olduğu gibi, bunların edâsındaki muhtelif tarikler de böyledir. Çünkü bunlar sahâbe-i kirâmdan ve tâbi’lerin Kurrâ’sından rivâyet edilmiştir. Onların güçleri nispetinde Allah Resûlünden duydukları şekilde tespitine çalıştık-ları kırâatlerle istişhâd bir yana, onçalıştık-ların hepsi normal konuşmaçalıştık-larındaki sözleriyle istişhâd câiz olan kimselerdir.2

İbnu Hâleveyh (ö.370/980) de, âlimlerin Kur’ân ’da geçen bir lafzın, onda varit olmayan diğer lâfızlardan daha fasîh olduğunu ittifakla kabul ettiklerini ifade ederek3 Kur’ân lâfızlarının durumu hakkında bütün bil-ginlerin kesin bir bilgi içinde olduklarını söyler.

İbnu Fâris (ö.395/1004-5) ise, Kur’ân-ı Kerîm ’in bütünüyle Arapça’daki üslûp ve ifade tarzlarını kapsadığını şöylece dile getirmektedir: "Allah’ın hüccetinin onlar üzerinde daha müessir olması ve onların, bizim leh-çemiz ve üslûbumuzla gelmediği için onun bir benzerini getiremedik dememeleri için, Araplara âit bütün bu üslûp ve tarzlar Kur’ân-ı Kerîm ’de varit olmuştur. Gerçekten Allah, Kur’ân-ı Kerîm ’in bir ben-zerini getirmekten aciz kalsınlar diye Kur’ân-ı Kerîm’i, onların şiir ve hitâbelerinde tanıyıp bildikleri lehçelerle indirmiştir."4

İşte bu özelliklerinden dolayı nahiv kâideleri nin vaz’ında, lûgatların tespitinde ve kelimelerin kullanış şekillerini göstermede istişhâd yönün-den Kur’ân-ı K erîm ve onun kırâatleri ilk sırayı almıştır.5 Bu bakımdan nahivci , lûgatçı , belagatçı ve diğerlerinden hiç bir bilgin onunla istişhâda karşı çıkmadığı gibi,6 el-Halîl b. Ahmed , Sîbeveyh , el-Kisâ’î , el-Ferrâ , el-Muberrid , İbnu Durusteveyh , İbnu Fâris ve es-Se'âlibî vb. nahivci ve lûgatçılar, Kur’ân-ı Kerîm ile istişhâdı nakilleri (asılları) arasında ilk

2 Fî usûl, s. 28.

3 el-Muzhir, I, 213.

4 A.g.e., I, 342; Takrîrâtu’s-Sîrâfî, I, 167.î 5 el-Halîl b. Ahmed , s.79.

6 el-İktirâh, s.20; el-Kur'ân ve eseruh, s. 329.

sırada ve ön planda tutmuşlardır. Nitekim cumhura göre kâne [ نאכ ]’nin haberinin tekaddümü hiç bir şekilde câiz görülmezken, İbnu’s-Serrâc (ö.316/929) tarafından ﴾ َن ُِ ْˆَI اُ#אَכ ْ ُ( َ`ُ-ْ#َأَو﴿ ve ﴾ َنو ُُM َْI اُ#אَכ ْ ُכאIِإ ِءَUُT َ< َأ﴿ gibi âyetlerle istişhâd edilerek "Ma’mûl’ün takdîmi, âmilinin takdîmini de câiz kılar."kâidesi vaz’ edilmiştir.7 el-Ahfeş (ö. 211/ 826) de, "başında vâv [و] ve kad [!] mukadder olarak bulunan mâzi fiilin de, hâl olabileceği-ne, ( ْتَ? ِ: َ8 َْ!َو) ﴾ ْ ُ<ُرو ُ ُŠ ْتَ? ِ: َ8 ْ ُכُؤא َ@ ْوَأ﴿ ve ( ْتدُر َْ!َو) ﴾אَBَْ)ِإ ْتدُر אَBُ َ'א َ‹ِC ِهِ& K<﴿

âyetlerinin takdirli şekliyle istişhâd etmiştir.8

İbnu’s-Serrâc ile el-Ahfeş ’in mezkûr kâideleri vazederken Kur’ân-ı Kerîm ’le istişhâd etmesi, hiç şüphesiz onların bu konudaki hassâsiyetleri-ni göstermektedir. Yoksa kimi nahivcilerin yaptığı gibi Kur’ân-ı Kerîm ’le istişhâdı ihmâl etmek, bazı kâidelerin ortaya çıkmasına engel teşkil ede-bilmektedir.

Artık denilebilir ki Kur’ân -ı Kerîm , Arap kelâmında mevcut bütün üslûp ve tarzları ihtiva ettiği, nakli yazı ve telâffuz olarak tevâtüre dayan-dığı, kısaca fasîh Arapça’yı en üstün şekliyle muhafaza ettiği için bütün bilginler tarafından istişhâda birinci derecede lâyık görülmüştür. Bununla beraber bazen Kur’ân-ı Kerîm ’de varit olan bir husus, kâideye esas alın-mayıp, şâz olarak işlem görmüştür. Halbuki bilindiği gibi câhiliye devrine âit şiir ve nesirin pek az bir kısmının intikal ettiği düşünülürse, Kur’ân-ı Kerîm ’in bu konudaki önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Bu bakımdan İbnu’s-Serrâc ve el-Ahfeş ’in Kur’ân-ı Kerîm ’de varit olan bir hususu şâz kabul etmeyip, onu kıyâsa esas alarak ve onunla istişhâd ederek kâide ortaya koymaları önem taşımaktadır.

A- KUR’ÂNLA İSTİŞHÂD HAKKINDAKİ