• Sonuç bulunamadı

2.1. KURAMSAL BİLGİLER

2.1.3. Psikolojide Mutluluk

2.1.3.2. Mutluluk Kuramları

Mutluluğun insan ve davranışları üzerindeki etkilerini, etki düzeyini ve nedenini açıklamaya yönelik ortaya atılan pek çok kuramdan söz edilebilir. Psikolojinin farklı kuramlarından süzülen, pozitif psikoloji yaklaşımıyla yeniden yorumlanan mutluluk kuramlarına ilişkin bu bölümde özet bilgilere yer verilecektir.

2.1.3.2.1. Uyum Kuramı

Gelişimi “denge-dengesizlik-yeni bir denge süreci” biçiminde tanımlayan Piaget (Kol, 2011), kuramını uyum-temelli olarak oluşturmuştur. Bir başka deyişle, insan kalıtsal özellikleri ve çevre etkileşimindeki uyumla gelişir. Bu açıdan bakıldığında, bireylerin mutlulukları da bu etkileşim sürecindeki uyum düzeyi ile ilişkili ele alınmalıdır. Bununla birlikte, pozitif psikoloji alanında ortaya atılan ‘uyum kuramı’ insanların mutlu olma nedenlerine ilişkin özgül açıklamalar getirmektedir (Eryılmaz, 2016:40; Tuzgöl- Dost, 2004).

Uyum kuramı, esas olarak, insanları kendilerini mutlu veya mutsuz eden olaylara verdikleri tepkilerin belli bir zaman sonunda normalleştiğini, diğer bir ifadeyle, insanların sevindiren, heyecanlandıran, sıkıntı yaşatan veya üzen olayların etkilerine / sonuçlarına alıştıklarını savunmaktadır. Hefferon ve Boniwell’e (2014:62) göre bu süre üç ay kadardır. Olumlu durumlar, piyangodan ikramiye kazanma, yeni bir araba edinme, yeni ve daha güzel bir eve kavuşma veya uzun yıllar ayrı kalınan ‘sevilen’ bir arkadaşla yeniden birlikte olma gibi olumlu durumlarda yaşanan mutluluk düzeyi gibi olumsuz durumlarda [aileden birinin trafik kazasında yaralanması, ölüm, vücudun belli organlarının işlevini kaybetmesi, işten atılma, evden çıkarılma gibi] yaşanan mutsuzluk düzeyi de uzun soluklu olmamaktadır (Diener, 1984; Diener, 2009; Headey ve Wearing, 1992). Bu bulgular, mutluluğun uzun soluklu bir deneyimden ziyade, belli dönemlerde yükselişe geçen ve belli durumlarda düşüş gösteren bir özellikte olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte, Eryılmaz’ın (2016:41) da işaret ettiği gibi, yaşadıkları olumsuzluklara oldukça aşırı tepkiler geliştiren, intihar girişiminde bulunan veya cinnet geçirerek etraflarındaki insanlara saldıran kişilerin de olduğunu bilinmektedir. Bazı insanların da, içinde bulundukları zorluklara, sıkıntılara ve olumsuzluklara uyma davranışı göstermede, bir diğer deyişle alışmada, daha iyi durduklarını da çevremizde görmekte, TV ekranlarında izlemekteyiz. Hefferon ve Boniwell (2014:63) de eşin ölümü ve uzun süren işsizliğin kişilerin mutluluk düzeyleri üzerinde kalıcı hasarlar ve tahribata yol açtığını ve olumsuz etkilerinin beş ile yedi yıla kadar sürebileceğini, sonrasında da önceki mutluluk düzeyine dönmenin mümkün olmadığını ifade etmektedir. Bu tür veriler, olumsuz olayara/durumlara ‘uyum sağlamanın’ herkeste ve her kültürde farklı sınırları ve sonuçları olabileceğini düşündürmektedir.

2.1.3.2.2. Sabit Nokta Kuramı

Mutluluk düzeyinin, oldukça değişken nitelikteki durumsal faktörlere dayalı olarak değerlendirmekten çok, genetik ve kişilik özellikleri açısından ele alınmasını savunan ‘Sabit Nokta Kuramı’ (Eryılmaz, 2016; Lykken ve Tellegen, 1996), mutluluk düzeyinin sabit bir noktada kararlılık gösterdiği üzerinde durur. Kurama göre, bu kararlılık genetik etmenlerin bir etkisidir.

Yaşam sürecinde karşılaşılan ve dolayısıyla etkileri hissedilen, olumlu veya olumsuz duyguların olaylara bağlı olarak mutluluk artış veya azalış gösterse de, belli bir süre sonrasında yeniden ‘kararlılık noktasına’ döneceği anlayışı (Eryılmaz, 2016), belli düzeyde bir uyum düşüncesini de çağrıştırmaktadır. Bununla birlikte, uyum kuramında vurgulanan süreç [uyum süreci] iken sabit nokta kuramı anlayışında belli bir sabit mutluluk düzeyini işaret eden ‘sabit bir noktadır.’ Eryılmaz (2016), bu iki kuram arasındaki farkı şu şekilde ifade eder:

… Sabit nokta kuramında bireylerin mutluluk düzeylerini belirleyen faktör, genetik yatkınlıktır. Öte yandan, uyum kuramına göre ise bireylerin mutluluk düzeyleri, bireylerin geçmiş yaşantıları ile gelecekten ne umut ettikleri gibi faktörlerden de etkilenmektedir (s.42).

Bireylerin içinde bulundukları çevrenin özellikleri, dinsel inanç, sosyoekonomik şartlar ve geleceğe yönelik iyimserlik ve umut düzeyi uyum düzeyi üzerinde etkili faktörler olarak düşünülebilir. Gelecekten hiçbir beklentisi olmayan, sosyal çevresinde

sorunlar yaşayan, anlamsızlık anaforuna kapılmış ve yaşamda hiçbir amacı olmayan bireylerin karşılaşacakları ani olumsuzluklar kırılma noktaları olabilir. Araştırma bulguları (Lykken ve Tellegen, 1996) kalıtsal faktörlerin mutluluk düzeyini %40’dan fazla oranda etkilediğini de işaret etmektedir. Kalıtsal özellikler, bu bağlamda, hem uyum düzeyinde hem de sabit mutluluk düzeyine geri dönme aşamasında önemli tetikleyiciler olarak gözükmektedir.

2.1.3.2.3. Erek (Telic) Kuramı

İnsanlar, gerek bireysel/biyolojik ve gerekse sosyal çevre dâhilinde belirli amaçları ve gereksinimleri olan varlıklardır. Belli amaçlara ulaşma, fizyolojik ve psikolojik ve sosyal gereksinimlerini karşılama mutluluk veren durumlar olarak da algılanabilir. Erek kuramı, bireylerin gereksinimlerinin doyurulmasının ve amaçlara ulaşmanın bireyleri mutlu ettiğini savunur. Diğer bir deyişle, insanlar amaçlarına eriştikleri ve ihtiyaçlarını karşılayabildikleri sürece mutludurlar (Çakıroğlu, 2007; Eryılmaz, 2016; Tuzgöl-Dost, 2004).

Maslow’un (2001:53) “[Bir sonraki basamak], tanıdığımız ve hatta artık

sıkıldığımız bir öncekinden öznel olarak daha fazla haz ve mutluluk verici, içsel olarak daha doyurucu bulunuyorsa…” ifadesiyle mutluluk da hiyerarşik bir yapı ve gelişim

göstermektedir. Belli bir düzeyde ve belli bir süre yaşanan mutluluk sıradanlaşmakta ve mutsuzluğa doğru evrilmektedir denilebilir. Bu bağlamda, Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi kuramı erek kuramına büyük destek ve altyapı sağlamıştır (Eryılmaz, 2016). Günümüz devletlerinin toplumlara –pek çoğu itibariyle– temel düzey gereksinimleri hazır olarak sunduğu dikkate alındığında, gereksinimlerin de daha sosyal ve psikolojik gereksinimlere doğru kayma gösterdiği düşünülebilir. Aidiyet ve özerklik gibi bu gereksinimleri karşılamaya olanak sağlayan şartların oluşturulması, Ryan ve Deci’ye (2000) göre, bireyleri mutlu etmektedir.

Amaçların, bireyleri güçlendirici ve güdüleyici yanları da dikkate alındığında, mutluluk verici olmaları anlaşılabilir bir durumdur. Amaç, aynı zamanda kişilerin etkinliklerine anlam yükleyebilmekte ve aidiyet bağı oluşturabilmektedir. Dolayısıyla, Ryan ve Deci’ye (2000) göre, amaçları olan bireyler büyük olasılıkla daha mutlu olacaklardır (Eryılmaz, 2016; Hefferon ve Boniwell, 2014).

2.1.3.2.4. Yargı Kuramı

Bu kuram, temelde kişilerin mutlu olabilme sınırlarını esas almalarına ve karşılaştıkları olumlu veya olumsuz durumlarda bu sınır(lar)a dayalı yargılara varmalarına dayalıdır (Eryılmaz, 2016). Diğer bir ifadeyle, kişiler belli ölçütler oluşturmuşlardır, mutlu olup olmadıklarına bu ölçütlerin karşılanma düzeyine bakarak karar vermektedirler. Ölçütleri karşılayan durumlarda kişi mutlu olurken, ölçütleri yakalayamayan durumlar mutsuzluk kaynağı olmaktadır.

Kişinin yaptığı karşılaştırmaların, yargı kuramına göre, mutlulukta önemi büyüktür. Diğer bir ifadeyle, elde ettiği kazanımlar ve içinde bulunduğu durumların uyandırdığı duyguları birey tarafından ölçütler esasıyla tartılmakta ve ölçütleri karşılama düzeyi mutluluk düzeyinin işareti olarak gözlenmektedir. Ölçütler, bireylerin yakın veya uzak çevresindeki diğer bireyler olabileceği gibi, bilişsel düzeyde konulan hedefler de olabilir. Bu bağlamda, yargı kuramının hem bilişsel hem de materyalist ölçütleri kapsayabileceği düşünülebilir. Kuram tarafından vurgulan nokta, ‘yargılama’ işlemidir. Ölçütleri aşma/karşılama düzeyi olumluysa, olumlu duygular; olumsuz olması durumunda mutsuzluk ve diğer olumsuz duygular sonuç verecektir.

2.1.3.2.5. Aşağıdan-Yukarıya ve Yukarıdan-Aşağıya Kuramları

Aşağıdan-yukarıya mutluluk kuramı, bireylerin geçmiş yaşantılarının mutlu ve mutsuz anlarının / deneyimlerinin genel bir değerlendirmesinin yapılması sonucu olarak, ‘Mutlu muyum?’ sorusuna cevap aranmasını anlatır. Bu kurama göre, insanlar mutlu olup olmadıklarına yönelik bir cevap vermek için, önceki yaşantılarındaki acıları ve hazların genel bir değerlendirmesini yaparlar (Eryılmaz, 2016). Mutlu, haz veren ve istenen durumlar daha sık ve baskın ise, birey mutludur. Bu durumda, aşağıdan-yukarıya kuramının retrospektif bir yönelimi esas aldığı ifade edilebilir.

Yukarıdan-aşağıya kuramına göre ise mutluluk kişilik özelliklerine bağlı bir işlevdir (Eryılmaz, 2016). Diğer bir ifadeyle, insanlar yaşadıkları olaylara ‘kişilik özellikleri’ penceresinden bakar ve yorumlarlar. Kişilik yapılarının hangi tarafa baskın olduğuna göre, mutluluk veya mutsuzluk tarafına, karar verme eğilimi ağır basmaktadır.